'TEFRİKA No: 39 Çoban (Arşe)yi ele vermek istemedi. Fakat şair saraya koştu.. Esirleri şehir haricine sürüyorlardı. Bahterler, mabutların göze görünmiyen| kulağına haykırıyorlardı: “Bizim seslerimizi neden işitmiyorsunuz ?,, | (Arşej)nin izi üzerinde.. ! Şehir kenarında koyun sürüsü- | nü otlatan bir çoban uzaktan gör. düğü bir eve doğru yürüyerek, | bağçede dolaşan genç bir kadın- | dan bir bardak su istemişti Arşe çobana bir bardak su ge- | tirdi. i Çoban, yakışıklı bir erkekti... Gözlerini süzerek genç kadına baktı — Mabut; seni ne kadar gözel yaratmış... Arşe güldü. Çoban suyu içtikten sonra, tekrar arşenin yüzüne baktı: -— Anahit, seni sevgiline ba- ğışlaim?!... Dedi.. Yürüdü... Bağçeden çı- karken, Arşe çobanın peşinden koştu: — Nereye gidiyorsun, Hoya? — Şehre... râ nın mezarı önünden YE ET TİE YAY UN YL DAR A ve ISKENDER lerimi otlatmağa götürürken, her sabah o mezarın önünden geçe rim, Orada nöbet bekliyen Za- een isminde bir nöbetçi tanırmı- sm? — Tanırım. Ondan da bir kaç defa su istemiştim. Temiz yürek- li bir delikanlıdır. Arşe, çobanın saf bir adam ol- YAZAN: İSHAK FERDİ © Esirler arasında (Bahter) kralına Roma asilzadeleri tarafımdan hediye edilmiş çariyeler de vardı. Çoban şaşaladı. fından zaptı ve kralın dağlara fis Şair yerinde duramıyordu. rı üzerine, İran o cengâverleri Onu kaç gündenberi görüyor ! Bahter sarayında ki kadmları da VAKTT ın Tefrikası: 62 rak ilâve etti; uliyetini ona yüklemek istiyorum. | İ van Bey gibi bir adamı, onun gi- İ sada erişmek için... İ ken ayağa kalktı, gülümsedi: İ ledim, Artık evime, karımın ya” | i İ na hürmetkâr bir muhabbetin var- İ dir. İ durduktan sonra sordu: Ölüme Susayan Gönül Ve her söyliyeceği sözü tarta- — Eenin heveslerinin her mes- — Heveslerim ne demek? i — Şakita kin besliyen bir ka- dın için kendini sevdirerek mahv etmek en güzel intikamdır. —— Nasıl olur bu? — Seven adım iflâs ettirilir, on parasız bırakılır. Şak'tanın gözlerinde bir şim- şek çaktı. — Anladım! dedi. — Tamamiyle anlamadın. Rıd- bi yüksek servet sahibi bir insanı on parasız bırakmak güçtür. Mak- Biraz durdu ve dedi ki: — Namussuzluğa teşvik etmek lâzımdır. Feyyaz, bu son sözleri söyler- | — Artık söyliyeceklerimi söy- nına gidiyorum... Bundan sonra fena kocalık sıfatını kayın pede - rim yüklensin. Şakita bir müddet düşünceli — Seni yakında görecek mi - yim? — Yarın görürsün... Her hal | de Rıdvan Bey yarın seni görmek | istiyecektir. — Şu halde yarın görüşürüz. Feyyaz kadının elini sıktr: — Tamamiyle anlaştık değil mi? İ — Evet. — Bundan sonra hür ve ser - best kalmak senin elindedir. Ona göre hareket et. Sakita başını kaldırdı, dikkat- le Feyyazın gözlerine baktı: — Feyyaz, dedi... Bunu söylerken sesi titriyordu: — Feyyaz... Bey Rıdvan Bey- Yazan . Selâmi İzzet tayı çılgın gibi sevmeğe başlıyor- du. Her gün, bir uçuruma yuvar - lanmakta olduğunu görüyor, anlı- yor, hisediyor. Çekilmek istiyor, muvaffak olamıyor ve her gün, is- şerefinin, o namusunun bu uçuruma biraz min'n, mahvolacağı daha yaklaşıyordu. Evvelâ, yaramaz, şımarık bin çocuğun yaramazlıklarından hoş landığı için kendini mazur gör - meğe çalıştı. Ondan sonra hisle- rini tahlil etmek istemedi. ,Daha sonra gözünü yumdu, ucunu kapıp koyuverdi. iki ay zarfında, Şakita onu öy le nüfuzu altıma almıştı, ki Dilrü » ba Hanımefendi ile tanışmak is - tedi. Rıdvan Bey buna bir kelimede razi oldu.. Şakita: — İkiden biri, demişti, ya ba» Şu halde karınla tanışırım, yahut ta beni hakir görüyorsun. Bu halde de artık görüşmeyiz. Ben de seni buraya kabul etmem. Bu muhavere uzun sürmedi. Şak'ta sarih ve sert bir şart koşu- yordu. iğ Ve sonra şartın şeklini değiş - tirdi: — Ben kimsesiz, zavallı, biçare bir kizım... Seninle bile böyle sa- mimi olmamalıydım, köşemde | gene kimsesiz, himayesiz yaşama" lıydım.. Rıdvan Bey derhal evinin ka» pısımı Şakitaya açtı. Fakat dedikodular olmuştu. Herkes Rıdvan Beye acıyordu: — Biçare ihtiyar, ahir ömrün de aklını kaybetti. $ — Eğer deli ise timarhaneye a gitsin... Ailemizle böyle bir ka- K dını görüştürmesin | vi duğunu anlayınca, aşıkına onunla | sun? ç esir alıp Babile getirmişlerdi. bir haber göndermeği düşünmüş" iş Bir haftadır... Bahter esirleri Babil zindanında tü: — Kimin evi olduğunu sorma» | bulundukca, halkın huzur ve isti- dın mı? — O askerin kulağına: “Sana sevgilinden selâm getirdim!,, Diyebilir: — Sormadım ama.. Belliki bir inci tacirinin kızıdır, — Nereden anladın? rahatı bozuluyordu. zindan “pen | den istiyebileceğimi istiyeceğim.. cerelerinden dişarıya aks eden i- | Fakat onun da tabii benden isti- niltiler ve hazinli sesleri halkı fena yecekleri olacak... O zaman ne halde sinirlendiriyordü. İ yapscağım Çoban gülümsedi: — Yarın sabah geçerken söy” lerim. Demek, senin © aşıkın bir mezar bekçisi ha....?! — Neye şaşıyorsun? mezar bekçisi insan değil mi? Çoban başını kaldırdı... Bağçe- nin içindeki eve de gözgezdirdi: — Böyle muhteşem bir kâşane- nin kızı, kim tahmin £ ederki, bir mezar bekçisini sevsin?! Dârâ, Bahter esirlerinin Babil civarındaki köylerden birine nak- lini emretmişti. Esirlerin şehirden uzaklaşma sında prenses (Hera) nın da tesi- ri vardı. Dârâ nın zevcesi kendi yurtdaşlarının feryadını duyduk - ca müteessir - oluyordu. Nihayet bir gün dârâdan bunların şehir ha» ricine çıkarılmasını rica etmişti. Dârâ karısınm teklifini reddet- — Göğsünde dizi dizi inciler var. — O halde Arşenin izini bul - | duk demektir. Sakın bunu kimse” | ye bahsetme! — Ne olacak? — Ben şimdi Dârâ ya gidip an- latacağım.. Hükümdardan ikimiz- | de kucak dolusu bahşiş alırız. Çoban bu sozleri işitince kaş- Sonra birden başını sallayarak: — Sakın sözlerime göcenme” yin! Dedi, gönül kimi severse gü- zel odur. Şu soğuk suile içimi se- rinlendirdin.. Ben de seni sevindi- receğim! Yarın akşam umarım ki, sana da ondan selâm getireyim... » # Şair Huma, çobana © soruyor- du: — Anlattığın kızın saçları u- zunmuydu? — İyice dikkat etmedim ama. Galiba uzundu. — Gözlerinin rengi nasıldı? — Rengine dikkat etmedim. Fakat, insanı kendine çeken, €- zici bakışları vardı. ? gibi ince ve uzundu. — Ta kendisi....? — Kim 0...? — Kim olacak.. Hükümdarın | cariyelerdi. gözdesi. Arşe,. larını çatmıştı, Huma: Aptallığın sırası değil -—— Aptallığır lüzumu yek... Diye bağırdı. Çoban: — Çok hararetli bir zamanım- da içimi serinlendiren bu kadına ben ihanet edemem... Diyordu. Şair, çobanın sözlerine kulak vermiyordu. Cübbesini giyerek hükümdarın sarayına koştu, .... memişti. Şair Huma sokaktan geçen İ sirleri seyir ederken, gözüne üstü başı parçalanmış genç ve güzel bir kadın ilişti. Bu kadın, ren- ginden, hal ve tavrundan belliyi- diki Romalı bir cariye idi. Bütün vücudu çıplak (odenecek kadar — Heyy roma dilberi..! yüzü nü ve kulağını bana çevir! açıktı.. Açlıktan sendeliyerek yü- rüyordu. Esirlerin bir kısmı yol- larda düşüp kalıyordu. Bahterle- rin en ihtiyarı olan uzun sakallı bikadanı yolan giderini «.— Ey, yeri göğü yaratan ma- butlar! Zulum ve işkenzeyi seven insanları uzun yıllardan beri hi- maye ediyorsunuz da, bizim sesle- rimizi neden duymuy: Ogün, bir kaç yıldan beri Ba- bil zındanlarında — oturan (Bah- ter) esirleri şehirden sürülüyordu. Bahterler arasında Romalı kadın- İ larda vardı. Bunlar - vaktile kıs» | men Roma aşılzadeleri — tarafın- danBahter kralına hediye edilmiş, kısmen de para ile satın almmış Muz?,, Bahter kalesinin İraniler tara- | kulaklarına haykırıyordu. ci SN Feyyaz bir kahkaha attı: — Rıdvan Bey ihtiyardır. Fas kat ne dereceye kadar ihtiyardır Bunun için çaresiz her yapacaksın. bilinme: istediği Şakita Feyyazın elinden çekti: — Alâ, dedi, yeni yeni şeyler öğreniyorum. Bunları senin ağ“ zından öğrendiğime de memnu - num. Feyyaz bu sözlere fazla kulak asmadı. Kadını alnından öptü ve çikti. Şakita, yalnız kalınca kudur - muş bir hiddetle yatağına uzandı: Diyenler pek çoktu. Bu vaziyet karşısında Ridvar Bey kıza dert yandı: — Senin hakkın varmış... Bu dünya haksızlık dünyası... Seni hakir gören kadınların içinde #€- nin gibi hürmete lâyık bir tanesi yoktur... Hele erkekler... Onla. İ rn hepsi rezil, ahlâksız mahlük - ! lardır. A © Şakita gülümsüyordu: — Kızma, darılma... O kadın: ların kıskançlığı ile iftihar etme * liyiz.. Erkekler de kendilerin, yüz vermediğim icin kızıyorlar., Ve sökulüyordü: | — Onlardan intikamımı almak İ istiyor musun... Gayet kolay. | — Söyle. j | “Bu adam aşka, sevilmeğe lâ- yık değil... İyi ki bunu sordum ve rezil cevabını aldım.. Ona karşı her gün büyüyen muhabbetim bir anda kırıldı. İyi oldu... La * Feyyaz tahmininde aldanma - mıştı, Rıdvan Beyin muhabbeti İ her gün biraz daha artıyor, Şaki- a emye neyine Arkadan yetişen muhafızların kamçı şakırtıları, üstüste yere dü- sen esirleri canlandıramıyordu. Şair (Huma) kalabalığa karış- Diyerek, ellerini göğe kaldır. | tr.. Ve uzaktan gözüne kestirdiği | Sen beni seviyorsun, ben seni miş, mabutların göze görünmiyen | kadına seslendi: ; (Devami var) —— Onların en büyük hırsları » İnin para olduğnu her zaman söy“ lemezsin?. Li | © sz 'Evet. ği İ Benim ve senin hakkında istes ! diklerini söylesinler, fakat bo; gn i eğsinler. Va — Yani? , ta — Bu apartımanda garaj yas pacak, at besliyecek yer yok. — Bunun çaresini buluruz 4 — Yaza ne yapacağız? & — Pendikte köşküm var. — Dünya umurunda olmas. i yiyorum... Dünya bize vız lir İ (Devamı var) # e KL iğ e ri kv Ee FN