* girmenizi arzu etmem | niz ? Hanrmefendi, yeni hiz- Sine sorduz a) #enin adm nedir? Rİ Hanımefendi, çok dü - “ > yeni hizmetçisine bir Min, Servinaz, iyi belle kız, yeni İz © Kimsin sen, söyle baka- ir ve bir hayli güçlük çeke- »ziyordu. Hanımefendisi ii ,ş Sefa tekrar ettiği halde, bu R Bayı ede dili dönmüyordu. Va, im adımdan hatırma gel-| iy İN Benimki Dilbaz, se - di maZİ. İkisinin de son- Ny eke et, kızım. Bak sonla- ml Hanrmefendisinin ler Kapılanan kız, bu faslı KN #eçirdikten sonra, sira e geldi. Bellemesi e daha başka şeyler tüp arada bir de gece yar! bağın. sonra, kendisine soğuk süt getirmesi!... TE İŞEYEN j, i ; ; a a 1 AZ sonra, Servinaz, Zeynep, hanımefen - e Kina in bahçesinde ; Yapıyordu. Tam m sırada, ikisinin , Ağaçlar arasından gö- Ün *vlendirmeği ta- n Ne Mala bu hale erinn, ancak ar. İkisi de, ade- — Burada yıkanmak tehlikeli olduğundan, deni- Aradaki Fark — Medi; Madem ki öyledir, neden soyunmadan söyle- > Çünkü soyunmak değil, yıkanmak tehlikelidir! mam BER ERE? lepsi Dolusu Süt! dinin odasma girdi. İçi soğuk süt dolu bardağı iki eliyle yakalamış, srmerkı tutuyor, bardak parmak - larmmi arasından kayıp 'dü: VE) külmesin diye, tasımlıya tasımlı » ya, güçlükle adım atıyordu. — Aman, Servinaz, bu ne hal? Ne görüyorum?. Kız şaşırdı. Atlas üzerine işle- meli yorganı dizleri yukarısma çekip yatakta oturan Dilbaz Ha- nmefendi, sözlerine şöyle devam etti: — Neise, bu sefer akrletmemiş- sin. Ben de sana bunu söyleme - ği unuttumdu. Bana sütü tepsi ile getir bir daha, emi?. Burada â- det böyledir! Saf kız, ertesi akşam odaya e linde kenarı kalkık bir gümüş tep- siyi iki kulpundan tutarak, ayak bastı. Sendeliye sendeliye yata “ ğa 'doğru yaklaşırken, tepsinin içindeki süt, bir bu yana, bir o ya- Pa çalkanıp duruyordu. Mükel- lef karyolasmdan bu vaziyeti seys reden hanımefendisi hayetten ağız açamadı. Saf kız, tam karyolanın yanına gelince, şunları söyledi : — İşte Hanmefendi, bu sefer sütü emrettiğiniz gibi tepsi ile ge- tirdim. Yalnız, bir şeyi kestire- medim. Sülü tepsinin içinden pamuk kedi gibi dilinizle mi içe- ceksniz, yoksa bir kaşık mı geti- reyim?!. — Aa, dediler. Olur şey değil. Ne sürpriz! Delikanlı ve kız, yanyana otur- dukları sıradan kalktılar. Kız, mahçuptu. Delikanlı, pek o kadar değil, ki şunları söyledi: “- Hayır!.. Sizin görüşünüzle uğradığınız şey, hayrettir. Sürpriz, böyle ap ansızın gelişinizle, bizim hissemize düşüyor! Çocuk liği — Yemiş? köşe başındaki manava gönder - miş, iki kilo üzüm aldırmıştı. Hal- buki, oğlunun getirdiği kesekâğıt, hiç te o kadar üzüm alacağa ben- zemiyordu. Bir de kendisi tart - mağa lüzum gördü ve üzümün bir kilo eksik olduğu neticesine var - dı!, Okumuş bir kadındı, ama bu vaziyet karşısında bir an için ol- sun, eski okka ile yeni kilo ara- sındaki farkın bu kadar tutup tut- mıyacağını tereddütle düşündü. Yoksa bakkal yanlış anladı da ok» ka ile kiloyu karıştırdı mı?. Yahut ta, olur a, hile mi yaptı?. Hadiye Hanım, soluğu manav- da aldı: . — Demin, bizim çocukla siz- den aldırdığım üzüm, bir kilo eksik!. Evde bende tarttım!.. Bu, nasıl şey!, Manav, azametle, şu cevabı verdi; — Ben, doğru tarttım, hanım!. Terazim bozuk değil.... Siz evde yalnız kese kâğıt içindeki üzümü değil, bir de oğlunuzu tartmalıydı- İ nız!. O zaman hesap düzelirdi ihtimal!, murimuyor. Ne kadar ne- Hadiye Hanım, küçük oğlunu| i tana gitmesini söyledin. Hiç in- m—ğ—ğ—ğ—ğ—ğ—ğ—ğ—ğ—ğ—ğ— —————ğşğşşmmmm İİ AVİT Aman Ne Sermet, dayısı Mukbil Beyi Bo- ğaziçinde gezmeğe © götürmüştü, Şişman bir adam olan dayı bey, hiç bu ağustos sıcağında gezip tozmak ister mi?. Onun gezmesi, vapurdan çikip şöyle bir sahil ga- zinosunda yan gelip oturmak, nar- gile takırdatmak, ince saz dinle- mek... bu sırada Boğazın opüfür püfür esen rüzgârma karşı göğüs, bağır açmak! Fakat, Sermet, gezmeğe onun düşüncesinin tam zıddına mana veriyor. Üsküdara çıktıktan sön- ra, dayısını bir arabaya bindirip, Beylerbeyine götürdü, bu suretle onu pek sevdiği yere kavuşturdu, ama adamcağız iskele gazinosun- da şöyle doyasıya bir nargile to- kurdatamadan, yakasına yapıştı. İlle Çamlıcanın ta tepesine çıkı - lacak! — Oğlum, rahat bırak beni!, Hem tramvayla Üsküdardan Kı - sıklıya çıkıp ta oradan Çamlıca - nıntepesine tırmanmak değil bu.. Burası Beylerbeyi, ayol!... Bu kızgın güneş altında!.. Deli mi! sin sen?. Çıldırdınsa.... Hayır, Sermet, çıldırmamıştı, lâkin tabiate, güzel tabiat manza- # AGUSTOS 1934 A Manzara yaya olarak Kısıklının beri tara « fına, oradanda Çamlıcann ta tepesine tırmanacaklar... Bu su- retle dayı ile yeğen ayni yolun yolcusu olarak ideale kavuşmanın zevkini tadacaklar! Tırmanış faslmr geçelim. Bu, dayı bey hesabına bir faciadır. Kim bilir ne kadar zâmanda, — dayı bey farkında değil — tepe - ye vardılar ve şişman adam, bitap bir halde olduğu yere çöküp ba- caklarını uzattı.. Zırıl ziril ter a- kan göğsüne tepe rüzgürmin çar pışmdaki sıhhi mahzuru bile dü - şünemiyecek haldeydi. Sermede gelince, o, bu sırada Çamlıcanın bülbülü kesilmişti. Yanıbaşmda, ayakta, uzun saçla» rm rüzgâra vermiş, ötüp duru - yordu: — Kalk ta bak, dayı bey, kalk ta bak!.. Aman, ne manzara, ne manzara!. Hele şu demin bulun- duğumuz sahil boyu, ne hoş, ne hoş!.. Adeta doyumsuz! Bütün bitaplığına rağmen, da- yı bey müthiş sinirlendi. Alnının, boynunun, kat kat ensesinin teri- ni mendiliyle silerken hiddetle ba- gırdı: ralarına çıldırasıya âşıktı Tepe « lere tırmanmağı da pek severdi. Gençlik bu!.. Nihayet, ne yaptı vi) falan yok... Beylerbeyinden Anne, kızına çıkıştı: — Ayıp şey!.. Hemşirene şey- san kardeşine böyle şey söyler mi? Kız, dudak büktü: — Bundan ne çıkar?. tana gitmese de, O şey- bir gün şeytan şeli adam! — Evet,... Fakat, karı- sı sen değilsin! Başımı Kes! Bir meseleye canı sıkılan müş- teri, berberin gösterdiği koltuğa oturdu. Somurtmuş, dalgın bir halde, hep o meseleyi düşünüyor- du. Göğsüne ” yerleştirdiği örtüyü ensesine sıkıştıran berber, © eline! makası alarak, müşteriye (doğru eğildi: — Başımızı ne biçim yapayım beyefendi? Dalgın ve somurtgan müşteri başı saç anlayıp, şu'cevabı verdi: — Kes! Li Evin Bekârı/ İki kişi, evlerindeki vaziyetle- rinden bahsederek, o birbirlerine karşı kendilerini üstün tutuyorlar, karşılıklı övyünüp duruyorlardı: — Ben, evde aile reisiyim. Evin efendisi benim! Ondan daha genç olan diğeri, şu mukabelede bulundu: — Ne de olsa ben senden üstün vaziyetteyim. Çünkü, ben evin be- kârıyım! dayısını razi etti.. Hemde. dık?, — Sahil boyu o kadar hoş ta bu kızgm güneş altımda ne halt et « meğe bu yüksek tepeye tırman » Simdi yukard sösledikle- rini aşağıda söyleseydin, ya! rep ei İğ niğzra Eriği — Felemenk Nüktesi — onun yanına gelecek! — Ne demek? — Karşiki komşunun oğlu yok mu, hani?.. — Var... Ne olmuş?. — İşte onun gözleri, hemşire - min odasmın pençeresinde... Sa - bahtan akşama kadar gözetliyor! — Memedeki Çocuk — İki hanım arasında bir konuş ra: — Sütnineye neden yol verdin? Sıhhati yerinde, iyi bir kızcağız: benziyordu! — Evet, ama çocuğun yanında — Olur, ya!... Yabancı erkek değil, ki.. Nişanlısı! — O bence de mesele değil, a- ma çocuğun yanında öpüşmeleri- ne göz yumamam. Daha meme e men çocuğun o yaşta böyle şeyle- nişanlısiyle öpüşürken (yakala! ri görüp öğrenmesi muvafık mı dım! ya! — or — Size rast gelişim, pek iyi oldu, avu- kat Bey!.Ko- <amdan . bir an evvel bo- şanmak .İsti- yorum. Kara- rım kat'idir. Bir an evvel boşanmak!.. Bunu temin edebilir misi- niz? — Evvelâ sualime ce» vap veriniz. Kayın ananız var mı? — Evet! —Şu halde iş kolaiy 4|