Vakıt'ın Edebi Tefrikası;: 58 ar a lar Baba-Oğöul BAM SA OE ge Nakleden: Selâmi izzet — Dediğim doğru mu? Babam! kendisini öldürmemelerini söylü- İ Yor değil mi? Söylüyor, ii u öldürmiyecekler (o değil mi? N yle amca, öldürmiyecekler de - İl mi? Babam ölmiyecek ya? — Hayır yavrum, ölmiyecek, Saate baktı. İki! | Dört saat sonra, bir adam asıla- caktır, | Dört saatte, dünyayı altüst et- mek kabildi. — Biraz sonra gelirim İhsan.. Çocuğu kucakladı, öptü, sonra İzmetçisini çağırdı. İhsan, sa - inleşmişti. Hilmi Müşfik, hizmet-| * İ nefesimi verinciye kadar seni dü- Siyi beklerken, mektubu okudu. “İhsan, oğlum, evlâdım.. Sen satırları okurken, benim kemik lerim bile çürümüş olacaktır. Beni, başkasının öldürdüğü bir cesedin Yanında yakaladılar, mahküm cet- tiler, “Evvelâ kendimi müdafaa et- mek İstedim. İnsan masumsa, ca- tını kurtarmak için uğraşır. Fakat Yavaş yavaş her sey beni ithama başladı. Mahvolduğumu anla - dım. Bugün bile kim (olduğunu bilmediğim bir kadının karşıma çıktığını ve beni, cinaye'e işlen- diği eve gönderdiğini kime inan- dirabilirdim! O kadının — yalnız Muallâ olduğunu biliyorum. Mual lâ!.. Bu ne ifade eder? Kimdir, ki- Ns nesidir?,.. Muallâ çok.. “Derin bir ümitsizliğe ve yese > kapıldım. Ölüm derecesinde has» talandım. Ölecektim.. Doktörlârâ sordum. Bana yalan söylediler, fakat ben öleceğimi o anliyorum. Doktor Hilmi Müşfik Bey, — her doğruyu söylediği gibi, bunu da Söyledi... Hastalık beni esasen ö- lüme mahküm etmişti. | bu “inada yanıma biri (geldi. Onun kimolduğunu yazmıyacağım, çün- *ü ona hayatımı sattım. Cinayeti iliyen oydu. Her ne sebeptense, 9 adam benim cinayeti itiraf et - Memi istiyordu. Buonun İçin “İzemdi.... Benden bu itirafı satın almağı teklif etti, | İşlemediğim pir cinayeti üstüme alacak, ben işledim diyecektim. Bu çılgınlık! b Namuslu bir adam, kendine hiç katil dedirtir mi? “Bu imkânsız değil mi? İşte buna imkân oldu. Hastaydım, ö- İecektim, Dünyada senden başka Kimacın yoktu, Seni de kendim Sibi sefalete mahküm etmek iste - ha Hayatımı sattım. Yalnız| Yatımı değil, şerefimi de satmış| oldum, çünkü sehpada can ver -| şte — Ama parasızların şerefi ne ki... Ben öldükten yirmi sene A zengin olacaktın... | Benim an olduğunu da kimse bilmi İk, bilenler unutacaktı. Seni m Hilmi Müşfiğin oğlu sana- “ Sen bile babanın kim ol -! ağ bilmiyecektin, Onun ba « ii Selenleri sana kimse söyle - mi i. Bunu sana ben anlat - tana istedim. Hilmi Müşfik Bey akk tr. Bazı insanlarda fe- rlık âdeta bir illettir, Eğer Nİ yazına geldiğin zaman, Hil. Yine örtik Bey hayatta olmazsa, İ sene evvelki gazete kolleksi- da, e cinayetinin po hakemesini i » Görürsün. Li İtiraf ettim, fakat yalan söy“ a « “söyledim. Sen mesut olasın, sen zengin olasın, sen rahat yaşı- yasın diye yalan söyledim... “Seni: hayalimde kucaklar ve öperim oğlum. İşte şuraya, kale- mimin ucuna dudaklarımı dokun- duruyorum... “Hatırama hürmet et İhsan... I Yüzümü, sevdiğin, okşadığın sok gun yüzümü gözlerinin önüne ge - tir... Doktor Hilmi Müşfik Beye, hayatında hürmet et, o öldükten sonra ruhunu takdis et.. o Yalan söylerken, ben öldürdüm derken, yalnız bir şeye müteessir ve müte- essifim: Doktor da beni katil sa- nacaktı. “Seni tekrar kucaklarım. Son şüneceğim. Düşünürken, senin büyümüş, insan olmuş, mesut ha- lin gözlerimin önüne gelecek. Ben ancak bir kaç ay daha yaşıyacak- tım. Bu aylar sana feda olsun.. Memnun ölüyorum.,, “Kaya Hasan,, Hizmetçi odaya girdiği zaman, Hilmi Müşfiğin dudakları titri - yordu. Yüzü sapsarı olmuştu. — Ben gelinciye kadar sen İh- sanin yanımdan ayrılma, dedi. Sonra gene çocuğa döndü: — Geldiğim zaman Kaya Ha- san kurtulmuş olacak.. Çocuk haykırıyordu: — Ben biliyordum, biliyorum, içime doğmuştu... Baba... baba... baba... Yattı, başını yastığa gömdü, u- sulca mırıldandı: “© Babacığım!” Hilmi Müşfik mektubu cebine koydu, evden fırladı. —6— Kaya Hasan bir saattir uyan- mıştı, Dışardan halkın sesi bir u- ğultu halinde aksediyordu. Doğ - ruldu: — Acaba bugün mü? diye söy- lendi. Odasma girdikleri zaman: — Tamam, dedi, iyi tahmin et- mışım. Cevap veren olmadı Gene mırıldandı: — Sehpa... İp... Boynunu ipe geçireceğini tasav- vur edince irkildi ve sordu: — Bana bir kitap göndermedi- ler mi? — Kitap mı? — Evet, bir kitap.. ölüme mah- küm olanların her dediğini yapar- larmış, okumak istiyorum... Ben o kiatbı istiyorum. Odada bulunanlar şüphelendi - İ ler, acaba adam çıldırmış mıydı? Üç dört gündür, Kaya Hasan hep kitabı istiyorum. “Hilmi Müşfik bana vadetti. Ölmeğe razıyım, ama ipte değil.,, Fakat kitap gönderen, getiren olmamıştı. Çaresiz, ipte can ve- recekti.. (Devamı var) —SATİE nin Yerli Mallar Sergi açtığı daireyi mutlaka ziyaret 4 Senin için, seni düşünerek Bay Orada faideli yenilikler bulacaksınız. DİLİMİZLE: Kayalar ... Demiryolu, Ankaraya bir iki | durak yaklaşmöa yolun iki yanın- da dikilen ve yükselen kayalar gö- Zünüze çarpar. Bünları, acunun kuruluş günlerinde su âlmteri gi- bi dökülerek, güneş çekiç gibi yu- kardan aşağı inerek ve yel bir us- j ta kolu gibi savrularak o dürüttü. Bu kayalar, yüz binlerce yıl önce, günün birinde Türkün kurtuluş savaşının başarılacağı bu kentte, bu mutlu savaşı başaracak olan yüce Bağatırın admı ve sanmı kutlulamak için dikildi. O gün bugündür, bu buruklara göğüs gererek, yıldırımlara omuz vere - rek burada dikilen bu kayalarm| kuruluşundaki güt, bugünleri gör-! mekti. Önlerinden geçerken denli den- li bakarsanız onların çetin bet'le- rinde gerçek bir kayar görürsü- üz. Bu kılış, eski günlerde geçmiş çağlarda yoktu. Yel, bu çetin kayaların çok €s- ki bir tanıştdır. Acun, var oldu olalı, bü dilsiz sanılan bütlü taş yığınlarmı o dile getirmiştir. Esintili günlerde buracığa ku - lak verirseniz : bu kayaların bir ozan gibi tolgadığını duyarsınız. Sıcak günlerde. güneşin bütün ışığını bağrına basarak obüyünen bu kayalar, yüreklerinde bizimki- ne eş bir urunc un odunu taşırlar. Onlar, oracığa çekilmiş ayrıksı lar değillerdir. Onlar, gelip geç - tükçe büyük Bağatırı esenlemek ve esenliyerek kıvanma duymak için oradadırlar. Kurum, eski günlerdenberi 0- nun yolunu beklemek “için, onun eremli başı gibi dik ve çetin olan bu kayaları seçti. va Dürütmek — İbda etmek Savaş — Muharebe, Kent — Şehir. Bağatır — Kahraman. Buruk — Girdibat, Güt — Maksat. Denli — Dikkatli. Bet — Sima, çehre. Kayar — Gurur. Kılış — Hal, Acun — Dünya, Büt — İrtifa Tolgamak — İrticalen şiir söylemek Büyünmek — Alev fışkırmak. Urunç — Heyecan. Ot — Ateş. Ayrıksı — Münzevi. Esenlemek — Selâmlamak, Kıvanma — İptihaç Kurum — Hilkat, Erem — İrade. (Bu sözler Tarama Dergisinden 2- lanmıştır.) Matbaamıza gelen eserler: | Hukuk gâzetesi İ — Cevat Hakkı Bey tarafından neşre- | dilmekte olan Hukuk Gazetesinin be- | İ şinci numarası zengin yazı ile çık - | mıştır. Bu nüshada Üniversite profesörle- rinden Saim Ali, Mustafa Reşit, Fah- reddin Kerim Beylerle ecnebi profe - sörlerinden M. Karl Strupp, Haydar Rifat, İrfan Emin ve Cevat Hakkı Bey- lerin makaleleri, etütleri vardır. sinde | ediniz. | > sögi il İ âliye geldiler. Şah, burada Ab - | karşı gösterilen misafirperverliğe " Diğer arabalarda Şahın maiyeti| | hamidin yaverleri süvari olarak * takip ediyorlardı. 7 8 — VAKIT 24 TEMMUZ 1034 ö ISTANBULA GELEN IRAN Hükümdarları Yazan: Niyazi Ahmet 8 © İl | “Muzaffereddin Şahın Istanbuldaki gezintileri “Gece Sultanın hususi tiyatrosuna gittik. Türkçe konuşuyorduk, oyunları bana izah ettiler,, Lİ Müzeyi ziyaretini Muzaffered.; din şah kendi yazdığı hatıratında şöyle (kaydediyor: “Bu gün sıhhatim çok iyi idi, Götüreceğim hediyelerimin bir kısmını bura - da tamamlıyacaktım. Hareket et- meden müceyhercinin : geldiğini haber verdiler. Hayli mücevherat aldım. Sonra Nedimüssültan, sad-| razam olduğu halde © maiyetim ve sultanla beraber müze ve kü - tüphaneyi ziyarete çıktık. » Kütüphanede 20 bin kadar kıy- metli kitap vardı. Müzs çok güzel- di. Beğendim. Burada Mir İma- din bir hattımı gördük. Çok kıy - metli bir hattı, k Sultan bana kıymetli bir yaz - ma kur'an hediye etti. Hususi ima- vetine gittik. Bir oğlu ve bir küçük kızı yanımıza geldiler. Oğlu altı kızı dokuz yaşındaydı. Oğluna ni- sanlarımdan birini, kızına güzel bir hamail hediye ettim. Çini fab-! rikasını gezdik. Çok iyi, memnun oldum. Alâüddevle üç İranlı tale- beyi buraya koymuş, yanıma ge-| tirdiler. Gençler, çalışkan imiş.! Memnun oldum. Gece Sultanın hususi tiyatrosu- na gittik. Bize ayrılmış localar- da oturduk. Tiyatro küçüktü. A- ma oyunlar çok mükemmeldi. Üç saat tiyatro seyrettik. Burada ya- nımda bulunanlarla türkçe konu - şuyorduk. Oyunları bana izah et- tiler. (1) ,, Muzaffereddin Şah, çarşamba günü kendisine tahsis edilen ara- ba ile Ayasofyayı ziyaret etti. Bu- rada uzun tetkikat yaptı. Camiin tarihini öğrendi, Verilen malüma- tı kâtibine tespit ettirdi. Perşembe gecesi Abdülhamit | Şahın şerefine bir ziyafet verdi.| Ziyafete Şahın maiyeti, vükelâ, se! firler iştirak etmişlerdi. Muzaffereddin Şah, saat beş buçukta yalnız yemek yedi ve ye-| mek esnasında saray muzikası a- laturka havalar çaldı. Abdülhamit, saat sekizde me- rasim dairesine giderek Şahın ha- tırmı sordu. Burada bir müddet oturduktan sonra beraber Kasrı- dülhamide veda etti. Kendisine teşekkür etti. İstanbulda kaldığı müddetçe kendisine tahsis edilmiş olan dört atlı arabaya binerek ma-' iyeti ve mihmandarları ile hareket etti. Şahın bindiği arabada Şehzade Tevfik ve Abdülkadir Efendiler, İran büyük elçisi Alâülmülk, Mir-| za Mahmut Han bulunmaktaydı. | ve vekiller vardı. 4 Şahın bindiği arabayı Abdül- Burilardan başka bir bölük sü- vari bulunmaktaydı. Şah ve mai - yeti saat dokuza on kala Ortköy iskelesine geldiler. İskele © yolu Hereke fabrikası mamulâtından Lİ li kıymetli halılarla döşenmişti. Mu» zaffereddin Şah, burada şehza « | deler, sadrâzam Halil Rifat Pa- şa, şehremini Rıdvan ve Beşiktaş muhafızı Hasan (o Paşalarla | zaptiye nazırı Şefik, o dördüncü daire belediye müdürü o Mustafa Beye veda etti. ğ Veda merasiminden sonra is « keleye yanaşmış olan Beylerbeyi istimbotuna bindi. İstimbota veda merasimi yapılmış olmasına rağ « men Şehzade Tevfik Efendi ve | Şürayı Devlet reisi Sayit Paşa da | binerek İzzettin vapuruna gittiler, Şahın maiyeti ile mibmandarlar da biraz sonra ayni istimbot Ole | vapura geldiler. Tevfik Efendile Şürayı Devlet reisi vapurda tekrar veda ederek çıktılar. Bunların is- keleden inmelerini müteakip İz- zettin vapuru iskelesini çekti, va- 3 pur hareket etti. Vapurun istika- meti Defterdar burnu idi. Bu bur- na doğru bir müddet ilerledikten sonra dümen alabanda edilerek | sancak vasıtasiyle üç defa resmi | selâm ifa edildi. İzzettin vapuru bundan sonra Makrrköy- cihetine “ müteyeccihen hareket etti, o Vapur, saat 10,5 ta Makrıköy önünde Taş iskelesi önlerinde dur- du. Bu esnada vapurda bulunan muzika, Şaha mahsus bir marş çaldı. Vapur, tamamiyle durmuş- tu. Şah, filikaya bindiği vakit vas purun grandi direğindeki bandı. ra aşağı indirildi. i. Filikada İran sadrâzamı Eminüs- sultan ile hariciye nazırı Tevfi > Paşa ve Abdülhamidin maiyet er» kânı harbiye müşiri Şakir Paşa, Turhan Paşa, İran büyük elçisi A- lâülmülk Mirza Mahmut Han, ve- zir Hekimülmülk bulunmaktaydı. Diğer Şahın maiyeti Rehber istim- botu ve diğer ( istimbotlarla is keleye çıktılar, Şah, iskelede ıstab- lil ârnirenin tahsis o ettiği gerdu" neye yanına hariciye nazırı Tev- fik Paşa, sadrâzam Eminüssaltana Mi-za Ali Asgar Han, irin büyük elçisini alarak bindi. Tevfik Pa- şa, Şahm cephesinde yer almıştı, Şahın arabasının önünde kâfi miktarda mizraklı süvari, iki ta - rafında Abdülhamidin yaverlerile asker gitmekteydi. Yolda resmi * selâmı ifa eden askerler mevki al- mışlardı. Şah, istasyonda da bir miktar askerle karşılanmış, muzika İran Marşı çalarken, kendisi için ya N pılmış olan taktan geçerek vago- na bindi. Tak bayraklarla süslen- mişti. Şaha tahsis edilen tren dol vagondan ibaretti, Şah dördüncü vagona bindi. Diğer maiyeti öbü i vagonlara taksim edildiler. ” 4Dovamı var) ————— a (1) Sefernamei Mubarekei Şahenşahi Benderi Tabii, giliri sene 1821 -Sayıfa : 225