Nakleden : Selâmi izzet — Söz verdim Hasan.. Ama bu) zarf nedir?. . Ali Naki. İ — Düşünmeyin. Gayet basit. Benim bir oğlum olduğunu duy - muş. Alâkadar olmuş. Bana bura" ya mektup yazdı. Mesele bundan ibaret.. Böyle insanlar yok değil. dir. Hilmi Müşfik hayretle dinliyor- du. Kaya Hasan zarfın mührünü, tırnak yerini tarif ediyordu. Hilmi Müşfik sözünü kesti: — Sen o adamın kim olduğunu bilir misin?. — Hayır. Hem bileceğim de ne olacak?. Bana vaadettiniz, söz verdiniz Müşfik bey, artık sözü - nüzden dönemezsiniz. — Hayır, o adama gideceğim. Hilminin çatık kaşları, tereddü- dü Hasanı biraz korkutmuştu. — Teşekkür ederim, dedi. — Şimdi son bir vasiyetim var. İhsan benim ismimi taşımasın. Kaya Hasanın oğlu (olduğunu bilmesin. Beni unutturunuz. Her- kes unutsun, Nüfus kâğıdma ba - bası Kaya Hasan yazılmasın, İ - lerde, öğrendiği zaman ebemmi - yeti yok.. — Neyi öğrendiği zaman?. —... Aklı erdiği zaman demek istiyorum. O zamana kadar eğer o, anası gelirse, onu almak, ona bakmak isterse, olmaz desinler, ona siz: Geç kaldın, bu çocuk ar- tık sizin değil,, deyiniz. — Kava. sana söz verdim. İh- sanı kendime resmen evlât ede- yim İstersen! Kaya Hasanın gözleri güldü: — Bu da söz mü, dedi, bu 80- rulur mu? — Sana bir kere daha sormuş- tum. Tekrar söz veriyorum, ye- min ediyorum. Şimdi söyle, Se- lim Nazımı sen öldürmedin değil mi? — İtiraf ettim. — Öldürdün mü? — İtiraf ettim. — Sen delisin. Biçare bir meczupsun. Sende anlamadığım .! sezemediğim, o keşfedemediğim bir şey var. Bir'sır saklıyorsun, bir korkun var. oOAma haklısın. Katil ol veya olma, ellerin kana bulaşmış olsun olmasın, bunlar - dan bihaber, masum biri var, Se- nin yaptıklarının mesuliyetini ka- tiyen taşımıyan biri. Bu İhsan - dır.. Gözün arkada (kalmasın Kaya, İhsanın babası benim. İb- san benim oğlumdur. — Eğer hayatım, kanım, ca- nim, muhabbet ve şefkatim, bü- tün benliğim bir şeye yarasaydı, bunların bir değeri e olsaydı, bu #özleriniz üzerine, bunların hep- vi, size bağışlardım.. Bu söz, bu halimde, bu. bitkin, bu mel'un balimde, beni dünyanm en mes- St insanı yapiı.. İhsan sizin eli- nizde büyürse, onu siz terbiye Yetiştirirseniz, nasıl bir insan o- lur 0... İnsan olur, Bu sevinç karşısında, Kaya Ha- Şen kay ma İğ Mademki ı Hilmi Müşfik büyütecek, © terbiye edecek, o Kaşilink i ti, fedakârlığa, kendi hayatına z i iya ne lüzum vardı?.. OMa- , Hilmi Müşfik İhsanı ken a evlât ediyordu, Hasan ne di- ye elecekti? Ne diye ismini lekeli- Vakıt'ın Edebi Tefrikası: 47 a rma A Baba-Oğul ERE AŞ Beyhude, manasız, sebepsiz bir intihardı bu.. Kanını vermek- le, İhsanı kurtarmıyor, katili kur- tarıyordu. Katilin (o rabatini te min ediyordu. Kaya Hasan yeni (o bir arzuya kapıldı. Her şeyi doğruyu itiraf edecekti, Ali Na- kinin kurduğu cehennemi plân: alt üst edecekti. Evet, bunu yapacaktı. Fakat yapmadı. Yapamadı. Hilmi Müşfik (o bir sözle, onu hayalden ayırdı. hakikate getirdi. — Evet dedi, insan (olacak. Fakat ben fakirim, ihtiyarım. O- nu mesut edemiyeceğim... — Fakir... Ve düşündü: — Hilmi Müşfik fakir bir a- ceği ve cum umutları yaşar.“ Şu dam. İhsan da fakir olacak. Hilmi Müşfik: — Fakir olsun varsın, dedi. fakat şerefli bir insan olsun. Ve Kaya Hasan düşündü: “Zengin çok zengin olacak. Ben söyliyecek. bancı bakışlardan sine kalmış göz Oz dilimiz .—. “Yabancı gözü Gündüzleri bir öylü gibi yurdu- mün taşına, toprağına, geceleri bir belğer gibi göklerimdeki aya ve yıldızlara bakıyorum. Elimden almak için çağ çağ kamunun sa- vaştığı bu güzel yurda göğsünü gere gere “benimdir!,, demek ne aşık bir öğünçtür!. i'bir ozan, yüzüne el gözü değmiş yavuklusunun betinde ya izleri bulur. Bu yosma yurda da az yat gö- zü değmiş değildir, ama ne yeşil ağaçlarında, ne boz kırlarında, ne de dalgalı kıyılarında onlardan iz kalmamıştır. Onun için * bitek ovalarımızda açan çiçekte, sulak kıyılarımızda yetişen bir söğütte ne yabancı! bir boya, ne yat bir koku duyma- yız. Bu ovalarda, bu dağlarda he - pimizin cum geçmişi, cum gele- dağ yamaçlara geçmişin büyüklü- ğü geleceğin parlaklığına tırma * Dir ve şu doruk da bugün bugünü gördüğü için erinir. Bu güzel yurt biz erine erine bakalım diye kurulmuştur. Üze- gebereyim.. Zaten can çekişiyo-| rinde yabanci gözlerin izi kalma- rum, Yaşıyacağım da ne olacak?..| yışı ise Türkün onları çıkarmağa Halbuki ölürsem, İhsan zengin 0-| gücü yettiği, yetmesi ve yeteceği lacak... Çok zengin olacak...,, Hilmi Müşfik sordu: — Başka bir isteğin var mı? e k doğru, katilsin de- mek? Kaya Hasan cevap vermedi. — Gidiyorum. Bir daha beni göremiyeceksin. Verdiğim sözle- rin hepsini tutacağım. — Hepsini? — Evet, hepsini. Hilmi Müşfik kapuya doğru yürüdü, sonra gene geri döndü: — Kaya Hasan, aramızda es- ki bir dostluk var. Bu dostluğa merhamet et de doğruyu ( söyle.. Hakikati ben den gizleme. — Hakikat meydanda, — Nedir? — Hakikat sizi (o sevmemdir. Sizi takdis etmemdir. Hakikat be- nim biçare bir adam © olduğum- dan ve bu biçare adamı ancak siz affedersiniz. Hakikat, ölüme su- sadığımdır. Hayatm ağırlığına tahammül edemiyorum artık. Ha- kikat öleceğimdir. Ve ölürken ri- ca ediyorum. Bana lânet etme - yin, bekleyin... — Bekliyeyim mi! Kaya Hasan üç kere üstüste: — Gülegüle,, Gülegüle,, Güle- güle... dedi. yüzündendir. M.N. Bu söyde geçen sözlerden bir takımının bügün kullanılan dilde karşılığı: Öylü — Mütefekkir Belger — Müneccim Çağ — Devir, zaman Kamu — Cümle Aşık — Mürtefi,-âk Öğünç “İftihar Ozan — Saz şairi Bet — Yüz Yat — Yabancı Bitek — Mümbit Cum — Müşterek, umumi Erinmek — Kendini mesut his etmek. (Bu sözler tarama dergisinden alınmıştır. (Hakimiyei Miiiye) Tarama dergisi Ankara, 13 (A.A) — T.D.T.C. umumi kâtipliğinden: Heyetin neşrine başladığı Tarama Dergisinin şimdiye kadar çıkan fasi - külleri hakkında bundan evvelki 16 ilândan sonra yeniden mütalea gönde- renlerin on yedinci listesi; 1 — Eski Samsun mebusu Avni Bey, 2 — Çorluda Basrı Yaman Bey, 3 — Bor maarif o memurluğundan, 4 — Bedros Zeki Bey, 5 — Çorum Millici kütüphane memuru Eşref Bey, 6 — Filornalı Nazım Bey, & — Muğla maarif müdürü Fevzi Bey, 9 — Da - dayda mütekait binbaşı Fikri Bey, 9 - 10 Kütahyada İspartalı oğlu Gıyas mı?.., dedi, Kaya Hasan itiraflarına rağ-| Bey, 11 Marzifon maarif Ha- men, Hilmi Müşfik kani olma»! Hi Bey, 12 Merzifon kaymakamı Rüş- mıştı, Evine giderken, bir katil | tü iv een bayi il, bi, | Hakkı Bey, 18 — Eyüp orta tebi Kn mazlumdan ayrıldığına Li lada Pre Kemal Edip Bey, 16 — Fethiye maa rif memur vekili Kâzım Bey, 17 — Katil Gönendâ muallim Kemal Ferdi Bey, 18 İsparta mektupçusu Memduh Bey, Koca İstanbulda; boş odası:| 19 Saray kazasında Malkaçoğlu Sadık nın karanlık bir köşesinde, yalnız! Bey, 20 — M. Hayali Bey, 21 Mudan- elinden giden oğlunu düşünen hir) Ya kazasından, 22 — Denizli ilk tedri- ana vardı. oni a e Kaya Hasan, ölüme mahküm| Necati Bey, 24 — Manisa Horozköy edilirken, Selim Nazımın anası,| başmuallimi Nazmi Bey, 25 — Muğla göz yaşı döküyordu. maarif kâtibi ml Bey, 27 — Silif. Katilin, mahküm olduğunu rma ee kle a SEN söyledikleri zaman, gözlerinden | Bey, 29 — Fethiye kaymakamı Şev - gene (yaşlar süzüldü: ket Bey, 30 — Fen fakültsie tmüder- 1. Pie Malleol. an | pie Feri Bas zl Nea laf Yi “sesi muallimlerinden Zeki Cemal kat oğlum mezarından kalkar! 32... Bolu Halkevi azasından m Bey.. (Devamı var) eye ay. | me'alenen teşekkür olumur. —34— Bir gözü Saray kazasının cenubunda, şarkında ufak ufak göller var ki milyonlarca ördeklerin toplantı yeridir. Sarayın şarkı hudut dağ- ları ve şimaliyle cenubu ise güzel otlu ve sulu ovalardır. Şimalde- İ ki Ahurik ovasının garp nihaye - tindeki köylerde Yezidi aşireti | vardır. Yezidilerin şeytana tap- tıklarını ve bir gözü kör bir ho-, rus şeytanın timsali olup bunu | reisi ruhani köy köy gezdirip zi- yaret ettirerek pâra topladığını! söyliyorlardı. Yezidilerin reisini de Sarayda gördüm. Öteki Kürt- lerden hiç içtimai, bünyevi, fikri, farkı yok. Bunlar da bir ihtiyat süvari bölüğü teşkiline uğraşıyor- lardı. Saray kaymakamı, toplanan bu kadar süvariyi yedirip içirmek için güçlükler çekiyor ve hayli terliyordu. (Saray) isminin ne - reden geldiğini sordum. Şah İs- mail ile Arap Üzenginin sarayları burada olduğundan dolayı bu ad ile anıldığını söylediler, Tabii ki böyle değildi. Fakat daha iyisini bilen yoktu. Sarayda ajansları alryor ve ba- zı gazeteleri görüyorduk. - Kapi - —. 5 — VAKIT Türk - İran hudutlarında Yazan: Erzincan mebusu Aziz Samih Şeytana tapanlar! kör bir horos, Yezidi'lerin taptıkları Ilâh'ın timsalidir! İ piyade ve süvarileri ve zabitleri » tülâsyonların lâğvi hakkında ev - velâ İttihat ve Terakki cemiyetin- den, sonra Dahiliye Nezaretinden haberler geldi. Bu kargasalıkta biz de boyunduruktan kurtulma - ğa uğraştığımız anlaşılıyordu... | Ağustosun sonunda artık hava - lar epiyce bozdu. Fırtına, : soğuk! ve şimşekler, geceleyin kimseye! rahat vermedi. Bizim de harbe gireceğimize herkes hükmediyor ve her saat böyle bir haber bekliyordu, Eylülün onunda Saraydaki ika- metimize nihayet verdik ve yola çıktık. Şimale doğru yürüyorduk. Ahurik köyünü, Çilli gölü, Na - zar ovayı geçerek Sint &öyüne geldik. Burada ufak bir vaka oldu. Rus topugraf heyetine men- sup yüzbaşı Skakayı bizim jan - darmalar tevkif ederek Beygiriye sevke kalkışmışlardı. Hüviyeti 4 ni anlatarak meseleyi bitirdik. Sintten Gevri şamiyana indik, Bu- raları önsüz, sonsuz kâmilen lây - ların yaptığı taşlarla doludur. Her taraf taş, kaya. Garpteki Tendü- rük dağı eski bir yanar dağmış. Kustuğu lâvlar buraları kapla - mıştır, Bu taşların içinde büyük bir tanesi var ki buna Gevri semi- yan diyorlar. 14 eylülde bir dağın yamacın - da ve yüksek kayaların altına sı- ğınmış kırmızı renkli “Bayazit, kasabacığına geldik. Burada bir mutasarrıf ve bir de İttihat ve Terakki murahhası var. Mutasarrıf Beyi ziyarete gittiğim) vakit cemiyetin murahhasını a - sı 12920 dir. Evvelki on altı liste (ile beraber gönderilen fiş yekünu 10118 dir. Her- birine ayrı ayrı teşekkür mektubu yaz- mağa imkân bulunamadığından gön - terdikleri himmetten dolayı kendileri. ri ege di i (Devamı var) i$ TEMMUZ 1934 Neler gördüm? yakla dolaşır buldum. Kendi kendini bana takdim etti. Sonra | anlatmağa başladı. Kazalarla mus habere etmiş, emirler, talimatlar vermiş, neler yapmış neler. r Mutasarrıf Bey hiç bir şey söy- lemiyordu. Nihayet ben kızdım. Dedim ki: — Bu emirleri siz mi verdiniz, Mutasarrıf Bey mi?. Siz ne hak- la kazalara emir veriyorsunuz?. Murahhas bey, yelkenleri in- dirdi: 4 — Mutasarrıf Bey emir verdi, ben de orada idim, dedi. Fakat bu zatin mutasarrıfa ta - hakküm etmekte olduğu görülü « yordu. Sonra gördüm veanla» dım ki murahhas bey hükümetten bir kâtibi maiyetine almış, evinde Kürt gençlerinden dört beş atlı toplamış, şifre mifrah: gelen ve giden evrak kaydine mahsus def- terleriyle bir hükümet kurmuş. Mutasarrıf, kendisine sormadan | bir şey yapamıyacak bir hale gel- miştir. Hudut heyeti arkadaşlarımız - dan Ruslar, İngiliz ve İranlılar İran tarafında kaldılar. Bizim mizi alabilecek yer ancak kışlada bulunabildi. Oraya taşındık. bi milen taştan, büyük salonlar ve odaları havi kışla, bir az tamir o lunsa pek yeni denecek halde idi. N Eski bir kaleden bozma olduğu görülüyor. İçinde cami ve gâyet sanatkârane taş oymalarla mü zeyyen bir kabir vardır. Bayazitte 200 ü Ermeni olmak üzere 800 ev vardır. i İranlı arkadaşlarımızdan heye tin askeri müşaviri Salar Muzai fer Han, bizim mektebi harbiye de tahsil etmiş idi. Salar Muzaf- ferin eniştesi Bayazitte idi. Bu münasebetle konsole beyin ziyafetine gittik. Bayazitin tahrirat müdürü bektaşi Nuri Ba- ba idi. Kışlanın karşısında mün- ferit bir evde oturuyordu. n da tacı, arkasında Haydarisi ile her sabah pençeresinin önün de görürdük. Pek sevimli, neşeli ve hoş sohbet Nuri Baba, Bayazide hiç ısmamamış, İstanbul hasretile kavrulmakta bulunmuştu. ş Bayazitte bir ihtiyat süvari yı vardı. Hudut üzerinde son des rece gerginlik varken K Gi Rusya tarafına geçerek koyun | ü- rüleri çalmağa çalışıyorlardı. nu İttihat ve Terakki murah bey, kendi çetelerinin bir muval fakiyeti gibi öğünerek anlatıyor - lu. Muharebe başlangıcının Yy: lığı hakkındaki bütün tahminlere rağmen, biz gene işimize di ediyorduk. Eylülün on yedi Pir Ahmet köyü civarında ça: larımızı kurduk. Kızıl kaya Eğri çay vadilerini dolaştık. eylül sabahı hayret ve dehşet için» de uyandık. Çadırın etrafında ve bütün yer üzerinde bir karış kar var, Dehşetli tipi devam ediyor. Li