... Dönüş Heyecanı Ahmet Cabir Efendi, senelerce ticaret sahasında çalışmış, para kazanmak hırsile didinmişti. Öm- rünün büyük bir kısmı, bu suretle geçmişti, ve nihayet? ... Nihayet #btiyarladı! Ömrünün büyük bir kısmmı para kazanmak hırsile didinmek - le geçiren ihtiyar, bütün bu müd - det içerisinde şöyle biraz rahat ne- fes almaktan, eğlenmekten, haya- im zevkini çıkarmaktan mahrum kaldığını, ancak yaşı altımışı geç - tikten sonra anlıyabildi. İş, güç, hesap, kitap arasmda senelerce yuvarlanıp gitmiş, bu - nalmış, başka her şeyi. « - . her şe- yi ihmal etmişti. Kendisini can - dan seven karısını bile... . — Bey, bu akşam sinemaya gi - delim olmaz mı?... — Yazıhaneden geç çıkacağım. Karışık bir takım hesaplar var. -— Bey, bugün cuma... . Hava da güzel. Seninle şöyle bir kır ge- zintisi yapsak... Biraz hava alsak? Açılırsın biraz! — Mühim biriş peşindeyim. Büyük bir zatla görüşeceğim. Bu - gün evindedir. Bulabilirsem, bu - gün bulabilir, işimi hallederim! İşte, karısının tekliflerini hep Wyleramaplarla karşılardı. Sene) lerce iş, güçün, hesap, kitabın ken dişine tercih edilmesi, pek tabii o- larak, kadımın canmı sıkmış, sev - gisini soğutmuş, karı, kocanm &- ralart açılmıştı. Artık kadın, ko - casımı her vesile ile haşlıyarak, ih- malinin cezasını vermek, öçalmak zevkile hareket ediyordu. Be. Kendi ihmalile karısını huy de- ğiştirmesine sebep olduğunu dü - şünmiyen Ahmet oCabir Efendi vaziyeti düzeltmek için karısiyle birlikte yaşayışını başka bir şekle dökmek çaresine başvuracak yer- de, tamamile aykırı bir yol tut - muştu. Biraz rahat nefes almak, eğlenmek, hayatın zevkini çıkar - mak... “Yolun neresinden dönül- se, kârdır!,, diyen ihtiyar koca, birdenbire yaşma uygun olmıyâa cak şekilde işi azıtmış, doğru yol - dan ayrılıp yan sokaklara sapma - ğa bşlamıştı. Hem sık, sik!.. Ayni zamanda kendisini içkiye vermiş, zaman, mekân tayin etmeden rakı şişelerini devirmeğe koyulmuştu. . Tabii bu vaziyeti, karısını bir kat daba haklı olarak kızdırıyor , gecenin geç saatlerinde eve dön - düğü gibi, kıyamet kopuyordu, Hülâsa, altmışmdan sonra geçmiş. teki hayattan zevk alıştan mahru - rumiyeti aykırı bir tarzda gider - mek istiyen Ahmet Cabir Efendi, bedeni, dimaği, ruhi yorgunluklar içerisinde sersemliyor, sarsak, surek bir hale geliyordu. B. ün birinde hastalandı. meri Derinden ie muayene, bir çok sorgu... Son» ra, doktorun sözü: 100,000 Lira Kazanan, Memnun Değil ! Tanıdıkları arasmda hasisliği- | hasislik iliklerine kadar işlemiş 0- le meşhur adamlardan biri olan müteahhit Yakup Efendi, parası - nı her hususta esirgemeği gözet - mesine kolaylıkla akıl erdirilemi- yecek bir adamdı. Senelerdenberi müteahhitlik ediyordu. Pek çok para kazanmıştı. Fakat, ayda yir- mi beş, otuz lira kazancı olan bir adamın, kendisinden daha fazla f ettiğini iddia, mübalagaya maa olmuştu. Bu gencin ona piyanko kapılmak sayılamaz. Me N ” Yakup Efendi, bekârdı. Akra- | bileti satmaktaki israrın da giz ba ve tanllükat kabilinden kimse- | li bir sebebi vardı. Hasis adams si yok gibiydi. Vardı, lâkin para | bir bilet satabileceğine arkadaş » isterler, diye onlarla selâm, saba» | larile bahse girişmişti, Yalnız, bu bı çoktan kesmişti. Onların da, muvaffakiyetini, amorti bile çık * susta en ufak bir faydası dokuna - mıyacağını akılları kestiği için, ya mma uğramağa niyetleri yoktu. Günün birinde, bir bayiin ya » nmda çalışan bir genç, onu 80“ kakta yakalamış, bin dereden su getirerek, kendisine bir ( tayyare piyanko bileti satmağa muvaffak | madığı takdirde, bilet parasını Yakup Efendiye bir senet verme- sine borçluydu! Talihe bakın, ki... Keşidede yüz bin lira, bu hasis adamm biletine isabet etti. Kendisine bileti israr » la satan gence bahşiş vermeğe ya- nışmıyan Yakup Efendi, yalnız aldığı senedi geriye verdi! Ona gıpta, hayır, haset eden - lerin, içleri yanarak tebrik yollu söz söylemelerine karşı, Yakup Efendi, yüzünü ekşitiyor, kısaca | “Neye yarar!,, demekle iktifa edi- | yordu. Memnun görünmüyordu. A Niçin?... Sahiden mi memnun lan bu adamm kendilerine bu hu - | kendi cebinden vereceğine dair, | değil, yoksa mahsus mu böyle ya- pıyor?... Sahiden memnun olma » dığı, bir gün konuşmayı bu bah- se getiren bir tanıdığına boş bu » lanarak söylediği sözlerden anla - şildı: — Hani bizim mahollede bir mütekait Recep Efendi var?... E- lindeki piyanko biletini rehin ola- rak bırakıp benden iki lira ödünç para alacaktı. Teklifine razı ol « madım. Halbuki, onun biletine beş bin lira isabet etti, Düşün, ne fırsat kaçırmışım. Bir taşla iki kuş vuracaktım! yy yy yy gg yyl yy ılan DU HA M Ne Olmuş? — Kocacığım, sana büyük bir #müjdem var. Her halde pek s€- * vinecek, böyle benim gibi bir ka- dmın kocası olmakla iftihar ede- ceksin. Yarm, bütün © gazeteler . resmimi basacak! : — Alâ... Fakat ne olduğunu : söylemedin?. — Yeni kurulan “Narin kadm- lar,, cemiyetine reis!, sy m AN i — Sizin modellik ettiğiniz tab- loyu sergide gördüğümü hatırlı- yamıyorum. — Nasrl olur? Ressam, bu tab- losiyle büyük şöhret kazandı. Mu- hakkak hatırlıyacaksınız. Tablo, eski Mısır kraliçesi Kleopatra ile onu zehirliyen yılanı gösteri- yordu. — Peki, Kleopatranm, modeli idimdi7, rim uluyan mia A NM A Ey yg gey Anlayış Farkı! — Öksürüşünüz, hoşuma git - medi! Muayene edilen adam, omuz - larmı kaldırdı. Şu cevabı verdi: —Kusura bakmaym. Herkesin kendisine mahsus Obir öksürüşü vardır. Başka türlü öksüremem! hasta, sordu; — Sihhatimi korumak için ba- na ne gibi şeyler tavsiye edersi - niz, doktor? — İşte bir şurup yazıyorum. Ye meklerden bir saat evvel bir tatlı kasığı miktarında içeceksiniz. An- size asıl tavsiyem, erkence yatmaktır. Sokakta çok fazla kal- mamalısmız! Ahmet Cabir Efendi, yutkundu. Bir an sustu, Sonra, yeleğinin düğ- melerini iliklerken, doktorun tav- siyesini şöyle tefsir yollu, söze gi- rişki; — Yani, sokakta çok fazla kal- maktan maksadımız, açık yerler- de dolaşmamak, gece havası do- kunduğu için, değil mi?... Yoksa kapalı yerlerde dolaşmanın zararı yok? Doktor, hastanın kendisinden bir çok şeyi saklamasına rağmen, sezişi kuvvetli bir mütehassıs ol * duğunu gösterdi. Bıyık altından gülümseyişle: — Hayır, dedi, gece havası do kunduğu için değil, eve geç dön - düğünüz zaman uğradı#ınız he - a NA GA Papağan Sesi! Evde bir papağan vardı. Papa- gan, telâşlı haller karşısında “Ya- vaş, yavaş!,, diye seslenir, alay e- derdi. Koca, çabuk hiddete kapılır bir adamdı, Hele yakalığının düğme- sini kaybetti mi, bir taraftan or - talığı altüst eder, bir taraftan da etrafındakilere karşı ateş püskü » rürdü. Karısı, bir gün salonda oturur- ken, papağanm alaylı seslenişi işi- tildi. Misafir sordu: — Neden haykırıyor acaba? — Kocam, düğmesini kaybetmiş olacak! , rg KE — Aman, sus... Biraz gayret gene Yyakalığınn | Ferit, imtihande gene muvaf - fak olamamıştı. Babası, bunu öğ - rendiği zaman, hiddetinden küp - | lere bindi. Oğlunu bir hayli haş - Jadı: İ — Bu ne tembellik! Sende ça - lışacak, adam olacak göz yok... | Anlaşıldı. Geçen sene smıfta kal- / | dığm zaman, “Ne yapayım? Ta - lihim yokmuş. İmtihanda enaz bildiğim bir bahsi sordular. Başka taraflardan sorsalardı, bülbül gi- bi cevap verirdim!,, demiştin. Ba- Çocuk, babasının daha yılba - | şında hediye ettiği oyuncak zırhlı» | yı parça parça sökmüştü. Annesi, odaya girdi, oyuncağın en hale geldiğini gördü, öfkelendi: — Bu ne hal? dedi. Şimdi ak » — Arif Beyi görüyor musun? — Neş'esi yerinde olduğu belli. — Ben sebebini biliyorum. faya o mahsus © olmak şartiyle, şmı yenileştirmeğe ikna edebilmiş! (BD Hep Ayni Şey! & kalım, bu sefer imtihanda dönme » ne nasıl bir kulp takacaksm? Ferit, ateş püsküren babasının istizahına karşı, omuzlarmı silk « ti: — Ne yapayım, baba? Kabahat gene bende değil, gene talihsiz « lik! — Talihsizlik ne demek? — Düşün bir kerre, İmtihanda aksi gibi, bu sefer de geçen seneki suali sordular! ugg gg gg yy yy aI yal Cip) Sökülen Zırhlı (71!) şama babana ne cevap verecek « sin? - : Çocuk, hiç istifini bozmadı! — Babam, dün akşam gazete okurken “silâhları azaltmalı, zırh- ları sökmeli,, demiyor muydu? İşte ben de dediğini yaptım!, EZ yg yy gg gg yg yay gg > Büyük Muvaftakiyet! © Sevindinden etekleri zil çalıyor!, Acaba sebebi nedir?, Moda meraklısı karısını, bir de. kürklü mantosunun yalnız kuma» yy yy yy © Niçin Uyandırdı? 5 Naime, gece nişanlısile baloya gitmişti. Sabaha karşı eve dön- müşler, kız, yorgun argın yatığa uzanmıştı. Yatış o yatış.. Kızım gece uykusuz kaldığını gözeterek, sabah kahvaltısı ve öğle yemeği için uyandırmıyan annesi, nihayet ikindi sularında yecan, âsabmıza zararlı olduğu ©t. Yeni bir hasta, telefonla ran-| Naimenin odasına girdi. 8 Annesinin seslenişi ve omzunu | uyandırdın, anne! için!... * devu alıyor!, tutup sarsışı ile gözlerini açan kız, sordu: — Ne var ,anne? — Kızım daha hâlâ yataktın i kalkmıyacak mısın? Naime, esniyerek yorganı ba - şına çekerken, mırıldandı: — Beni bunu sormak içinmi