ur, ak Hikâye : Sonu gelmiyen masal Evvel zaman içinde kalbur sa-| (Badi) isminde pis bir adam mey map kümdar vardı. : Eski hükümdarların hemen hep © Yarım akıllı olduğu gibi bu bi- Sim masal budalası hükümdar da tabil bunlardan biriymiş. Her gün karşısma bir adam ge- > ir masal söylettirmiş. Bunları dnledikçe keyiflenirmiş. Bir gün gene karşısına en meş- hur masalcıları davet etmiş. De- mis ki; “— Kim bana sonsuz bir masal söylerse ona dilediğini verece- ğim. Herkes bunu duyunca dillerini bağl-mışlar, mütemadiyen masal uydurup nalatmıya başlamışlar. Fakat ne kadar olursa olsun, Yalan olan mas-llar ne kadar uydurulabilir. Beş saat, altı saat i devem eden lâf neticesinde ma- sal bitermiş, ! Hükümdar da kızar ve (muv-f- | fak olamadılar) diye kellelerini kesermiş. Nihayet uzak memleketlerden içinde m-sal budalası bir hü- | dana çıkmış, hükümdarın karşısı» | na çıkarak demiş ki — Ben size sonsuz bir masal söyliyeceğim, fakat ne vereceksi- niz?., — 1000 lira. — Olmadı!. — 10.000 lira. — Eh.. (Badi) masalıma başlamış: — Uzak memleketlerde çok güzel ve çok mahsuldar bir yurt warmşş. Bu yurdun hükümdarı da mes'utmuş. Çünkü memleketi ve halkı - ambarlarını ağzı ağzıma doldurmüşlar., keyiflenmiş. Bir gün bu ağzı ağzına dolu ambar- lardan birine bir çekirge dad-n- mış, Çekirge bir buğday alıp git- miş. Biraz sonra bunu gören bir çekirge gelmiş, bir buğday da o almış.,, (Badi) bir çekirge gelmiş, bir çekirge gitmiş diye mütemadiyen söylemeye başlamış. Hükümdarın canı sıkılmış. Fakat Bxdi: — Efendim, buğday bitmeden masal bitmez, meşi. — Haydi öyleyse. Haftalar, aylar, seneler geç miş. Hâlâ bir çekirge geldi bir buğday aldı, gitti. Bir çekirge da- ha geldi.. diye atıp tutuyormuş... Nihayet hükümdar: — Yahu, demiş, ambarlarda ne kadar buğday var? - Bidi ciddiyetle: — 8189678966456 tane buğday kaldı.. demiş. Hükümdar masalm sonu gelmiyecek demiş ve 10 bin lirayı vererek Badiyi (o başmdan savmış.. yy gym yg ypg yp 1934 Gürbüz Çocuk Müsabakası ; 4— VAKIF . yine) olarak gö (Çocuk sayfası muharri. v şekilde bir seçme yapamaz VS Yuvrulara hediyeler vereceğiz. yy lem Yavrularınızın en son fotoğrafını bize gönderiniz., İzmir İnhisarlar Yaprak Tütün Şubesi Amiri Ziya Bey kızı Ayten yy ay ayy yy yy aa GAM Bz Pazartesi günü YAN Bilmecede kazaranların isimlerini okuyunuz Akıllı seyyahın bulduğu çare Basamaktan yuvarlanaım Küçük Ali o gün mektebe geç kalmıştı. o Caddedeki sazti gö rünce yüreğine inecek gibi oldu. — Eyvah... Yarım saat geç kak muşım.. Alabildiğine koşarak mektebe | geldi. o Basamaklardan fırlıdı. Sınıfın önüne gelince kulağını kapıya dayadı. Birde ne işit sin... Muallim bey kızmış... (Geç kaldım) dese muallim beyin daha fazlı hiddet edeceğini çok iyi bi- liyordu., —Aman... dedi, bir bahane bü- layım... Kapıyı tık tık vurdu.. / İçeriye girince muallimin hiddetli gözleri ile karşılaştı Sert suali büsbütün korkuttu, * — Gene neredeydin... | Neden geç kaldın?, — Şey, efendim.. Şey.. — Şey ne demek neredeydin? Bana cevap ver., — Sey efendim... Şeyden yu- varlandım da... — Nereden yuvarlandın? — Mektebin basamaklarından. Hiddetten kaşları çatık duran muallim bey birdenbire güldü: İL orun 1 Telsiz telgraf İli kişi karşı karşıya oturur: Biri söze başlar: — Ben burada masaya kalemle vu- racağım. Arkadaşıma telgraf çekece.| ğim. Bu ya bir şehir, ya (bir hayvan veya bir intan ismi olacaktır. Meselâ te. lefonla söyliyeceğiniz kelime (İstanbul) dur. Kalemle tık der vurursunuz. Ar- kasından İzmir dersiniz. Tık tık tık tık. Samsun dersiniz. Gene tık tik tık tik, Trabzon dersiniz. Tık tık Ankara tık tik, Nazilli tik tak, Bolu tık tık, Uşak tık tık bik tık Lâdik dersiniz. Karşınızdaki bu tık tık, İzmir, Sam- sun, Trabzon, Ankara, Nazilli, Bolu, Uşak, Lâdik kelimelerinden bir şey an lamaz. Halbuki işin kurnazlığı şudur: İstan- bul demek için ilk harfleri İstanbul ke- limesinde mevcut olan diğer & şehirleri sayarsınız. İşte İzmir (İ) si, Samsun (5) i, Trabzon O(T) si ve Ankaranm (A) sı Nazillinin (N)â ve Bolunun (B) si Uşağın (U) su, Lâdik'in (L): bir araya gelince İstanbul meydana çı- kar. Siz bunun üzerinde tadilât © yaparak! hayvan isizeleri söylerken ayni şekilde, insan isimleri yazarken ayni şekilde tel- graf vurabilirsiniz. Tahrir dersine Bir gün muallim tahrir dersin. — Ali... Dedi.. Mektebin mer- diveninde (3) basam-k var. basamaktan yarım saat yuvarla- nilrr mı?. e Ateş ederler .. Sınıfta arkada otur-nların yüz- de sekseni mu yaramaz o lanlardır. İşte biz'm Ali de arka- da oturanlardın bir kahraman- dır?. Muallim bey geçen gün tarih dersinde heyecanlı bir harbi an- latıyor ve Türk askerlerinin cep- hanesinin bittiğini söylüyordu. Bu esnada arkada konuşn Ali ile Veliyi gördü. Çok kızdı. Aliyi dırdı.. — Şimdi söyle bakayım... Or. dunun cephanesi bitti. | Düşman karşısmda ne yapacaklar?. — Şey yaparlar muallim bey.... Şey! — Ne şeyi... — Düşm-nla cephanelerinin bittiğini göstermemek için ateşe devam ederler. Bir daha vurda. Adamın biri şişe dolu bir çuval ile evine dönerken karşısına dev- riye çıktı, Bundan şüphelendiler. Polis efendi bekçiye: — Çuvala vur bakalım... Dedi... Bekçi vurdu.. Polis bir şey an- lamadığı için sordu: — Bu çuvalda ne vır? Zavallı adamcağız boynunu bükerek şu cevabı verdi: — Bir daha vurursanız bir şey yok. de talebeye: — Efendiler.. dedi. Bu iki saat içinde yazacağınız bir mevzu ve- riyorum, (En ziyade müteessir ok duğunuz vaka nedir.) Smıfta derhal kâğıtlar üzerin - de kalemler işlemeğe başladı. Fax kat küçük Ali iki dakıka sonra e- | zun hariçle temas eden kısımları linde kâğıdı muallim beyin yanı na gitti: — Buyurun,. Muallim bey.. — Ne o bitti mi? — Evet.. Muallim kâğıdı alınca tahrir vazifesi olarak şu satırları oku- du: — Benim hayatta müteessir ol- duğum hiç bir vaka yoktur. Ara- da sırada annem iki tokat atar | amma,. Onun da acısı çabuk ge- çer., Ceza verin!.. Bir hâkim bir gün komşusunu Ziyarete gitmişti. Komşunun kü « gük oğlu hâkimin yanına gitti: — Hoş geldiniz. Efendim.. de- di. Küçüğün bu hareketi hâkimin çok hoşuna gitti, — Teşekkür ederim yavrum... | — Siz ne iş yaparsmız. — Hâkim., — Hâkim ne demek? — Fenalık yapanlara ceza ve» | ren demek!.. — Ya.... Siz gürültü. edenlere de ceza verir misiniz. — Elbette... — O halde kundaktaki karde- şime ne diye ceza vermiyorsunuz, Baksanıza siz geldiğinizdenberi ağlıyor, NEDEN? | Canımız neden sıkılır? Canmız neden sıklır? biliyor musunuz?. İnsanlar çok akıllı, fi- kirli mahlüklardır. Evvelden olan biten işleri, daha sonra olacak iş- leri düşünürler. Bu işlerin fena olacağmı tah- min ettikleri zaman canları sıkıl- mıya başlar. Halbuki hayvanlarm hiç canı sıkılmız. Çünkü hayvan düşün » mez, tabii bir sevk ile otlamıya giderler. Su içmeye giderler, İn- sanların da düşüncesi olmasaydı, hayvanlar gibi olacaklar ve can sıkıntısmı anlımıyacaklardı. Soğukta elimizi neden üfleriz ? Isınmak için hemen elimize, av» cumuza ohlarız. Neden? Bunun s6- bebi çok basittir. Kışın dışarda ha va çok soğuktur. Tabii vücudumu | da soğuk olur. Halbuki içimizde de sıcak hava vardır, Nitekim ağzımızdan çıkan hava çok sıcaktır. İşte bu sicak has vadan istifade etmek için hemen ellerimizi ağzımıza götürür ohla- rız. Bu suretle elimizi de ısıtmış o- luruz. yy 15-0 Okuyucumuza hediye veriyoruz Bu haftaki bilmecemiz yepyeni bir şekildedir. Sorulan Şu süale cevap vermeniz kâfidir. “Bir evin alt katından üst ka- tana bir kişinin kolaylıkla taşıya- bildiği fakat 1000 kişinin taşıya- madığı şey nedir?” Doğru halledenlerden 150 oku- Yucumuza muhtelif hediyeler ve- rece#iz, Hediyelerimizin arasmda gok kıymetli şeyler vardır. İsminizi ve adresini hal varaka» sına okunathı şekilde yazarak “Va, kit Gazetesi Çocuk sahifesi mu. harririne” gönderiniz, X