A eg | gen Hülya mia Biri Çıt Olsun Istemezken Diğeri lir - Pıtır. makla | Beyoğlunda otur- , sayfiye hayatını o e Fırsat ve Oimkân boyuna Boğaziçine, Adaya, hat taşınır ve diğer sayfiye yerlerine seçi > her yazı başka bir yerde yaz çi, Bözetirdi. Ancak, her atları ve arada bazı yazları Nej m. 18, bunun şimdiki bahisle Ne boylu alâkası yok... Yalnız, ul Beyin sayfiye yerine pek er- " Sitmek ve çok geç inmek &- deti olduğunu not etmek lâzım. Ayni zamandı ev beğenmek hu- Susunda da pek titiz davranır, “'o- yası böyle, şurası şöyle!,, diye kılı Yarar, aradığını bir hayli do- sonra, bulurdu. o Daha doğrusu aramaktan yorulur, niha- Yet bir tanesinin bazı kusurlarına SÖZ yumardı.. Tabiati böyle olan bir adamm tâ şubat başından sayfiye yerinde *v aramağa başlaması, pek tabii ... Necil, Bey, bu sene Feneryoluna taşmmağı düşünüyor, o civarda *w arıyordu.. , Mm Bu aramaları sırasında, geçen- lerde bir köşk gezmiş.. Üst katı kiraya veriliyor. Alt katında ev| sahibi oturuyor. Fakat, Necil Bey ne kadar titizse, ev sahibi de o kadar... Belki onu gölgede bıra - | kacak derecede aşırı titiz. Dola- yısiyle, eğer Necil Bey bu köşke taşmırsa, iki cambazm O bir ipte oyn-ması icap edecek!, Necil Bey köşkün kiraya verile- cek kısmını baştan başa geziyor, odalara tekrar tekrar girip çıkı- yor, her köşesini inceden inceye gözden geçiriyor, Nihayet bir saa- *e yakın süren ve âdeti bir keşif mahiyetini alan tetkiklerinden Sonra, köşkü gözüne kestiriyor... Ev sahibinin katma iniyor... p —— Görüşelim, beyefendi! e Hay hay, buyurun $u odaya. Veyi sade mi içersiniz, şekerli “an ev sahibi entari ve bir bg Alaturka yaşayışlı ç Bu mesele değil, fakat gu soruş, biraz e yadırganacak tarz- Adeta, “siz de öyle içini, yol. ha ihsae... Halbuki, Necil Bev, ye mekten sonra, tatlı üstüne bile şa. de kahve içemen, şekerli içer, O. Bun içis “Aman, endim, zah. Cemal Bey, cigara (o içmezdi. Kendisi içmediği gibi başkaları- nım da içmemelerini isterdi.. Tek- lifli, teklifsiz bütün tanıştıklırma nikotinin sıhhate zararlarını s&- yıp dökerdi.. Hattâ, gazinoda, va- purda falan yanına veya karşısına oturan hiç tanımadığı kimselerin bile cigara içmesine karışmaktan, tiryakilikten vaz geçme tavsiye- sinde bulunmaktan çekinmezdi. Bazı kimseler, bu yolda sözle müdahaleleri dinler, “baklısmız, fakat alışılmış bir kere!,, der, g€- çer. Fakat, müdahaleden keyfi kaçan, sinirlenen kimseler de yok değildir. Hele bu müdahale, hiç tanışmadığı bir kimse tarafından vaki olursa!., EO F elemenk Herkes ie Düşecek bit 2 heyecanda 1 — Şu kiz, bana dikkatle bakıyor, aca- ba bir kazaya uğrarsam, sarar mı ? yaramı o yy yy yy yy çay Öpüş Ve Para Teyze, Misafir — Ne bakıyorsunuz öyle bana, çocuklar? — Şimdi gidecek, diye bekliyo- ruz! — Şimdi gideceğimi size kim söyledi? 7 G Cigara Düşmanına Bir Cevap? 6 Cemal Bey, o bir gün vapurda gene hiç tanrmadığı bir kimsenin cigara içmesine karışmaktan ken- dini alamadı.. Cigara içmesine ka- rıştığı adam, suratı asık bir adam- dı... Ve pek çok cigara içiyordu.. Birinin ateşiyle diğerini yakarak.. Cemal Bey, bu adama mutat nasihatlerini verdikten sonra, söz- lerine şöyle devam etti: Ne Yükleteceksin? İstasyonda telâşla sağa sola koşan yolcu, karşılaştığı (o bir ha- malı kolundan tuttu: — Hamal efendi bavulum... Kendisine bu şekilde hitap edi- len hamal, azametli bir tavırla, yolcunun sözünü kesti: — Ver götüreyim. Nerede?. Yolcu, soluk soluğa anlattı: — Bavulum, kayboldu. Çabuk.. Hamal lâkırdım alt tarafını dinlemedi bile: — Bavulun kayboldu ise, bana ne yükleteceksin, efendi?. Bırak kolumu! Geç Giderim! İş istiyen gence iş bulan adam, bulduğu işin pek uygun olduğun- dan bahis açtı. e Sözlerine şöyle devam etti: — Gerçi önce fazla para ver- miyecekler. Fakat, sabah erken- den işe başla... Daha sonra daha fazla para verirler. Bulunan iş pek . hoşuna gitmi- yen genç, şu cevabı verdi: — O halde ben de sabahleyin erkenden başlamam,.... daha son- ra giderim!.. —VAKIT 22 ŞU3AT 1930 — Hele zatıâliniz, pek çok içi» yorsunuz. Birini söndürmeden bi- rini yakıyorsunuz. Bu..... Buraya kadar, kendisine söyle nilenleri suratı asık bir halde hiç cevap vermeden dinliyen adam, birdenbire kaşlarını çattı: — Beyefendi, dedi Siz iki ciga» ran ayni zamanda içilme usulü- nü biliyorsanız, bana onu öğretin! yg yg gl Mizahı İ Sevgi Farkı / Hayvanlara muhabbetiyle meş- hur yaşlıca bir hanımefendi, bir gün sofra başında misafirlerinden daha yeni tanıştığı bir erkeğe sor- du: — Hayvanları “sever : misiniz, beyefendi?. Masanm üstüne hep. zerzevat yemeklerinin konmasından canı sıkılan misafir şöyle söyledi: — Çok severim, hanımefendi. Bilhassa kızarmış pilice bayılr rumi. Kuş Ve Kafes! Küçük Faik, babasiyle beraber bir kır gezintisine çıkmıştı. Şişli açıklarında hava alırlarken, bir a- ğaç üstünde bir kıç serçenin dal- dan dala zıpladığını gören çocuk, babasının kolunu çekti: — Baba,.... baba!. Bak zavalir kuşlara bunlar fakir kuşlar. Bir kafesleri bile yok. Evdeki eski kanarya kafesini versek olmaz mı? ? sai Eller cepte? “© Muallim, talebesine sordu: — Ellerin üşüyer mu?. — Hayır, muallim bey!. Ni — O halde ne diye cebine sok- — Annem g?çen gün “Teyze, koltuğa yaslanmadan oturursa, çâ- buk gidiyor, bizi fazla sıkmıyor” muş duruyorsun, benim karşım- da? Çıkar ellerini cebinden!., Hangi Karısı? İösiğink dediki iş — Seni o kadar seviyorum ki.. İşte delili... Bi, öpücük! — Mutlaka gene para istiye- ceksin. Zaten beni ancak paraya ihtiyacm olduğu zaman öpersin! — Ne kadar da çok sitem eder- SİN?. Sanki öpmeği ihmal ediyor Muşum gibi.... Seni sık sik öpmiyor muyum, cicim| diyordu! İN diyecek kadar da nazik... — O halde şekerli!.. — Yazlığını kaça veriyorsunuz beyefendi? , Namzet kiracıya bir ciğara u- zatan nazik ev sahibi, (koltuğa yerleşerek, soruyor: — Daha vermiyorum, efen- — Efendim? — Kanarya yahut papığan?. Necil Bey, gülümsemekten ken- dini alamıyor: — Hayır! — Kedi miyavlamasına hiç ta- hammül edemem.. Kediniz?. Necil Bey, adamekıllı sinirleni- yor.. o Bu sorguya cevap verme- dim... Sıra oraya gelinciye kadar den: sizden Öğrenmek istediklerim var.. Kalabalık mısınız?. Necil Bey, izah ediyor.. Kala- balık değiller. Mükemmel. Fakat, sorguya çekilmenin bir türlü sonu gelmiyor: — Çalgı calar mısmız?, — Hayır!.. — Gramafon veya yoktur, inşaallah?, — Yokt!.. — Kuşunuz?, radyonuz — Müsaadenizle, diyor, bir su- al de ben sorayım.. — Buyurun! — Geceleri kaçta yatarsmız?. — Tam onda uyuruz.. sonra -rtık köşkte cıt olsun iste“ meyiz!.. — Şu halde anlaşamayız, bey- efendi.. Çünkü, ben muharririm. Yazılarımı gece yazarım. Kale mim, kâğıt üzerinde o çıt etmekle kalmaz, çıtır çıtır eder!. Ondan Hapishanede ziyaret günü idi.. Gardiyan, mahkümlardan birinin yanma gelerek: — Haydi kalk, dedi. Karım gel- miş! Duvara sırtımı dayamış duran| mahküm, gerindi, esnedi: — Hangi karım?. — Uzatma lâfı.. Karm iştel.. — İyi amma hangisi, gardiyan efendi? Malüm a, ben paralı bir i kaç kadınla evlenerek onları de- landırmaktan mahkümum!.. Talebenin cevabı şu: — Fakat, o zaman üşür, mual- lim bey!., Güzelleştirmemiş! İki kadın arasında bir konuş- ma: — Haberin varmı? Lâmlia, ressam Naciye resmini yaptırmış! — Deme!.. Ne de resmi yapıla» cak yüz doğrusu... Benzemiş mi kend's'ne?. — Evet, ressamla kavga etmiş! Ayyy yy yy yy yy yy yg — Şuadamı cörüyor musun, Sacide? yüzünün rengine bak. işte yeni diktir. diğim balo elbisesinin rengi, tıpkı © nun yüzü gibi yeşil!