AR e Tinaeo tarihi za . Yunan tiyatrosunda iki tesir: Din ve maceralar Yunan tiyatrosu nasıl doğdu? Bu mevzuu tetkik ederken bu ti- yatronun doğuşunda tesiri olan Yunan ruhunu ve Yunan ruhunda işliyen Yunan tabiatini bundan ev- velki yazıda tahlil ve tasvir etmiş- tim. (1) Yunan dini de tabiat kadar Yu- pan ruhunda işlemiştir; zaten bu iki müesir ekseriyetle el ele yürü- müşlerdir.. Bu din de Adalar denizinin gu- rubu kadar güzeldi, mütenevvi lâvha ve heyecanlara canlı efsane- lere sahipti... Bu Sİsaneler başir başıma bir © debiyattır. Ruhtan ve kavminin a- rasmdan doğmuş vüksek bir “ba- yale beslenmişti. Tabiatle, güzel Yunan topraklarile tam bir teta buk ile yaşıyordu. Din bir ihtiyaçtır. Kanun dimağ #zerine tesir ederek cemiyetin a » hengini kurduğu gibi din ruhlar ü- zerinde bu tesiri yapar.. Fakat bu- mun için halkın malı olması ona kuvvetle nüfuz etmesi, kavmin ha- pi ve hislerine uyması lâzım - Eski tarihte Yunanlılardan baş- ka biç bir kavmin dinlerile böyle- ce anlaştığı, mabutlarile yakından yönasebette bulunduğu görülme- miştir. Onların Allahları ancak şabayyül <dilmiş varlıklardır. Da - pa Ziyade kuvvetlendirilerek canlı bir bale getirilmemiştir, müphem bir tarzla kavimlerinin ruhuna te- sir elerler, Yunan dininin işti iği ma: butlar kümesi ise eri li bir tarzda tahayyül edilmiş var- lıklardır... Bunlar ruh ve yaşayış itibarile bizzat Yunanlıların ken - dileridir, Yalnız bazı insani kuv- vetlerin üzerinde hassalarla techiz edilmişlerdir. Hisleri tamamen bi- zim hislerimizdir; bizim gibi sever ler, aldatırlar, iki yüzlülük gösterir ler, nefret ederler, kıskanırlar... Bu suretle kendi aralarından yaratılmış olan bu mabutlarla Yu” nanlıların yakım münasebetleri 18 bildir. Ancak iki insan arasında geçebilecek vak'a ve hisler bu ka vim ile Allahları arasmda görül müştür. Her biri bir trajedi veya komedi olan efsanelerini tetkik © dersek bunların tamamen beşeri, mistik ve hattâ realist bir edebiyat olduğunu ve bu edebiyatta mabut- bh halk arasındaki his müşareket - leri derhal meydana “ Allahlar insana sa, onu kıskanmışlardır, insanlardan intikam almışlardır. onları kan- dırmışlardır. Böylece ilk heyecanları Allah- lara atfederek ilk edebiyatm te- melini kuruyorlardı. Bilâhare ge- ne bizzat kendileri müteessir ol muşlardır. Birinin hursı, birinin kini halkım ruhunda derin te-irler bırakıyor ve bu teşirler iklımin ve tabiatin ruh- larda çizdi?! hevecanların üzerin - dep ksskin bir kalem gibi geçerek Zaten tabiat dinde de bütün gü- zelliği ile yaşıyordu.. Bu iki varlık arasında tam bir ahenk tahayyül ve muhafaza edilmişti. Yunan zekâsı burada mühim bir mevcudiyet göstermiştir. Temsil ettikleri şeylere bedenen, ruhen ve yşayış tarzı ile tamamen uygun o- lan mabutlar bu bedeni ve ruhi va- ziyetlere en muvafık tabii lâvha - lar içinde tasavvur edilmişti.. Ka- | ZE İstanbulda Bir opera Traviata temsili münasebetile Avrupa halkının san'at ihtiya” cını tatmin eden güzel san'atlarn muhtelif şubesi arasmda (bizim memleketin tamamile yabancısı bulunduğu bir san'at şubesi vardır ki o da operadır. Bir kaç derme, çatma trup istis- na edilirse büyük harpten sonra hemen hemen bir opera kumpan * yası İstanbula gelmemiştir. Bir kaç aydanberi gece Yâ rılarma kadar şevkle, cesaret” ba satirler kaygusuz ve vahşi ka- | le çalışan yerli ve ecnebi genç“ rakterlerini muhafaza edebilmele- | lerden mürekkep bir opera trw- ri için kırlarda yaşıyorlardı. punun maestro Kapoçelli Efen- Sikloplar büyük fırtınalar gibi | dinin idaresi altnda çalıştığı iri ve bizzat deniz kadar kuvvetli olduklarından sarp kayalıklı ada - larda, üzerinden her zaman rüz- gârların geçtiği sahillerde bulunur lardı, Venüs kendi kadar güzel o- lan aşil Oköpüklerinden doğ- söyleniyordu. Geçen Cuma günü bu amatör operacılar ilk temsille - rini Fransız tiyatrosunda Traviata ile verdiler. Bu hususa dair ecnebi dilde çıkan gazetelerde hararetli tenkitler, sitayişkâr yazılar neşre* doğmuştu.. Apollon göklerde do - dildi. Takdirle karşılanan eser laşır ve her zaman elinde lir bulu- nurdu, Zevs'in karargâhı Olemp tepesi idi... Böylece tabiat dinle kucak ku- cağa idi ve Yunan ruhunda ekse- riyetle el ele sokuluyorlardı. Tabiat göz ve kulak vasrtasile ruha geçiyordu; din ise fikre tah- lil imkânı vererek düşünülerek his sedilen heyecanlar yaratıyordu. Bunlar kendi hisleri idi ki ma- butlara atfedilerek efsanelere s0- kulmuştu. Onlarda insani noksan veya meziyetler (araştırılmıştı. Böylece bu menkıbeler en acı his - lerden en korkunç hiyanetlere ka- dar her ruh fırtınasını havi bir e - debiyat halinde idi. işte bu edebiyat res şeklinde ruhlara tesir ediyordu. Tabistin verdiği heyecanları daha esaslı ve daimi şekilde tesbit etmekle bera- ber buna kendine has ihtişamlar da katıyordu. Fikir ve felsefe aşı- » hayatı ve tabii kuvvetleri ta- aittrıyordu. Yunandini böyle kuvvetli bir varlık şeklinde yara- blmış ve Yunan ruhunun form al- masında mühim bir yardımcı ol muştur. Onun mabutları lâyemut eserler gibi hâlâ yaşıyor, efsane- leri hâlâ canlı ve muhteşem bir e- debiyat olarak asırlar aşıyor. Din ve tabiat ile beraber Yunan ruhunda işliyen üçüncü âmil doğ- Tudan doğruya Yunan tarihi ve bu kavmin sergüzeştlerle dolu haya- tır. Bu maceraların mühimleri ta- rihte zikredildiği için burada ayrı" ca bahsetmeğe lüzum yoktur. Yal nız eski Trova, Midya, Ploponez Ve saire gibi harplerle, güzel tabi- atin sevkettiği seyahatlerde başla- rmdan gecen vak'alar bu ruha sert ve eğilmez bir şekil verdi. Da- ha sonra komedi bahsinde tetkik edeceğimiz gibi harpler ve fütu- hat havatlarma da tesir ederek a- ralarmda bir kısım O smıf farkları uvandırdı. Mağrur bir aristokrasi değdu... Ru tahska kendinde gurur ve ihtişam bissetmekle beraber aşağı snf ta onların ruhuna haset, nef 9 İzleri data derinleştiriyor ve ge- | ret, kin yratıyordu. İki Yaşım ara - nişlet'sordu. smdaki bu anlaşamamazlık ve 40- ikinci defa olarak Pazar günü tek- rar oynandı. Aleksandr Dümafisin Ladam O kamelyasmndan iktibas edilerek Verdi tarafından muzikası yazı - lan ve müstesna bir aşk hikâyesini İtalyan musikisinin sıcak ifadesi içinde anlatan eser; amatör bir heyet tarafından muvaffakıyetle temsil edildi. Primadonna Matmazel Marie Lavise Karakaş siddetle seven mariz bir kadın rolündeki hassa- siyet ve inceliği tamamile kavrıya- rak oynadı temiz ve kudretli bir tona sahip olan sesi kusursuz ve pürüzsüz olarak birinci perdeden itibaren tedrici bir hâkimiyet gös- termeğe başladı Bilhassa kavans - lar enfesti. Zayıf fakat iyi işlenmiş bir ses- le tenör Mösyö Roberto dö Marki kıskanç ve zalim bir âşık olmak için çok çalıştı. Vakur ve iki tarafın istırabını duyan bir baba hare Mösyö G. Sergioviç çok muvaffak oldu. Se- sindeki gümrahlık ve istmrap ifa - desi bu roldeki muvaffakıyetinin en büyük âmilidir. Mösyö Kangelides sahneye çok alışkan bir artist hissi | vermekte ve bilhassa geniş Ve parlak sesile müstesna bir hava yaratmaktadır. Bu san'atkâr ilerisi için çok ümit bahş bir hususiyet göstermekte- dir, Temsilin muhtelif safhaları için (Devamı 9 uncu sayıfanın Zirci sütünunda rn yoyarm aramasin ğukluk harplerin müteselsil bir ne- ticesidir. Bu harpler ayni zamanda tabia- tile fedakârlık, kahramanlık, va- tanperverlik gibi hisler de öğreti- yordu.. Zafer gurur ve neşe, mağ- lâbiyetin elem ve aczini tattırıyor- du.. İste Yunan ruhu tabiat; din ve tarihile “Promete,, , “Antinon., ve “İfijeni,, yi mevdana getirecek ka dar inceldi ve kudret buldu... Yunan tiyatrosumm baslangıç « taki sekli ve avrıldı3ı kısımlar, se- Tarak yazımızm mevzuunu teskil edivor. Sadan Salih (iy VAKER, 15 Şabat 1085. SANATLA TARTI Franz Liszt ve sevdiği kadınlar Piyanoya ilk defa olarak bir orkestranın kuvvet ve renk zen- ginliğini verebilen - Fransız Lisz- tir. San'atkârm kuvvetli elleri bu çalgının başında en deli fırtına. | ları , gene ayni parmak- lar en ince hislerin iniltisini can- landırarak yaşatmıştır. Çalışının | ateşi, hususiyeti dinliyenleri hay- retlere düşüren Oteknik kuvveti karşısında dünyanın bütün piya- nistleri eğilmeğe mecbur kaldılar. i Yeni bir âlem yaratan Liszt on | bir yaşından hayatının sonuna kadar parlak muvaffakıyetler i- çinde heyecanlarını san'atı seven- lere sundu. Liszt, 19 ncu asırda Fransanm fikir ve san'at cereyanlarınm doğ- duğu yüksek bir muhitte yetişti, Genç piyanistin sın'atkâr şahsiye | ti, Parisin salonlarında da kendi- sini gösteriyordu. Hele kadmların aradığı bütün vasıflar onda sayı labilirdi. İnce bir nezaketle zekâ ateş ve ruh. Bu meziyetlerile on- ların gözlerinde ve gönüllerinde yer tutacağı tabii idi Fakat Liszt, bütün güzeller İ- çinde yalnız bir kadma bağlanı- yordu: Sarışım kontes Mari Dı- gult. Kontes, Fransada yazılarile tanınmış çok güzel bir kadındı. Bir gün Liszt odasında çalışırken kapısı açıldı: Kontes, içeriye gir“ di. Lisztin boynuna sarılarak: “Ben artık seninim,, dedi. Bu üç kelimede aşkının ateş ve heyecanı gizliydi. İki genç saadetlerinin yudum yudum içmek için “Jönev, de dedikodudan uzak, sakin bir köşeciğe çekildiler. Fakat Liszti bütün bir dünya bekliyordu. Her şeyden evvel san'atı hizmet en büyük bir gaye değil miydi?. Liszt uzun bir turneye çıktı. Al manya, Avusturya, (Macaristan, italya, İspanya, Türkiye ve Rus- yada çılgın alkışlarla alkışlandı. Halkta uyandırdığı sevgi, hayret ve heyecanı anlatmak kolay de- ğildi. Berlinde bir konserden son- ra, binlerce kişi tarafındın altı tane beyaz atın çektiği bir araba- ya bindirilerek inkılâpçı bir kah- Yaman gibi gezdirildi. Bu emsal- siz sandet, şöhret ve zenginlik, Lisztin kalbini zavallı insanlara büsbütün bağlıyordu. Fıkaralara, hastaları yardım etmeği kendine en mukaddes bir vazife bildi. On- ların menfaatine verdiği konser- ler sayısızdır. Bon'da Bethoven'in heykeli, Kolonyada, gotik san'atı- nm bir şaheseri olan kilisenin ta- mamlanması için cebinden mü- him bir para hediye etmiştir. nede san'atkâr piyanistin mesle- ğini bırakarak kompozisyon sa- hasma geçti. İçine yeni bir ateş düşmüştü. Yazmak ve yaratmak! 1848 de Liszt, (Vaymar) a çe- i kildi. (İlm) nehrinin sahilindeki bu küçük şehre üstadı görmek i- çin yalnız musikişinaslar değil, dünyanın herbir tarıfmdan şair- ler, ressamlar, heykeltraşlar akm ediyordu. (Vaymar) alman san- at hayatınm merkezi olmuştu. Göte, Şiller Viland, Herderin şiir mabetlerini taşıyan etrafı gölgeli dağlarla çevrilmiş berrak suların aktığı hulya ve çiçek dolu Vay- mar topraklarında bir de musiki I mabedi yükseliyordu. San'atkâra eserlerini gene güzel bir kadın il- ham ediyordu: Prenses Karolin Vitgeorştayn. Bu kadm, Polonya- lı bir asilzadenin kızı idi. On yedi yaşımda babasının arzusile prens Vitgeuştaynla evlendirilmiş, prens le anlaşamamış ve Movnin çedeki çiftliğine çekilmişti. Evlen mede saadeti bulamıyan bu mün- zevi kadm, Listin san'at ve şahsi- yeti karşısında müthiş heyecan larla sarsılmış, ve içinde ateşli bir arzu uyanmıştı, San'atkârla tanış- mak. Tanıştılar ve Lisztin hayaı- tında yeni bir devir açıldı, sevgi ile beslenen bir inkişaf ve ibd devri (1848 - 1860). Bu on iki sene içinde 'denilebi- lirdi ki, Listz en parlak eserleri- ni yarattı: 12 Poem senfonik. Si“ minör sonatı, Faust senfonisi, Dante senfonisi, Grxu'nm mes'i,* ve birçok şarkılar hep bu devirde yazılmıştı. (Dante senfonisi, şairin “İlâhi komedi., sinin musiki Jisaniyle yazılmışıdır. Bu şaheserin cehen- nemi teşkil eden birinci kısmı; hak yolundan ayrılan ruhlarm düştükleri acı ümitsizlik, teselli kabul etmeyen perişanlık, ıstırap larile kıvrandıklarmı gösterir, İ- kinci kısım “Pourgatovre,, dur. Burada ruhlar saadete inanıyor. lar. Onlara yukardan nur iniyor, İçlerinde büyüyen hasret ışıkları, karanlıklara yayılarak cennete kadar yükseliyor, ve nihayet cen- netin kapıları bu ruhlara açılıyor. Üçüncü kısmın anlattığı cennet, ruhun oülühiyete (yükseldikten sonra yaşadığı ebedi saadettir. Faust senfonisi, Göle'nin şahese- rindeki başlıca üç karakteri, yani âlim Faust, saf Greçen, ve şeytan Mefisto'yu canlandırır. Bu senfo- ni, Liszt'in en güzel eserlerinden biridir. Macar havaları, çingene şarkıları, Rapsodiler, bilhassa i- Liszt Hayatını maddi ve manevi | kinci rapsodisi, her yerde duydu- sonsuz bir verimle zenginleştiren | ğunuz popüler parçalar olmuştur. büyük adamlardandı. Göte ve Şiller gibi, Liszt ve 1846 da Liszt 10 sene beraber | Vagnerin isimleri de biribirinden yaşadığı Mari Dagult'tan ayrıldı. Dünya zevkleri içinde boğulup ayrılamaz. L'sztin en büyük dos- tu Vagnerdi. Macaristanlı san'at- kalan kontesle taşlı, dikenli bir | kârla, Alman dahisinin ismini yolun yolcusu nasıl anlaşabilirler- di?. Mori, Liszt'den intikam al- mak için bir roman yazdı. Buna bil Liszt, kızları Blondinle ima) yı annelerine mühim bir servetle hediye etti, ok deil son nefesine kadar, sevgi ve say- gı ile anmıştır. Günün birinde san'atkâr dedi ki: Benim s-bah yıldızım! Ancak seninle ve sana doğru yürüyebili. (Lütfen sayıtayı çeviriniz) j