Ay ri —3 MAN mg yy e Sen, bana ne dersende azi-| Zim; aşk, insanın kabline, bir an- da ok gibi sıplanıyor. Bütün bir ömür, tahayyül ettiğim, bekledi- , ğim, arzuladığım kadm, işteo kadındı! Sana onu tarif etmiyeceğim. İn sanı teshir eden, büyüleyen gü- | zellik tarif edilmez. O esrarlı gözleri, siyah bir elbisenin altın- da harslenen vücudu, siyah saçla- rın çerçevelediği solgun yüzü ta- rif otmiyeceğim.. O, yalnız tebes- süm eden değil, ayni zamanda ağlamasını da bilen bir Jokon'du. Kaç yaşında mi?. diyorsunuz. Yaşını tahmin edemedim. Senele- rin güzetleştirdiği, elemin ve ıstı- rabın ilâhileştirdiği bir çağ var- dır.. İşte onun yaşı.. İnanmıyacaksın, yüzüme baktı, göz göze geldik ve ben her şeyi unultum. O kimdi?. Neredeydin? kızıyle evlenmek mi istiyordum? Buraya neye gelmiştim?.. Bilmi- yordum. Selâm verdim, sustum. Bir rü- ay görüyormuş gibiydim. O da bir az heyecanlıydı. Oturdu, bana yer gösterdi. Bir fki söz söyledi, hatır sordu. Ses, âsabımı bir musiki gibi okşadı. Nihayet Perrandan bahsetti. Birdenbire gördüğüm tatlı rü- ya, korkunç bir kâbus halini al- dı. O kadın, sanki her şey olup bitmiş gibi konuşuyor, bana: “Da madrm, diyor, teşekkür ediyor, Perranin üstünde fazla bir bakkı olmadığımı söylüyordu. Kapalı sözlerle, mazisini ima | ediyor, fakat kızına karşı besle- diği büyük muhabbeti saklamı. yordu. Ben, bakışlarıyle büyülenmiş- tm. Sesiyle vecde ( gelmiştim. | Söylediklerini yarı anlıyordum. Dizlerine kapanmak, ellerinden | öpmek arzusu içimde yanıyordu. | Onun, mazisindeki günahı bil- diğimi biliyor ve başı önünde ye- re bakarak konuşuyordu.. Bir aralık, yüze güneş vurmuş gibi, yanıkları hafifçe kızarıyor- du. Be bu esnada — deliyim,| malâm — bu kadının bütün haya- | tini düşünüyordum. İhtiyar ve ba | yağı bir adamla evlenmesini dü-| şünüyor, başka birini sevip k36- masma hak veriyor ve o günü de hay'imde canlandırıyordum. O adın, bu kadını çok sevdiği isin ölmüş olacaktı. Ne iyi!.. Ona £'P- | ta #ttim.. Keşke ben de onun © diği murada erseydim de, ölseY- dirs, O kadmla yan yana, ba$ ba- şa, akşam rasızlığında (o beraber bulgrmak.. Onunla bir divanda oturrsak, onun ellerini tutmak, saçlarını okşamak, onu sevip ÖP” | melg. Ne sandetti bunlar!.. | Selma hanım, benim sustuğu mu görünce başımı kaldırdı ve bir az, hayretle yüzüme baktı. Heyecanı gördü ve kadın değil mi?.. Heyecanımın sebebini | sezli.. Sezdiği muhakkaktı, çün kü biraz daha fazla kızardı ve| gözlerini gözlerimden © kaçırma” | mağ” gayret ederek dedi ki: | — Muhlis beye karşı söyliye- | miyle kavrayabilmesi için “Medeni ! cek hiçbir sözüm yoktur, Ben ka- bahatliyim.. Kızımı istediği ada- ma vermek hakkımı haizdir.. Yal. mız size bir şey söyliyeceğim, da- ha doğrusu bir şey soracağım ve | sizden — Sizin namuslu bir adam | Vakıt'ın Kısa Roman Tefrikası İ yuyorum ve size: Evet, diyemiyo- 1 yy Hzr | Neden Evlenemedik 2. Nakleden 5S: ÜİMEİEZEĞ Sayman ii olduğunuza şüphem yok — doğru cevap istiyeceğim: Perran sevi- yor musunuz?. Bu sual, beni rüyamdan uyan- dırdı. Hakikate geldim. Yalan söylemezdim. Dedim ki; — Sizi gördüm banmmefendi ve sevmeden evlenmenin ( fecaatini idrak ettim. Vicdinrma elimi ko- rum. Selma hanım yerinden fırladı. Ben de doğruldum. O, pencerenin önüne gitti, Biraz yaklaşım, ve pensere- den, Üsküdar sırtlarından, Ada- lara doğru uzanan denizi, önü- müzde muhteşem (renkleriyle yükselen o Çamlıcayı, Karacaah- medin kara gölgelerini gördüm... Selma hanım pencereyi açtı: — Affedersiniz, dedi, yorgu- num.. Nefesim biraz daraldı da.. | Bir-z daha yaklaştım. Hatta! sokuldum. Selma hanım heyecan içindey- di, Parmakları, sıkı sıkı, adeta kenetlenmiş gibi, pencerenin per- yazını tutuyordu. Yanakları, iki kırmızı kamelya kadar kırmızıydı. O z:man, o kadm, gözlerime güzelliğin bütün haşmetiyle gö- ründü., Ciddi ve ağır bir sesle: — Eğer Perranı sahiden sevmi- yorsanız, evlenmekten © vazgeçi- niz, dedi.. Kimsenin nüfuzu altın- da kalmayınız, hiçbir menfaat gözetmeyiniz. Biribirlerini sevmi- yen, hatta biribirlerini ayni dere- sinden felâket doğar. Sözüme iti- | mat ediniz. Gözlerimden, Perranın hayali | silinmişti, ismi kulağıma yabancı geliyordu, Selma Hanımın önünde hür- metle iğildim; | — Sözünüzü dinliyeceğim ha- nımefendi, Yalaız, sizden ayrılır ken, beni hafifmeşrep bir adem telâkki etmemenizi istirham ede- ceğim, , Yüzüme esrrlı gözlerle, büyü- Sü gözleriyle baktı ve sağ elini! uzattı, Elini «lime aldım ve hissettim ki... elini elime bırakmıştı, ne ka- dar tutsam çelemiyecekti.. (Devamı var) Lise programlarında yapılacak tadilât Lise ve orta mektep ders prog- ramlarının sslâhr maksadiyle mü- tehassıs ve tecrübeli muallimlerden mürekkep olarak teşkil edilen ko- misyonlar işe başlamıştır. Komisyon azası, derslerin sınıf- ların deretetine göre lâyikiyle tak sim edilmediğini ve şimdiki prog- ramda bazı isabetsizlikler olduğu- nu görmüşlerdir. Meselâ “Arziyat.. dersi vaktile Hiselerin son sinıflarmda okttuldur | ğu halde şimdi tatbik edilen prog- rama göre bu ders liselerin yedinci smıfmda o okutuluyor. | Halbuki talebenin “Arxiyat,, dersini tama. kimya,, ve “Mücessem hendese,, derslerini daha evvel görmesi lâ- zım gelmektedir. Program'ar'a vapılan — tadjlöş| esasında bu kabil yanlışlar tas- hih ed'lecektir. | tülarap,, Suriye tahtının münska- Polis haberleri — Söndürülen baca Anadolu kavağında Ömer ça- vuşun oturduğu sigortasız evin bas cası tutuşmuş, söndürülmüştür. Serkl doryanda dolaşıken Sabrkalılardan Şevki Serkldor- yan klübüne girmiş, koridorlarda bir şey çalmak için dolaşırken ya- kelanmıştır. Eşyası çalındı Kadrköyünde Yeldeğirmeni'n- de bir bahçenin köşesindeki oda- da oturan Emine Hanım polise mürâcaat etmiş, Aznif isminde bir kadm tarafından bazı eşyasının | şalındığını iddia etmiştir. | E:bise hırsızı Firuzağada oturan Mehmet Ni- yazi ve Petro Efendilerin elbisele- rini alarak başkasma satan Pana yot yakalanmıştır. Dayak yedi Üsküdar sakinlerinden Nuri E fendiyi otomobil ücreti yüzünden şoför Yaşar dövmüştür. Bacakları ezildi Galatada ithalât gümrüğü anba- rında çalışan hamal Hasan oğlu Şükrü kol ve bacaklarını vince si kıştırmak suretile mecruh olmuş, Beyoğlu hastanesine kaldırılmış" tır, Vahan ile Nişan Kadıköyünde Karakol sokağın- | da bir binada çalışan Vahan ile! Nişan arasında kavga çıkmış, Va- | han sandalye ile Nişanı başından yaralamıştır. Suriye gazeteleri ve sabık Hidiv Suriye gazeteleri sabık Hidivin Suriye tahima göz dikmesi aley- hinde yazılar yazmaktadır. (Fe- saya çıkarılmadığını — sert ve acı bir lisanla yazıdıktan sonra şayet Suriye kralirk olacaksa Suriyeli- lerin sabık Hicaz kralı Şerif Aliyi Hidive tercih edeceklerini söyle mektedir. | ——— Kutuculardaki yangında kasıt var mı? Geçenlerde Kutucularda çıkan | yangında kas mevcut olduğundan şüphe edilmişti. Haklarında tah- | kikat yapılan üç k'$i dün müddei- | umumiliğe gönderilmişlerdir. Helil, Mustafa, Şükrü isimlerin- deki bu üç kişi hakkındaki tahki- katın derinleştirilmesi için, dosya, yedinci istintak hakimliğine veri. miştir. Sumerbank fabrikalarmın beş liraya kadar köylü elbisesi satma- sı, hazır elbise fiatler'ni düşür müştür. o Aynı zamanda ucuz el- bise yapan terziler de, d'kme üc- retlerini indirmişlerdir. Istanbul cihetinde 10 — 16 li- raya kadar elbise diken © terz çoğalmıştır. Evvelce bu gibi terz- ler 15 — 20 Kradan aşağıya elbise dikmiyorlardı, Sumerbank rehir ahalisinin de giyebileceği 10 liraya hazır ve u-| cuz elbise yaptırmaktadır. Bu | elbiselerin kumaşları sağlam oldu ğunda şünhe yoktur, Feshane fab- rilasının hazır elvisecilik | kısmı Piyasanın elbise ihtiyacına karşı, güçlükle mal yetiştiriyor. Bundan anlaşılıyor ki, şehrimiz de büyük bir hazır elb'se fabr'kası deha açılsa, piyasada ümit ( edil İ miyen bir xmüşteri bulacaktır. | Sumerbankım köylü elbiseleri— 8— VAKRIT 19 ŞU”AT 1974 UMUMI HARPI Eayıy # Teşkilâtı Mahsusa) a A ALMA A VAKIT'ın yeni Tefrikzsı 102 Yazan: A. MiL Yerine getirilmesi müm- kün olmıyan bir emir Bu tayyare hâdisesi de atlatıl | dıktan sonra (Stange) Bey Naili Beyi çağırarak demişti ki: j elde karar vermişlerdi. Bunun üzerine gidip (Stange) Beyi bulmuşlar ve mevcut efrat bulunma — “Yarın sabah şu karşıki tepe- | masından dolayı verilen emrin ifa ye toplarımı yerleştireceğim, Ora» | edilemediğini, yoksa kâtibi mes'ul dan Rus cephesini top ateşi altıma ! alacağım, fakat topları oraya ka- dar çıkarmak kabil değil, yol yok. | Binaenaleyh şimdi efradınızı top- hyacaksımız ve o istikamete giden patikaları tesviye (ettireceks'n'z.. beyin kendisine tevdi edilen bir vaz feyi ifa etmiyecek bir adam olmadığını anlatmışlardı. (Stange) Bey işi anlayınca ver- diği bir haftalık cezadan dolayı müteessir olmuş ve tabit kâtibi Teşkilâtı mahsusa efradı bir kaç | mes'ul beyi affederek cezayı da saat zarfında yolu hazırlamış ol- malıdır!.,, Nail Bey bu emri alınca onun kabili icra olup olmadığını düşün» ! meden (Stange) Beye istediğin! derhal yaptırmağı vadetmişti. Bu işe kâtibi mes'ul Bey tayin olun- muştu. (Stange) Bey bunu haber alınca işin ihmal edilmemesi için bemen kâtibi mes'ul Beye tebligat | yaparak yolun tanzimini askeri bir icra şekline sokmuştu. Halbuki (Stange) beyin emrini yerine getirmeğe imkân yoktu. Çünkü yolun tanziminde, kullanı- labilecek teşkilâtı mahsusa efradı: | nın hepsi daha gerilere sevkedil- mişt:, Onların toplanıp getirilmesi İ zamana muhtaçtı. Halbuki (Stan ge) Bey yolun bir kaç saat zarfın- da hazırlanmasını istiyordu. Bir hapis kararı Emrin icrasma imkân olmadığı nı gidip (Stange) Beye anlatılaca- ğı yerde Naili Bey hiç sesini çıkar- mamış ve aradan yirmi dört sant geçtiği halde yolun tanzimi iç'n bir şey yapılmamıştı. . (Stange) | Bey verdiğ: emrin ifa olunmadığı” nı görünce tabii bundan kâtibi mes'ul beyi mes'ul tutarak coun bir hafta hapsine karar vermiş ve bu hapis İrararmı Naili Beye tebliğ etmişti, Naili Bey bu kararı alır almaz fena halde etekleri (o tutuşmuştu. Çünkü hakikati halde mes'ul olan kâtibi mes'ul değil, kendisiydi. (Stange) Bey o emri verdiği za- man onun kabili tatbik olmadığı: nı, çünkü ortada efrat (o bulunma» dığını kendisine anlatması ve ya- Pılacağına dair vaat vermesi lâ- zrmdı. Şimdi nasıl olurdu da hiç kabahati olmıyan kât'bi mes'ul keyi hiç bir kabahati olmadan hapise tıkabilirdi. Nihayet uzun müddet düşündükten, teşmdıktan sonra meseleyi kâtibi mes'ul beye açmıştı. Kâtibi mes'ul bey hapis kararmı işitince fena halde kız- mıştı. Fakat askerlikte kızmak fi- lân para etmiyeceği için işi bir an evvel düzeltmek lâzrmdi. Kâtibi mes'ul beyle Naili Bey ne suretle hareket edeceklerini bir müddet düşündükten sonra birl'k- te (Stange) beye giderek vaziyeti olduğu gibi kendisine anlatmağa a AE nin en çok satıldığı yer, daba ziya- de Zonguldak, Bursa, Balıkesir gi- bi amele yerleridir. e Bu elb'celer benüz şehir ve kasabalardan uzak | f»kir köylülere kadar gidememiş- tir. kaldırmıştı, Aradan bir kaç gün geçtikten sonra İstanbuldan gelen haberde Trabzon ve havalisi teş- kilâlı mahsusa o kumandanlığınm lâğvedildiği ve Trabzona, yukar « da da yazdığımız veçhile Avni pa- İ şanm geldiği ve gerek doktor Ba- İ baettin Şakir Bey ve gerek diğer « leri tarafından idare olunan cep- | belerin Avni paşa tarafından ida- re olunacağı bildirilmişti. Alman mütemmim malâmata | nazaran İstanbuldan erkânı harp zabitlerinden Ali Riza Bey namın- da bir zat geliyordu ve bütün teş- kilâtı mahsusa cephelerini bu zat teslim alacaktı, Ali Riza Bey lâz olduğundan onun Kafkas hudu- dunda daha ziyade işe yarıyaca- ğı zannolunuyordu. Naili Bey İstanbuldan gelen bu emre rağmen kendisinin Kafkas | cephesinde kalabileceğini ümit e- diyordu. Fakat bu ümidi de” boşa şıkmıştı, Çünkü istanbul onun da artık eski vaz'fesi olan Trabzon kâtibi mes'ullüğüne avdet etmesi lâzım geldiğini bildiriyordu. İstanbulun verdiği yeni emirler alınır alınmaz esasen harekete ha» zır olan Rıza Bey derhal Trabzo- na avdet etmişti. (Stange) Bey ise tuttuğu yeni mevziden yeni emir gelinciye ka» dar ayrılmak istemiyor ve ordu- dan emir bekliyordu. Naili ve kâ- tibi mes'ul beyler Je işlerini yeni gelecek zata teslim edinciye kadar yeni karargâhta beklemeğe karar vermişlerdi. Erkek elbiseli kadın casus O günlerde idi ki bir casusluk hâdisesi ortalığı epeyce karıştır- mağa sebep olmuştu. Bir gün er- | kek elbisesi giymiş olan bir gürcü | kadını teşkilâtı mahsusaya ait olan telefon telini keserken yakalanmış tr. Bu kadın uzunca boylu, bir de- ri, bir kemik denebilecek kadar ss ka bir şeydi. Devriyeler tarafmdan tutularak karargâha getirildiği zaman cinnet âlâimi göstermeğe başlamıştı. Hat- tâ o kadın bu sahte deliliğini o ka- dar ustalıklı, bir surette yapıyordu ki, kendisini yakalıyan devriyeler evvelâ ona acımışlar ve deli diye tekrar koyuvermek istemişlerdi. Fakat içlerinden birisi mesuliyet ten korkarak onu ihtiyatan karar- giha kadar götürmeğe karar ver- mişti. Kadının bir Rus casusu olduğu- na hiç şüphe yoktu. (Devamı var) d