Pertev Refik ellerini uğuşturdu: —Mükemmel, dedi, âlâ.. Enfes. Bü akşam sayfanın sonuna “bitti,, kelimesini yazacağım.. Fikriye, yolda gelirken, bir çı-| Kışma mevzuu tasarlamıştı. Bu zakeneti beyhudeye gitmesin diye | ağırsa açtı: — Kendini çok yoruyorsun... Hem maddi hem mânevi yoruyor» | sun. Biraz dinlensen... Kalk bir ye- | re git, beni de burada biraz rahat bırak... — Nereye gideyim? — Canm nereye istiyorsa, Ama bu sefer sahiden dinlenmek için git., Annem bu sene her nedense köşkü kiraladı... Nereye gideceği- | mizi, ne yapacağımızı bilmiyoruz.. Acele etmeden, rahat rahat bir köşk ars... Bir hafta evvel olsaydı, tereddüt etmez: “Beir'bir yer srürken, sehi bura- | Tez da Hakkı Bey.. Hic Beyt. £ diye mukabele ederdi. Fakot şimdi çenesini kaşıyor, | gülümsiyordu: — Düşünürüz... Budalaca sey- ler yapmakta anan rekor kırıyor! | Fikriye kızdı, ama sözü uzatmadı. Kocasına uzaktan bakıyordu. ısrar etmedi, Peştevin yüzüne güneş vurmuş- | tu. Bu gür işığm altmda, Pertevi ti... Şu hayat, ne karma karışık şey- di, ne içinden çıkılmaz bir muam- maydı. Bugün iyi idi, fakat yirmi dörtsa at sonra, şidetli bir baş ağrısiyle muztarip olmıyacağı ne malüm- du?, Ya yavrı?.. Yavru bir dertti. İştihaşı kesik miş, yemek yemiyordu.. Uyumıyor du. Ancak annesinin koynunda, “Güzeller güzeli,, nin yanında bi- raz uyuyordu... Halbuki babası da aksi gibi aklını başma toplamış, çocukluktan, vaz geç- mişti. Artık başını alıp gitmiyor. du. İşte yavru, tam bu sıralarda, an- nesinin koynundan ayrılmak iste. miyerdu. ... — Peyman? — Ne var paşam, — Ben paşa değilim yavruyum. — Emret yavrum! — Sana bir şey soracağım ama doğru söyle. — Söylerim, Yavra bir gözünü kırpıyor ve 40- ruyardu: “ — Hani bize yemeğe bir bey gel| > beğendi. Güzelleşmiş, gençleşmiş- | | Edebi T: efrikası : : 7 YAZ AN £ RMUAMMMn SELAM! 1IZZET BS DOAREGAEMDRL A AA — Hangi bey? — Hakkı Behiç Bey.. — Evet. — Sen ne dersin o beye — Birşey demem. — Yok, öyle değil... hiç Beyi nasıl buldun?.. Yalnız kaldıkları zaman, Bican-| la yavru, iki arkadaş gibi konuşur- lar, biribirlerine duygularını anla- ' trlar, oynarlar, şakalaşırlar, kav- ga ederler, sonra gene barışırlar- dı. Peyman, gayet samimi itiraf et- ti: — Güzel adam... — Çok mu güzel?.. Peyman, İ bir simsek çaktığını, bir hırs par- demek ister gibi, #ehadet parmağı- ' ladığını farketti. “Seni gidi seni!,, İns salladı: — Ne demek istediğini anlıyo- rum... ee hiddetini gizliyemedi: ! | sız. — Anlıyorum... — Merak etme yavrum, sen büyüdüğün zaman, on dan çek daha güzel bir erkek ola caksın... — Peyman... — Efendim? — Ya Pertev?.. — Beyefendi mi? | — Evet, — Beyefendiye ne olmuş? — Perteyi nasıl buluyorsun? Peyman biraz daldı, gözlerinin içi güldü: — Şen adım... Çekilir erkek.. — Öyle değil, Hakkı Bay... Hiç | beyle... Yani Hakkı Behiç Beyle yan yana koyarsak... — Zevk meselesi bu yavru... — Zevk meselesi de nedir? — Öyleya, “Gönül kimi sever- 16 güzel odur,, derler... dım, o adam, bu eve ayak ata mazdı, — Neden? (Devamı var) çayı Hukuk Fakültesi talebe cemi- yeti tarafından dün akşam Pera- palaş salonlarında bir çay ziyafe- ti verilmiştir. Ziyafette hocalarla talebeler hazır bulunmuşlar ve * geç vakte kadar eğlenmişlerdir. Yavrunun gözlerinde | ! Mütehassısların tetkikleri | İ tarihi mütehaşsıslarından Hakkı Be- | Yeni keşifler emleketimizde | Bulunan Hitit eserleri Asarı atika müzesinde Sumer, Hitit tarihleri etrafmda büyük bir faaliyet vardır. Almanyanın, Ber- lin üniversitesi profesörlerinden ve dünyanın sayılı Sumer, Hitit profe- | sör Ungen İstanbulda eski eserler İ müzesinde Sumer ve Hitit eserle- | rini tetkik ediyor. Gene sayılı Sumer, Hitit eser- leri mütehassışlarından profesör Bossert müzemizdeki Hitit eserle- rinden ilâh Sanduya ait bir hey- | ancakosöz 5 VAKITın yeni Tefrikası : Doktor Bahaettin Şakir Bey o günlerde Erzurumda © bülundu- gunden bu karışık vaziyetin dü- zelmesine de irakân yoktu. Çünkü yoluna koyabilirdi. Doktor Ba- haettin Şakir Bey Artvinden ken disine mahsus olmak üzere her kelin altındaki yazıyı (okumağa muvafak olmuştur. İ zor olmuştur. Profesör ( Bossert Istanbul müzesindeki Sandu abi: | İ desini okumak için tam (on sene | çalışmıştır. Nihayet geçenlerde i kitabenin altındaki yazıyı tama- miyle okumağa muvaffak olmuş tur. Profesörun bu muvaffakıye- yetinin Sumer ve Hitit tarihini ay- — Sen hiç bir şeyden anlıyamaz | — Ben Pertevin yerinde olsay- | Hukuk talebesinin! dınlatma hususunda © pek büyük bir rol oynıyacağı (o tahmin edil İ melstedir. Profesör Bossertin okuduğu ki- tabe Konya Ereğlisinde bir kaya| üzerinde bulunmuştur. Asarı atika müzesinin şark mil | letleri, Sumer ve Hitit asarı mü- tehassısı Hikmet Turhan Bey bu- lunan kelimeler üzerinde uzun tetkikat yapmıştır. Neticede Hi- Gt İlsanında bulunan birçok ke- lmelerin bugünkü Türkçemizde kullanıldığını tesbit etmiştir. Bu! kelimelerden birkaç tanesi şunlar- dır: Hitit lisanında Ab, eski Türk- çede eb, oba, di kullenilan ev, Hitit lisanda ad, eski Türk- ata, Hitit li- "simdi kulli nılan a di kul lanılan bel Hitit dilinde par, simdi kullanılan “parlamak, “ışık vermek, , Bitit dilinde giş, şirıdi kullanılan kişi, adam, Hitit lisa- nında dur, şimdi kullanılan dur, durmak mastarmdan), Hititçe si siğ, şimdi sızı, (ağrı), Hititçe sağ, şimdi sağ, (diri manasma), Hi- titçe sar, şimdi sar, Hitilçe zağ, şimdi solun aksi, olarak sağ, Hi- titçe suğun, Şimdi sığınmak mas- tarmdan sığın, Hititçe gul, şim di gül, Hititçe sun, şimdi sun mak, ğ | Türkçe ile Hititçe arasında bu- lunan bu müşabeheti tarih âlimle- ri fevkalâde mühim addetmekte- dirler. Diğer taraftan tarihçiler yap- tıkları tetkikat neticesinde mü- bim bir neticeye vaşıl (o olmuşlar- dr. Bilhassa profesör Ungen bu tetkikatım başımda © bulunmakta” dır. Papılan tetkikattan (çıkan netice şudur: Tarihte, Yunan ef- sanelerinde “amazon,, denilen bir nevi muhayyel insanlar vardır. Amazonlar uzun saçlı, güzel, ya- kışıklı ve kadın oldukları zanne- dilen bir takım esrarengiz o mah- lüklardır. Fevkalâde silâhşördür- ler. Yunanlılar milâttan evel be- anu, Tisanmda bal larımda dağlarda bu © esrarengiz insanlara (o rasgelmişler ve onlar hakkında bir sürü efsaneler uy- durmuşlardır. Şimdiye kadar ta- kadmlara “amazon,, ismi o veril- ku emi gün gönderilen bu raporları oku- yarak vaziyeti anlıyorsı da o es Fakat bu çok İ ada Erzrumu terkederek Artvi- ne dönmesine imkân yoktu. Dek- İ tor Bahaettin Şakir Bey sıhhiye müdürü umumisinin ricası üzeri ne Erzuruma hareket etmişti. Erzuruma ge'en tabipler Çünkü tifüs hastalığı Erzu- rüm cephesinde müthiş tahribat yapmağa başlamıştı. Doktor Ba- İ haettin Şakir Bey bu hastalığın | önüne geçmek için İstanbuldan kâfi miktarda doktor gönderilme» İsini rica ettiği zaman © sıhhiye müdüriyeti umumiyesi bütün dok- torların askerde olduğunu, İstan- buldaki şubelerde çalışan mahdut tabiplerden maada mükellef ne serbest, ne de (Şehremanetinde müstahdem tabip ve ne de müfet- tiş kaldığını, sıhhiyei askeriyenin bir haftaya kadar Erzuruma on | mükellef tabip göndereceğini tel- İ grafla bildirdikten sonra demiş ti ki: “Lekeli tifoda müsapları o bul | mak, vakit ve zamanile haber al- geçirebilir ve işleri | —VAKIT 5 ŞUBAT 1934 m DUMUMİ HARPT Ec (Teşkilâtı Mahsusa Fm A | 93 Yazan: A. MiL Tifüs Erzurumda müthiş tahribat yapıyordu ye çektiği ibr telgrafnamede di- yordu ki: Bahaeddin Şakir Bey Erzurumda “Erzurumda sıhhiye işleri mü“ him beri şekil aldı. Zatı âliniz gibi | hamiyyetli bir zatm vücuduna ih- | tiyaç vardır. e Memleketin lekeli hümma gibi müthiş bir afetten lütfü hakla kurtulması için sizin buraya gelip etibbayı (yanınıza toplmanız lâzımdır. e Bunu an- cak siz yapabilirsiniz. Şayet ora- daki işleri başka birisine tevdi e- debilirseniz muvakkat bir zaman için burayı teşrif ediniz. Hilmi Bey de bu fikrime iştirak ediyor.,, Doktor Bzhaettin Şakir Bey gerek İstanbuldan, gerekse Erzu- rine Artvinden Erzuruma hareket etmeğe mecbur olmuştu. — Orada hem bu sıhhiye işleriyle msşgul olacak ve hem, Erzurum valisi Artvin (o teşkilâtı mahsusa cephesi için ordudın zabit veril. mediğini bildirdiği için, bu zabi- | | tan, cephane ve silâh işlerini hal. letmeğe çalışacaktı. Artvin ve havalisi şubat ayı zarfmda Türk ordsunun eline kal. mış ol-n yegâne düşman toprağı idi, Orasını olsun uzun müddet müdafaa etmek çarelerine baş vurmak lâzımdı. o Herkes Artvin de sükut edecek diye müteessir o- İ mek için sıhhiye neferlerine muk- tezi malâmat öğretilmelidir. Böy- le yetiştirilmiş olan sıhhiye nefer- lerinden kırk kadarı yakında Er zuruma yollanacaktır. Aynı zamanda emrazı sariye tah» sisatından kâfi (omiktarda para irsal edilecektir. Fakülte musllimlerinden dok» tor Hamdi Bey Erzurumda refa- katinizde emraz! seriye mücadelesi ne memur edilmiştir. O da bu hafta içerisinde hareket edecek: tir. Fakat her işten evvel zatı âlini- zin Erzuruma giderek bütün mül- kt sıhhiye işlerinin idaresini üze- rinize almanız açacağımız müca- delede muvaffakiyet temin etme- miz için başlıca şarttır.,, Sıhhiye müdürü umumisi İstan- buldan böyle yazarken Erzurum va Tsi de Erzurumdaki sıhhiye işleri hakkımda Dr. Bahaettin Şakir Be- rare nn anasas senar miştir. Bugüne kadar tarihte ama- zonlarm kadın oldukları kayde dilmektedir. Halbuki İstanbuldaki Hitit ta- rihi mütehassısları, profesör Un- gen de dahil olduğu halde ama zonların kadın değil, fakat Hitit- liler olduğu kanaatine varmışlar» dır. Çünkü ( Hititliler uzun saçlı, matruş, beyaz tenli, ciltleri kadın- asır evel bunlar dağınık (halde dağlarda yaşıyorlardı. Yunanlı- larm Terme ve Sinop havalişinde lar olduğu lala iv ibi e sa gi RE Made İmak, ve ilk tedbirleri tetkik et! telgraf havalesi olarak Erzuruma | Vuyordu. Oradaki kuvvetlerin son feda- | kârlığı yapıcağına şüphe yoktu.. Düşman Artvini geri alırsa bunun mümkün olduğu kadar pahalı- ya malolmasına çalışılacıktı, İş Doktor Bahaettin o Şakir Bey Artvinden Erzuruma hareket et meden evvel Erzurum valisinden aldığı bir telgrafnamede umumi —— şu suretle izah olunuyor- u: “ Almanlardan ne orada ne de burada zarardan (başka bir gey | görmedik. Şimdi her biri birer bahane ile İstanbula gidiyor. Er- zurumun vaziyetini şüpheli gören konsolos (Lange) Bey debi bir iki güne kadar arkadaşlariyle be- raber İstanbula hareket ediyor. İstanbuldan alınan haberlere nazaran Romanyanın harbe girip girmemesi ve kimin (tarafında harbe gireceği meselesi (o henüz meşküktür. Bulgaristanda O harp lehinde bir galeyan varsa da bunu da neticesi anlışılmmamaktadır. Her halde Almanyanın vaizyetine tabidir. | Alamnlarise (O bütün cephelerde pek ağır gitmeğe baş- ladılar. Neticeyi artık Allah bi- lir. Hele bizim tahammülümüz bilmem ne kadar devam edecek?. Almanlar iyice sıkıştılar. İstan» bul süküt ediyor, sorduklarımıza cevap vetmioyr, hiç bir şey yaz- şinci asırda Terme ve Sinop civar- | ları kıskandıracak kadar parlak, | mıyor. çok güzel insanlardı. Milâttan beş | Erzurum cephesi kumandanlı- ğına Mahmut Kâmil Paşa tayin e- dilmiş, geliyor. Vehip Paşa doku- zuncu kolorduya tayin edilmişti. rihte bu uzun saçlı cesur süvari | gördükleri cesur e bun- > Şimdi ne olduğunu bilemiyorum... rumdan aldığı bu iki telgraf üze- | |