Denize Gömülen Aşk Ra Hamra Yazan : Nezahat Hasan r Dadıma, başımdan geçeni ayni| bir yıldızın nurları altında saadet ile uzun uzun anlattım. Sabah o-| halkalarını birbirimize takıyoruz. | İyordu. Başım şiddetle ağrıyor,! o Salonumuz bütün dost'arımız Ci Vücudum yanıyordu. Oykusuzlur| la hımcahınç dolu... nişan merasi- | İuma rağmen istirahata ihtiyacım İmi fevkalâde geçiyor. Rahatsız - vardı, lığıma rağmen bu saadet günümü Yavaşça odadan çıktım. Yata. | dostlarımız ve arkadaşlarımız a -| Sima uzandığım zaman vücudu - | rasında geçiriyorum. Onun bütün Mun bütün sızılarını unuttum. İz-| arkadaşları ve muzika dışarda trapla karısık göz yaşları arasın- | çamlığı dolduruyor. | da yalnız Oktayı düşündüm.Artık| © Salondakiler birer birer dışarı Sau görebilecek miydim?. Bu ak-| çıkıyorlar. Güzel bir orkesta bah! $am benden tamamiyle dargın ay- | çeden hazin hazin yükselecek salo Tilmuştı, O son gecedenberi Oktayın ha- Yeli onun aşkiyle yatağımın için- de derin iniltilerle kıvranıyordum. | Hastalığım gittikçe fazlalaşıyor, | musiki Şopenin en güzel parçala» | Ye uzıyor, her gün doktor bir kere? yanı çalıyor. Bahçede çiftler, ağir) na kadar uzanıyor. Oktay, birer papatya gibi giyi- nen arkadaşları arasında en mes dakikalarını yşıyor. Slonda| | ut vk e bir valsla birer kelebek gibi dö- — Üzülmeyin, bir şeyiniz kal - nüyorlar. Mıyacaktır, o ve Bahçeye inemiyor, henüz rahat- Diyor. Fakat bu kabil mi?. On | sızlığıma rağmen doktordan mü - Imar cemiyeti reisi Çanakkaleye âbide | Şehitlikler “ nediyor? Çanakkale şehitleri için büyük bir abidenin yaptırılması hususun- da teşebbüslerde bulunulduğu şu sıralarda şehitlikleri imar cemiye- tinin bugüne kadar yaptığı faali -| yet hakkında (o karilerimizi malü-| mattar eitmeği faydalı bulduk. Dün bu cemiyetin reisi Nemli zade Cemal Beyi yazıhanesinde zi yare ettik. Cemal Bey bize şu beyanatta bulundu: İ “— Şehitlikleri imar - cemiyeti | eski bir cemiyettir. Ve şehitlikle- rimizi imar etmek onların hatıra - larına abideler dikmek gaye'eriy- le teessüs etmiştir.. Bununla bera ber cemiyetimiz daima mahdut bir bütçe ile çalışmağa mecbur kal - mışlır. Varidat altı teşrinievel gü | “Cep başvekili,, dediklerini gör - | kak köşelerine diktiği boylu boslu N beni yoklamıya gelmişti. Bir ara- ç Mn?. Mai suları seven Aysel on-| m *lsaade yok.. “Yalnız Bilkârla salo- nü dağıttığımız rozet, ve seneden | Onu kirsiyoli oil La Yin olur| mun geniş pençelererinden Doüyier ! seneye tertip ettiğimiz Çanakkale didi. “hemen Mein Br! diyonuu Oktay gi gk geliyor. a şehitliklerini vapurla ziyaret hası- #üat için beni yokladığı halde Ok-| KE e DAR ki, lâtiyle her sene sıkardığımız. tak - tay yok: Müdüğllen “bir dakika | 9910 zaman çok e | vim ve muhtıra defterleri kârın - ayrılmıyan Oktay, buraya gelme- Gördün mü Bilkâr böyle ol-| dan ibarettir. Bu da senede vasa- inek için Iğin bilir ni& mazeretler | malı. Bak ne kadar iyisin, de - /$i olarak bize 3500 lira kadar bir büluyori dim. - Güldü. Ag ! hasılat temin eder, Bütün bunlar Bif'an ğinde Bilkârn mazisini| ; Dışarda orkestra hâlâ:devam'e-| Salata yaşı diyordu. Misafirler bir taraftan! İ çok küçük bir yekündur. -Bunla- yapılacak büyük hatırladım, Fakat ben ondan çok yavaş yavaş dağılıyor. Yalnız ra istinat ederek abide yaptırmağa 5 — VAKIT Yaolmasaydılar: 18 muharririmiz Cep Hatırlar musınız, bundan bir | kaç yıl evvel, Almanlar ufak çap- ta bir kruvazöre en büyük dret- naytların harp kıymetini verdiler- di de Fransada ve İngilterede bu- na “Cep dretnotu,, denildiydi. Geçenlerde Avusturyada ken »! disine kurşun sıkılan Obaşvekil Dolfus'e de İngiliz gazetelerinin! — boyundan bosundan ötürü — düm. Şu halde, belediyenin s0- işaret memurlarına taban tabana zıt bir boyda olan Vakıt'in İşaret. ler muharririne de “Cep muhar - daha betbahttım.. — v U lardanberi köşkü kalınca, Bilkâr, Oktay ve ben ü- zun zamanlardanberi köşkün | müz uzun uzun görüştük. gül - | imkân yoktur. Bununla beraber kapısını açmıyan Ernin, nasılsa dük, söyledik. ibiş yellariyaptığımız ha: Herkes odasına çekilirken Bil - s#ılat ile Edirnekapı / şebitliklerini imkân derecesinde düzelttik, ora- ya mütevazı bir abide yaptık, ağaç lar dikdik ve yol yaptırdık. Son gün'erdekj neşriyatı ve mil Ki Türk Talebe Birliğinin teşebbüs İlerini memnuniyetle karşılıyoruz. Sonra odasma çekildi. | Çanakkale bütün milletin malıdır, Odama çıktığım zaman saate buraya yapılacak abide de bütün baktım, sabaha pek az vardr.| poilletin malı olmalıdır. Biz bu - Hasta vücudum EN RM, “4 -| yun için çalıştık, çalışıyoruz. Bu derin VAP sys için bütün teşekküllerle teş- riki mesai etmeğe hazırız.. Gaye- mizin çok müsait şartlar dahilinde Mur gazelelerinin neşriyatma | tahakkuk etmesi bizi sevindiriyor. göre yüz ellik İisteye dahil file- Bu itibarla Milli Türk Talebe Bir- | sof Rıza Tevfik ölmüştür. Fakat| liğine gerek şahsan gerek cemiye- WeasaPeyisinden bahsetti. Onun tahatsız olduğunu söyledi..Son - ta derin derin içini çekti. Zaval- İı ağabeyim hem çok hasta, dedi. kâr yanıma koştu: — Aysel, dedi, vallahi enişte beyimi öyle beğeniyorum ki, bu | sevimli genç bahriyeli ile hayatı - Onu dinlemedim. Esasen kem | di gönül acılarım bana kafi idi. RS Ber SARAN maşut ve Men; Beğ mesini temenni ederim Yalnız kalıp ta gecenin esmer Sölgeleri arasında pençeremden rredörken yavaşça kapı — Giriniz. “Dedim. İçeri, beklemediğim bir zaman- da dadımla Oktay girdik Onu . .. ve hayretle karşı'adım. Yata NIZ Tevfik ölmüş başına geldiği zaman: — Geçmiş olsun Aysel, dedi. — Mersi Oktay, nasıl hatırla» dınız?. Dedim, | öldüğü eğ, : Del öğ le Mahcup. , başı önüne eğildi. Ö- öldüğü yer ve gü o bak-| timiz namına teşekkür etmeği bir ğe lm ibi kında başka malümat verilmemek | borç sayıyorum. o Söyliyeceklerim güzel yüzü solmuş, yanakları sa-| tedir İ bundan ibarettir.,, Tarmış, dalgalı kirpikleri altında hafif buruşukluklar hasıl olmuştu. Oktayın, bir an içinde dizlerime düşen başı arasında hıçkırıkları - Mı işittim. Sesi yavaş yavaş yük-! seliyordu: ğ — Aysel yalvarırırm sana, beni affet.. Aşkın beni çildırttı. Bir deli gibiyim!.... Ağsel bu kıskançlığı bana çok ! Sörme.. Senden uzak kalırsam || Yaşıyamıyacağım. Aysel seninle! <vlemmek, sonra seni insanlardan kıskandığım kimselerden uzaklaş- tırmak, kimsenin göremiyeceği, *remiyeceği bir yere kaçırmak, o- tada yalnız aşkımızı şüphesiz ya- | Yamak istiyorum. Aysel, kıskan - diğım böyle bir sürü insanlar ara- | *ında kaldıkça, bu kıskançlık be- Mİ yeyip bitiriyor. Onun dalgalı saçlarını okşa - m: il — Oktay, ben yalnız seninim.' #kımızdan niçin şüphe ediyor - Gümhuriyetin 10 uncu Yıldönümü için Tenvirat Elektrik Şirketi, resmi daireler ve muhterem ahali tarafın- dan yapılacak tenvirata ait tesisatın, ruhsatlı tesisat müteah- hitlerine yaptırılması icap ettiğini bu vesile ile hatırlatır. Bu tesisat her ne kadar muvakkat ise de muaddit kudre- tini tecavüz ettiği takdirde bir ikbarnameye tâbi tutulmalı" dır. Aksi takdirde tesisat ya tağdiye edilemeyecek yahut ten- viralın heyeti umumiyesi üzerinde teşevvüşalı mucip olmak tehlikesine sebebiyet verebilecektir. Ibbarnamelerin birinci Teşrinin 14 ünden evvel Elektrik şirketine gönderilmesi rica olunur. Istanbul, 1 Teşrinievvel 1933 ö Müdiriyet a hekimi olam yanç balripeli. b e ihanet eder mi?. Sadri Etem Bey riri,, “Cep mütefekkiri,, “Cep edi- bi,, “Cep hikâyecisi,, “Cep roman- cısı,, “Cep hocası,, diyebiliriz. Sadri Etem, pek âlâ bu çapta olacağına bir Ruşen Eşref, bir İsmail Hakkı çapında olabilirdi. O zaman, mizah gazetelerinde çe- şit çeşit karikatürleri çıkardı. Me- selâ Ramiz, günün birinde üstadı yarı beline kadar çizer, altına le- jant olarak şunu yazardı: “Mabadi gelecek sayımızda.,, Yahut, — Darülfünunda bir i kürsü ele geçirdiğini ve fırsat bul- dukça bu müesseseyi kayırdığını İ kendisini görebilirsiniz. 10 B. teşrin 1y53.-— rıyorsunuz?. Bir az durun, size bir defter getireyim, ziyaretinizin maksadını, kim olduğunuzu ya * zın. Siz şu taraftaki odada bir sa- at kadar oturun. Ancak o suretle Vay efendim, bu ne teşrifat!, Ya fırka “Serbest fırka,, olmayıp ta “Sıkı fırka,, “Başı bağlı fırka,, olsaydı, ne olacaktı?. Zaten dikkat ediyor musunuz, adamın son günlerde yürüyüşü bile değişti. Köprüden geçerken, değme rüzgârla sallanmıyan bir çınar tavrı takmıyor. Şapkası, yüksek soba borularının tepesine takılmış teneke kapak gibi sabit.. Kimseyi selâmlamak için çıkmı - yor. Bir başka gün yarı boy resmi - nin altında şöyle caktı: “— Osmanlı devleti liberallik - ten değil, liberalliği güzel tatbik edemediğinden yıkıldı. Sanayiin ve ticaretin devletleştirilmesi fer- din şahsi teşebbüsünü, icat fikrini | körleştirecek isabetsiz bir yoldur.. | Fırka arkadaşlarım, bunu doğru» dan doğruya iddia edebilmek ce- İ saretini gösteremiyorlar. Halbu - ki ben, Avrupadaki uzun tetkik ve tahsilimden, hakikatleri olduğu gibi söyliyecek medeni bir şeca - | atle döndüm. Ben söyliyorum. Biz liberaliz...... v. 8.,, beyanatı çıka - Muhalif gazeteler, onun resmi. ni operatör Emin Beyin fotoğrafı kadar sık basacaklar ve eski tarz da edebiyat yaparak: ii “Liberalizm tarlasını süsliyen fidanlar arasında işte mağrur bir çınar gibi yükselen, düşünen baş,, diyeceklerdi... . Meşhur adamlarla yaptığı an - ketlerde bazan düyanın en akla gelmez, en aykırı sorgularını 80- ran Hikmet Feridun Bey, onunla | da şöyle bir görüşme yapacaktı: — Üstat, hususi hayatınızı nas tasavvur ediniz — Beyazıdın meş- hur yangın kulesiyle onu kol kola ' çizmiş bir karikatüre rast gelirdi- iniz ve altında şu cümleye: — Ben senin yanında iken sana kimse hücum edemez; korkma!. Yahut, Darülfünun meydanına o çam dikerdi ve arkasından Ce - mal Nadir, daha yeni büyümeğe uğraşan bir çamın üzerinden ba - kan üstadı karikatüre alır ve ken- disine şu sözleri söyletirdi: — Eh, bakalım kendi elimle diktiğim çamların boyuma yetişe- ceği günleri de görecek miyim?. İ Boyunu, bugünküne nisbetle bu kadar aykırı düşündükten sonra, kafasının içini bugünkünden büs- bütün başka düşünemez miyiz?. Sadri Etem, bu kavak boylu düşünücü, Fethi Beyin kurduğu serbest fırkanın en ileri gelen pro- pagandacılarından birisi de olur- du. O zaman Beyazıt kahvele - rinde oturan Darülfünun hocaları ile, Meserret kahvesinde tavla oy» nıyan Babrâli gazetecileri arasın - da bir dedi kodudur yol alırdı: — Dün Taksimdeki serbest fır- ka merkezine uğradık; bizim Sad- riyi görecektik. Odacıya sorduk: — Sadri Beyin odası nerede?. Odacı asık bir suratla cevap verdi: — Kimsiniz?. Necisiniz?. — 20 Sadri Ni sıl geçirirsiniz?, — Akşamları biraz gezerim. Bu gezinti ertesi günü yapacağım fikri mesai için bana kuvvet ve- rir. Sabahları erkenden kalkıp okurum. Öğleyin yemekten son - ra yarım saat kadar uyurum! Ön- dan sonraki hayatım da bildiğiniz veçhile, siyasi, içtimai, iktısadi, ye sarfolunur. j — Peki c'sndim, henüz genç ve şı bir meyil, bir aşk duymaz mısı. nız?. Siyasi hayatta liberal olma- İ mıza mukabil, bu sahada muhafa- | zakâr mısınız?. “ Muhatabım gevrek gevrek gü- lümsedi: “ — Eğer gazeteye yazmıyacağı- kım.. Bir defa gönlümü kaptır- dım mı, hani eskilerin iradei cüz- iye dedikleri bir şey vardır ya, o- nu bile kaybederim........ vi Bu esnada telefon çaldı ve üs- tat konuşmağa başladı. Yakin bir. yerden konuşulduğu için ben > duyuyordum; telefonda ince bii ses: -ş “— Siyasi faaliyet, fırka, mr- ka tanımam; hemen gel*. diyer İN Ida,