e Büyük Hikâye : 77 TANMMNNMNMNANINEMENMENENİ, Denize Gömülen Aşk | t Hasan! YAA NI Yazar : Mezaha Odanm perdeleri sımsıkı kapa- ln. Dışarda şiddetli bir fırtına var, Kudurmuş rüzgârın önüne katılan | yağmur, bütün hızıyla camları dö-| ğüyor. Hava, boğuk bir uğultu ha-| linde ufuklardan ufuklara çarpı | yor. Küçük lâmbanın pembe abaju- | rundan süzülen donuk ışık, masa- nın üstünde duran iki defteri ay - dınlatıyor. Ve, dışarda bora ıslık çalarken, Bilkâr gözlerini bu iki defterden &- yırmıyor. Bu iki defterden biri, bugün ar- tık bir yığın toprak olan Ayselin hatıra defteri... Bilkâr deftere el attı. Sonra zile bastı. Gelen hizmetçiye tenbih et- ti: — Beni arıyan olursa yok de.| ya Kemalin tarif ettiği, lekesiz, saf, iyi bir yüz gibi akşam.. Gru- bun kızıl tülüne bürülü yüz.. Dal- galar, kızıl ışıklarla avizelenerek sahillerde kırılıyor; kumlarda bir billür şakırlısı var. İşte bu güzel akşam, hatırala - rımın ilk sayıfasını açıyorum...,, Bilkâr derin bir göğüs geçir - di. Bir an, Ayselin munis hayalini, canlı gözlerini, hazin bakışlarını hayalinde yaşattı ve bu hayali sön dürmeden okumıya devam etti, w Kuzgun öyle acı acı havladı, ki sesin geldiği tarafa doğru yü - rüdüm. Yanımızdaki köşkün bah - çesinde genç bir zabit dolaşıyor... Kuzgun durmadan havlıyor. Zabit başını çevirdi. Ben, gö - rünmemek için hemen çamları si- — Peki efendim. Yalnız kalınca defteri açtı. U- zun bir müddet yaşlı gözlerle ilk sayıfaya baktı, sonra gözlerini sil| di. Olcumiya başladı. per'aldım; Kuzgunu çağırdım... Zabit, sesimi aradı. Yüzünü gör - düm ve derhal tanıdım. Dural pa - şanın torunu Muakkar beydi. Çok seneler evvel, ben kısa ön AYSELİN HATIRALARI lüklü, o kısa pantalonluyken, çam: 7 haziran 931 larda oynarken; kumlarda yuvar- “.. Bilkâr, hatıralarımı okumıya | lanırdık. Ben ona yassı kiremit bu- başlamadan evvel, çok sevdiğim ö-| lurdum, o kiremidi denize" atar, lüm havasını çal... Çal da, ruhum; | suların üstünde sektirirdi. bir yığın toprak altında gülsün.. Çal Bilkâr, benim bestelediğim “Sulara gömülen aşk,, şarkısını çal, Sen çalarken, ruhum, çok sev-| diğim Marmaranın mavi sularında dolaşsın... Amma sakın ağlama... Seneler ne çabuk geçiyor!... İş te Muakkar koca bir zabit olmuş!. (Devamı var) şim gibi çal... Bilkâr birdenbire durdu.. Def- teri masanm üzerine kapamadan bıraktı, kalktı. Piyanosuna doğru Yürüdü, Kapağı açtı. Ayselin va - siyetini yerine getirecekti, O ara - lık kulağına bir keman sesi geldi. Pencereye yaklaştı, perdeleri ara- ladı. Fırtına biraz durmuştu. Yal- nız, Ayselin çok sevdiği mavi su - ların uğultusu duyuluyor ve bu w- ğultuya bir keman sesi karışıyor - du. Bilkâr balkon kapısını açtı, dı- şarı çıktı. Keman, denizin sesine karışarak yalıya kadar gelen ke - man, Ayselin ölüm havasını çalı - yordu. Be karanlık gecede, oOktayla, Ayselin bestelediği bu şarkıyı ça- lan kimdi? Keman susuncıya kadar bal - konda durdu, dinledi, Sonra tek - (Baş tarafı | inci sayıfamızda) fak, fasılalarla ödemesini bekle - mişitr. Fakat Mehmet aradan ay- lar geçtiği halde borcunu bir tür- lü verememiştir. Bunun üzerine Osman Efendi lar baş vurulmuş, borcunun öden- sucu Mehmet, her seferinde, vâzi- yetinin, kötülüğünden bahsaçarak yanmış, yakılmış ve Osman Efen- diyi bir müddet için kandırmağa, ve beklemesini temine muvaffak olabilmiştir. Nihayet işte evvelki gece Osman Efendi, savsaklanıldığına kanaat getirmiş, canı sıkılmış bir halde, rar piyanosuna döndü, O da bir ke re Ayselin “Sulara gömülen aşk,, ını çaldı... Teyzezadesinin son arzusunu yerine getirdikten sonra, eline defteri aldı, okumıya devam etti, 8 haziran 931 “.. Heybeliye geleli bir bat oluyor. Bilmem neden Heybelide- ki köşkümüzü bu kadar çok sevi - yorum ?. Adayı çok seviyorum, Da ha doğrusu denizi seviyorum, de- nize, Marmaranın mavi (sulara hayranım. Kollejde bulunduğum müddet. çe bir tek gayem vardı: Mektebi bitirmek, Heybelideki köşküme yerleşmek, hatıraları yazmak. İlk gayeme erdim. Şehadetna - memi aldım. Şimdi de hatıraları. ! mi yazıyorum. sw Harikulâde bir akşam.. Yah- yanına oğlu Rüstemi alarak Meh- medi aramağa çıkmıştır. Baba o- ğul, Küçük pazarda sucu Mehmet ile karşılaşmışlardır. Osman Efen- di ilk önce yumuşak bir dille, artık borcu ödemenin zamanı geldiğini ve hattâ geçtiğini sucuya bildirmiş topu topu dokuz on lira tutan ki- ra bedelini istemiştir. Mehmet, her zamanki gibi at - latmak istemiş ise de Osman Efen dinin oğlu Rüstem işe karışmış, ve kati bir lisanla bu işin daha fazla beklemeğe tahammülü olmadığını anlatmıştır. Bu müdahale Mehmetle Rüstem arasında bir münakaşaya sebep ol muş, ve bu münakaşa pek az son- ra ağız kavgasına, nihayet döğüşe dönmekte gecikmemiştir. Bir a- ralık sucu Mehmet taşıdığı sustalı bıçağını sıyırmış, müthiş bir hızla i Yeni bir kanun lâyihası i Dediğimiz yapılıyor | Otobüslerde hal- | kın emniyeti için | hazırlanmaktadır Geçenlerde otobüsler için hü - —64— kümetin nazarı dikkatini celbet - Muğrav buna karar verdi. Her miş, günden güne yerleşen ve ya-' ne pahasina olursa olsun bunu ya: yılan bu nakil vasıtası için halkın pacak ve ancak bu suretle Şah Ab- emniyeti noktasından yeni il bastan ve Karaciğay handan inti- lara ihtiyaç olduğunu yazmıştık. ! kam alabilecekti. Memnuniyetle haber alıyoruz ki İ Muğrav bunları düşünürken bir otobüsün uzun yollara çıka - | merdivenlerden bir ses duyuldu. rılıp çıkarılamıyacâğı ve ne ka-! Yadigâr, koşarak içeri girdi. dar yolcu alacağı tayin edilmiş değildir. & Anadoluda şehirler &-' dedi. rasında işliyen otobüslerin ekseri- Kara oğlan, üstü başı kir içinde si yük kamyonlarından bozmadır. | baştan ayağa kadar terlemişti. Bunlar olmuyâcaktır. Muğra, yerinden fırladı. Kanun lâyihasında şehirler a -| — Haydi arkadaşlar, dedi. At - rasında uzun seferlere çıkacak o- | larımızı hazırlıyalım. Yeni bir mü tobüslerin yolcuların istirahatini ! cadeleye giriyoruz. Bu mücadele temin edebilecek şekilde olması | belki beş, belki on sene devam € - gözetilecektir, decek, ve bir daha kılıçlarımız kı» nından çıktığı gün intikam alma” — Geliyor, kara oğlan geliyor, | Yazan: Niyazi Ahmei "lerin kalbinde her yeni gün kucak dolusu ümitle doğar. Muğrav, uzun seneler Gürcista» İ nın ücra bir köşesinde yaşadı. İki oğlu doğdu. Sevgili karısı ve sev - igili çocukları ile çok mes'ut günler i yaşadı. Fakat, kahraman Muğrav, bir an bile senelerce evvel geçen ma- ceralarını unutmadı, yaplığı yemi: İ ni yerine getirmek için fırsat ara- id. Gürcistanın betbaht (o kraliçesi Ketevanın feci ölümünün intika - mını her ne pahasına olursa olsun alacaktı. Gürcistan, biran rahat yüzü görmüyor ,şah Abbas akınları de- vam ediyor, Karaciğay han ordu - İ sunun başında her tarafı kasıp kas f mesi istenilmiştir. Sakla yerde —————————————————— Türk gücü idman yurdu | dan yerine konmıyacak, âzalarına Üç candan arkadaş havanm ka Türkgücü İdman yurdundan : Klübümüzün senelik kongresi a yın 23 üncü cumartesi günü akşa- mı saat altıda aktedilecektir, Mez | kür günde klübe teşrifiniz rica o. lunur . lam kğ 32 Çocuğun süneti Caddebostanmda Hilâliahmer tarafından hazırlanan sünnet dü - ğünü yapılmış ve 32 çocuk sünnet edilmiştir. “kiracısı Bir sucu yol ortasında borçlu olduğu ev sahibi ile oğlunu vurdu apansız Rüstemin böğrüne sapla- mıştır. Gözleri kararan sucu, Rüstem baygın bir halde kaldırımlara se- rilirken; ikinci bir saldırışla Os - man Efendiyi de sırtından bıçak- tarafından kendisine bir çok defa- | lamıştır. Vaka yerine yetişen polisler, or- kanlar içinde yatan iki | adam bulmuşlar ve caninin çoktan kaçtığını anlamışlardır. Zabıta, yaralıları hemen sıhhi imdat oto- mobili ile Cerrahpaşa hastanesine göndermiş, tahkikata başlamış, ve sucu Mehmedin peşine düşerek o gece caniyi yakalamıştır. Cerrahpaşa hastanesi nöbetçi doktorunun verdiği malömata gö- i sonra Kara oğlan: i vuruyordu. i Şah Abbas, Muğravın kahra « İ manlıklarını unutmamıştı. Gürcü « ler artık Muğravı sevmiyorlardı, i Çünkü kral Luarsap, Muğravın hemşiresini almıştı. Bu hâdise Gür İ cistanda bin bir tefsire yol açmış i ve Muğravı ortadan kaldırmıya ka dar varmıştı. Memleketi, milleti için her fe- dakârlığı göze alan Muğrav bu ha diseden sonra buralarda kalamı » idi. Gerçi Muğrav İstanbula gide- | yacağını anladı. Ve, bir gün sev- gili karısıyla oğulları Paata ile cekti, Fakat ondan evvel, Tama - | rayı bulacaktı. Tamara muhakkak | Avtandili yanıma alarak Şah Ab - ! bas sarayına gitti. Şah Abbas, kahraman Muğra- vi fevkalâde nezaketle kabul etti, Ve onu eskisi gibi ordusunun ku- i mandanı naspederek eski kaba « hatlerini affetti, ; Muğrav, Şah Abbas sarayına gelir gelmez ilk işi Erzuruma a - damlar göndermek, Karaoğlanla | Yadigârı . aratmak oldu. Onlar, ! Muğravın en sadık adamları idi. Bulmak lâzımdı. Şah Abbas yeni bir Gürcistan i seferine hazırlanıyordu. Bu, artık | son seferi olacaktı, Otuz bin silâh. İı asker emre amade idi. Şah Ab. | bas ordusunun başına (o Muğravı | geçirmek istiyordu. Senelerdenbe. | ri Karaciğay hanın muvaffak ola. madığı bir işi ancak Muğrav gibi bir kahraman başarabilirdi. , Şah Abbas Muğravı yanına çar gırdı: — Muğrav, dedi. Biliyorsun ki sana itimadım var... Seni daima en mahrem işlerimde kullanmak iste. | rim, ği rarmasını beklediler, Şiraz. . gürültüsü akşamın ses « sizliğine bürününce hanın bir ka - pısından atlarına atlıyarak Gür - cistan istikametine yol aldılar. Şiraz hudutlarmdan çıktıktan — Muğrav, dedi. Senin fikrini anlıyorum, Bir müddet daha Gür. cistanda kalacaksın. Kara oğlanın söylediği doğru İ sağdı. « Kraliçe Ketevan'm #ümündeni sonra korkmıya başlamıştı. Şah Abbası eline geçirirse muhakkak, ki onu da öldürtecekti. — Evet, dedi, daha Gürcistan - da işlerim bitmedi. Karaoğlan, mert kahraman ar - kadaşının yüzüne mahzun mah - zun baktıktan sonra: — Çok isterdim sizinle gelmek, ' fakat benim de yolum ayrılıyor. Yadigâr, sevgili arkadaşının, ge ne Erzruma gitmek istediğini anlı yordu. O Güli'nin Abaza Paşa ta - rafından kaçırıldığını bilmiyor - du, Nasıl olsa bunu öğrenecek, ve kaçırmak için kanla yıkanmış ka- le drvarlarını tırmanacaktır. : Yadigâr, Kara oğlanı bıraka - mazdı, Nereye gitse onun peşin - den ayrılmıyacak, onunla çarpışa caktı. Yadigâr, Muğrav'a döndü: — Allah kısmet ederse gene gö rüşürüz, Fakat bugün ayrılmamız lâzım. re, her iki yaralının da vaziyeti çok ağırdır ve ölüm tehlikesi gös- termektedir. Muğrav: — Peki, dedi. Ayrılalım, Birbiri mizi unutmıyalım. Bugüne kadar Bir Faiz tiyyaresi yaptığımız arkadaşlık bugün bizi Varşova, 22 (A.A.) — Sovyet Rusyadan gelmekte olan e Fransız filosuna mensup Vibauldun tay- yaresi saat 8,35 te İvovda karaya | inmiştir. Orada kendisine lâzım| olan benzini aldıktan sonra saat 8,45 te Parise müteveccihen hava- lanmıştır. Fransa hava işleri nazırı M. Cot'u hamil olan Devoitine'in tay- yaresi saat 7,50 de Kiyeften hare- ket etmiş, saat 9,18 de durmaksı- zın İvov üstünden uçmuş ve Prağa doğru yollanmıştır. Bloş'un tay - yaresi saat 9,30 da Ivovda yere in- miştir, dirdi. Ayrı bulunduğumuz müd - detçe daha çok kardeşler kazana- İrm, Buna çok ihtiyacımız var.. Üç arkadaş öpüştüler, ve ayrıl- dılar, Muğrav, atmı Gürcistana, Kara oğlanla Yadigâr, eski diyarlarına Erzuruma atlarını sürdüler. Bir emel peşinde koşanlar, o e- meli tahakkuk ettirmek için çır - pınanlar için seneler çok çabuk seçer... Geçmiş günlerin tatlı ve acıları ancak hayattan ümidini ke- senler için kalpte bir sızı halinde kalır. Mücadeleden yılmıyanlar ve bir noktaya ulaşmak için didinen- üç kardeş kadar birbirimize sev - | Muğrav, artık şah Abbasın her arzusunu yerine getirmekle Kara « ciğay handan intikam alabileceği: ni biliyordu. Hiç tereddüt etme » den: j — Ne emrederseniz yapaca « | ğım... o Kusurumu görmiyeceksi « niz.. cevabını verdi.. ği — Peki Muğrav... öyleyse din- le... Sana senelerce evvel bahsetti- gim iş, bugün tahakkuk edecek, | i Bir hafta sonra otuz bin askerim: le hareket ediyorsun. i — Bağdada mı?. p — Hayır Gürcistana.. Muğarv bir an düşündü. . Çok yakın bir zamanda kendi - sini öldürmek için pusu kuran, | Gürcistanı #-lan etmiye, kan kar « deşlerini kılıçtan geçirmiye gide cekti, gw 3 #4 vi (Devamı var) ii