Vakıt'ın edebi tefrikası: 33 Myyyitititiyyyytitiiyyt Gönül — Şu halde, pek iyi bilmiyorum | ama, bana bir muhabbeti vardı. Daha doğrusu ben öyle sanmıştım. Sonradan aldandığımı anladım. O sok doğru, çok dürüst bir insan - dı. Benim halimi beğenmemiş ola- cak. Bir aylık izinim vardı. Bu| müddet zarfında istediğim gibi eğ enmek istiyordum... Sakın fena İF sey yaptım zannetmeyiniz... Fa | at bir an başım döndü, sarhoş ol-| dum, bunu da itiraf ederim. Ben| ömrümde öyle bir hayat sürmemiş tim... Kendimi çabuk topladım. ana yaraşan gene böyle namu <l sumla çalışmaktır. İşimin başma geldim. Avukat alâkayla sordu: — Size başka kim kur yaptı?. Günay, Cafer Ali Beye, Bülentle olan macerasını da anlattı. — Bunları şimdiye kadar sizden başka hiç kimseye söylemedim, de di. Anamla babam bile bilmiyor - lar, — Bülentle evlenemediniz diye müteessir misiniz? Biraz tereddüt etti: — Hayır, zannetmiyorum. Onun gibi bir adam aranmaz. Tetssüfe ve teessüre lâyık değildir... Ara -| mızda hiç bir şey geçmediği halde ben Orhan Kayayı arıyorum.. Cafer Ali Bey neşelenmişti. — Size çiçek gönderenin kim olduğunu araştırıp soruşturayım mı? — Hayır. O kendini o meydana vurmuyor. Beni rahatsız etmiyor. | “Mssdana cıkmaeri daha işi: pm Genç kız güzel başını salliyarak |, Yerinden fırladı: — Artık benden bahsetmiyelim. Görülecek bir çok işleriniz var, Si- ze boş yere vakit kaybettirdim. Ba na darılmadınız ya? Cafer Ali Bey, müşfik bir baba tavrı ile gülümsedi: — Size bir şartla darılmam. — Emredin. — Bundan sonra bana emniyet | *deceksiniz ve bu esrarın ne suret- İs devam ettiğini anlatacaksınız. | — Peki,.. Şimdi müsaade ediniz de çalışmıya başlıyayım. Odadan çıktı. Cafer Ali Bey düşünceye daldı, biraz sonra Mehmetle konuşuyor ve kahkahalarla gülüyordu. Eğer Güray ne konuştuklarını duysay * “t bilmem ne olurdu. Fakat Günay, makinesinin başı- miş çalışıyor, mektupları ya ordu. nı ms İki gündür durmamacasına yağ- Mur yağıyor. Yollar şemsiyeden geçilmiyor, o tomobiller etrafa zifoz O saçıyor, | Idırımlarda insan dizlerine ka - | dar çamur içinde kalıyordu. Günay, o akşam yazıhaneden Sıktıktan sonra, eve yaya gitmiye Niyet etti, Köprüden geçiyordu. Fakat pe- Vi sıra, kaldırımın kenarından bir ©tomobilin ağır ağır kendisini ta - ip ettiğini görüyordu. v Eminönünde, karşı tarafa geçe - “eği arrada, bir otomobil borusu o | Mu yerinde mıhladı. döndü. Genç ir adam, otomobilden gülümsü - | Yordu, Günay, gayri ihtiyari haykırdı: | — Bülent!.. İ Sonra irkildi. Ne yapaacktı7 Ne | Yapması lâzımdı? Kalbi carpıyor - V. Kalbinin,çarptığını hissedince Ayyy yy Mp ynln Seelğrm2i İ pizeiik müesseseleri bu mesele | etmişlerdir. Dwcat ofisi bu tarz- i Iki oto çarpıştı Üç kişi ağır surette yaralandı tuzağı İzzet su bütün bütün şaşırdrı kendi kendi- ne kızdı, e Bülent inmişti. Ona doğru yürü- dü, elini uzattı. Günay dimdik durdu, kımılda - madı, — Beni böyle mi karşılıyorsu- nuz?., Bense sizi üç çeyrek saatten beri bekliyorum. — Beklemiyeydiniz! | — Sebebi vardı. Burada konu - | şamayız. Otomobile bininiz de si - zi evinize kâdar götüreyim. — Evim uzak değil. Yağmurdan da korkmam. Bülent kolundan tuttu ve yalvar Evvelki gece, Şehremininde müt hiş bir otomobil kazası olmuş ve bu acıklı kaaz 3 kişinin ağır surette yaralanması ve iki otomobilin par çalanmasile neticelenmiştir » Hâdise şu şekildedir: maralı otomobilin şoförü “Abdül * kadir Topkapıdan arabasına dört yolcu almış ve Aksaraya doğru yol almıya başlamıştır. Aksaraydan Topkapıya gitmekte olan şoför 2802 numaralı otomobili de içinde iki müşteri olduğu halde Topka - pıya doğru süratle yol alıyormuş. dır Tam Şehremini karakolunun biraz — Bu ricamı reddedemezsiniz | ie sindeki virajda bu iki otomo- Günay, Sizinle konuşmalıyım. An: | bil birdenbire karşılaşmış. Süratle latacak şeylerim var... Yanlış bir zehaba kapılmanızı istemem, beni dinlemelisiniz. meçte her ne kadar fren yapmışlar sa da, bu pek kısa mesafede yek - Kolunu çekti ve Bülendin gözle diğerinin önüne çıkan otomobille- ii | rin çarpışmasına mâni olamamış, EiDinliycek hiç, Kir şeyl yek iki otomobil içindekilerin feryat - Bülent, Sizi lüzumundan fazla din | Jar! arasında birbirine yüklenerek ledim. Bırakınız da yoluma gide - toslamışlardır. yim. Yolunu kesti, Şimdi gelip giden onlara bakı - yordu. — Rica ederim beni dinle Gün - ay... Seninle muhakkak konuşma- liyım... Günay, sevgili Günayım beni dinle,. Günay bu yalvaran sesi dinledi. Parlıyan gözlere baktı.. — Benim burada olduğumu ne- reden biliyordunuz? Yeni deniz tarife- lerinden şikâyet ——— Trânsit işleri zararımıza mı gidiyor ? Yeni Deniz tarifeleri eltrafın- da var. Yeni tarifeler, eski tari- | felere nisbetle pahalıdır, Yeni tarifeler tanzim edilirken yerli fabrikaların muamelâtını ucuza nakletmek hatıra gelmemiştir. Halbuki Teşviki sanayi kanu- nunda buna dair sarhat vardır. Bu müthş çarpışmada her iki o - tomobilin ön kısımları pa“zılanmış, çamurluklar fırlamış, camları kırılmış, arka kısrmları da muhtelif yerlerinden zedelenmiş - tir. Çarpışmada, yolculardan ikisi- nin de ismi Hasan olan iki kişi ve ! şoför Abdülkadir ağır ve tehlikeli surette yaralandıklarından Cerrah paşa hastanesine (o kaldırılmışlar - dır. Diğer müşterilerle şoför Meh- mette bir tesadüf eseri olarak bir ' kikatına büşlümüğtür. 5 kişi yaralandı! Bursa - Yalova yolunda bir kamyon kazasi Evvelki gece Bursa — Yalova yolundakamyon kazası olmuş, beş kişi hafif surette yaralanmıştır. Zümrüt Yalova otobüs şirketi - nin 3 numaralı kamyonu içindeki 25 yolcu ile Bursadan Yalovaya ç ; gelirken yolda direksiyonun fir - Şikâyetlerin en mühimmi ve | ketesi kırılmış ve kamyon sağda - İstanbul limanı için bayati bir | ki uçuruma sürüklenmiye başla - nokta, aktarma meselesidir. Ye- | mıştı, Soğuk kanlı olan şoför bu ni tarifelerde, nakliye (ücretleri vaziyet karşısında arttınıldığı gibi aktarmalara da | sola kıvırdığı gibi sür'atlı gitmekte zam yapılmıştır. Aktarma ve tran | olan kamyonu birdenbire durdur- sit meselelerinde, İstanbul lima- | mak için frene basmıştır, pile Pire limanı arasında bir re- Kamyon bu manevra (üzerine kabet vardır. soldaki hendeğe devrilmiş, cam - Transit işlerile alâkadar de- | ları kırılmıştır. o Yolculardan iki kadı ile üç erkek hafif surette ya - ralanmışlardır. Şoförün soğuk kanlılığısayesinde yolcular uçuru - ma düşmekten kurtulmuşlardır. bakkında ihracat ofisine müraat | da vaki olan müracaatleri tetkik ediyor. : Yeni tarifelerin en iyi tarafı İran traosit eşyasına yapılan ten | zilâttır. Trabzon yolile İrana nak ledilecek egya için yüzde elliye | yakın tenzilât yapılmıştır. Fakat Irabzon - Tebriz tran- sit yo'una bu şekilde ehemmiyet veren tarife komisyonunun İstan bul limanının transit faaliyetini ehemmiyetle nazarı dikkate al- madığı iddin o'unmaktadır. Bâlıkesirde kurtuluş bayramı likesir dün kurtuluşunun on birin- Ja kutluladı. Bu münasebetle Ba - likesir takımı ile Bandırma takı - mı arasında bir maç yapılmış, Ba- likesir sporcuları üçe karşı altı sa- yı ile müsabakayı kazanmışlardır. Büyük Millet Meclisi reisi Kâ- zım paşa hazretleri öğleden evel belediyeye gelerek kurtuluş bay - ramı tezabüratmı ve öğleden son- ra müsabakayı nihayete kadar ta- kip etmişler ve akşam şereflerine verilen müsamerede bulunmuşlar. dır. Muhafaza kumandanı Umum muhafaza kumandanı Seyfi Paşa on beş gündenberi tef - | üşte bulundugu İzmir mıntasın - dan dün avdet etmiştir. Paşa bir kaç gün kadar İstanbulda kaldık- tan sonra Ankaraya gidecektir. . tul Dün gece saat 22 de, 1380 nu - doğru | Mehmedin i siden her iki otomobil de, döne -| tamamen | şey olmamıştır. Zabıta kazanın tah direksiyonu | BALIKESİR, 7 (A, A.) — Ba | ci yıldönümünü coşgun tezahürat» | 2g Selman: — Peki, dedi, sen git uyu ar - Rahim, yanından uzaklaştık - tan sonra Selman çadırın kapısın- da durdu. Bir müddet etrafı din - ledi. Sonra yavaş sesle: Zehra, Zehra.. diye seslene | di. Bir müddet daha dinledi: — Zehra.. Çadırda bir hareket duyuldu.. İ Sonra bir kenar aralıklandı. Bir İ baş uzandı: — Sen misin Selman?.. — Söyliyeceklerim vardı. Selman içeri girdi. Zehra, yarı çıplak bir haldeydi. Omuzla'ına ipek bir şal örtmüştü. Yatağının kenarında oturdu. Gözleri kızer- - mıştı. Çok ağladığı belliydi. Selman ,kapınm önünde dur - du. Söze nasıl başlıyacağını bil » miyordu. Zehra, çocuk gibi ol- muştu. Ne söylense ağlıyor. — Bir gariplik hissediyorum... diyordu. Selman sükütu fazla devam et- tiremedi: ! — Zehra, dedi. Yarın gidiyor- sun.. Zehra, minnettar ve şefkat do- İ lu gözlerini Selmana kaldırdı. Bu | bakış, Selmanın kalbini yerinden koparacak kadar helecan veriyor- İ du. Onun bakışlarından uzak, Zehrasız kalmak çok acı geliyor- | du. Zehrasiz hayatın bir ıstırap o- lacağını hissediyordu. D — Babanı göreceksin.. Sustu, Gözlerinde iki yaş toplanmıştı. — Beni affet Zehra.. Seni bek ki çok üzdüm.. Fakat düşün, ki bunları seni üzmek için yapma- dım. — Biliyorum Selman.. Affe - decek ne var.. Bana böyle şeyler söyleme.. Selman, ağir adımlarla Zehra- | nın yanına yaklaştı. Onun oturdu- ğu yatağın bir kenarına oturdu. — Zehra, oçk yorgunsun.. Ra- | hat rahat uyu.. Zehranın hıçkırıkları gene tut- muş, garip bir helecana kapılmış- tı, damla Selmana alışmıştı. o Artık onu | bir daha göremiyecekti. o Kendisi için hayatını feda eden Selman. Zehra, Selmanın dizlerine ka- i pandı. — Selman, Selman.. diye inle- di. Karlı, tipili bir sabah, dört atlı Erzurum ovasında yol alıyordu. Rüzgâr, kar yığınlarını bir taraf. tan bir tarafa savuruyor; keskin, kavurucu bir soğuk vücudu sarı yordu. Atlılar, tipi gözlere bir per. de gerdiği vakit biribirlerine ses- leniyorlardı. Epey yol almışlardı. Önde gi- den atlı, dizginleri çekti, Arkadaş- larını bekledi. Hepsi toplanmıştı- lar. Süvari: — Benim yolum buraya kadar, | i dedi. Kalelere yaklaştık.. Rüzgâr, ! mütemadiyen esiyor, kar mütema- diyen savruluyordu. — Selman.. Bu, Zehranın sesiydi. Atını Selmana doğru çevirmişti, Karşı it. Ona: karşıya göz göze geldiler. Diğer İ süvariler, atlarını bir az daha yü- HÜKÜMDAR Yazan: Niyazi Ahmet rüttüler.. — Selman.. gitme.. — Olmaz Zehra.. mem.. j -— Gitme Selman.. Tipi çok, yolunu kaybedersin... — Allah saklar Zehra.. Rüzgür, sanki ölüm iıslıği çalı yordu. Derileri kamçılıyordu. Zeh- ra ile Selman yan yana duruyor. lardı.. — Nasıl olur Zehra.. Baban be- ni görürse nasıl olur.. Beni ölmüş biliyor.. Zehra, fazla bir şey söyleme- di. Söylemek istedi. Çok şeyler söylemek istedi. Fakat söylemiye kendinde bir hak bulamadı. Bütün bu olan bitenlerde en çok kendi “g Ben gele 3 arzusu vardı. Selman, bu öldürücü soğukta müthiş bir hararet hissediyordu. Kalbi, göğsünü parçalıyacak de - rece hızla çarpıyordu. Zehra, Selmanı bıraktığına, o- nu kendisini babasına teslime ic. bar ettiğine pişman oluyordu. Çıl- gın bir ibtirasla sevdiğini zannet- tiği Kara oğlanı artık unutmuştu. Onun için babasına karşı geldiği- ni hatırladıkça, hiç doğru bir iş yapmadığını anlıyordu. Babasına | rica etse belki Selmanla everirdi. | Evet, Bu kendisi için daha mes'ut bir netice verirdi. Ölmüş olan bir vücudu düşünmek, boş şeydi. Ar - tık eski ihtirası tamamiyle sön. müştü, Rüya ve hulyalârla geçe - cek günlerinin ne Kiymeti ölabi z lirdi. Halbuki Selman, ona en sa- dık bir sevgili olabilirdi. Kulak - larında Selmanın: Ü — Zehra!.. diyen sesi uğuldu. : yordu. Şu anda onunla vedalaş - ması meş'um bir netice doğurabi- lirdi, Acaba yolu bulabilecek mi? Bu nihayetsiz sahrada, hem de karlı tipili bir günde yolu bulmak (| çok güçtü. Gene düşündü, Selman yolu bulsa.. Sağ salim çadırlara gitse iğ ne olacaktı. Artık Selman da o « nun için ölmüş bir insandan fark- sız olacaktı, Halbuki Selman, on- di da unutulmaz izler bırakmıştı. Ha. yır, hayır, Selmanı unutamıyacak. b: — Vazgeçtim Selman.. Baba « ma gitmiyeceğim, seninle gelece « ğim demek istedi. Kalın sis taba. kasını delerek onun gözlerini ara- a dı. O kadar zahmete hacet yoktu. yi Selmanın erkek bakışları nereye a baksa gözlerindeydi. Bu hayali hiçbir vakit unutamıyacaktı. Bi-er şimşek süratile hafıza - sından geçen bu düşünceler, Zeh- rayı çok müşki! bir mevkide bi « | rakmıştı: iğ — Ayrılmalıyız Zehra. Ak. | şam bastırır siz de yolunuzu kay. bedersiniz.. i Zehra, kendine geldi. K Selman arkadaşlarına seslen » di: i — Mehmet, Rahim., : İki ses cevap verdi: — Burdayız... — Haydi Zehra, sür ai tiğini göreyim. “ği Bu, Selmanın Zehraya söyle . diği son sözdü: iü — Bez! unutma Selman. i Zehra da son sözlerini söyle. mişti, si tını, git. d (Devamı var) 2