6 Eylül 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

6 Eylül 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

J Vakıt'ın edebi tefrikası: Apartımandan içeri girer gir -| Mez, masanın üzerindeki vazoda, bir demet beyaz karenfil gör — Bu çiçekleri kim aldı? Annesi gülerek cevap verdi. — Esrar!.. Kapucu getirdi. Ki- min yolladığını da bilmiyor.. Bir !Z getirmiş. Günayın titrediğini, sarardığı - İ ni görmedi. Günay, gözlerini çi: seklerden ayıramıyordu. Günay kapıdan çıkacağı esna- kapıcının karısı seslendi: — Günay Hanım bir az bakar Mismız?, ev Günay zaten geç kalmıştı.. Sa- at iki olmutu.. Cafer Ali Bey er ken gelmesini tembih etmişti. Ca Ni sıkılarak durdu. : — Çiçek yolladılar. Size mi Vereyim, yukarıya mı çıkarayım? — Gene mi karenfil?. Bir kız çocuğu elinde bir demet karenfil tutuyordu. — Kim yolladı bunları?. — Bilmem efendim... Patron Yerdi, ben de getirdim. Kimin yol ladığmı bimiyorum. — Öteki demeti de sen mi ge- tirdin?. — Evet.. — Çiçekeri kimin ısmaradığını görmedin mi?. — Hayır. Ben dükânda dur * mam, ısmarlanan çiçekleri evlere | götürürüm. . — Sizin dükân nerede?. — Beyoğlunda.. Ve dükânın adresini verdi. İ Mpa haliniz vaya — Bir kere dükâna gitseniz, de- di, belki de âşıkınız bunu istiyor... — Benim âşıkım faln yok!.. Bu İşte bir yanlışlık var, yahut ta biri şaka yapıyor... . Çiçekçi kız ne yapacağını şaşır- mış bekliyordu. Günay çantasın dan bozuk para çıkardı. Kıza ver. di: — Ben dükkâna geleceğim, ba- kalım bu çiçekleri kim yollıyor. Tramvaya bindi, doğru Beyoğ- luna çıktı. Dükâna gitti, “Her halde ne Bülenttir, ne de Kaya, diye düşünüyordu. İkisi de adadalar. Hem beni çoktan unut- muşlardır. Bu çiçekleri kim yol- liyor?.,, Bir müddet dükânm camekânı önünde çiçekleri seyretti, sonra gir i iç Kasada oturan kadına dedi ki: — Sizden bir şey soracağım Mat mazel., Kız gülümsedi: — Sorunuz efendim. 37 gg Ny yy SeZĞmi yy İzzet wn — Fena değildi, şık bir beydi. — Genç mi, ihtiyar mı?. — Ne bileyim ben.. Çocuk de-| gildi, ihtiyar da değildi. Gençti. Günay bir müddet sustu, dü- şündü. Sonra gene sordu: — Esmer mi, beyaz mı?. — Esmerdi.. Durunüz baka - yım... Aklıma geliyor. Üstü başı temizdi amma, elleri — nasırlıydı.. Bir yerde ya uşak, ya hademe o -| lacak. Günay içini çekti: — Şimdi iş bütün bütün karış tı. İstediğimi öğrenemiyeceğim. Dükkâna başka müşteriler gel- di... Günay hiç bir şey öğreneme- den dükkândan çıktı. (Devamı var) . Sarhoş bir kadın i karakolda rezalet yaptı İC Dün sabahleyin, sabahı alaca karanlığında, gün daha yeni ağa- rırken Taksim meydanını velvele- ye veren garip bir hadise olmuş - tur; Feridiyede 56 numaralı umum- hanenin yosmalarından Seher, dün gece geç vakit canr sıkıldığından ufak bir şişe rakı alarak yuvarla - mağa başlamış. İçtikçe içeceği geldiğinden, hakladığı ufak şişe « nin bir kardeşini daha tamamla - Sabaha kadar gözüne uyku girmediğinden ortalığın ağarmağa başladığını görünce artık dayana- mayıp serin bir sabah havası al- şmak için, kendisini dışarıya dar at- mıştır. Taskimdeki velveleyi ve bir ka- dının meydanın ortasında yalpalı- ya devrile nâre attığını gören po- lis, Seheri yakalıyarak karakola gölürmek istemiştir. Seher polise mukavemet ederek ayak diremek niyetinde bulunmuşsa da karakola sevk edilmiştir. Karakola getirilen sarhoş Seher, gittiği yerde de rahat duramamış bağırıp çağırmağa, öteyi beriyi ka rıştırarak etrafına saldırmağa baş lamıştır, eline geçirdiği şeyleri camlara fırlatmağa başlamış ve karakolun bir kaç camını şangır | sungur aşağı indirdikten sonra güç halle zaptedilebilmiştir. Tekaüt sandığı Istanbul Ticaret odası bir san- dığın kurulması için bir dahili nizamname hazırlamıştır. Kuru- lacak sandık Oda memurlarının maaşlarından bir miktar tevkifat yapacak ve memurlar arzu et- tikleri zaman sandıktan ödünç — Sizin dükkândan alınan beyaz | para alabilecekleri gibi tekaüt- karanfilleir bana biri gönderiyor. | lüklerinde sandıktan maaş ala- Kimin gönderdiğini bilmiyorum. | caklârdır. Memurların vefatların- Öğrenmek istiyorum. Acaba bu| da ailelerine ve çocuklarmada karanfilleri kim gönderiyor, ba -| maaş verilecektir. na ösyliyebilir misiniz?. — İsminiz nedir?. — Günay. Kız bir defter açtı, baktı: — İsim yazmamışız, yalnız pe-| Geçen sene Ankara hakkında $in para almışız. Daha on beşi kıymetli bir etüt neşretmiş olan Bün size beyaz karanfil göndere -| Salâhattin Kandemir Beyin bu Ceğiz. — Peki, arya parayı kim ge-| ilk kıtaptır. tirid?, Kız düşündü: — Bir beydi, dedi. Günay mırıldandı: — Ne biçim beydi, tarif ede «| bir kavimdir. Kitap, bu hakikati mez misiniz?, Kız omuz silkti: Etiler ( Hititler ) Türk Maarif cemiyeti bu isim- de yeni bir kitap meşrelmiştir. yeni eseri bu mevzuda yazılmış Etiler Anadolunun ortasında yüksek bir medeniyet kurmuş ve bu medeniyeti başka kavimlere de öğretmiş Türk şubesinden herkesin anlıyabileceği bir dille izah etmektedir. Du Seksin. Jönprömiye Cenap! Bey diyor ki : (Baş tarafı 3 üncü sayıfamızda) f Bu adamın belki her şeyi söy- | lemeğe hakkı vardır. Onun ko- nuşmasına kanunlar müsaade € der. Fakat bir tereddi davasın- da Türk maz's'ni slâh olarak i kullanmaktaki cür'et sağ cenah kültürünün zararsız ve kimseyi kuşkulandırmaz denen san'at cep | hesinden bir buruç bareketidir. Bunu da bilelim. ve böylece mimleyelim, 5. Sağ cenahın mantığı bozuktur. Çünkü dil Kurultayında Türk di linin sami bir dil olduğu, esas dilin bünyesinden gelen aruzun Törk mah olduğu iddia edilmedi. iddia şudur; Arap dilinde Türkçeden gir- miş bir çok kelimeler vardır Hattâ Arap kamusunu yapan bir Türktür. Aruzu vezinler balinde | tesbit cden Türk imamı Hanbe- lidir. Farz ediniz ki Bizans mu- sikisinde Türklerin tesiri vardır. | Fakat bu, Türk milletinin Sabah karanlığı sokâkta| akat bu, asıl Türk mille i vap veren mnsiki Bizans mu: rubuna, ruhunun ihtiyaçlarına ce- i- sidir demek değildir. Türk mil leti imparatorluklar kurmuş, fa- kat bu Türk milleti için asıl olan imparatorluk idaresidir demek değildir. ruz da aynı şekilde tarihin bir tereddisidir ve orta zamanın | teokratik kültürünün müezzinidir. Aruza dönmek, sade failatün, failatün dümtekine dönmek de- ğildir. Baştan sonuna kadar orta zaman kültürünü geri döndürme- dikçe, dili baştan sonuna kadar bozmadıkça aruzla bu milletin barışmasına imkân yoktur. Aruz, şair dahilerin Türk dilini muha- rebe meydanında delik deşik ol- muş bir bayrak haline sokmala- rma sebep oldu. Onun içinaruz süngüsile yaralanan (Malülgazi) Me ağa ağ 2) talığını tedaviye çalışırken tekrar dili bozmak cinayetini bir daha yapmıyacağız. Meşhur aruz da- hilerinin omısralarını okuyanlar Türk dilinin aruzun elinde Eyibin hasta döşeğindeki halinden daha dertli olduğunu her zaman itiraf etmişlerdir. Bir daha; Eski çeşmim bir küçük müslak gin (0) durmaz ukar ... Küre (2) şehri mi bu (3) ya gülşeni me- Yamalı *.. Bu şehri Stambul (4) ki bir sotslii babadar ... Risto (9) ba nedir? Zafer veya hiç? Sa terâzisi (6) oluptur gübya başım benim ... İbriki mey Kibi göbeğinden işer kedi ... demiyeceğiz, Fakat; Ağlama anacığım ağar gelirim ni aylar gibi parlar gelirim m sular gibi çağlar gelirim Süpürün hanayları Osman geliyor Osunan değil efem asan geliyor ... Hey ne yavuz İnilergiy, Besim derdim yenilersiy Yari görmek mi dilersin Niçin aklarsın bülbül ey gibi hem halkın dilini, hem de yüksek zevkini tadacağız. Ve daha ileri gideceğiz. Sağ cenahın failâtünlü nari- sına, düm tekli kalkınmasına şimdilik parmak hesabı daha ilerlerse parmaklarımızın tuttu- ğu tetik cevap. verecektir. Sadri Etem (1) Şu bizim bildiğimiz gibi me tuhaf bir bal alır. (2) Aruz Türk şehrinin adını da değiş- tiriyor. (8) Bildiğimiz (şehir) hiç bir Türkün biç bir zaman söyliyemiyeceği biç hal ahı- yar. (4) İstanbal, Stanbül oluyor, — Acaba Nedim Stambul gazelesinden mi hahset- mek istemiştir. Niye şehrin başını kesme. u9?- (ö) Aruz Ariston tahammül edemiyor. Onun kafasını kestikten sönrü kendi kül | türüne alıyor. (6) Sü terzi. Telittuz dolarda kediler, ağaçlarda kargnlar güler, Fakat bizim şairler dili böyle zirsopluklara feda etmekte oriğinalite buurlar, A ye eş e AN | .. | HÜKÜ | 47-2 Ketevan kraliçenin mektubunu bugünden hünkâra gönderm:k is- teirm. Hünkâr ne irade buyurur- isa o olur. İsterse orduyu Kafkas- İ yaya .ni*r Mehmet paşa, bir müddet dü. İ şündükten sonra: — Siz de bünkâra gitmek is - ter misiniz?. diye sordu. | Rahim buna taraflar görünmü. yordu. O, bir gün sonra olacak harpte bulunmak istiyordu. Abaza paşadan, belki herkesten fazla o | intikam almak arzusunu duyuyor- u. Mehmetle Rahim, kraliçenin mektubunu hünkâra göndermek - | ten vazgeçtikten sonra, Mehmet | paşa ordusunda kaldılar, Yeniçe - rilerle derhal arkadaş oldular, Ge- ce, öbür gün yapılacak harbe ha- zırlıklar ikmal ediliyordu, Rahim sabahı sabırsızlıkla bekliyordu. Mehmet paşa, kuruntu içinde idi. Murtaza paşa ile Tayyar pa- lerine, yahut döndüklerine bir tür- lü akıl erdiremiyordu. Elçiyi geri göndermek lâzımdı.. Fakat ne ce- vap verecekti. Saatlerce düşündü ve bir türlü karar veremedi. En nihayet şunu düşündü. Göndere « ceği haberde: “Madem ki Abaza paşaya oyun edeceksiniz, bunu be nim tarafima gelmekle yapmayı - i kiliniz.,, di Buna karar verdi. Elçiyi yanı na çağırttı, Elçi daha kapıdan gir- memişti, ki iki yeniçeri hudut ka- rakollarmdan haber getirdiler. i Abaza askeri ovanın eteklerine | yaklaşmışlardı. Mehmet paşa, ku- durmuşa döndü. Derhal harbe ha- zırlanmalarını o kumandanlarına şanın kendi taraflarına dönecek »! nız, Abaza ile uğraşacak kadar ge kuvvetim vardır. Siz, harp. saha - rüyordu. Koyu siyah gözleri, mah MDAR Yazan : Niyazi Ahmet Zebrayi kolları arasına aldı.. , Kız, baygın bir halde idi. İnliyor. du.. — Zehra.. Bak kurtulduk. | | Zehra, derin derin nefes aldı.. | -- Neredeyiz Selman?.. Dia İ mırıldandı. | — Kurtulduk Zehra.. , Zehra başını kaldırdı. Etraf kap karanlıktı. Uzaktan hafif bir o - ğultu duyuluyordu. Başımı o tara. fa çevirdi. Bir müddet dinledik- ten sonar: — Harp bitmedi mi?, Diye sor du.. — Bitti Zehra.. — Hayır Selman, bitmedi.. Ses ler geliyor. i — O, Mehmet paşanın ordusu dur. Yeniçerilerdir. — Yeniçeriler mi?, Zehra, bu sözü o kadar içten ve i bütün kuvvetiyle söylemişti, ki Sel man gayri ihtiyari ürperdi. — Niçin korkuyorsun Zehra?, Zehra baygın bir halde Selam- nın kolları arasına düştü: — Ab... Babam.. Diye haykır. mıştı. Selman ne yapacağını şaşırdı., Zehra tamamiyle bayılmıştı, onu a yıltmak için, elelrini çiselemiş yes şil otlarla ıslatarak yüzüne sürü - i yordu. İ Hafif bir hararetle titreşen bu nç kız yüzü, Selmanı düşündü- zun duruşu, onda unutulmasına im kân olmıyan bir tesir bırakmıştı. Hele kendisini kurtardıktan sonra beslediği sevgi bir kat daha art- mıştı. Selman, Zehranın ıztırabı nı senelerce çekiyordu. Onu sene- lerce evvel bir bebek gibi gördü. gü vakit, kendisi de babasının pes şinde dolaşan bir çocuktu. Babas i emretti. Ani bir baskın yapılması | sı, Zehranın annesini Abaza asker. için lâzımgelen tedbirin alınması. | lerinin elinden kurtarmış, çadırına nı, sabaha karşı akın edeceklerini | getirmişti. Sonra ne olmuştu?, bildirdi. / İşte senelerdir Selmanm el Sabah ağarırken iki koldan i$gal eden, kalbini bir çenderede binlerce Abazalı, Mehmet paşa ordusuna doğru ilerlemişti. Kanlı | bir harp olacağı açıkça hissedili «| kaybolmuştu. Ona: yordu. İki taraf biribirini ddik edecekti, ' —10— / — Kurtulduk Zehra.. Bir par. ça daha gayret.. — Bittim Selman. Yürüyemi « yorum.. didik | sıkar gibi ezen deri bu idi. j Bir kış günü babası ortadan — Baban tipiye tutuldu, boğul. du. Demişlerdi. Bir kaç gün son- ra da Zehranın anasını Şeyhin ça dırmda görmüştü. Şeyh, Zehra » nın anasını senelerce beslemiş, bun | dan pek az kimse haberdar olmuş- tu. Ve bir gün zavallı kadın Karanlık, göz gözü görmez bir gece... Soğuk bir rüzgâr esiyordu. Konya ovası yıldırımla çalkanan | bir gayyâ kuyusunu andırıyordu. ra on iki yaşında idi. Selman, bunları düşünürken ku: cağımda bayılmış yatan Zehranın | ortadan kaybolmuştu. O vakit Zeh / Bağrışmalar, acı ve tüyler ürperti. ci sesler, bu karanlık geceyi ölüm kadar korkunç bir hale getirmişti. Selman, ayaklarının altında çö” | küveren bir vücudu kucaklıyarak i karanlığa daldı. Seslerin geldiği i taraftan uzaklaşıyordu. Selman, kollarındaki kuvvet bi- | tinciye kadar koştu. Ayakları tit- i remeğe başladığı dakikada Zehra /ile yere çöktü. Bir müddet din» | lendi. Derin bir nefes aldı. Zeh- rayı bir kayanın altına olurtu.. Kendisi de yorgun, bitlcin bir hal. ide idi. Bütün gün çarpışmış, ne- fes almadan tehlikeden tehlikeye atılmıştı. | harpte muzaffe | bile. Şeyhin ne bain bir adam ok duğunu düşünüyordu. Zavallı Zeh ranın da bu yolda kurban gidece- gini, bir kaç sene sonra bunun da vücudu ortadan kalkacağını bili yordu. Onun için Zehraya her ses Şeyhten nefret ettir, Fakat, bu mümkü, biraz evvel bil yunca: — Ah... Bal Diye haykırmıştı, (Devamı ver) saçlarını okşıyordu. Onu biran / evvel ayıltmak yolunu unutmuştu A Yi, bütün bildiklerini anlatmak ve

Bu sayıdan diğer sayfalar: