AZE — AA . Sümer , san atı P BEETHOVEN —z— © , 76, ulühiyete yükselmek ve ilâhi Cımları insanlara saçmaktır..., | diy alk Bethoven'i bed | yerek, zavallı insanları ezecek!,, derin be şti. Dünyaya küs | iç, OT İstirap olan hayatı - * Bibi sürüklüyordu. Üs » dediği gibi, tali gene kapısı- * bu defa bütün karan» leri aydınlatan, istırap- ia mahveden bir ışık doğ *we Therese de Bruns » Bethoven'i yalnızlık ve zavallı - | lığında teselli eden yegâne arka » daşı tabiatti. Musikisinde tabiatin, taklidi yoktur. Üstat, tabiatin kendi ruhu i üzerinde yaptığı tesirleri, daha İ su, kuş, rüzgâr seslerinin Bu resmi Pariste çıkan fransız- doğrusu ruhi manzaraları tasvir e- İ İca Beauxxsarts gazetesinin 2İ Lu SANA der. San'atkârın tabiati ne kadar TLA Hatıralar MİR i Mütekait miralay Hulüsi B, inö- lümü, gazetelerde teessürle yazıldı. | Bu ölüm, mühim hususiyet ve kıy» İstanbul ırtik yok olduğu manasını taşıyor. Merhum Hulâsi Bey ayni za » 1anda edebiyatımızda yeri olan | | | * netleri olan bir tipinin sir isimdir, onun içindir ki “güzel | .san'atlar,, sayfasında Hulüsi Bey » len bahseden bir makale yersiz sa | yılmamalı. | Edebiyatımıza girmiş bir adam, | dedim, makalesi mi var, romanı| mı, şiirleri mi? Hulüsi Bey böyle bir eser bırak” Ki i Bey Yazan: Refik Ahmet seyin Rahmi Beyin arkadaşlığı yü zünden kendisinin de içinde yaşa- dığı son elli yıllık matbuat ve ede biyat hayatımızı pek canlı olarak bilir, hatırlar, anlatırdı. Hüseyin Rahmi Beyin her yaz- dığı yazının ilk karii Hulâsi Bey- dir. Bu iyi dostun üstadın henüz mürekkebi kurumıyan © yazılarını muharririn ağzından dinlerken yü zünün bir ibadet manzarası aldığı nı gördüm. Hüseyin Rahmi Beyin san'atına o kadar hayranlığı var « dı. İ Büyük romancının yazıları âm « | | temmuz 1933 tarihli sayısından a- “© |mehuzuruna çıkmak için önce İ yoruz. Resmin altımda Şu satır *| madı; fakat arkasında, teessürü a- i Hulüsi Beyin olgun zevk ve zekâ i : sevdiği şu küçük vak'adan anlaşı- N “ Gökte yıldızlar. Salo - lir: Bir gün üstat bir ev kiralamak | istemiş. Evi gezdirene osormuş: | “Bu evin bahçesi nerde?,, sahibi çreleri köşkün büyük bah | 1$... Bethoven piyano | lar yazılıdır: “Bilinen ilk kağnı. Sümer res- mi. Üç bininci yil.,, İL Ağır, derin akorlarla bir | : *Yor.. Therese, (Sebas yi A) m “kalbini kimseye | Mylüyye na gizlice ver,, şar | ei gene beraber or - i, Zerken Bethoven, Thre *| obera yazıyorum. Kahra * | “bahçemiz yoktur,, deyince, Betho ven “öyle ise zahmet etmeyin ben ! bu evde oluramam. Ağaçları in «| ii sanlardan fazla seviyorum,, diye - | Yeni bir operet hazırlandı rek çıkıp gitmişti. ai Ekrem Reşit — Cemal Reşit| Bethoven, eserlerinin provala «| kardeşlerin geçen sene yaptıkları rında dehşetli hırçınlık eder, mu - | ” Üç saat isimli operet şehir tiyat- | sikişinasları bıktırırdı. Hattâ dirk! - | rosunda oynanmış, uzun müddet| isil mânalı yüzünün kırışıklarnda ' gözyaşı halinde akıp duran bir Hü seyin Rahmi bıraktı. Elli senelik ve fakâr dostunu kaybeden bu sevim li ihtiyar, şimdi ne yapıp ne edece ğini bilemiyor, pencereleri Heybe li Adanm çamlıkları üstünden Mar maraya bakan bir odada kararsız, muztarip ve bir türlü tatmin edile- miyerek oradan oraya dolaşıp du. ruyor. mde yaşıyor. Saadeti bu | je ettiği konserlerde" olmadı,, di» | tekrar edilmişti. Ekrem Reşit — A, 7 A VR A, m Va AK, İ ye bağırır, ve orkestrayı tekrar Cemal Reşit kardeşler, bu sene de tekrar başlatırdı. Üstat bir opera | şehir tiyatrosu için yeni bir operet yazmıştır. “Fidelio,, dokuzuncu | hazırlamışlardır. Bu yeni operetin senfoni, ülühiyete yükselen deha « | ismi “Lüks hayatr,, dır. nın saçtığı kıvılcrmlardır. Dünya -İ Buad, halk dilinde menden İda mevcut hiç bir eserle kıyas edi. | hayata verilen isim olmak ve keli- 'lemiyecek derecede heybetli ve eş- menin yanlış telâffuzu da bir hu - sizdir. Kelimeler onun kudret ye | susiyet teşkil etmek üzere alınmış» il .. | m'in ölüm maskesi ç ından Ny Meşe, ışık, ebedi saadet , girdim. Hayatımı şana anime beraber yaşamak, Istiyorum.,, diyordu. tese'i çılgınca seviyor hane, hayatlarını birleştir. ) Tar Verip nişanlandı - e öven bu penbe sa »| ik ik hiç beklenilmiyen e ile kapattı: İzdivaç İ *ti. Göz yaşları, hıç - | Yarmalar hepsi oboş.| iği karardan dönmedi. ik « Bizlediği sebep çok ol İF sağır adam, sevdiği *w diye düşünüyor a, iş e Yal Kap, seli heyecanlarını f ka, yazmıştır, id, Bethove'nin üçüncü *poleon'un kahra - A ilham alarak yap - “ve coşkun şaheser Cut, bütün musik! Urtulmuş bir dahi - Yaza, Salı, ateşli, derir « <Toika dört kısım : gn sonatını, bu aşkın Vi a. . Scherzo ve Sn, Düyüy Eroika'yı kendi vi Netaş bir adamın baz Si Napoleon kral ten. i inkisarı haya “ey, * adi ği demiş, o da İN ig adammış! Şim- . haklarını yiye» | “ harslarını, kendi ti eği düşüne - | “ne çıkmak isti. | hissetmemiştim. | güzelliğini anlatamaz. Bütün musi vel İki kritikleri bu eser karşısında su- | i sar. Çünkü o hiçbir analize sığmaz. , Gür ve Gönül Müsahip zade Celâl Bey de önü müzdeki tiyatro mevsimi için yeni | Dahinin esrarengiz fantazisi an » bir eser hazırlamıştır. Bu piyesin | | cak hissedilebilir. Goethe bile: adı “Gül ve Gönül, dir. “Gül ve! ! “Kıskançlığın ne olduğunu Betho- | Gönül,, eski eğlence hayatımızı bir ! venin dokuzuncu senfonisini din «| çok hususiyetleriyle canlandıran ve bu arada bir aşk hikâyesini an- | latan güzel bir fantazidir. | Ressam Muazzez Bey Meşrutiyetin ilânmdan sonra yaptığı tablolarla, daha sonra ti - Celile Enis | yütro ve orta oyunu san'atkârı ola» Irak şöhret kazanan ressam Muaz | Deva Kö: sna ayin rai Bey, İstanbul belediyesi şehir | illa- | tiyatrosu ressam muavinliğine ta - z yin edilmiştir. | ledikten sonra hissettim,, demişti. | 19 uncu asrın doğurduğu en bü - yük iki şaheser: Goethe'nin Fa «| ustu ile, Bethoven'in Helzanci| senfonisidir, © ki san'at J. J. Rousseau'nun el yazısı “Kayağı bi b 28 a ŞO. das pes iş v 4 va Yeğen rug” İz msi mi vret, me, ellerime İz Tek Gİ yi e lehe Mil Deka? meri amiri 4 MED. Per Mliesye a mk e çsilirm pim Tani ime “is ağpperis Som le Taken de gen eme Dare bin sai hi A) paz ayy ağ MMA drink Yedin Yele v JALEMEE ev slide Zn apparizsmar via ger ER En vi Tİ a İTAL mms de el mamöra Si gem şa VME erdi Yay iii ee Kii İni mir da v0, rn yi DENE bn Br ya m emi Edi ŞEH pyar ik Yapar Der eri nim maf erzin 7 ei imi, İce > e DM Demi oi. er rami Tan aç v ey 7 Bazı kimselerde meşhur adam- | İsviçre frangına müşteri bulmuş - ların el yazılarını biriktirmek me-| tur. rakı vardır. Bu suretle vücuda ge- tirilen kolleksiyonlar, hem tarihi, ! hem maddi kıymeti haizdir. Onun içindir ki meşhur adamların el ya- Bu yazı, muharritin “La nou - velle Höloise,, isimli eserinin müs veddelerinden 128 inci sayıfayı 1 A : ML | teşkil etmektedir. Otuz iki bin 7 > binen KE e yüz İsviçre frangı bizim paramız: | MP, eee a yz İla şöyle böyle on iki bin ilradan| Fransız muharriri J, J. Rous - , : i fazla tutar. scau'nun el yazısıyle bir sayıfa,| geçenlerde Zurich şehrinde satılı” | ğa çıkarılmış ve otuz iki bin yüz Resmimiz, on iki bin Tiraya satılan bu sayıfayı gösteriyor. Hulüsi Bey, yarım âsir evvel har hiye mektebini bitirip (çıktıktan sonra Hüseyin Rahmi Beyle bera | I her bir evde yaşamıya karar ver - İmişler; Hulüsi Beyin gözlerini bir daha açmamak üzere yumduğu dört gün evveline kadar bu karar | bozulmamıştır. Roman üstadının i hiç evlenmediğini bütün edebiyat karileri bilirler. O Hulüsi Beyde “babamın işlemiş olduğu cinayeti ben tekrarlamadım!.,, derdi. İki arkadaş, elli yıl birbir- lerini incitecek tek kelime söyle - meden, temiz, asil, feragatkâr bir dostluğun tezahürlerile (dolu bir hayat yaşadılar, Hulüsi Bey, ilk san'at zevkini Gedikpaşa tiyatrosunun repertua» rından almıştı; 1869 dan 1882 ye kadar on üç yıl İstanbulda heye » canlı, coşkun bir sana't hayatı ya - satan bu müessesenin gedikli müş derisi imiş. Eserlerile beraber san'- atkârlarını —bilhassa kadın san'at kârlarını —pek yakından tanıdığı bu tiyatroya ait hatıraları, —ayni zamanda kendisinin gençlik hatı - raları olduğu için midir, nedir— | Hulüsi Beye pek neşe ve heyecan verir, onu şevka getirirdi. Bu tiyat vonun kulis aralarma varıncaya kadar her yerini, kendi oturduğu ovin köşe bucağı gibi, sadakatle İ hatırlardı. Arkadaşım ressam Re - fik Fazıla bu tiyatrounun— geçen- lerde Edirnede ölen doktor Rifat Osman B. in vaktiyle yazmış oldu- İ ğu bir mektubundaki tarifine göre -bir plânı yaptırmıştım. Bu reş mi Hulüsi Beye gösterdim. Doktor Hulüsi Bey gösterdim. Doktor Ri- Rifat Osman B., Hulüsi Beyden da ha genç ve Gedikpaaş tiyatrosuna gidip geldiği zaman da çocuk ol - duğu için hatıraları eksik imiş. Hu İ lâsi Bey benim bu işlere alâkamı İ biliyordu. O gece evinde oturup Ge dikpaşa tiyatrosunun ezberden bir İplânmı san'atkârane bir şekilde çizmiş, ertesi günü getirip verdi. Sonra bu resmi, o tiyatronun eski müdavimlerinden bir kaç ihtiyara gösterdim: “Tıpkı böyle idi!,, de - diler. Hulüsi B., eski yeni bütün Türk muharrirlerini okurdu, Hele Hü - süzgecinden geçmiştir. Hüseyin Rahmi Beyin gazeteler le, kitapçılarla olan münasebetleri ni de Hulüsi Bey idare ederdi. Pa- zarlıkta, alışverişte, müsveddele - ri getirip vermekte, para almakta bir çok defalar muharrir namma Hulüsi Beyin vazife gördüğünü bi liyorum. Hüseyin Rahm' Beye yapılan ta riz Hulüsi Beye demekti; romancı mızın uğradığı hücumlar, bu aziz dostta büyük bir teessür uyandır - dı. Fakat onun şaşmıyan bir aklise- limi vardı, münakaşaların çarça * buk yolunu şaşırıp düşeceği gizli çukuru bilirdi, son sekiz on onun için —hele senedir— Hüseyin Rahmin Beyin münakaşalara gir - | mesini istemezdi, “üzülecek.,, diye | üzülürdü, Hüseyin Rahmi B. e doğ rudan doğruya itiraz ederek önu i kırmaktan da çekinirdi. Bir defa gene gazetelerin birin- de bir muharrir, haksız ve tatsız bir hücumda bulunmuştu. Hüse « yin Rahmi Bey kaleme sarılmış, muarızını helâk toprağına serecek bir yazı yazmış, Hulüsi Beye de o « kumuştu. Hulüsi Bey bu ağır yazınm ağır İ bir mukabele getireceğini, Hüse » i yin Rahmi Beyin gerçi hasmını te- ' pelemekten âciz olmadığımı, fakat ne olsa sinirleneceğini düşünüyor. du. Bana geldi: — Öteki deli, saldıracak, bizim ki cevapsız bırakmıyacak, mesele uzayacak, Rahmi Beyin cevabını neşretmiyelim, münasip (bulmaz mışınız?, Dedi, Ertesi günü Hüseyin Rah- mi Beyle beraber geldiler. Hüseyin Rahmi Beyin cevabı hem kuvvetli, hem haklı idi. | Fakat Hulüsi Bey Hüseyin Rah- İ mi Beyin kavgalara girip üzülme sine tahammül edemiyordu, Bu fik rini üstada söylemedi, ben rica et- İ tm, Hüseyin Rahmi Bey bu yazıyı İ neşretmekten vaz geçti, Hulüsi B., yetmiş yaşını geçkin- di. Fakat dinçti, gürbüzdü, iri idi. Geniş omuzlarının üstündeki kır » çıl başı, nurlu yüzü, pos bıyıkları ona pek tatlı bir heybet verirdi. Bizim Toplu iğne, bir gün bu bı yıklardan bahsederken: —Ustaca bir taksime uğrıyacak olsa zamanımız delikanlılarından hemen hepsine birer parça bıyık çrkarmak mümkün olacak! Demişti! Kendisi de keyifli za « manlarında kol gibi bıyıklarını bu rar, “ölürüm de kesmem!,, derdi. | Heyhat, artık, ne o sevimli bıyık - lar kaldı, ne de iyilikçi, doğru, te miz, neşeli ve sevimli Hulüsi Bey!