a Karakedi — Kadın mumun Makleden:Selâmi İzzet ww dersiniz. Bunlara | Tekin Alpm kulaklarında çınlı - y Onlara kimse el| yor. Bamvay Fe Yoldan otomobil, | Demir Canın sözleri şu: vet » Olobük, kamyon, kamyo- | v ral, *- Temeller hafiften | saç okşayış, iy Eşyalar yerlerinden ha - Srnar.. Siz bunu farket - - Ama ufaktefek eşyalar il de üteeesir olur. Kayarlar, Hştirirler Masanın kena - ke lar, düşerler, kırılımlar.. gezen sevdalılar da, nedi, hara geldiler, düştüler, kı- a gg Dp gg gg l i , İ — Bir elin bir ele “değişi, bir na karşı duyulan hisler hep ayni değil midir? Ben bu hisleri, bu he- yecanı, bu çarpıntıyı Aldoğuyu gö- rünce duyuyorum, kalbim çarpı - yor. Yabancı bir kadın eli elime | değmiş kadar titriyorum. Aldoğu, i benim için her an başka bir kadın.. Yeni bir kadın.. Ve gene şunları söylemişti: — Karısına sadık olan erkekle- Ternl İri fazla takdir etmemek lâzımdır. Eenedile, ama... eh, hayatın | Onlar, fazla yapışkan kadına düş- sarsmtıları vardır. Onların | müslerdir. Kocalarını serbest bı - lerine kimse dokunmadı. E, | Takmazlar. Halbuki beni Aldoğu , | tanıyalı, gönlümü başka kadın çek ( air Canla, Aldoğunun saa - İYetliy gs ağlamdı. Temelleri kuv - " “$ sene zarfında bu saa- madı. Bir şey hissetmedi- serbest bırakıyor... Onu tanıdım kapalıydı... Bir gün| miYor. ; kehdilerine kenara gelip Şunları da söylemişti: — Ben Aldoğu ile ayni toprak- tanım, ayni yaşlayım, ayni fikir - deyim. Bu elemanlarla mükemmel bir aşk olur mu?... Basit bir mev - zudan bir tiyatro eseri yaratmıya benzer bu.. Karısı, onun sözlerini takdir ediyormuş gibi can kulağı ile din- liyormuş gibi davrandığı için, ona gene demişti ki: » karıldılar, Binme bir gün, Tekin Alp, Aldoğunun saadetle - Yüphe etti, “ © d yemeğe da- Mükellef bir ziyafetti. e İki kadın a- ” tadının. dirseği altın- emek yemekten hoşlanmaz.. Ma a — Kürrm dansetmek istediği za ki Tekinzap Hidir Hal -| man, ben terlikleri giyip köşemde diği. vAlp zorla; hiç | iste - oturmak istemem, i a konuşmak da is- için de ziyafeti » Kâlabalıki bir lokantaya erler, Halbule Demişti ki: — Karım ne zeki, ne akıllı ka- dm... , “ “Demişti ki: © — Ne güzelkadın. İ OVe bir gün sadece, can ve gö | nülden: Tİ 3 z ü Bu nasıl iş ? Bir talebemiz Bulgar hududundan geçer- ken bütün parası alındı Havr şehrinde hükümetimiz he sabına Mehmet Sabri Bey isminde i bir Türk genci,“ tahsilini bitirmiş, memleketimize dönmüş. Dün mat | görülünce çarpıntıya | baamıza geldi. Yolda başından g€- | i İ yakalanış.. yeni tanman bir kadı -! çen bir hadiseyi anlattı, Mehmet; Yakalanırsak ben belki Sabri Beyin yanında yol parası ola rak bin Fransız frangı bulunuyor- muşu Mehmet Sabri Bey Yugos- lavyadan geçerken hududta güm- rük memurları kendisine parasi 0- lap olmadığını sormuşlar, Sabri Beyin verdiği cevap üzerine kem i disine yanında bin Fransiz frangı | olduğuna dair bir tezkere vermiş - ler huduttan çıkarken de tezkereyi geri almışlar.. Sabri Bey Bulgar hududuna girerken böyle bir sual karşısın - da kalmamıştır. Yalnız Bulgar olmadığını sormuşlar, mumaileyh bin frangı olduğunu söyleyince “Ver!,,, demişler, parasını zorla elinden almışlardır.. Mehmet Sabri Bey, Bulgar hu dut gümrük memurlarından hiç ol mazsa kendisine bir makbuz veril- mesini istemiş, memurlar bu mak buzu da vermemişler ve gence fe- na muamele etmişlerdir. Mehmet Sabri Bey buraya ge- lir gelmez Bulgar konsoloshanesi- ne giderek meseleyi anlatmış, fa- kat alâka görmemiştir. Bu nasıl 147. Amerikalı talebe Memleketimize geldiler, Çanakkaleyi yüzerek geçecekler Her sene şehrimize gelen “Ode- hududundan çıkarken parası olup | | İ a pp — Cüce! Ne yapacaksan yap! kendimi i kurtarırım; fakat, sen yanarsın, Karanlık dehlizlerden koşuşma. lar, sesler gelmeğe © başlamıştı. i Maksut, elinde taşıdığı anahtarı muayene etti. “Kalın mermer sü- tunun arkasma koştu. Karanlık bir köşede küçük bir mahfaza buk muştu. Burada da bazı anahtarlar vardı. Çok bir kaç anahtarı muayene ettikten sonra bir tanesini aldı; (o bulun- dukları yerin solunda uzayan bir dehlizden geçti. Bir şey arar gibi etrafına bakındı. Karanlıkta Cüce gözükmiyor - du. Yalnız anahtar (o gicırtısı ve ikide bir Cücenin çıkardığı tu - haf sesler duyuluyordu. Birden © demir bir kapının gr cırtısı ile karanlık dehlizlere bir aydınlık doldu. Maksut, koşarak, ilmi simya âliminin yarına gel di. — Telâş etmeyiniz. İ duk, yalnız, beni takip dedi. Mirza Nâsır bir türlü kendini toplayamayan Tamaranın koltuğu- na girdi. Onu adeta sürüklüyor» du. Aydınlık gelen kapıya geldik- leri vakit cüce onları içeriye sok- tu: — Beni, burada, bekleyiniz.. Sakın bir taraf gitmeyiniz!. On dakika sonra sizi almağa gelece - ğim.. Cüce, kapıyı arkalarına kapa - İ dıktan sonra dehlizlerden koşarak Kurtul- ediniz! aşlarını çattı ve sıra sira oturanlara Base dikkat ettiniz mi?.. bi- tabak yemeği almazsa, © cesaret edip almaz. ip önüne bakar. Hal- Zat üçüncü tabak yemeği de bol bol aldı. Yarımda- ». Tekin Alp o adama —Aldoğu! demişti. Arkadaşını çok seven Tekin Alp, yumruklarını sıktı, ağlama - mak için kendini güç tuttu. | . », Bunun önüne geçmek lâzımdı. Ama nasıl?, (Devami Yar) erürermser ars sa seyahati,, namı altında yüzü ; sarayın orta salonuna çıktı.. Onun mütecaviz Amerikalı darülfünun ! kurduğu plân birdenbire değiş talebesi ve yüksek aile çocukla” | mişti.. Şah Abbasın, Kara ciğay rnıdan mürekkep bir gurup, iki Hana verdiği emri duyduktan son gün kadar şehrimizi gezmek üze - a firar yollarının kapandığını, na- re, İstanbula gelmiştir. İsıl olsa yakalanacaklarını anlamış Yüz on kişilik gurup; buradan | ti... Firar hadisesi de Şah Abba: i dönüşte Çanakkale boğazını yüze- | #m kulağına kadar gittiğinden ye- rek geçecekler ve daha ziyade ta: | ni bir kurnazlık yapmak ve işin i- rihi bir tetkikten ibaret olan yok| çinden sıyrılmak lâzımdı. Cüce, Antepte 12 yaşında bir kız mezar- lıkta öldürüldü Gazi Antepte belediye hanının arkasındaki mezarlıktan geçen bir adam mezarlık taşları arasında bir kiz cesedinin yattığını görmüş, zabıtaya haber vermiştir. Mezarlı- ğa derhal gidilmiş ve hakikaten mezarlıkta perişan bir halde 12 ikkat etti, o arada de bakıyor. Bu bakan u),. , Söylece bir bakış, r erkeğe bakışını,| halinde yakalıyan İÇ itiraz etmeyin, bu im vermiye kâfidir. hükmünü verdi: “O a- Yor! Adam, onunla il. Tabaktan aldiğı ye- İL. Bunun için Aldoğu rahat bakıyor. Aldo- arı bir odalık bakışı, | olarak yattığı görülmüştür. Kızın j ll Bar olmuş bir ka - boğazında tırnak yaraları ve kan - bi z Mi — HE s1 “£ Buna rağmen, ba -| lar görülüyordu. Tahkikata hemen ii eş v0r. Parlaklık var. Açık | başlanmış, kızm Musullu mahal - Veya ma henüz ram olma- | lesinde oturan kabirci Topal Ali- Şimdilik: Baktığımı | nin 12 yaşındaki kızı Fethiye ol - e bi, 1 lenirler, diye çe -| duğu anlaşılmıştır. on dalaverelerine a- | miştir. Kız babası ve anası tara - ! fından üç gündenberi aranıyordu. Ceset muayene edilmiş, küçük kı- zın bikri izale edildikten sonra bo ğularak öldürüldüğü anlaşılmıştır. Bu feci cinayeti yapanlar henüz meçhuldür. Bu vak'a oAyınlapta pek büyük bir teessir uyandırmış - iter. . ' KN kizaıyr. Titriyor. a iy Demir ir Cana doğru dö- e aöy Can oralarda değil.. K,Müyor, güldürüp söy 1 görmüyor. Me iğ i. Demir o Canm ikleri sözler, yaşlarında kadar bir kızın ölmüş İ iz Babasınm verdiği ifadeye göre, | ıl iin değil ia değil. Fa- i kız kepek satmak üzere pazar ye- Şi m, ramolacak| rine gitmiş, bir daha eve dönme culuklarına devam edeceklerdir. Darülfünun talebesi, dün Top - kapı sarayını, camileri ve çarşıyı gezmişler, bugün de Boğaza ka - dar bir seyahat © yaptıktan sonra şehrimizi terkedeceklerdir. Ayın sonunda iki yüzü müte caviz, Amerikeli bir seyyah kafile" si “Roma,, vapurile dir, — zı Bir tren kazası Şimendifer telgraf o muhabere memuru Mahir Bey Samsun — Sı- vas hattının yukarı istasyonunda | manevra yapmakta olan lokomoti- fin tekerlekleri altında kalmak su retiyle ezilmiş, feci bir surette öl - müştür. gelecekler- — Aslan tepe heykelleri Malatyada geçen yıl — yapılan hafriyatta Aslan tepede çıkarılan ve ağırlıkları dolayısiyle o zaman Ankaraya götürülemeyip hükümet avlusuna bırakılan heykellerin An karaya gönderilmesi için omaarif vekâletinden 1300 lira tahsisat ve- rilmiştir. Malatya maarif müdür- lüğü heykelleri yakında Ankaraya gönderecektir. yi on yi her neye mal olursa olsun, Tama- rayı kaçırmayı göze almıştı. Fa - kat, körü körüne yakalanmak ta i- şine gelmiyordu. Salonda, hâlâ, muhafızlar koşuşuyorlardı. Mak- sut, hiç bir tarafa bakmadan doğ- ru Şah Abbasm odasına girdi. Odada, Şah Abbas, veziri karşısı na almış, yavaş yavaş bir şeyler konuşuyorlardı. Maksudu görün- ce ikisi de hayretle baktılar. Şah: — Nereden geliyorsun?. Diye, sert sert bakmağa başladı. Mak- sut, soğuk kanlılıkla: — Mirza kaçtı, Tamarayı da götürdü!. Cevabını verdi., Vezir: — Ne vakit kaçtı?. — Bilmiyorum: Bana, bir ilâç koklattı. Bayılmışım. Kendime gel diğim vakit dehlizin karanlık bir yerinde bulunduğumu gördüm.. Şimdi, oradan geliyorum.. Şah: 7 — Nereden kaçabilir?. — Elbette yakalanacak... Emir buyurursanız, ben de takibine gi- derim.. Şah bu cücenin de kendisini rahatsız etmesini hiç istemediğin- den: — Defol.. Ne istersen yap! Di- iğne iik dr AŞK DELİSİ HÜKÜMDAR çevik bir hareketle | viski izde Sk ill 4 Yazan : Niyazi Ahmet ye yanından kovdu. Cüce salon - dan yuvarlanır gibi koşarak bah- çeye çıkan merdivenin başına gel. di.. Orada, Kara ciğay Hanla karşılaştılar. Maksut: — Şah emir buyurdular; siz ba- tı yolunu takip edeceksiniz.. Ben de diğer muhafızlarla şark cani » | bine hareket edeceğim dedi. Cüce, sarayda, ekseriya, şahım bu gibi emirlerini tebliğ etmeğe memur edilir ve bazan da şahın hususi işlerini bizzat takip ederdi. Onun için Kara ciğay Han cü cenin bu tebliğine hiç şüphelen - meden maiyetine batı yoluna hare ket edeceklerini bildirdi.. Cüce, burada fazla durmadan saraym süvari alaylarının bulunduğu kıs» ma geçti. Baş arabacıyı buldu... Derhal üç çifte bir araba hazırlan. masını bildirdi.. Cücenin söyle - mesi, Şahın emri demekti. Kimse ne olacağını, nereye gideceklerini sormağa cesaret edemezdi. Ara- ba hazırlanırken bir kaç süvari de | silâhlarını kuşanmış, emre hazır « lanmıştı.. Cüce, kendilerine lüzum olma» dığını işaret etti. Arabaya atlar koşulduktan sonra, sürücü, yerine geçti. Cüce de içeri atladı. Sürü» cüye saraym kalm duvarlarla çev- | rili havuzlu bahçeye dönmesini işa ret etti.. Burası şahın hususi bah çesiydi.. uraya kimse giremez, ve bu kapıdan şahtan başka “kimse çıkamazdı. Araba, bahçenin kapı" sına gelince; cüce çevik bir hare- ketle atladr.. Belinin arasına sı- kıştırdığı anahtari çıkardı, kapıyı açtı., Mirza Nasirle Tamara ha- vuzun kenarna oturmuşlar, korkak korkak etrafa bakmıyorlardı. Cü- ce çabuk gelmelerini işaret etti Üç firari arabaya oturdular. Cü-. ce sürücünün yanına geçti, kulak- larma eğildi: p — Atların çatlamasından kork» | ma.. Birdane kalıncıya kadar çatlasınlar, fakat sen süratini azalt ma... Şah böyle emretti. Araba sarsıldı. Yıldırım sürati | ile uzaklaştı ve karanlık yollarda kayboldu. o Muğrav, sarayda tahmininden fazla bir serbesti bulmuştu.. Şah | Abbas, ona bir daire tahsis etmiş, emrine amade bir kaç ta cariye | bulmuştu.. Muğrav, odasında ge- â zinirken, hep salonda muhafızla - rm taşıdıkları baygın kadını dü « şünüyor, kumandan kılıklı adamın onu ne için bayılttığını anlamak istiyordu.. l Kapı açıldı. Odacı, vezirin ken disi ile görüşmek istediğini haber verdi.. Bir az sonra vezir içeriye İ giriyordu. Muğrav, gayet sükü - netle dolaşıyordu. Vezir onu ne- zaketle selâmladı. Sarayda her şeyin emrine amade olduğunu bi daha beyan etti. Muğrav: — Sizin ne demek istediğinizi anlıyamıyorum.. Ben buraya isti. * rahat için gelmedim. Memleke vii timde yapacak çok işlerim var. Bana evvelâ Tamara hakkında i- zahat verin.. Her ne bahasına o | lursa olsun onu elinizden vi (Devamı var) uğraşacağım... kalk ki gi >