bala mareşal: — Kralımızın güzelliğine ne dersiniz?. Diye sordu. — Maşaallah. Allah kem nazar-| dan saklasın!. Dedik. Lala mareşal: ğ © — Kralımız henüz on bir yaşın- da ve dört aylıktır. Şimdi bu yaş” ota, bu güzel boyla mütenasip ol- © miz mı?. Saçları da iğreti değil © dir, bakın!, © Diyerek kralı tutup arkasını çe- owirdi. Biz de o sunbül gibi saç- lam elimizle tutup okşadık, her bi- © ri arma teli gibi idi. . Lala mareşal: © — Kralımızın reftarı da güzel © dir. Hele şöyle bir yürüyünüz, © görsünler!. © Dedi. Kral, divanhane arasma! kadar geyik gibissalınıp gidip gel- “di. Lala mareşal krala dönüp: — Koştuğunuzu da görsünler!.. Dedi. Kral gene divanhane a- © rasma kadar koşarak gidip geldi. © —6— VAKIT 5 Haziran 1933 217 sene önce bir Türk sefiri i memur ederlermiş. 2 Mehmet Efendinin Paris seyahatnamesi led va elmas dahi gördük ki bir İngiliz- den altı bin kese akçeye satın a - lmmış, Ortası murabba, iki ya -| nı kubbeli gayet sanatla işlenmiş- ti. Ziyade beyaz ve berraktı, As- İla benzeri bulunmaz, yüz otuz ye- di krat imiş.. Kral bazı cevherleri kendisi elimize verip gösterirdi. Bu es - nada mareşal kraldan sual edip: — Bu cevherler kimindir?. Dedi. Kral dahi: — Kimin olsa gerektir, benim- | dir! | Dedi. Mareşal: — Yok, senin değil, tacındır. Dedi. Bunlarda âdet bu imiş ki kral sabi olurss bülug yaşına ermeden taç geydirmezler imiş. Bu cihetten istiklâli eksik olmak- la bir mutemet vasi tayin edip saltanat işlerinin idaresine onu Bunun dahi Büyük amcası Dük d'Orlean vasi olmuştu. Mareşalın o sözü söylemekten | maksadı: “Sen bülug haddine e © Mareşal bize: — Beyendiniz mi?. Diye sordu. Biz de: — Fetebarekallah o ahsenülha- Tikin!.. Diye cevap verdik. “Bundan sonra diranhanede a- — sılı olan resimleri seyretmeğesbaş- © ladık. Kral bu resimlerden bazı- “ larını kendisi gösterip “Filândır,, © “diye anlatırdı. Her birini birer bi- over gösterip seyrettirdi. Sohra © bizleri yatak odasına götürüp ya- © tağımı ve hocadan okuduğu yerle- © ri Hösterdi. Her birini ayrı ayrı © temaşa ettikten sonra veda edip © dışarıya çıktık. Mükellef bir yemek hazırlan- © mıştı Yidikten sonra: — Kralın cevahirlerini de seyr — eder misiniz?, i ,Dediler. — Hazzederdik. Dedik. Lala mareşal: —- Buyurun gidelim! i Deyip elimize yapıştı. Gene © kralın odasma girdik. Kral a- © yakta duruyordu. Hazinedarlar © - mücevherleri bütün odanın içine © yaymfşlardı. Birer birer temasa- © ya başladık. Evvelâ üç kat elbi- se takımı gördük. Biri inci ile © kızıl ve yakut renklerile murassa “ idi. Biri de inci ve elmas ile süs- © lenmişti. Bu inciler fındık kadar » idi. Temiz, beyaz ve çok kıymet- li inçilerdi. Hele iki sıra inci gör- © dük, ceviz büyüklüğünde idi. Kral tahta otuşunca bunları omuz baş- | larına asarmış. Biz de ilk huzura i kabul edildiğimiz zaman bunları | asmıştı. Bir kutu için de dürrü yetim gösterdiler ki bu incinin eşi yok - tur dediler. Hakiki küre gibi tam yuvarlak, gayet beyaz ve çat- © laksızdı. Bir ayna üstüne konu - lunca bir yerde durmayıp daima hareket ederdi. Sam elmaslar muteberdir. Bir kutu içinde de © lâcivert renkte üç köşe bir elmas gördük, gayet büyüktü ve ağırlık- ta taş gibi idi. Bir kök yakut gör- dük ki dört köşe traş olunmuştu.. EE in gördük, gayet! idi. Bir vişip başma taç giyip müstakil ol- madıkça bu cewherlere sahip ola- mazsım!.,, deyip terbiye etmektir dediler.. Gene krala veda edip dışarı çıktık. Dört dhette hudut kalele- rini, büyük ve küçük sahraları ve bahçeleri ve dağlıkları ve nehir - leri ve iniş ve yukuşları mücessem resmetmişler.. Anları temaşa et- mek güya o kalelerin her birini tamamı tamamına görmek gibidir. Zira o kadar ihtimam olunmuş - tur ki her kalenin sokakları ve ev- leri ve kiliseleri ve köprüleri tip- kı tıpkısına uygun resmolunmuş - tur. Bunun bir iyiliğide şu ki ne tarafına istihkâm vermek lâ * zımdır, malüm olur ve kral dahi kendi gözile görmüş gibi olur. Bu resimler yapılıncıya kadar dünyalar kadar mal harç ve sarf olunmuştur. — Bu resimleri değme kimseye göstermeziz, eğer murat ederseniz size gösleririz. Dediler. Biz dahi; — Hazzederiz. bu kaleye düşman çıka gelse ne! yandan gelmesi mümkündür ve | SAN'AT lile Enis Hanı- mın konseri Celile Enis Hanım: tarafından Tepebaşı tiyatrosunda muvaf: fakıyetli bir taganni konseri verildiğini yazmıştık. Bu kon- serde bulunmuş olan mua'lim Herr Stommvoll o tarsfından konser münasebetile şumakale yazılmıştır Celile Enis Hanımın, çok derin ve içli bir hazla dinlediğimiz ta gannili konseri her türlü takdire değer. Esasen san'at, yalnız gür nağmeler ve ses kademelerile sa - lonları, doldurup çınlatan, uzun ihtizazlar ve keskin dissonanslar - 'la (Dissonance)' sinirlerde iz bı - rakan teknikten ibaret değildir. Celile Enis Hanrmda bunun ta- mamile aksini görürüz. Onda ku- laklarımızdan ziyade, hissimize, duygumuzun mahremiyetine ses - Kurt, Kuzu, Kartal Kavgası EE Reis kararı anlattıktan sonra | İsiele baletı ve: — Haydi!. Dedi. İsiel çocuğu kucağına aldı. Re is ile doksan dokuz hâkim ayağa kalktılar, dörder dörder saflar teş- kil ettiler. İsiel teşekkül eden safların or- tasında idi. Biracarler yürüye yü- rüye, bir eve varmışlar, reis bura- | da durarak Nuya: — İşte, ikametgâhmız! Demişti. Burada rahat ve huzur içinde o- turunuz, Bütün biraderler size hizmet edecek. Hepsi de sizi mü- dafaa ve himayeye çalışacaktır. Nu teşekür ederk çocuğu İsielin lenen ayrı bir eda, kendine has bir san'at inceliği vardır. Sesinin süslüdür; melodilerinde, iyi (ve metodik bir hançere terbiyesiyle benliğinden doğan hamlelerin pek özlü kaynaşması ve büyüleyici te * sir yapan aşkı duyuluyor. Vakıa fazla genç ve biraz zayif olan takati büyük opera taganni- lerine, mübalâğalı ve şakrak nağ- melere şimdilik pek müsait görün- miyor. Fakat henüz daha inkişaf yolla- rı üzerinde bulunan genç san'at - kârın o vadiler için de istenilen tekâmül merhalelerine etişeceği kuvvetle ümit edilebilir. Şarkıları pek sürekli ve istekli alkışlarla karşılandı ki pek yerin- dedir . Şarkılardan, Brahrs'm Nuret- tin Bey tarafmdan Türkçeye pek uygun ve mükemmel surette çev- rilen parçasısının terennümü bil - hassa dikkat ve alâkamızı celbet - Mi : San'atkârım, güzel ve ahenkli Türk dilindeki bir metni en ufak bir kusgr ve aksaklık gösterme - den zengin Alman nağmeleriyle kaynaştırmasmı, duyarak ve du - yurarak trennüm etmesini her ne- vi takdir ve tebrikin fevkinde de- rin hayretlerle dinledik. Sstommvoli Avrupa hava seferleri C.İ.D.N.A. (Beynelmilel Se- Dedik. Muhasara ve muhafa: za esnasında kaleler işlerini bilen | ve bu işlere bakan jeneral, önü « İ müze düşüp bir büyük ve uzun di- vanhaneye girdik. Kapisını anahtarla açıp girdik. Yüz yirmi beş kale resmolunmuş. ! Her biri bir sofa kadar büyük ka- ide üzerine konulmuş; öyle dik - kat etmişler ki bir kalenin etrafın- da hülunan dağları, sahraları, çi- menlerile ve ağaçlı olan yerleri parmak kadar mücessem ipekten yaparklı ağaçlarile ve sular ne ta- raftan gelip kaleyi sarmıştır, köp- rüleri nasıl konulmuştur. kalenin hendeği ve kapıları nasıldır. şehi- rin sokaklarının genişliği ve dar- İığı ve eylerinin pençereleri, dahi güya ir içinde temaşa eder gi- bi görülürdü. Bazı fethettikleri i kaleleri ne taraftan muhasara et- mişler, onları dahi göstermişler- di. Bunlara dikkatle bakılınca her kalenin ahvaline vukuf peyda etmek kolaylaşır. Devamı Var yir ve Seferi Havai Şirketi) “Fleş Doryan,, tesmiye olunan hava se- ferlerine haziran bidayetinden iti- baran haftada üç defa olmak üzer tekrar başlamıştır. Yeşilköy tayyare meydanında her salı, perşembe ve cumartesi sa- bahı saat 5 te hareket eden tay- İ yareler İstanbulu aynı günde Pa - ris, Berlin, Varşova, Viyana, Pra- ga Munih ve ilâh... şehirlerine bağ lamaktadır. İkinci gün zarfında ise İstan - bul, ile Londra, Brüksel, Amster- dam, Rotardam, Barselon, Roma Kannes, Moskova, Leningrad, Hel- singfors, Kopenhag, oslo ilah., şe- hireleri arasında irtibat tenisin edil- miş bulunmaktadır. Tayyare mektupları bilumum İstanbul postahanelerinde saat 19 a kadar kabul edilmekted'r. Ha- reket günlerinden bir evvelki ge- celerinde de mektuplar İstanbul ve Beyoğlu merkez postahanele - rinde “Gece telgraflar, gişesin * den postaya tevdi edilebilecektir. çınlaması, yumuşak ve son derece ! formu elde edeceği, lâzrm gelen | elinden aldı ve evin içine girdi. Bundan daha mükemmel bir il- İ ticagâh daha bulunamazdı!. Eg Kacih Meryem, Essenler arasında ye- tişiyordu. Butün cemat ona ba - kiyor, her biri onu evlât ta- nıyor, © da bunların her birine; “Amca,, diyordu. | Haftada iki defa bir heyet Mer sıhhatile alâkadar değişmiyen yegâne azası İsiel idi. Çocuk büyüyor, büyüdükçe gü- i zelleşiyordu. Fakat onu gören, 'o- nu ziyaret eden her Essen, bu gü“ zel kıza bakmadan evvel mutlaka yıkanıyor, üstünü başını değişti - iriyor ve bu suretle çocuğu zerre !I kadar rahatsız elmemeğe çalışı - ziyetçi, bu zahit, bu kaba sofuların kalbini o kadar kazanmıştı ki iç- lerinden bir çokları, iş saatleri ha- i ricinde tahtadan, taştan, sedeften | süzel oyuncaklar yapıyor, bunları ona gizlice hediye ediyor, yahut i çocuğun sevdiği yemekleri ayrıca hazırlıyarak ona gönderiyordu. Bu i hareket tarikatin âdabına muhalif / olduğu için reis suçluları bularak | memuriyetlerinden azletmek mec- buriyetinde kalmıştı. Çünkü, bun- lar bu şekilde hareketle dünyevi ibtiraslara kapılıyorlardı. Meryem yedi yaşına vardığı zaman Essenlerin adeta mabudü olmuştu. Onun bu sırada Eriha Bahrmeyt civarının bütün halkı kı- rıp geçiren hummaya tutulması ü- zerine Essenler arasındaki hazık gul olmuşlar, fakat hummaya ga- lebe edememişlerdi. Bütün Essen- ler matem içinde idiler. Hepsi de üç gün üç gece düa ettiler, hepsi ide Meryemin evinden bir az öte- de oturarak haber beklediler. Ha- berler fena ise hepsi göğüslerini düğüyor, iyi ise hepsi şükrediyor- lardı. Bu basit ve temiz insanlar, ha- yatm bütün muhabbetlerinden, bütün zevklerimlen uzak yaşadık- ları halde itikatlarının bütün mem bar (muhabbet) esası idi. İnsan insan olduktan sonra el- bet bir şey sevecekti. Onlar da bu yavruyu, ister istemez sevmişler, bu çocuk onların kalplerinde ra - ; kipsiz hükümran olmuştu. Onla- İ rm riyazet ve zahmet içinde geçen hayatlarının yegâne tesellisi bu | l İ yemin ikametgâhma giderek onun olüyor ve bu| heyet her ay değişiyordu. Heyetin | i yordu. Çoçuk, bu haşin, bu riya: | tabipler gece gündüz onunla meş- Muharriri : Ömer Rıza çocuktu. Kendini her dem taz liyen tabiatin taravet ve dinçliği bu çocukta temessül ediyordu. Meryem tahsil çağına varmi$” tı. Essenler onu nasıl okuta' larını uzun uzadıya münakaş& 3 pi tiler. Nihayet onların ilimde gi » mütebahhir olanlarından üç ** seçilmiş ve bunu okutmağa b mışlardı. Hocalar memnundul" Çünkü çocuğun hafızası kuvr©” idi. Öğrenmeğe hevesi vardı. B'” hassa tarih ve lisanda istid8” barizdi. Tabiate ait her şey © meraklandırıyordu.. Onun hocalarından biri M İidi. Tepdeki kâhinlerin medr€ | sesinde yetişmiş, sonra bir se; esnasında Eriha civarında hasl# lanarak Essenler tarafından ted vi olunmuş, onlara iltihak etmif ti.. Meryem ondan eski med | yete ait malümat aldı.. Eski Mis” Idarın dinini ve felsefesini öğre” İdil, İkincisi Yunanlı idi ve adı ofildi. Romayı da gören bu a Meryeme Yunan ve Roma dill€ rini öğretmekte idi. Üçüncüsü bütün ömrünü vanatı, kuşları ve haşaratı tet# ile, yıldızları temaşa ile geçir! ve öğrendiklerini ona da öği mişti, Meryem bir az daha büyüd ten sonra ona dördüncü bir h€ i verildi. Bu da bir artisti. Ü ona Erdenin çamurlarından he vanlar yapıyor ve bunların ns yapıldığını öğretiyordu. Daha ra ona mermerin nasıl Lraş edil diğini gösterdi ve musiki dersif verdi. Bu sayede Meryem d nin kadınları içinde pek nadir # İ rulecek olan bir irfana sahip oi | İ muştu. İ o Zekâ ve irfan onun güzel * züne ve güzel gözlerine başka İ renk katmıştı. Ufak tefek, ns” | ve renksiz olan Meryemin saçli siyah, gür ve kıvırcık, gözleri niş ve derin, mai, elleri ine€ rif, hareketleri seri ve bir kuş # hafif idi. Bir aralık Nu tarikatin piri” müracaat ederek çocuğun yalnız ve akransız halinden gi 1 yet etmişti. di Na ph, EE EPP EŞ SI e Bunun üzerine yüzler #W toplanmış ve ona bir arkada mak meselesini görüşmüştü. i münakaşalardan sonra karar rildi: z — Meryem on sekiz yaşıma ş dikten sonra tarikat ocağı" ayrılacağı için tarikata gi zere alınan erkek çocuklarda” rini ona arkadaş vermekte i yoktu. i Bunun üzerine bu arkad , kim olması lâzım geldiği söy müş ve Romalıların Kudüs ydi vi. cum etikleri ve yirmi bin ba yi çiğnedikleri sıralarda ol yahudiler nazarında Roma “gh tarlığı ile meşhur olduğu iGiP mülkü onlar tarafından Y: dilen Hilliel oğlu Kalip * tiye ile” di 5 Devamı Yaf, eli