2 Mayıs 1933 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8

2 Mayıs 1933 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

o sinde. — 8 — VAKIT 2 Mayıs1933 ——— Harikulâde Aşk ve Macera Romanı — Mr li Kadınlara Hâkim Nafi Atu ERER eksen İhtiyar devam etti: — Öğleden sonra kont notla- rını okur. Tasbihler yapar. Siz her şey tamam olduktan sonra te- mize çekersiniz ve bu eserin yezâ- ne nüshasını yazarsınız. Geri ka » lan zamanda 140000 kitaptan iba- ret olan kütüphanede, patronun mesaisine yarıyacak kitapları a - bu sonuncu iş zor bir iş değildir. Öyle değil mi?. Mehmet, Sarı çizmeli Mehmet | tasdik etti: — Tabii, ben sporu da seve - rim. Çünkü bu 140.000 ciltlik ki- taphanede kitap aramak her hal- de cambazlık yapmak gibi bir şey olsa gerek... Fakat, patron ne gibi bir'eser yazıyor?. Bu suale, ihtiyar önce ıslık ça- larak cevap verdi sonra sadece ilâ- ve etti: — Bir şaheser! Delikanlı anlamış gibi salladı: — Ha anladım.. Şiir desene... — Hayır.. hayır.. şiir Ayni zamanda felsefi, ruhi, tahlili ve terkibi bir eser.. — Ya... — Evet.. böyle bir şaheser Sustular, Aradan biraz vakit geçti, Delikanlı ihtiyara | iğilerek sordu: — Burala nerede bulunuyo - ruz?. — Kont Vidanonun malikâne- başını yazıyor — Peki ama hangi memleket- VE ei ialâsv — Size söylemediler mi?. — Hayır. — O haide gidip kendisinden sorunuz. — Ya... Demek bana bundan bahsetmemek için emir aldınız. -— Belki.. Sarı çizmeli Mehmet, düşündü. Sonra, her zamanki neşesini takı - narak: — Hiç.. dedi, lâf olsun diye söyledim bunu, yoksa, neresi olur- sa olsun, burası hiç de fena bir yere benzemiyor. Hem şöyle gidip bir etrafı dolaşır, bakarım. Ihtiyar güldü: — Bir saatte dolaşmış olursu- nuz?. — Neyi?, — İçinde bulunduğumuz ada- yı. — Ey burası ada mı?. Ahalisi var mı?. ğ — Bütün ahalisi burada top- lanmişter. On altı kişiyiz. Sizinle on yedi olduk. Kontun hariçte dört memuru daha vardır. . — Bu memurlar ne yaparlar? i — Demek bunu da size söyle - © mediler?. > — Hayır. — O halde gidip kendisinden — sorunuz. ç » 3 İhtiyar papas, bir şezlongta u-| olan rengi uçuk genç kı - zın yanmda olurüyor, derin bir . şefkatle ellerini ellerine alıyor ve: B — Yavrum, diyor, artık iyi - leştiniz demektir. 'nç kız soruyor: Pek hasta oldum değil mi e- endim?. a — Evet.. pek hasta.. bir beyin © İimmesı.. kırk bir derece hara- YEt om — Evet.. hatırlıyorum.. üzeri- | fından yardımda bulunulmuştur. İçin de bir çok tahlillere ihtiyaç değil. | me bir sürü korkunç hayaletler iğiliyordu.. Her tarafım ağrıyor - du... — Artık bütün bunlar geçti ke zım.. Veliniz, sizi bana gönderdi ve tevdi etti. Burada deniz hava- siyle çabucak iyileşeceksiniz. — Zaten kendimi iyi hissetmi- ye başladım bile. — Burası hoşunuza gidecek zannederim. Odayı tıpkı sizin te- miz ruhunuz gibi beyazlara boyat tım.. Her tarafı sizin bir aksiniz haline getirdim.. Yavrum.. İhtiyar papas bu sözleri pek derin bir huşu ile söylüyor. İlâve ediyor: — Sizin buraya getirilmenize, | mektepteki müzakereciniz mat -| mazel Luiz nezaret etti. Zimdi ar- ! 4ık madem ki iyileştiniz, vazifesi- ne dönebilecektir. Jeneviyev sevinçle haykırdı: — Matmazel Luiz burada mı?. — Evet.. görmek ister misiniz? — Bilseniz hem de ne kadar?. İhtiyar papas kalktı: — Surada, manastırın dua o - dasmda. Dedi. Ve bir kapı açtı. İçerden .) bir günlük kokusu geliyordu. Mat- mazel Luiz, bir dua sandalyesine idiz çökmüş, bütün kalbile dua e- der bir vaziyetteydi. Renkli cam- | lardan güneş giriyor, dua odası - İ nın ötesine berisine aksediyordu. Papas seslendi: — Matmazel Luiz! Genç kadın titredi, döndü, son- ra sevinçle haykırarak sıçradı, 0- dadan içeri koşarak kizı kucakla- dı: — Jeneviyev.. sevgili Jenevi - yev.. iyileştin artık değil mi?.. İyileştin.. söyle bana. öyle değil mi?, İ var, İşte muhterem Nafi Atuf Bey, “İmaarif tarihimiz için bir deneme- Genç kız ominnettarlığından söyliyecek söz bulamıyor: Sadece mırıldanıyor: — Oh... matmazel. oh.. teşek- kür ederim.. i o Ihtiyar papas, kolları çapraz İ bir vaziyette iki kızın samimi ku- İ caklaşmalarına bir dostluk levha- sını takdis eder bir vaziyette ba- kıyor ve ayakta duruyor. Biraz sonra, onların artık coşgunluğu - nun bittiğini görünce, — Dün, diyor, matmazel Jene-! viyeve, hıristiyan dininin en yük-| sek ruh ve asaletine mensup kim - seler tarafından yazılmış bazı parçaları okumayı (o vadetmiştim. Matmazel Luiz de gitmeden, va - zifesine dönmeden evvel, bizimle beraber bulunabilir ve bu yüksek | parçaları dinliyerek, ruhu temiz - lenir. Matmazel Luiz papasın önün - de iğilerek: — Teşekkür ederim muhterem peder, diyor, zevkle dinlerim. Ve şezlongun ayak ucuna otu - | ruyor. İhtiyar papas dua odasmın kapisını kapıyarak gelip eski yeri- ne oturuyor, ve hastanm başucun- daki masada duran kitaplardan birisini alıyor. (Devamı var) Romanyadan gelen muhacirler Romanyadan İzmire 300 ailelik bir muhacir kafilesi gelmiştir. Muhacirlere, Hilâliahmer tara- katıştırmış, “Memleket hakika *| ! bulan bu fikirlerle Maarifimiz Yür irken f Beyin Türkiye Maarf . tarihi hakkında bir denemesi Tabiat, bize bir hâdiseler silsi - | lesi halinde göründüğü, ilmimiz de bu hâdiseler arasındaki bağ -| lantıların zaruriliğine (güvendiği için “geçmiş,, ve “olmuş,, a bak - madan geleceği ve olacağı tahmin bile edemiyoruz; hattâ hali bile kavrıyamıyoruz. Tabiat — içindeki hâdiselerin en mudılı olan beşeri | cemiyetin hal ve istikbali hakkım- da doğru görüşler edinmek ister - sek bu geçmişi ve olmuşu anlamak ibtiyacı daha ziyade kendini gös - teriyor. Bunun içindir ki son zamanlar da milletimizin tarihi hakkında be liren derin alâka ilim yolunda bir uyanıklık ifade eder. Fakat bir ce- | miyetin tarihi, içinde sayılamıya - cak kadar çok illet ve netice kay- naşan ve çarpışan bir hâdiseler mahşeridir. O mahşerin içinde bo- calamamak ve asrın ilim zihniye - tine sadık kalabilmek için iş bölü- müne ve devamlı emeklere lüzum bölümünde saha evvel ye girişmekle bu iş kendisine çok yaraşan bir seçmiş oluyor. Herşeyden şu noktayı kaydetmeliyim ki Nafi Bey, sahasını ayırırken tarihi hâ - diseler zincirinden yalnız sıkı bir halkaya dokunmaktan başka bir şey yapmadığını pek âlâ kavra - mıştır. Eserinin başında söylediği gibi, gerçekten “maarifin gidişini anlıyabilmek için içtmai ve iktisa- di müesseselerin de. tarihini bil - mek lâzımdır. Mevzuu ve işini bu kadar derinden anlıyan harrir, çok munsıf ve mütevazidir de. Eserinin başındaki (bir kaç söz) ünü bitirirken “muvaffak o- lamadığımı itiraf ederim.,, demek- ten de çekinmiyor. Bu kadar hak- sever ve iddiacılıktan uzak bir mu harririn kitabı üzerinde işlemek; insana fikri bir temrin yaptırmak» | la kalmaz; ahlâki ve bedii bir he- yecan da verir, Nafi Beyle aramızdaki çok eski arkadaşlık ve meslektaşlık rabı - talarını da düşününce onun kitabı üzerinde çalışmayı denemek, be - nim için çetin ve o nisbette de de- ğerli ve güzel bir iş mahiyetini al- mış ölüyor. Fakat aziz arkadaşı - mın kitabına yalnız böyle dar iki görüş iyesinden bakmak ta kâ- fi değildir. Zira o; üzerine aldığı bu ağır işe —yazımın başında işa- | ret ettiğim— olacağı ve geleceği | aramak yolunda düşen hisseyi de | mu - ten bilinmeyince yani omemleket üzerinde yaşıyan insanlarm kud - ret ve teşkilâtlarile bu insanlarm işlemiye mecbur oldukları tabiat ve servetin münasebetleri hakkıle kavranmadıkça memlekete uygun bir maarif manzumesi yapabilme- nin imkânsız,, İığına inanmış ve... “bu türlü malümat azlığındandır ki maarif sahasında bir (hareket yapmıya teşebbüs edenlerin (o tek cepheli ve ekseriyetle kısır kaldık- larımı görüyoruz.,, Diyebileiştir! Nafi Beyin eseri, işte asıl ikinci! kitabın bir kaç sözü arasında yer hayatileşiyor ve hedefini isabetle görmüş olu - yor. Kitap, bu hedefe göz diktiği| içindir ki içinde sık sik tahlillere baş vurulmuştur. Zira maksat bir “terkip,, e yol açmaktır, bunun i - | Türk cemiyeti, İslâm ği vardır. Muharririn samimi endişe- si de bu tahlillere yardım edecek unsurların henüz kâfi derecede işlenmemiş olması yüzündendir. Eserin umumi seciyesini hulâsa edebildimse artık metnine geçmiye sıra gelmiş oluyor. Nafi Bey, ma - / arifimizi iki devre ayrıyor: Med - rese devri, tanzimat devri, bu ayı- rişin kıymeti hakkında bir fikir e- dinebilmek için evvelâ kitabın ün- vanında kullanılan (Türkiye)den ne kastedildiğini sarahaten anla - mamız lâzım: İmlâsına bakılırsa Türkiye, son kurduğumuz devleti ve onun zımnında hükümet şekli- ni ifade eden siyasi ve coğrafi bir tâbirdir. Bu mânaya göre kitabın asıl mevzuu; bu yeni devletin ye - ni maarif tarihinden ibaret kalır. Medrese ve tanzimat devirleri ise bir hazırlık mahiyetinde kitaba| girmiş demek olur. Fakat bu tak- dirde hazırlık kısmında daha ev - velki devirlerin, o menşelerin yer İ bulması da beklenirdi. Türkiye ta- biri, Osmanlı saltanatını da kaplı yacak kadar geniş bir manaya a - lmmış ise hazırlık kısmını, menşs- lere kadar götürmek daha ziyade zarurileşirdi. Her. iki şıka göre de manzara genişliyeceği için tasnif; Türklerin yalnız son siyasi teşek- küllerine bağlanmakla kalmaz, da | ha geniş ve daha milli bir mah” alır;hattâ bu bakışla kitaba (Tür' maarif tarihi) demek daha çok yakışırdı. (1) Nihayet, muhterem muharririn Osmanlı, saltanatı hak kında yaktile —daha, ziyade ec; nebileri takliden— kullandığımız 'Türkiyadan da ayrı tutulması lâ- zım gelen Türkiyenin içine böyle çok geniş bir mâna sıkıştırmak is- temiyeceği de şüphesiz olduğu i- çin bu tabir, mevzuun hududuna mutabakat noktasmdan müplem ! kalıyor. Tasnife bu kadar dikkat edişimin sebebi, eserdeki (görüş tarzile yakından alâkadar oluşu - dur. Bu görüşle Osmanlı Türkleri zamanındaki Maarif müessesesi, Medrese devrinde tamamile dini naslardan ve telâkkilerden doğ - muş oluyor; tanzimat devrinin maarif teşkilâtı da garp zibniyeti- le medrese zihniyetinin çarpışma- sı karşısında teceddüt hareketi - nin başında bulunanların iki zih - niyet arasında bir uzlaşma (yolu aramalarından çıkıyor. Eserin her tarafında hâkim olan telâkkiye gö re maarif hayatımızda görülen bü tün ârızaların, durgunlukların ve sapıklıkların sebebi, medrese zih- niyeti ve bu zihniyetin dayandığı dini naslar, dini fikirlerdir. Va - kıa, son sırada içtimaiyatı ilimleş- tirme yolunda ep kuvvetli adım - lardan birini atan Dürkhaym mes- | leğine bakılınca içtimai hâdisele- rin hemen umumiyetle dini tasav- | yurlara ircar kabil gibi Fakat, bu, Dürkhaym'ın, en çok iptidai (o cemiyetlerin, (bilhassa Klan'ın tetkikinde tuttuğu bir yol- dur. Cemiyetler ilerledikce ve ta - hallüf arttıkça dini âmil, eski nü“ fuzunu kaybeder ve © sathilesir. camiasına girdiği zaman, iptidailikten çok - tan çıkmış, epeyce mütekâmil bir medeniyet devresi geçirmiş bulu - nuyor, bugünkü mânasına değilse bile o zamanki seviyeye göre bir nevi millet hayatı yaşıyordu. Türk lük; İslâm medeniyeti camiası i - görünür, İçinde Osmanlı saltanatını? İ masından evvel çok mübim ini faaliyetlerde bulunmut: * sa siyaset sahasında İslâm” lerin hegemonyasını ele g€ lecek derecede inkişaf manlı devletinde ise bu sİYP*, şaf, inhitat devrine kadar i etmiştir. Şu halde dini âm* kadar şümullü ve kat'i bir * savvur etmekten (doğa kül, meydandadır: Dini naslar, başlangıçlı islâm medeinyetinin kuru” ve buna Türklerin de si yasla iştirak etmelerine madıkları halde ayni nasl sıl olmuş da sonraları saltanatını kuran Türk içti yelinin bu saltanatın müddetince, yahut inhitat gi ni müteakip maarif ve ğ çe getirilmesine sebep ola lerdir?. w Karl Marksın bütün içi Bi dissleri iktisadi âmile ire bizi tatmin edemediği gibi! dıran bir tek cepheli görü ayyen bir medeniyet mer” de bulunan Osmanlı Türkle | rindeki maarif müessesesi müessesenin geçirdiği vol münhasıran dini âmille İ mek teşebbüsü de ayni kifayetsiz görünüyor. Eser” hı olarak itinalı bir yer tuta? / Çelebinin, medresenin ter ne karşı açlığı mücadeled? * | kalması ve dini anlayışla y yılamaması da dini fikirle” lr başına bir âmil olarak edilemiyeceğini, başka âr* aramak ve hesaba katmak geldiğini gösterir, bunda dini âmilin mevkiini, yapt” rin tarzını ve derecesini tayin edebilmek için bu rinde fazla durmak ta lâ” | lirdi. Bunun için bu esef “ idaki tenkitlerin en ciddi | kavrayışlısını yazan Kaö". bu noktaya müteallik şik p de iştirak ediyorum. gi” Kadri Beyin dediği gibi kısım üzerinde müellifin la tevakkuf etmesi o m“ Medreselerdeki tedrisatı” “3 ti, islâmi naslarla dünya * ş bir terbiye usulü olmak | islâm dininin tahlili, 20©fi | de okutulan ana kitapl# lr bir izaha tâbi tutulma”. bir maarif ve terbiye ramakta haklı olduğ dir... (2) y Bu umumi bakıştan * ( di artık eserde medre€ hâkim gösterilen an | mütaleasma geçebiliriZ”" N JE liğe ime (1) Esasen maarif iş ye tarihinden doğar VE 0 © nır. Şu halde terbiye tari rinde İşlenmedikçe bi? Ri rihi yazmak çok güç bi” (2) Geçen sene $#W ayları içinde (VAKIT?. fünun meseelsi,, basli in roakalelerimde Tani i nin şaşkınlıklarını tah” ei ayni lüzumu ben z duymuş, dini âmilin yolda tayin için kücü bir denemeye girişmiş dah” A , N

Bu sayıdan diğer sayfalar: