KOŞ A Muharriri : Pitigrilli Jutta gayet sakin sordu: — Bensiz edebilir misin? — Zannederim. — Ben zannetmiyorum. Jutta bir kâğıt aldr. Üzerine bir | şeyler yazarak: — Düşün, dedi, kararını bu ad- rese bildirirsin! Ve ilâve etti: — Sana bir hatıra bırakmaklı - ğıma müsaade eder misin? Polün cevap vermesine mey - dan vermeden Jutta el çantasını açtı. İçinden ince bir lâvanta şişe- si çıkararak hızla duvara vurdu. Derin bir yasemin kokusu, kü «| tüphanenin üzerine, kitapların a-| rasına ve yere yayılmıştı. | Pol, susuyordu. Jutta, kapıya yaklaşınca, gidip kapıyı açtırma - | mak tereddüdile bir an sallandı, fakat durdu. Jutta çıktı, o da Po.| lün kendisini çağıracağından e -| mindi. Pol ise Juttanm dönüp bak- | masinı bekliyordu. Juttanın ayak sesleri yavaş yavaş merdivende kayboluyordu. Genç kadm, Polün: — Jutta, gel! Diye seslenmesini bekliyordu. | Pol, Juttanın merdivenlerin sonu- na gelince, asabi bir halde koşa - rak döneceğini ve af talep edece- gini biliyordu. Bilâkis, Jutta gitti. Pol, onu çağırmak üzere balko- na koştu. Jutta bir otomobile bini- yordu. Çağırmadı. “Odaya girince, Pol, sanki dün- yada mevcut bütün yasemin koku- larınm., kendisini boğmak (üzere buraya dolduğunu zannetti. Son - ra gözleri Juttanın bıraktığı adre- se ilişti ve titredi. Bu kâğıt parça- sının üzerinde: “Jutta Paskal, Grand Hotel ” Brem,, Yazıyordu. — Paskal! “Paskal,, Berlinde ayni film- de oynadıkları güzel artisti, Pol, hareketsiz kaldı. Gözleri kâğıdın üzerindeki (o Jutta Paskal kelimelerine saplı kalmıştı. »* 4 Sokağa çıktı. Odadaki bu yase- min kokusu başinı ağrıtıyordu. Kapıdan tekrar dönerek eve gir- di, odanın pencerelerini açtı, Fa- kat açar açmaz, bu harikulâde mestedici kokunun kaybolup git- memesi için pencereleri tekrar ka- padı, ve çıktı. Pariste, başı boş dolaşıyordu. Duvarlardaki ilânları anlamadan okuyordu. Gitti, garajdan otomo- bilini çıkardı. Önüne gelen ilk yo- Ja saptı. Juttanın elleri, ayni oto - mobilin direksiyonunu tutmuştu. Niçin bu şehir? muhakkak ki Juttaya malik olma- mıştı, Olsa, weki, her şeyi kendisine itiraf etti, onu da söy « lerdi. Pol, bir kahvede durdu. Kâğıt kalem istiyerek bir mektup yazdı, Tamam sekiz sahife doldurmuştu. | Mektubun sonu şöyle bitiyordu: “Ruhumun ve fikrimin süküne- ti namına, bana bir tek şey söyle! Beni aldattığın doğru mu? Berlin- de bana söylediklerin doğru mu i- di?,, Juttanm cevabı Oo gecikmedi. Brem şehrinden gelen kısa bir tel- graf şöyle diyordu: şkArayanAda Hem Paskal | Terciime eden : fa, 29 — )ni geziyor, parasını, o tanımadığı kadınlara dağıtıyordu. Fakat mu- ! kabilinde hiç bir şey istemiyor, bü- tün kadınları reddediyordu. Her yeni girdiği lokanta veya salonda gözleri Juttayı arıyordu. Zira, Jut- | tanın Pariste olduğundan emindi. | Brem şehrine yazdığı mektuplar | cevapsız kalmıştı. Ve kendisi ev- de yokken, iki defa, bir kadın ge lip kapıcıdan onu sormuştu. Kapı- | <ı yeni değiştiği için bu kadının Jutta olup olmadığını söyliyeme- | mişti amma, onun olduğuna şüp - | he yoktu. Aradan bir ay geçti. Bir gün, | Paris sokaklarında “Pomeranya zabitleri,, isimli bil filmin ilânla - rı görüldü. Bu ilânların üzerinde bir hassa zabiti, bir cambaz kız, ve bir palyaço resimleri vardı. Altm- da isimleri, Paskal, Jutta Şuman ve Pol Pott. Samuel Levi, Pola sordu: — Artık iyileştin mi? Juttayı gene düşünüyor musun? — Tıp noktai nazarından iyileş- tim. Sadece hafif yaralar kaldı. Zayıf olduğum zamanlar açılıyor, fakat gene kapanıyor. — Peki bu tedavi sana maloldu? — Bütün servetim bitti. Otomo- bili sattım. Evi de kız kardaşıma devrettim. Bir kaç güne kadar ge- lip yerleşecek. kaça (Devamı var) EEE EEE EEANENAEAAKEAA EEE BEAEAAAAN İstanbul ağır ceza mahkeme - sinde, dün öğleden sonra “Dum- lupmar,, vapurunun (Karadeniz seferlerinden birisinde (ortadan kaybolan kamarot Feyzi Efendi - nin ölümüne ait (| muhakemeye devam olunmutşur. Feyzi Efendiyi öldürmekten suçlu görülen komanyacı Süley- man mevkuf olarak, suç delilleri- ni ortadan kaldırmaktan ve bil - diklerini saklamaktan suçlu va - Pur mensuplarından bazıları mev kuf olmıyarak mahkemede hazır bulunuyorlardı. Ölenin annesinin avukatı ile suçluların avukatları da gelmişlerdi. Celse açılınca, müddeiumumi , muavini Kâşif Bey, araştırmanın genişletilmesine lüzum gördüğü - nü bildirdi. Şöyle söyledi: — “Dumlupınar, o vapurunda çalışmakta iken, esrarengiz bir surette Kaybolan kamarot Feyzi Efendinin öldürülmesi tahkikatı. nı, ilk olarak, nöbetçi müddeiu « mumi sıfatile muavin arkadaşla- rımızdan Nusret Bey yapmıştır. Vapurda esaslı tetkikat ve tahki- kat yapan Nusret Beyin mahke - meye çağırılarak (o dinlenilmesi, hakikatin meydana çıkması için herhalde faydalı olaacktır, kana- atindeyiz. Gerçi, kerdisi tahkikat ve ke- şif neticelerini evrak üzerinde tesbit etmiştir. Bunlar, dosyada “Hepsi doğru. Jutta.,, ».. ini oOtamamen en şık yerleri- Pol, artık mevcultur. Ancak, bu (vaziyet, kendisinin mahkemeye davet e - dilmesini lüzumsuz telâkki etti- remez. Müfettiş ve mutahassis - | Pahalı lokantalar İİ Belediyede bir teftiş neticesinde öğrendi ki.. Hayatın pek çok ucuzlamasma i rağmen hâlâ bir çok lokantalarda yemek fiatlarının yüksek olduğu ve bazı lokantaların temiz olma- dıkları belediye teftişleri netice sinden anlaşılmış. Şube müdürle rine yeni bir tamim gönderilmiş, kantaların temzilğine dikkat edil- mesi bildirilmiştir. Lokantaların tarifeleri belediye iktisat müdürlüğünce yeni baştan tetkik olunacak, fiatlarımı yüksek caktır. itfaiyenin ıslabı İtfaiye için alınan yeni vesaitin gruplara taksimi işi bitirilmiştir . İ: bir surette takviye edilmiştir . Evvelce İstanbul grupu bir yan- gınla uğraşırken çıkan ikinci bir yangına gidemiyor, diğer gruplar- dan yardım isteniyor, bu suretle meselâ Beyoğlu grupu kendi sem- tini bırakarak İstanbula geçiyordu. Yeni teşkilât üzerine İstanbul grupu icabmda iki yangına yetişe- bilecek bir surette takviye olun - muştur. Üsküdar ve Kadıköy itfaiyele- rine yeni ve büyük arabalar ve arazözler verilmiştir. İtfaiyenin hâlen hortum ihtiyacı noksandır. Bu da 933 o bütçesile temin olunacaktır. Gaip kamarota ait esrar yırtılacak mı ? i ilk tahkikatı yapan müddeiumumi muavininin şahitliğine baş vurulacak lar tarafından, yapılan tahkika - ta ait evrak tanzim edildiği, ra - por verildiği halde, sırasına göre bunları dinlemekle vaziyet daha açık olarak göz önüne getirili - yor. Çok defa, ağızdan hâdisenin ve tahkikat safhalarmın anlatıl » ması, daha canlı ve vicdani ka - naat üzerine daha müessir olu - yor. Bu itibarla, tahkikat ve tetki- kat yapan müfettişlerin, müle - bassısların ve zabıta memurları » ğı gibi, bu vakanın tahkikatını sıcağı sicağıma yapan müddeiu - mumi muavini Nusret Beyin de şahit sıfatile çağrılmasını iste - rim, Kâşif Beyin bu isteğine, dava- avukatlarına gelince, onlar şid - detle itiraz ettiler. Nusret Beyin tahkikat neticelerine dair evrak tanzim etmesine göre, buna hiç te lüzum olmadığını, iddia ma - mütaleasmı bildirmesi lâzım gel diğini söylediler. Reis Aziz, aza Tahir ve Asım Beyler, bu ciheti müzakere etti - ler Sözler birlikte olmaksızm, müddelumumi muavini (o Nusret Beyin mahkemeye çağırılmasına nü saat on buçuğ bırakıldı. Bu davanın dünkü muhakeme- si esnasında da, hemen her celse- de olduğu gibi, mahkeme salonu tamamile dolmuştu. gösteren lokantalar cezalandırıla- İstanbu! ve Beyoğlu grupları esas- | nin mahkeme huzuruna çağırıldı- | cı avukatı da iştirak etti. Suçlu | kammın derhal esas hakkındaki | karar verildi, Muhakeme, ikinci | kânunun on ikinci perşembe gü- | vi 29 Kânunuevvel 1932 > 4 » | “ 6 Evlenmek istiyen Kadınlar © İnme... lw Yazan: Perri Pizani Beni sevecek adamla dünyanın öbür ucuna gitmiye hazırım. .,, -İ Gelenler arasında bir de kü - *) çük at cambazı kız vardı. Yanın- | da bir başka kız getirmişti. Bir | : lokantalarda ekmek fiatlarının | sirkte işliyormuş. İkisi de, fakir, | Adaların en büyü narhtan fazla satılmamasına, İo-| kimsesiz, sefil kalmışlar. Delik | hivada büyütüldüm. | tabanlı ayakkabı, parmakları çı - İ mi? Diyorlardı ki: — Biribirimizden ayrılmak iste- miyoruz. İkimizi de götürünüz. bir kadın yerine iki kadınınız o- lur. Küçük cambaz adada bir | küçük beygir olup olmadığını s0 ruyor. Arkadaşı ise agaçlara trapeza kurması hayaliyle zevk- leniyordu. Birçokları ile bizzat görüşe medim mektuplarını (okudum. “Bellovil,, li bir ev kadını yazı « yordu: “Size şunu haber vereyim ki, evliyim. Fakat kocam bütün za - manını kahvede © geçirdiğinden kabil olduğu kadar uzaklara kaç maktan başka çarem yok.,, Buhran felâketine (o uğramış birisi de şunu yazıyordu: “Sizinle bulunduğumuz za - man tabii adada bir (arkadaş, görüşecek bir kimse ( istiyecek, Ben Paris (O konservatuvarımdan çıktım, güzel piyano çalarım, zev cenize refakat eder, hizmetini de görürüm.. Belki adanızda artist- ler, Pariste olduklarından daha mes'utturlar. Arkadaşlardan bir kız ekmek parasını kazanabilmek için bar hizmetçisi oldu. Benim de#öğumür bü ölmasldan kor- kuyoruimiiys.. vim X4 7 we Büyük bir burjuva kızı şöyle söylüyordu: “Beni sevecek adamla dünya- nım öbür ucuna kadar gitmiye hazırım.,, Sonuncu bir omektuptan şu parçayı alıyorum: “Mektubumun iyi kabul gör- mesini isterim. Çünkü ben dün - yanın öbür ucuna gitmeyi göze aldırırken maksadım ne boş ü - mitlere kapılmak, ne düşünme - den hissiyata esir olmak, ne de züppeliktir. İlânmızı (o okuyarak çocukken bellettikleri coğrafya ibarelerini hatırlıyorum. Fransız Bolivyası Atlas denizinin ötesin- dedir. Orada Büyük Okyanusun incisi olan Tahiti, Markiz adala- ri, Tuamotu adaları, Sosyete ada ları ve birçok küçük adalar var- İ mişlerdi! İçlerinden birinin ismi “Hüsran,, adası idi. Bu ismin ha- zinliğine rağmen oralarda yaşa - mak hevesi işimi kaplamıştır. e Onlar üç yüz seksen namzet- tiler, Eğer günün birinde tenha dediğim adanın meskün olduğu- nu haber almasaydım, belki ha- lâ onlarm mektuplarmı birer bi- rer okumakla meşgul O olurdum Bir sabah erkenden otelimin ka- Bir hanım geldi. Sizi gör - mekte ısrar ediyor. Salonuma al- dım. Oralı imiş. © limeleri dimağımda garip bir te- sir göstermişti. o Harikulide bir şeyle karşılaşacağımı tahmin e- diyordum. Hata etmemişim. Sa - londa gayet siyah saçk, şişman yanaklı koyu esmer bir bebek gibi suratlı bir kadın beni bek- liyordu, İri yapılı olan kadın.. bu i kan eldivenle gezmek kolay şey | dır.,, Yüz otuz kadar isim bellet- l pıtısı beni uyandırarak dedi ki: | Hemen giyindim., 'Oralı,, ke- | koca yapıya yakışmıyan incecik ! İ bir sesle söylemiye başladı: “Ben orada doğdum. Marki$ ü olan Nuk” Pederi Fransız bahriye (o onbaşısı idi Genç bir de hemşirem vardı. o da bir Kupra tacirinin kızıdı” Beni “Müstemlike sergisi, içit buraya getirdiler. Evvelâ Fran * sız Okyanusya (— müstamerelef” | paviyonunda “Ulaula,, dansı 0*” | nıyacaktım. Sonra “Ulaula,, | adaba münafi diye © menettiler O vakit portakal şarabı ikrami * | na memur edildim. Maamafih s6 i yirciler üzüm şarabını tercih edir | yorlardı. Sonunda kartpostal gi” İ bi şeyler sattım. Memlekete dön mek sırası gelince Pariste kal “ dım. Ne yapayım yeraltı şimen diferi çok hoşuam gitmişti. Op€ ra, Eyfel kulesi, Takızafer filân bence basit şeyler. Fakat yer al - tından Parisi dolaşabilmek öyle | bir harikadır ki... Üç ay zamanı" mı yeraltı şimendiferinde geçir * dim. Günde on altı saat bilet alır bir istasyondan ötekine dolaşır dım, Fakat artık bezdim. Mem * leketime dönmek istiyorum. İlâ” nınızı okudum, filhakika karışık kanlı isem de, belki (o Parislinin hoşuna giderim diye düşündüm. Ahu gözlü gibi gözlerini yere indirdi. Vereceğim kararı bekli * yordu. Sustuğumu görünce kah * kahayla güldü: -— Pariste yerleşmek istemiş ” .| tim. Fakat buna bir menfaat, bir sebep lâzımdır. Birkaç hafta bu - rada fazla kalmıya sebep ara * dım. Siz memleketimde © oturu” yorsunuz. Memleketimizin ka“ dınlarınm balık gibi yüzdükleri- ni bilirsiniz. Her pazar günü Pu andü Yun mevkiine gider orada” ki köprüden Sen nehrine atlıyo- rum, Bir kadının böyle yüksek * | ten denize atladığı henüz bura” larda görülmemiş. Sahilde bin: - lerce halk toplanır, beni seyre İ derdi. Nehre atladığım (ozaman bir alkış tufanı kopar, bütün er- İ kekler benimle görüşmek isterler İdi. Maamafih insan en büyük İ söhretlerden bile bıkıyor. Mem leketime dönmeyi istiyorum. (Devamı var) | e —— Belediye memurla” rından ölenlere yardım için Belediye memurlarının ücret ve maaşlarından bu aydan itiba * ren ölen belediy& memurlarınm 2 ilelerine yardım için pek az bir pa” | ra kesilecektir. Jİ | Yani bu 100 kuruş maaştan 10 parası kesilecektir. 50 lira alan bir memur 12,5 kuruş verecektir. Bu para memurlardan istiyenlerden kesilecek ve bu parayı. kestirmi” yenlerin. vefatlarımda ailelerin€ İ yar m edilmiyecektir. Yalnız te“ ik i ameleleri, hastahan€ leri, mezbabs aidat! er hademe daki hayvan kesicileri bu vermiyeceklerdir. Bununla beraber az para alan bu müstahdimlerin ailelerine ve “ fatlarında yardım edilecektir. Belediye, keseceği bu paralarl8 İbir (memurlara yardım sandığı) tesisinin temelini atmaktadır. Ekeseriyet bu aidatı verirse t€ şebbüste daha kat'i adımlar atıl” İ caktır.