. |: imzasız iki mektup Saat beş buçuk olupta herkes mantosunu, şapkasını giyerek çı - kınca dairede yalnız daktilo Mü- veddet Hanım kalmıştı. Hademe İsmail ağa eline bir mektup uzattı: — Küçük hanım, postacı sizin için bırakmış?, Müveddet mektubu aldı, baktı. Kendisine aitti. Daire adresine hiç bir mektup gelmediği la açtı. Büyük kapıdan çıkarken okumaya başladı: “Müveddet, seni sevdiğimi, se- nin için çıldırdığımı halimden, gözlerimden alnamıyor musun 1 Imza: Yok.. Müveddet mektubu hemen çantasma koydu ve koşa - rak köprüye, oradan vapura yetiş- tü Altr vapuru, hincahınç doluydu. Kalabalık içinden geçti. Yan ka maralara, alt kata baktı. Aradığı yoktu. Her gün beraber vapura bindikleri daire arkadaşı muhasebe kâtibi Lütfüyü bulamı- yordu. için merak- | Bir köşede oturarak mektubu bir kere daha okudu. Yazısma dik- kat etti. Sonra kendi kendine gül- miye başladı. Bunu kimin yazdı - ğını biliyordu. LR Lütfü Bey, o gün arkadaşlarile sözleşmiş olduğu için daireden er- ken savuşmuş, Beyoğluna çıkmış- tr. Ertesi sabah dairede hademe bir mektup uzatt: — Lütfü Bey, postacı sizin için bırakmış!., Lütfü zarfın üstüne baktı, sahi- den kendisi içindi. Açtı, kemali hayretle okumaya başladı: “Lütfü, seni seviyorum, seni u- nutamıyorum ve her dakika sen - den hissiyatını ifade eden bir ke- lime bekliyorum, faakt heyhat... Aylar geçiyor, sen bir şey söyle- miyorsun!,, İmza: Yok.. Lütfü mektubu bir kaç kere o- kuduktan sonra etrafma bakındı, üç kız vavdı.. Hiç biri başını kal - dırıp kendisine bakmıyordu. Bu mektubu kim yazmış olacaktı?. ., Acaba öteki odalarda çalışanlar - dan, daktilolardan birisi mi?, Kendi kendine gülmiye başladı . Mektubu kimin yazdığını anlamış- ti. 4 Akşam Müveddetle Lütfü va - purda buluştular. Müveddetin göz- leri parlıyor, gülüyor, bir şeyler söylemek istiyordu. Lütfü de ayni heyecanla, ayni hararetle ona bak- tt ve yan kamaralardan tenha bul- dukları birine oturdular ve.... Ya- rım saatte aylardan, senelerden- beri biribirine açamadıkları lâkır- dıları açtılar. İki ay sonra nikâhları olmuştu.. Lütfü daireden çıkarken karısına dedi ki: — Müveddet, ne akıllılık ettin de bana iki satırlık bir mektupla beni sevdiğini yazdın, yoksa ben | sana hiç bir zaman açılamıyacak- | tım... — Ne dedin?, Ben sana mektup mu yazmışım, bilâkis sen bana iki satırlık bir mektupla aşkını itiraf ettin de.. — Ey sen bana mektup yazma dın mı?.. — Hayır, hiç bir vakit. — Işte bu garip. Ben de sana yazmadım; o halde demek başka» ları yazmışlar ha!.. Bir musiki müsameresinden sonra — Ah yarabbi ne kadar güzel sesim var, bütün sa- lonu dolduruyor. Bir şarkı söylemeğe başlayınca sesime yer kalsın diye salondakiletin hepsi birer ikişer çıkıyor. Kuvvetli tahmin Beyefendi ikinci yemeğini yer» ken garsona seslendi: — Lokantanın sahibine söyle, Aşçıyı değiştirdiğine iyi etmedi.. Ötekinin yemekleri daha nefisti. Garson hayretle sordu: — Aşçı daha bugün değişti, na- sıl anladınız efendim?. — Bugün çorbanm içinden çı- kan kıl kıvırcık bir sakal kılıydı da ondan... Alışgınlık Selânikli Rifat Bey bir zaman- lar tuhafiyeciydi. Sonra otomobil ticaretine başladı. Fakat uzun za- manlar tuhafiyecilik ettiği için bu yeni mesleğinde bir iki falso yap- ti. Bir gün bir müşteri mağazaya girip de dört silindirli mükellef bir otomobili beğenince Rifat Bey sordu: — Demek bunu beğendiniz, pek âlâ efendim, paket yapayım mı?. Sakalı.me kensak Evkaf memürlarından Ahmet Rahmi: Efendi kırk yıllık dostu Mehmet Süleyman Beye rast gel- di. Süleyman Bey hayretle: -— Aman Rahmi Efendi, haydi sarığı attın, cübbeyi çıkardın. Fa- kat şu meşhur dört köşe sakalın: ne diye kestirmedin?. — Gravatı gapayor idi de... Yetim On iki yaşında bir dilenci yo- lun ağzını tutmuş, geleni, geçeni çeviriyordu. Acele işine gidecek olan Rahmi bey, avucunu uzatan bu bacaksıza birdenbire hiddet - lendi: — Senin anüen ne iş yapar? — Cibalide tütün fabrikasın - da çalışıyor. — Ya baban? — O da Şişlide bir apartıma- nın kapıcısıdır. — Peki sen ne dileniyorsun? — Yetimim de ondan. . Kadınlar meclisinde... biraz boş boğaz dostlerdan biri hane sahi - besinin allıklar, düzgünler, pudra- lar sürün sürüştürüp genç kız e - dasile salondan içeriye girdiğini görünce dayanamamış: — Aman hanımcığım, kendini ne diye bu hale koydun?. Hane sahibesi bu sözden sinirle- nerek: — Sana ne cahım?. ittifakla karar Yemende bir okka ekmek çala” küçük bir çocuğun muhakemesi görülüyordu. Neticede çocuğun hırsızlığı sabit olur ve heyeti hö” kime kararı düşünür. Reis sağın © daki âzaya eğilerek sorar: — Ne kadar verelim?. — Bir ay. Solundaki âzaya da sorar şu c€” vabı alır: — İki ay... Reis kendi kendine. — Bir, iki daha üç ay, üç ay d# benden etti altı ay.. Sonra mahküma dönerek karari tebliğ eder: —Heyeti hâkime müttefikan al“ tı ay hapsine karar verdi. Baba nasibatı Seyfi efendi, arkadaşma sar * boşluktan, içkiden vazgeçmesi i * çin nasihat ediyordu. — Canım, işin doğrusu, hepi” miz içeriz ama ehr şeyin bir haddi var, Vaktinde içmeli. Ar * kasmı çabuk almalı. Meselâ ben. Eh melâike değiliz ya, ben de i* çiyorum.. Fakat meyhaneye haf“ tada bir ayak atarım, Ama ekse- riya ertesi haftaya kadar meyha” neden çıkmadığım görülürmüş, o başka.. Fakat beni cumadan baş” ka günlerde meyhaneye girerken gören olmamıştır. Cevapsız bir sual Küçük Feride anesi nasihat &- diyordu: — Evlâdm, dünyada doğruluk kadar iyi bir şey yoktur. Doğru © lan adam bir iyi iş yaptı mr he - men memnuniyet duyar. Fena bir iş yapınca da acılık hisseder. Ferit birdenbire sordu: — Peki, öyledir ae neaen dün tramvaya para vermeden geldik diye seviniyordun anne? Hâlâ alışamıyan kadın Ihsan Efendi akşam üstü evine gittiği zaman sıcak suyu hazır bul- — Evet, bana ne amma, ne ya- | du ve hemen çoraplarını çıkara S payım, ben senin düşmanın deği: | rak leğende ayaklarını yıkamak ü- lim ki... Bir tuvalet yapıyorsun ba- ri elli yaşında görün.. — Elli yaşında mı dedin? .. A- yol sen çıldırdın mı?, zere oturdu. Fakat tam ayakları- nı suya sokar sokmaz çekti. Deh - şetli yanmıştı. Karısına haykırma- ğa başladı; — Yahu, hâlâ alışamadı, suyu — Yani hiç olmazsa kendin ya- | gene kaynar getirmişsin, her sene şında görünsen diyecektim, hal - buki daha fazla ““rünüyorsun .... pan —— —— — me — Baksana, kolumda, boynumda bu çürükler varken ben baloya nasıl giderim |... canım, mavi bu sene moda... Sana da pek alâ yaraşıyor.. böyle yapıyorsun be... Karı - koca Hanım, kocasını daireye gönde- rirekn boynuna sarıldı: — Kocacığım, akşama izdivacı" mızın senei devriyesi münasebe - tile bir tavuk kesmek istiyorum. — Maksadını anladım amma ta- vuğun ne günahı var?... Ma, *.: ilâç için. Kış gecesi konu komşu toplan mışlar, eğleneceklerdi. Fakat bir köşede ev sahibi hanımın küçük oğlu Tahsin misafirlerin akınına rağmen Zıp Zip siçriyor, yerinde duramıyordu. Misafir hanımlardan birisi ev sahibine sordu: — Müjgân Hanım, senin oğlan çarliston mu oynıyor?. — Hayır, ne münasebet. Dokto" run verdiği ilâcı çalkalamadan iç” | miş de şimdi midesinde çalkalıyor-