İ , | 2 İ ji » m se yaz yelkenleri sarılı, beşik Betymda Maurice de Kobra'nın Türkçeye çeviren; Burgez devam etti: / — Ya düello tabancasını tercih re. Çünkü kadınlar biraz da #eaiptirler! Binbaşı Stead: — Peki, Roberts; sen kadın ar- 5 ettiğini intihap eder diyorsun... akat çılgınca sevdiğiniz bir ka- la bir erkeği sana tercih Iğini görürsen gözünü kan bü- Tümez mi? Roberts; Stead'ın bilmiyerek u Yandırdığı daha pek yakın bir Maziye âit acı bir hatırayı bey - m çikarmıya çalıştı; gülmiye Sayret etti; > Doğru belki eskiden her ta- Pafr kan kırmızı görürdüm. Fakat 33manla o kırmızılığın da solup Pembe olduğuna şahit oldum. Bu aralık yanlarına gelen kay- SS (Ramdasing) münakaşa- kaldı. sebebini sordu, söz yarıda Yaver: — Neo, futbol münakaşası 11? Yoksa polo oyunu mu?.. Burgess cevap verdi: >— Hayır.. Biraz da hayret ede- “öiniz bir münakaşa. Aşktan, Bahsediyorduk! Tabii bu bahsin Silmasına sebep olanm da güzel kiz de Pazanne olduğunu an - smızdır, — Efendiler.. Çok güzel bir Mevzu üzerinde imişsiniz.. İngi - İzlerin çok defa bu kabil babis- leri sohbetleri arasına sokmarıa- İı hiç — Yaver bey, doğrusunu ister- doğru değildir. *€niz, İngilizler bu gibi bahisleri kadar açmazlarsa o nispette ten geri kalmazlar! . Biz herkesi hayrette bırakmak İ in kendimizi böyle göstermek | eriz, İ Bu aralık genç bir yaver elin- bir telgrafla geldi: >— Prens hazretleri için dedi: Kaymakam telgrafı açtı ve etra »- İmdahi zabitlere: — Galiba efendimiz, av için hareketlerini bir gün geciktire - “ek; beklediği misafirlerden iki - ancak yarm akşam gelebiliyor- , İma) in canı sıkılır. gibi ns 77 Bu mühim misafirlerin kim avuğunu öğrenmek kabil mi a - Mba? dedi, ir vb Prens (Zarren) haz- rile madam (De Nogales)! Xvi uş orobayda (Yat klüp) ün, yüz arapullâk avizelerinin ışık - | i durgun denizin sularma a « yaparak par'l parıl parlı - orlardı, Klübün şark cihetinde - & denize açılan methalinin ö-- sandallar, martı kuşları gi | sallanıp duruyorlardı. örfezin en güzel manzarası- hâkim olan klübün büyük ta- Modo,, prens (de Zorren) ko- iz ii (Stevenson, Kalküta Fran Pot Rsolosu, yirmi birinci rac - | bang, azından yüzbaşı (Fair- ) tan mürekkep £ simsiyah Maki Mürekkep | simsiya le, Alİ bir grup, eflâtun ipekli - bir Da v iş madam (de Noga - etrafında toplanmışlar, iş teşkil etmişlerdi. ; Yafeivenson ee bir zi- g1 ha, Aş | mek şöyle böyle idi, şarap İ İdi; fakat neşeli yemek Sfenks konuştu! e bahisler üzerinde düşünmek | TM Son Romanı: 38 | 'ahamettin Arvay | i yenmişti. Zaten bu gece, deniz o kadar tatlı, manzara o derece ne- fisti ki kimse yemekle meşgul ol. muyordu. Madam dö Nogales, Mısırda, Lüksurda, Ahvanda gördüklerini hararetli bararetli anlatıyordu!... Ağızlığının ucundaki sigara sö - ner sönmez yüzbaşı (Ferbanks) | derhal bir (Aptullah) sigarası ik- | ram ediyordu. Komodor (Ste - venson) göze çarpan bir tehalük- le sigara tablasını veriyor; kon - solos, güzel kadının her sözüne tebessiim ediyor. (Stevenson) prense hitap ede- rek: Hindistanda ne yapmak tasav- vurunda olduğunu sordu. — Evvelâ, (Delhi) ye valiin- mumiyi ziyarete gideceğim. Son- Ta (Agra) ve (Benares) i ziyaret | edeceğiz. Bilhassa eski el yazısı i kitaplara meraklıyım. Oralarda | her halde beni alâkadar edecek | bu kabil eserler bulacağımı ümit ediyorum. Ondan sonra da (Jai - pur) ve (Udaipur) a gideceğiz (Radipourtava) mın pek garip bir rengi olduğunu söylüyorlar!.. — Bilhassa, çölün ortasında (Bengemer) i sakın ziyaret etme- yi unutmayınız.. Şehrin her yerin de, her duvarında çilek tarlaları var zannodeceksiniz, çünkü hepsi çilek rengindedir. (Devamı var) ee Hayatı uzatmak! Bir Rus bunun çare- sini bulmuş ama.. Fransız gazetelerinin yazdıkla- rma göre Pariste Avrukof ismin- de bir Rus, dip.oması olmadığı halde hekimlik yapmağa kalk- mış ve ilk zamanlarda bhaylı şöhret ve para kazanmıştır. Bu diplomasız hekimin iştiharına sebep hayatı uzatmak çarelerini bulduğunu ilân etmesidir. M. Avrukof yetmiş dört yaşında, fakat dinç bir adamdır. M. Av- rukof, bususi surette muhtelif otlardan ibzar ettiği bir iksiri kullanmakta ve bu yüzden genç- liğini daima mubafaza ettiğini söylemektedir. Mutatabbip bu ilacm küçük bir şişesini yüz franga satmaktadır. Diplomasız hekim mahkeme- ye verilmiş ve cezalandırılmıştır. Lâkin M. Ayrokofun on iki müş- terisi mahhemeye gelerek bu ilâcı kullandıklarını ve fevkalâde istifade ettiklerini söylemişlerdir. Bunlardan birisi kanserden, biri- si romatizmadan mustaripmiş, birisinin de saçları dökülmekte imiş! Altmış beşle doksan beş yaşları arasında olan bu zat Av- rokofun ilâcı sayesinde bütün hastalıklarının geçtiğini ve yeni- den gençliğe kavuştuklarını söy- lemişlerse de mahkeme fenne uymıyan bu sözleri dinlememiş ve şehadetnamesiz hekimlik yap- mak kanunen cürüm olduğu için M. Avrokofu mahküm etmistir. Yunanistanda işler fena: “Vesika ile ekmek Tütünlerin ve ispirtolu mevadın inhisarına mukabil uzun vadeli istikraz bekliyorlar Atina ve Selânik gazetelerin- de memleketin geçirmekte oldu- gu iktisadi ve mali müzayıka hakkında şayanı endişe yazılar çıkmakta devam ediyor. Mali mubhafile mensup salahiyettar 2e- valın beyanalına göre Yunan bankası tüccarın ecnebi parasina olan ibtiyacını ancak kânunuev- şel nihayetine kadar temin ede- bilecektir. Binaenaleyh önümüzdeki bir buçuk ay zarfında harici bir is tikraz aktedilemez veya bir kre- di temin olunamazsa yılbaşından itibaren Yunanistan, muhiaç ol duğu ve bariçten ithaline mec- bur buunduğu mevadı gıdaiye ile kömür ve petrol gibi mah- rukat maddelerini satın almak için para bulamıyacak ve bu suretle tasavvuru bile tüyleri örpertecek bir vaziyet tahaddüs edecektir. Memleket dâhilindeki stokların, bilhassa buğday ve ww stoklarınm iki aylıktan fazla ol- madığı tahakkuk etmiştir. Hü- kümet pek ehemmiyetli olan bu noktayı göz önüne getirmekte olduğu içindir ki ekmek mese- lesi hakkında ortaya müteaddit şayıalar çıkarılmaktadır. Ezcüm- le musirren iddia olunduğuna göre bütün Yunanistanda ekme- ğin vesika usuli ile satılması kararlaştırılmak üzeredir. Mamafil M. Çaldaris ve rüfe- kası, faydası pek cüzi olan bu gibi tedbirlerden ziyade tütünleri ve ispirtolu mevadı bir ecnebi mo- nOpoline vererek uzun. vadeli mü- him bir istikraz akdini ehemmi- yetle derpiş etmektedirler. Bundan mada altın meskükât ile kiymetli ecnebi paralarının son günlerdeki tereffü de yeni hükümeti ehemmiyetle meşgul etmektedir. Kabineye dahil ol- mıyan fakat Çaldaris fırkasının hakiki maliye nazırı addedilen M. Maksimosun fikrine göre hali hazırdaki döviz fiatları, sabık hükümetin aldığı tedbirlerin ve dolayısile halkta ve tüccarda milli paraya karşı doğan emmi- yetsizlik tevlit etliği sun'i ve mübalagali fiatlardır. Eğer altın paralarla sağlam dövizler hakkında ittihaz olunan mukarrerat ilga edilir ve kam- biyo muamelâtı gerek dahilde gerek hariçie olan her nevi mü- nasebatta tamamile serbest bıra- kılırsa bugünkü fiatlar mutlaka düşecek ve drabmi mühim ns: bette iadei kiymet edecektir. (Yeni Adım) Radyoda konferans Bu akşam saat on dokuzda Istanbul radyosunda Refik Ah- met Bey tarafından bir konle- raps verilecektir. Mevzuu; “ Yer yüzündeki Türkler ,, Milk Roman vi Yeni ders yılı Turanın Kolec- de geçireceği son seneydi. Gü nün bütün saatlerinin dolu ol- ması, derslerini hazırlıyabilmek için, bütün boş zamanlarında da çalışmasını icap etliriyordu. Pu sebepten spor faaliyetlerinde de zaruri bir feragat göslerdi. Ar- tik Turana hareketten ziyade düşünce hakimdi. Esasen kafası da adamakıllı ışlemiye başla mıştı. İstikbalini uzun uzun dü- şünüyor, sonu gelmez hayaller kuruyordu. Şimdi çok açık olarak anlı yordu ki Amerikada tahsile de- vam etmediği takdirde bu Kolec tahsili kendisini istikbalde ta- hayyül ettiği hayata atamıyacak- | İt, Gerek Doktor Vud, gerek Mister Allenle tesis eltiği dost- luk sayesinde Amerikaya gitmek hülyasın da hakikat olacağına artık şüphesi kalmamıştı. Nite- kim eski arkadaşı Hüseyin, ge- çen sene mezun Olunca, esrarını Turandan bile gizlediği şeraitle o basretler ve hulyalar diyarının yolcusu olmuştu. Yarınki meslekinin he olaca- ğı hakkında henüz çok vazıh bir fikri yoktu; gönlünü daldan dala gezdiriyordu. Esasen bu bususta kat'i bir karar vermek kendisinin elinde de değildi; hangi Darülfünunun hangi şube- sinde okuyabilmek imkânı te- min edildiği şimdiden malüm olamazdı. Turanm muhayyel müstakbel hayatının sahnesi ve muhiti de muhayyeldi. Bu müstakbel ha- yatı ve muhiti bazan yalnız aşk ve mefküre, bazan da servet ve ibtişam ile dolu görüyordu. Muhakkak olan birşey varsa o da ruhunun daimi bir özlenti içinde olmasıydı. * Bu yeni sene başlarken —bil- hassa büyük talebe için— kolec bayatına yeni bir cazibe katıl- | wıştı. Mister Allen, başından aşan İşlerini başarabilmek için, dairesine bir daktilo almıştı. Mis Rozalind isw“ai taşıyan bu daktilo henüz yirmi iki, yirmi üç yaşlarında kıvrak bir kızdı. Sokulgan ve konuşkandı. Bu kız hakkında talebenin öğrenebildiği, yalnız bir Ameri- kalı ve Avrupalı olmayışıydı. Esasen bütün bali de onun şark seması altında yetişmiş olmasın- da şüphe bırakmazdı. Hakiki hüviyeti hiçbir münasebetle ko- lec muhitinde ifşa edilmiyen bu kızı Mister Allenin Istanbuldan i ne gibi bir münasebet ve vası- | teyla getirdiği de ma'üm değil di. Asıl isminin Roza ve kendi- sinin de balis muhlis misyöner yetiştirmesi bir Ermeni olduğu — dedikoduya meydan verme- mek için— etraftan gizlenirdi. Mis Rozalindin resmi vazilesi Ko'ec muhaberalının dakti'o'uğu idi; türkçe bildiği için bazı ev- rakın tercümesi kususunda da kendisinden istifade ede bilirler» di. Fakat, her bargi bir erkek | ve Türk kâtıp yerine, şimdiye kadr Kolecle hiç bir alâksı ma- lüm olmıyan bu kızın vazifeye alınmasının surı kendisinin Ko- lecle ikinci mübürü Mister AL lenden ziyade, Kudüs misyoner | kongresi reisi Mister Allenin bususi katibesi oluşunda idi. Mis Rozalind, Mister Ailenin kilitlendiği takdirde dışarıdan açılmayan odesında gizli mıha- beratı kopya etmekle meşgul İşliyen 14 — Yazan; Necmettin Halil olurdu. Kolecin ikinci müdürlü- ğü böyle mühim bir işinde mer- keziydi. * Mis Rozalind, mektebe geldi- ği günden itibaren büyük tale- be arasında labif bir uyanıklık baş göstermişti. Bazı çapkınlar zorla ofiste kendilerine 5ş icat ederlerdi, bilhassa Mister Alle- nin dairesin de bulunmadığını bildikleri zamanlar o daışılacak pek çok şeyler bulurlar, kendisi- nin nerede olduğunu Mis Roza- lindden uzun uzadıya sorarlardı Hele ders esnasında Meistr Al- lenin yazıhanesinde unuttuğu bir kitabı; bir defteri aldırmak için içlerinden birini göndermesi müs- tesna bir tali eseri olurdu. Ye mekhanede (onun masasında olurmak (ayni cinsten bir bahtiyarlıktı. Sabahleyin Mis Ro- zalindi selâmlamak , gündüzün her hangi bir sebep ve tesadüf- le bir sualine muhatap olmak, en sebepsiz bir tebessümünü görmek, hele bir lâtifesine ma- ruz kalmak birçok talebeyi he- saplı hareketlere mecbur ederdi, O geldiği gündenberi birçok“ larının uykuları, başlarken zevkli hulyalarla ve ortasında karma- karışık ruyalarla delik deşik o- layordu. Turan da fırsat düştükçe ofise gitmiye ve çağırılmağa can atan- lardan biriydi; Mister Allenle dostlağu sebebiyle bu fırsatlar da sık sık çıkıyordu. On yedi aşındaki bir genç için pek çir- kin veya sakat olmamak şartıyle hangi genç kızın varlığı veya konuşması zevk vermez? Sofraların ikinci değişmesinde Turan Mis Rozalindin karşısına düştü ve bir ay geceli gündüzlü onunla karşı karşıya yemek yedi. i Bu güzel taliin ilâveli bir cilvesi olmak Üzere sofrada kendisinden başka büyük talebe de yoktu. Maamafi bu, hakikatte tesadüf- ten ziyade dahiliye müdürünün ve Mister Allenin tertibi eseriy- di; onlar itimat etmedikleri ço- cukları bu genç kızla temasa getirmemeyi baştan düşünüp ka- rarlaştırmışlardı. Turan ise kolec idaresi indinde birinci sınıf kre- dililerdendi. Turan o bir ayda Kolecin yağ» hboyalı yemek mesâlarıma ve başlanmış lâhanalarıma ve 1spa- naklarına bir ziyafete koşar gibi gitti ve genç kızla tatlı tat konuşlu. Ayın sonunda Turanın genç kıza çevrilen gözleri eski hırslı, sade hırslı bakışlarla bakmıyor- du, Mis Rozalind şuhluklarını ve boppalıklarını bile bir saffet ve masumiyet edasıyle ifade etme- sini bilirdi. Turenm ona karşı bakışları gibi hisleri de günden güne değişiyor, içinde sevgiye benzer oduygular (o uyanıyordu. Ders'erine çalışırken, yatağına girince Mis Rozalind taravetli çehresi, gülümsiyen gözleriyle, gerç ve masüm bir Meryem tas- viri gibi karşısında şekil alıyor, başının ucuna dikiliyordu. Bir akşam yemekten sonra Mister Allenin dairesinde ışık gördü, bir vesile icat ederek gitti. Kapı kapalıydı ve içeride yazı makinesinin tıkırtılanı vardı. Kalbi çarpa çarpa kapıya vurun- ca makinenin sesi durdu ve Mis Rozalindin ince, ahenkdar sesi geldi: , (Deva var)