| i Mütercimi : Zonguldak meb'uşu Halil Aile arasındaki usanç vaziyeti başkalarina asla benzemez Fakat bu safsatalar, binlerce kıyafete sokulur ve arzedildikleri şekiller ne kadar gizli kapaklı o- lursa hasıl ettikleri sarsmtı o ka- dar müessir olur. Asıl maksattan gafil olan cemiyet, zarif bir şaka telâkki ettiği bu münasebetsizlik , leri tebessümle karşılar; eğer bu münasebetsizlikler biraz da şiir ve belâğat renklerile süslenebil - miş ise alkışlanır. (Böylelikle muhitimizin havasında dönüp do , Jaşmıya başlıyan bu zehirleri bil- miyerek ve farkında ( olmıyarak teneffüs ederiz; bunlar, bu su - retle duyulmıyan bir ( sinsilikle ailenin harimine girmiye muvaf - fak olarak kuvvet ve: salâbetini gevşetirler, itikatlarını sarsarlar, iffet ve ismetini tahrip ederler ve en nihayet yeis ve ıstırabın, sikın- tımın ve usancın, ailenin sinesin - de çöreklenmesine sebep olurlar. Ailede usanç ve sıkıntı, ayrı yaşıyan ve zararı sırf kendi şah- sına münhasır kalan kimseninki- ne benzemez, Bu, o türlü usanç - lardandır ki tatmin edilmemiş ar- zularla sertleştirilmiş ve hürriyet hulyaalrile ağılanmıştır. Aile, ar- tık mahremiyet hayatından, bu ha yatın sükünetinden, intizamın - dan ve sadeliğinden (| bezginlik duymıya başlar. Usanç ve bez- ginlik; anaları, oanalığın tahmil ettiği külfetlere, kocaları mükel - lef oldukları vazifelere tahammül &dömiyedek bir hale getirir. Ar - tık evin he? şeyinde ve her işinde çalışmasında; sade ve basit eğ - lencesinde, pak ve necip teessür - lerinde ve şifa verici acılarında usanç ve bezginlik hâkimdir. Bu- mun tabii neticesi ne olabilir? İhtiras... Önce safsatayla sarsılan, daha sonra usanç ve bezginlikle aşı - m e düşen aile, bir nevi irilme ve gencelme çaresiymiş gi bi “ihtiras, a yapır. Bu da ihtiras, pek cazip ve sihirli bir çehreyle görünür ve adeta kâfirli- ği evliyalığa karıştıran tuhaf bir .belâgatin baştan çıkarıcı kelime Ooyunlarile türlü türlü manzaralar “göstermiye çalışır. Meselâ koca, sakınılacak bir düşman, O baştan çıkarıcı kimseler de tapmılacak birer mabuttur, İhtiras, mümkün olduğu kadar çocukları hatırlat - © maktan sakınır, Çünkü bunlar u- tandıran şahitler, rüşvet kabul et- miyen hakimlerdir. İhtiras, pek âlâ bilir ki analık duygusu hare - kete gelirse kendisini behemehal mahküm edecek, faaliyetine mâ - ni olacaktır; onun için, bütün gayretini şu semalar kadar yük - sek olan iffet ve ismet duygusunu soldurmıya, metanet ve salâbeti - ni azaltmıya hasreder. Nihayet, ruh, dalmış olduğu © avarelik ve bitkinlik âleminden bir lâhze sıy- rılınca yeni fakat evvelkinden da» ha müz'iç bir sıkıntıya düşer. Bu, gafletin ve utancın verdiği sıkın- tıdır. Saadeti; sükünetli duygu - lardan uzak şeylerde, sert ve kes- kin temayüllerin hazırlıyacağı te- sadüflere ve ağılanmış zevklerin sarhoşluklarında arıyan kimsele - re mukadder olan ceza işte bu - dur. Usanç ve bezginliğin yeyip bi- Girdiği, ihtirasın parçaladığı bu ir” cendinden şüphe eden aile man - Ri) zarasından sonra, kendi o nefsile istihza eden, zahiri bir terbiye | maskesinin altında derin bir alâ- kasızlık, karşılıklı ve danışıklı bir sadakatsizlik (o saklıyan, harice karşı müdafaasile iftihar ettiği prensiplere gizlice hıyanet eden, hulâsa istihzanın, mübalâtsızlığın ve mürailiğin mağduru olan vb şüphesiz beşeri tereddilerin mah- sulü olmakla beraber hazin bir “reybi,, likle teşvik edilip mevsi - minden evvel olgunlaştırılan ai - lenin de manzarasını tasavvur e - diniz... » * » Ailenin açık veya gizli düş - manı olan bu “Şüphe, fikrine mukabil, son bir defa olarak ai - leyi bütün temizliği, büyüklüğü, ebedi ve ezeli mukaddesliğile ar- zedelim: Aile, büyük bir duygudan do - ğar; bu duygu, tamamen temiz duygulardan olmadığı halde onu vazifeye kalbederek pak ve mu - kaddes bir hale koyan ailedir. His, nasıl olur da vazife şeklini alabilir? Diyeceksiniz. Fakat bu- na mukabil biz de soruyoruz: *| Vazifeye inkılâp edemiyen bir duygunun ne kıymeti vardır? Duygu, büyük ve müşkül işleri başarabilmek için “Tanrr,, nın in- sana verdiği bir hareket mebdei - dir; fakat bunun da, her şey gi - bi, bir kanuna ve bir istinat nok- t ihti: dır. Bu i | sama ihtiyacı vardır. Bu işte ka- | siyaset hastalığına müptelâ olan- nunumuz idrak ve muhakeme, is- tinat noktamız da vazife duygu- sudur. Sevgiyi vazifenin icapla - rına bağlamakla ve ona ebedi bir sadakat (o vadetmekle “Aile,, ye aşkm tabiat ve asliyetine mu- halif bir mahiyet vermiş olma - yız. Ebediyet, aşkın mahiyetine o kadar uygundur ki ebediyet vadetmeksizin ne ondan bir şey alınabilir, ne de ona bir şey veri- lebilir. Aşkın ilk tezahürleri bile daima bitmez tükenmez sadakat yeminlerinden ibarettir; samimi olmıyan sevgiler bile daima bit - mez ve tükenmez sadakat yemin- lerinden ibarettir; samimi olmı “ yan sevgiler bile, yalancıktan ol- sun, böyle bir dil O kullanmıya ar, Çünkü yeminsiz Ye teminatsız hiçbir şey elde edi- lemiyeceğini bilirler. “Ebediyet vadi,, bir hayalden ibarettir, di - yeceksiniz. Evet, bu bir hayaldir: Aşkın ebediyetini iddia edebil - mek için gençliğin, güzelliğin ve hayalin de ebedi olduklarını ka - bul etmek lâzımgelir. Fakat bu hayal bile, aşkın bir mefküreye muhtaç olduğunu gösterir, Öyle bir mefküre ki onsuz aşkm “A hu,, sunu ele geçirmek mümkün değildir. Aşk, süküna muhtaçtır; sükün olmıyan yerde aşk, daima İ bir gailedir. Aşk birliğe muhtaç - tır; ittihatsız aşk, odağınıklıktan başka bir şey doğurmaz. Aşk, e - bediyete muhtaçtır; (o ebediyetsiz aşk, ancak geçici nefesler kadar devam edebilir. Aşk, sevilen şeye karşı saygı ister, saygıya mazhar olmıyan âşk, gitgide saygısızlığa müncer olur, Aşka, haddi zatında malik olmadığı bütün bu iyilikle- ri kazandıran “Vazife,, dir. İL Ef | Er meniler Siyasetter: vaz geçelim diyorlar ! Aldığımız şu mektubu aynen derce» diyoruz: Gazetenizde muhterem Tuma- can Efendinin (“Elli sene için- de üç perdelik tarih,, başlığı ile bana hitap eden yazılarını oku - dum. Gayet hoş ve eğlenceli olan bu üç perdelik sergüzeştinin de « lâlet ettiği mana ve mefhumun takdirini okuyuculara bırakarak, fikirlerinin hulâsası olan şu son satırlara cevap vermek (isterim. Tumacan Efendi diyor ki: “Geçen gün (VAKIT) ta çı - kan makalenizde, şimdiye kadar takip edilen hattı hareketi bıra - kıp yeni bir yol tutmaktan bah - sediyorsunuz — Fikrimce bu da gene bir siyasettir. Halbuki ge - rek Arşam efendinin, gerek be - nim maksadımız başkadır. Erme- nilik, Rumluk, ve Museviliğin ka falarından (siyaset) (kelimesini silip onun yerine (iktısadiyat) kelimesini koymak, biz, yukar - da tasvir ettiğim elli sene evvelki siyasetsiz devre dönmek istiyo - ruz. Ve diyoruz ki: “Bundan sonra artık siyaset yok,, Türkiyede siyaset birdir O da Türk siyasetidir, Bizde bu si- yasete ruhumuzla bağlanmalıyız. Hayatımızı ve akibetimizi asrileş- miş Türk siyasetile mütefekkirle- rine bırakmalıyız. Aziz Tumacan Efendi ben Arşam efendinin (Norlur) gaze - tesinde çıkan yazısına karşı (VA- KIT) an 23 teşrinievel sayısında - ki cevabımın sonunda. “İçimizde lar varsa, bunların Türk islâm va tandaşlarımızdan bu ilmi yavaş, yavaş öğrenmeleri lâzımdır. O da lüzumunda gene Türkiye için hizmet maksadile olmalıdır. Hakiki bir“Türk vatndaşı için, bundan böyle, meydan açık, is - tikbal parlak, vatan büyük, kuv- vetli ve şereflidir,, demiştim. Bu akidemi yukardaki tarizinize rağ- men de tekrarlıyorum. Benim ilk yazılarımda, bu günkü prensip - leri kabul etmek suretile eski ve köhne kafalı zihniyetlerden artık ebediyen uzaklaşmak hususunda» ki tavsiyemi niçin iyi ve ya kötü diye tetkik ve muhakeme ederek fikrinizi açıkça söylemiyorsunuz da, benim siyaset işinde bile açık yazdığım fikrimi karartmak hul- yasına düşüyorsunuz? Ermeni cemaatinin maziye ka- rışan mes'ut ve mutlu günlerini ellerinden alan, şeytani ve mel'un kömitecilçrin fesat ve hiyanetleri olduğunu açık yazmakla, çok sev- diğimiz Aziz Kapamacıyan efen- diden sonra, hem büyük cesaret göstermiş ve hem de bu (büyük bakikati tekrar etmiş oluyorsu - nuz. Felâketin bu başlıca sebebi or- tadan kaldırıldıktan sonra cema- atimizin, eski geniş günlerine e - rişmesi ve sizin “elli sene içinde,, üç perdelik tarihinizde kaydedil- mesi nasılsa unutulan ermeni pa- | $a ve ümerasının yetiştiği mev- kie çıkabilmesi için, biz Türk Er- menilerinin senelerden beri tuttu- i ğumuz yolun hepimizi tarafın - | dan benimsenilerek takip edilme- si lâzımdır. Bu yol da, memleketin evlâdı öz Türk vatandaşlarımız gibi, bü- tün samimiyet ve mevcudiyeti - mizle şerefli hükümetimizin bize > 16 Tegrinişni 19325 Bir genç kıza yapılan teklif menemen Yadansözlük edersin, Y darülfür unda talebelik: Hayatını dansözlükle kazanarâ” gündüzleri felsefe vefarih okuya bu kızın fedakârlığı Son zamanlarda, Budapeştede meşbur bir bara, çok güzel bir kız, dansöz olarak girmiş ve kendi güzelliğile beraber dansı» nın kıvraklığı da etrafta fevka- lâde alâka uyandırmıştır. Aradan bir müddet geçtikten sonra, Mariya Hammernyik is- mindeki bu kızın Budapeşte Darülfünunu müdavimlerinden ol- dugu; orada gündüzleri felsefe, tarib, coğrafya derslerini takip, g:celeri de barde dans ettiği anlaşılmıştır. i o Kızın geceleri barda dans et- tiği, çok geçmeden felsefe oku- | tan profesörlerden Dr. Jozef Na- | ginin kulağına gitmiş, profesör, bir gece bara gelerek, kızı dans | ederken görmüştür. İşittiği şeyin doğru olduğunu anlıyan profesör, ertesi gün Da- rülfünunda kızı yanina çağırmış ! ve aralarında bir konuşma geç- miştir: — Siz, geceleri barda dans ediyorsunuz ? Profesörü gece barda seyirci- ler arasında gören ve zaten er- tesi günü böyle bir sual karşı- sında kalacağını tahmin eden kız, bu söz özerine boynunu bükmüş, başımı, önüne eğmişlir; kazanmak mecburiyetind Aksi takdirde Darüültü tahsilime devam edemem. — Barda dansözlük ed nize başka bir iş bulamâZ dınız? yel — Teşebbüs ettim. Muh , yerlere baş vurdum. Fakat, o netice elde edemedim. iyi ederim. Bu iş aklıma geldi. racaatım kabul edildi. Bard zife aldım. — Fakat, ber ne sebe olursa o'sun, bir Dârülfünü” lebesi “barda dans edemef # iki vaziyetin telifi mümküt " ğildir! | Ne yapayım? Siz — Iki şeyden birini edeceksiniz. Ya Derülfü talebe olarak kalırsınız, da barda dansözlük edersi Kız, düşünmüş, neticede rülfünun. tahsilini tamamla” daha muvafık görmüş, bar hibi ile mukavelesini bot | Budapeşte Darülfünununun ! çalışkan ve zeki talebeleri biri olan güzel kızın bu te Darülfünun o mubitinde yetle karşılanmıştır. Terk icbar edildiği işe mukabil, Bi disine münasıp “bir -işsbuli için profesörleri alâkadar — Niçin barda dans ediyor- | tadır. Bu suretle hem ge sunuz? için para kazanacak, hem © — Çünkü,... param yok. Para | siline devam edecektir. “| Hilekârlıklar BiLMECE : Z meselesi Paris 15 (A.A) — Bâle ticaret 2 Numarah Bilmecöil Aşağıdaki hecelerden bir bankasındaki hilekârlıklar mese- selesinde (tahkikat (Oyapmakta e olan istintak hakimine 1018 ismi | !e teşkil ediniz. taşıyan bir liste verilmiştir. Me- selenin ehemmiyetine binaen ve işin mümkün olduğu kadar sür- atle mahkemeye sevkedilebil- mesi için müddeiumumi dosyayı 30 hakim arasında tevzi etmeye karar vermiş tir. UMMAN A0 AAA AAA | gösterdiği ve istihkak ve liyaka » timiz arttıkça göslereceği bütün i vazifeleri riyasız yapmaktır. — Evet , öylel lar -dır- lis ma -dJış “ça” çin- i- mek-lip - gel- gi” cu » bol - Fut, Bu bilmeceyi hallettikte9 ” ra dünkü nüshamızda çık&” numaralı bilmecenin birlikte saklayınız. Dikkat . Bundan evvel 10 adette” ret bilmecenin hal varak bir zarfa koyup ve adresi” güzelce yazarak bilmece © luğuna gönderiniz... 10 gün içinde bu bil ilet wi bilmece memuruna gön lidir. ekb vir Aziz ve muhterem Tumacan efendi, bu vatan bundan sonra sinesinde sığımtı vaziyetinde tu - feyli yaşatmaz. Bu (hakikati iyi- ce öğrenmek ve bilmek lâzımdır. İşte bundan dolayıdır ki, mem leketin kendisinden beklemekte olduğu vazifeleri hakkile yapmı - yanlar için hayat hakkı yoktur. Netice: Biz, bütün cihanın tak- dirlerini ve methüsenalarını ka- zanmış olan mukaddes vatanımı- zın hakiki evlâtları gibi, başı yu- karda, gururlu ve şuurlu yaşa - mak isteriz. İ Asker olup, lüzumunda vatan uğrunda ölmek bilen, vazifeleri - mizi tamamen yapan bizler, bu vatanın her türlü haklarına ma - lik olarak yaşamak isteriz. Bizim için “Biz ve onlar,, yok- tur. Yalnız bir Türkiye ve bir Türklük vardır. Doğru halledenlere mükâfatlar vereceğiz. rımız içinde kol saati,mÜr' kalem, kitep, şeker, bis! z kolata vardır. Eğlenerek hediye ri yenler bu fırsattan istifa”. melidir. ç TR b Lozanda tevki” Lozan 15 (A.A) — dairesine yapılan | yısile 20 kişi tevkif Suikakatın bilhassa vukuat esnasında nümi üzerine su sık 1Ş z Ş 5