Maurice de Cobra'nın | Sabador; /> Yüzbaşım, | Şadan istifade imdi kısa bir fa- | | yoruz. Ön beş VR belki üç haftaya kadar K e bol takviye kıtaatı ge Zi silip süpürürler, , Mikhavz bir yığın toprak o -| #tihkâmı müdafaa edenlerin etleri pek fenalaşır! uça Ali bu gece geliyor. Kar- Heart lanı biteni ondan an - k, a olanı biteni ondar Üece saat ikide, dakika sek - Nikolson Robertsin karşısı ikildi, selâmlayıp dedi k Si Nöbet almıya geldim, İY var mı? > Hiç. > Başa Ali döndü mü? > Hayır. O gelir Maden, > Uyandırırım. Roberts, döşemesini ferelerle Meolerin sık sık ziyaret ettikle YS eşyası bir seyyar y gelmez beni ktan #t olan arabasına giriyor. Eş- i Wak mecburiyetinde Lâkin adamlarile bi İ aralı iştihkâmm n İ Mrıyacak vakti olmadı. Önce ik mak lâzım. Çünkü çevirme ketinin uzaması şeyden evvel, vazifesi mev - | nu israf etmemek, İyi bir ni - nın kurşununu yiyen her Pat | yaklaşan , taarruzlra karşı | len bir tüfenk demektir. Da - | muhtemel. | İğ Odu uyandırıyor: *> Yuzbaşım, 5. İİ > Yanıma getirin! wbadar kıymetli muhbirle tek © görünüyor. Roberts Başa Ali- ta hbapça bir işaretle karşılıyor. | ; beyaz dişlerile sırıtan deve - 9na taze haberler verecek. Z i telefon hattı kesileli blokl i “afileri umumi vaziyetten bi Nin habersiz kalmışlardı. ii Alg Seni sağ ve salim aramız Uğum için memnunum, Başa Allah seni korudu, NN Evet, yüzbaşım,... elhamdü- | hı >> Havadis iyi mi? >> Fena.. Senin kral » impara- yl uğraşacak.. Ebülhacce iş İelerini Kâbil emirinin san - ir, altına topluyor. Bunun ne kk olduğunu biliyor musun? iharla hudut arasında Ebül- liç, © Yarısı tüfenkli, 30,000 ki “| manda ediyor. Canlı - can- ilerine düşecek bütün gâ -| m karınlarına haç yapmı - | Yemin ettiler. Bir hırisliyanın | hi,, Wa haç nasıl yapılır, bilir | İE Midesinden aşağıya kadar 8ürleri O hizasından karnı İşyerle yarılır; bir, iki.. ölür bi- tib; , Msakları dışarda oldüğ Mrakılır.. Kâbil emirile iç, Nadamları Hamdi ha n | Maaay rini daha hususi bir At, “Ye tâbi tutacaklar. On - hş Mazi, Var h u | bül | sıl bağlanıp birer birer e kaynar zaçyağı dolu bir e aldırılacak! Dedikleri k & fıçıdan börek g e tyorlarmış! d, Tin ancelerin tafsilâtı Başa N Bütün aşılan hoşuna gidiyor - dink,» unları iyi düşünülmüş nin inceliğini takdir e- nd anlar bir amatör zevki- iniyor. Hatta keyfinden ve ediyor; İ ei tem İ zavallı ka —————— 2... mm ştu! Son Romanı: 25 Fahrettin Arvay eye çevire! — Ebülhaccenin kararına se - | vinmedim değil.. Üç sene oluyor, benim zavallı küçük (kardeşime ayni işkenceyi yapmışlardı. Al - çakçasına bir cinayet. diyorsam bu aldığım birkaç rubye için değil | Ebülhaccenin evindeki katiller « den intikam almak için. Zaten se - nin kralına hizmet e Benim şim kimseyi öldür - © masumu rehin o- larak almışlardı. Ruhları kıyame- te kadar domuz pisliğinde çürü - Şimdi tabit Hamdi | ı da karşılık yapmak - ri kalmaz. Ha ha ha!.. memişti, süri, inşallah. Yüzbaşım, ilk esirlerinin fıçı- v daldırıldıklarını kaynar yağa giren su- yavaş ızlamasını duyacağım | gün allaha şükredeceğim! — Midemi Başa Ali! - Ah, yüzbaşım, sen anlamaz- sın ki.. Sana bir de fena haberim var, Umulmaz bir tesadüfle keş- fettiğim büyük bir sır. Ruslar Kâ- bil emirine on iki sahra batarya- bulandırıyorsun, 1 ile muallim topçular gönder - nişler. Hatta diyorlar ki 40,000 obüs bedelini külçe altınla ödemiş. İki haftaya kadar &mir başı - nın üzerinden Rus gülleleri vız - ar, geçerse hayret etme. Bu haber Roberts için hepsin - den mühimdi. Efganistanda işken ce, heyhat kabileler arasında ge- çer akçedir. Hududun öteki tara- a yaralıların başlarına i in e- eviklerin Dört ı tutarsa sahra günde harabe olur gider. — Başa Ali, verdiğin haber a- de olsa çok kıy- istihkâma sılsız da, vakitsiz ı mut bildirmeli! — İstihkâma m Kolay de -| gil, yüzbaşım. Orası büsbütün sa- rılmış demektir. Öküz kafalı deri gibisin.. Dağın yukarı tarafı tutulmamış - tır. Oradan Zirram yoluna iner - sin, şark tarafından gittiğin için istihkâma fazla tehlike ile karşı - laşmadan varırsın. Başa Ali düşünüyor, işin tehli- kesini tartıyor. - Bu geceden öküz kafasına kadar tırmanabilirim. Y i - tün gün orada saklanırım, güneş batınca yola çıkarım.. Yalnız ab- za Kohllar etrafında dola — Dinle, İstihkâm kumandanı sana vereceğim zarfı alır almaz 100 gümüş rubyeyi cebinde bil. Başa Ali tereddüt ediyor. Ro - berst şark yolu | yorlar. rar ediyor: rubye için bize etmediğini pek iyi bilir - sin. Asıl yardımma sebep bizim — Hem yi yardım Ebülhacce haydudunun adamları nı altetmemiz, binlercesini ge- bertmemiz ve mel'un İeşlerini yır- tıcı kuşlara yem bırakmamız (Devamı var) Dilenci kadınlar Son günlerde Ist telif yerlerin almaya baş antulun muh- | ım dilenciler Belediye bu kabil dilenci ka- dınları: toplayarak Darülacizeye sevketmektedir. İ eeriktikce VAKİT Beşiktaş - Üsküdar! vapurlarında Feci birsiutizamsızlık| hüküm sürüyor Şirketihayriye, eski devirlerde gazetelerin belli başlı şikâyet mevzularınada biri idi. Ne zaman- danberidir ki bu müessese, ga- zetelerin gündelik mevzuları a- rasından çıkmıştır. Milli bir mü- essesenin işlerinin düzgün gitme- si, hakkında şikâyet işitilmemesi sevinilecek bir şeydir. Şirketi- hayriye işlerinin de şikâyete se- bebiyet vermez bir halde devam Ancak son zamanlarda bu müessesenin Be- şiktaşla Usküdar arasında yaptı” ğı vapur servisinin bu iki yer arasında gidip gelmek mecburi- yetinde bulunanları (o usandınp bezdirecek derecede kötü ol- duğu görülüyor, Bilhassa sabahları bu iki is- etmesi arzu edilir. | kele arasında işliyen küçük va- purun tarifede tayin edilmiş olan vakitte hareket ettiğihemen he- men nadir gölülür bir hadise baline gelmiştir. Küçük ve eski pur, kendisine verilen hizmeti lâzım olduğu gibi yapamıyor. Bu yetmezmiş gibi kış tarifesin- de bu vapur bem Üsküdarda, hem de Beşiktaşta o Bogazdan gelen vapurlardan aktarma al mak vazifesi verilmiştir. Boğaz vapurları bu iki iskeleye gecikerek geliyorlar, Üsküdar - Beşiktaş seferlerini yapan vapur bunları beklediği için kendi ta- rifesine riayet edemiyor. Bu bat üzerinde gidip gelmek | mecburiyetinde - olan kimseler r bulmak için tarifeye değil tesadüle (Ogüvenmek © vaziye- tinde kalıvorler. Bazan vapur sefetlerin -“ birleştiril- fede fasılalı olarak bir dafada dikleri, & yanlan “iki seferin yapıldığı bile oluyor. Evweiki sabah vukubulan bir hâdise, bu intizamsızlıklara sün- turlu bir ilâve teşkil etti. Üskü- dar - Beşiktaş ararsında işliyen 55 numaralı vapur sabah sefer- lerinden birinde yolda bozulu- verdi, pat pat, güçlükle Üskü- dara dönüp iskeleye yanladı ve bir buçuk bu iki iskele arasında vapur işlemedi | iki taraftan bir birine geçmek mecburiyetinde olan mektepliler, müualiimler, memurlar, diğer iş güç sahiplerinin o günkü işleri bu yüzden berbat oldu. Bir vapur bozulabilir, tamire çekilebilir; fakat yerine başka saat İ vapur konulmaz mı? Beşiktaş iskelesinden vaziyeti haber vermek ve başka vapur istemek için İdareye telefon e- den iskele memuru saat dokuza kadar telefonla konuşmak im- kânını bulamadı. işletmede nö- betçi kulundurmak adet değil midir? Küçük vapur tamir edilmiş, dün tekrar işe başlamıştı; sabah- leyin Beşiktaştan Usküdara se- kizi yirmi beş seferinde her na- sılsa vaktinde haraket etti, fakat doğruco Üsküdara gideceğine Beşiktaş önlerinde uzun uzadiye dönüp dolaştıktan, durduktan sonra gene Beşiktaş iskelesine döndü, o sırada boğazdan gel | mekt&” olan vapurun Beşiktaşa ! bıraktığı aktarma yolcularını ala- rak kalktı, Üsküdara gitti; fakat on beş dakika geçikerek... Şirketi hayriyenin, Beşiktaş - Üsküdar arasında gidip gelme mecburiyetinde olan halkın işle- rini ber sabah altüst etmeğe haklı yoktur. Bunun bir çaresine bakılsın | bütün tanı- Milli Roman Bu ölüm, Cevadı uyandırdı. o Cenazeyi tamamen arkadaşları kaldırdılar. Hayatının bütün manası sönmüş olan Nihal hiç bir şey düşünecek halde değildi. hazırladılar ve üç gün sonra annesile babasının yanına gitmek üzere Oğlu ile beraber trene bindirdiler. Xx Felâketten kısa bir telgrafla haberdar olan ilisan Beyle karısı kızlarile torunlarını karşılamak üzere erkenden istasyona gel- mişlerdi, Hiç konuşmıyorlar, sade sessiz yaşlarla ağlıyorlardı. Bir saat sonra İren istaşyona girer- ken, Nihalle Turanın geleceğin- den gazete telgraflar vasıtasile haberdar olan Cevadın bazı eski dostları da orada bulunuyordu. Hepsi sessizdiler ve yüzleri ka- ranlıktı, loşluğu yözünü, Pencereden, içinde Nihalin süzgün mor balelerle çevriip derine kaçmış gözlerini görünce bütün gelenlerin kalpleri yeni bir acıyla burkuldu. Nihal hıçkırıklarla annesinin kol- larına atıldı. Turan ağlıyarak büyükbabasının boynuna sarıldı. Cevadın arkadaşları sahnenin bazinliği karşısında genç ve ma- dulu taziye bile etmiye cesaret edemediler, * vagonun karşılamağa temli | geçirmiye başladığı hayatın ilk günleri Nihal için dayabılmaz bir işkenceydi. “Eski” günlerin bütün güzel ve mesut hatıraları zebani gibi orun kalbine sayı- sız cebennem azapları çektiri- Fakat, çarpıntısını muhafaza edebilen bir kalpte yanan bangi ıztırabı hafifletmez? Bir ay sonra, matem genç du- lan yüzüne hazin bir güzellik bile vermiye başlamıştı. Artık kendisini ziyarete gelenlerle ölen kocasından da bahsettiği zaman- lar oluyordu. Bilhassa Cevadın eski arkadaşlarıyle konuşurken bu bahislerden kalbi acı bir lezzet duyordu. Ara sıra, deni- zin ölü dalgaları gibi, göğsü de- rin iç çekişleriyle kabarıyor, gözlerinden bir iki sessiz yaş yanaklarına yuvarlanıyordu. Küçük Turanın kalbi, yetimli- ğinin acılarını eskisi gibi ve de- vamlı olarak duyabilmek için henüz tecrübesizdi. Günler bu matemin üstüne bi- rer perde gibi çekilip geçiyordu. xI Sonbahar; yaprakların sarar- dığı, bağların bozulduğu ve t biatten hayat neş'esinin eksil- meye başladığı mevsim, yalnız mektepler için yeni bir bayat Eylülun bitmesine bir iki gün kalmıştı. Akşam üstü, küçük bir mual- lim grupu, Türk Ocağının bal- konunda afaki bir sohbete dal- mıştı. Bu şehirde sonbahar müm- kün olduğu kadar geç gelir. Eylül, sıcaklarile Ağus'osun bir devamı gibidir. Balkonda könuşan muallimler de böyle sıcak bir günün sonun- İ da vöcutlerindeki uyuşukluğu, İ denizin sularm öpe öpe gele yanlar arasında derin bir teessür , Bir kaç karagün dostu onu | Babasıyle annesinin evlerinde | şimdi birer hortlak gibi, birer | hamlesinin başlangıcına alâmettir. | | tesadüfi Sayıfa 5 İşliyen Yara Yazan: Necmettin Halil imbatın giderdiğini hissediyorlar- dı. Deniz küçük ve neşeli dak gacıklarla çırpınıyordu. Karşıda demirli duran kayıklar zevkli bir raksın ahengi içindeydi. Ci- varda denize giren çocukların keyifli bağrışmaları işidiliyordu. Güneş ufka asılmış kızıl bir top gibiydi; gözler hiç kamaşmadan onu seyredebiliyordu. Yeni gelen bir arkadaş bu küçük mualiim meclisine ehem- miyetli bir haber getirdi ve sohbetin afakiliğini bemen da- gıttı: — Cevadın oğlu Koleje gi- diyormuş. * Lise müdürü Nimet Bey o gece yemekten sonra, bir yan- gma koşar gibi, Cevadın dul karısın yanını koştu. Tram- vaydan evin önünde atladığı zaman bu mülâkata kuvvetle hazırlanmış O o'masına rağmen kalbi bızlı bızı çarpıyordu. Esef ve kızgınlık içini altüst ediyor- du, Kapıyı Turan açtı ve Nimet Beyin elini bir büyük adam cid- diyetile sıktı; onu büyükbabası- Dın büyükannesinin ve annesinin | oturdukları odaya götürdü. Nimet Bey evde bir başka misafirin bulunmadığına sevindi ve ilk dakikalarda asıl ziyareti- nin sebebini gizlemiye, buna bir mahiyet vermiye çalıştı. Nihayet Turanı göstere- rek ; — Hanımefendi, size zahmet vermemek için Turanın kaydını bizzat burada yapiya geldim. dedi. Turan hemen atıldı: — Beh koleje gidiyorum. Lise müdürü çocuğun bu sö- züne inanmamış gibi Nibalin yüzüne baktı; genç kadın da Turanın söylediğini bir baş işa- retiyle tasdik edince, Nimet B. belli bir heyecanla ; — Nasıl olur Efendim? Dedi. Her halde merhum Cevadın ço- cuğu için en tabii olarak akla gelecek mektep lisedir; belki muallim O mektebidir. o Velhasıl resmi bir mekteptir zannedi- yorum. Nihal bu bahsin açılması üze- rine ilk önce Turanı yatmaya gönderdi, sonra sordu: — Niçin Nimet Bey? — Niçin olacak Hanımefendi. Cevadın o müşterek olduğumuz fikirleri bu sebebi size ilham etmiş olsa gerektir. — Cevatla bu bahsi açıkça konuşmamıştık. Gerçi o daima Turanı liseye vereceğinden bah- | sederdi. Fakat zaten Ankarada başka bir mektep düşünmeye imkân yoktu. — Olsaydı bile, Cevat böyle bir karar vermezdi Nihal Hanım müsade edermisiniz, sizinle bu baksi çok samimi olarak görü- şeyim. Cevadın ve binaenaleyh sizin çok samimi bir kardeşiniz gibi, — Hay hay Efendim. Fakat ben baştan söyleyeyim, Turanı Koleje yazdırırken... — Yazdırdınız mı Nihal ha- nım? Keşki sizi birkaç gün ev- vel ziyaret etmiş olsaydım! (Devamı var)