Ba Maurice de Cobra'nın Be bert Nicholsonun kat'i ifa | Yeoma 1 dikildi. Suratı asık ği ir $ey söylemeden bak» ni a, birdenbire: ini, alime cevap vermekten gi diyorsunuz ha?. iz kendiniz sofra başında» Artık ediniz mi, yüzbaşım?.. Rah, sile mevzuu bahis değil.. Miray Fts bu cevaba aldırmadı . ği: tuş, Cap vermenizi obekliyo- Bye İzinde iken yap | da kimse karışamaz.. Ora- | diy bitlik şerefime halel getir- e Hayır.. O halde, son de- | Mev *diyorum, yüzbaşım, bu tin, i üzerinde suallerinizi ke- İ Vy Size söyliyeceğim kadarmı rek bu bahsi konuş - may Bu bahsi artık konuşmı- | e eni topladı Sofram “en eski bir gazete aldı ve lm tabit bir eda ile sö- Hakkınız var. Yarın sabah teftişinizin mufassal rapo - | verirsiniz, Geceniz hayrol - tal Geceniz hayrolsun yüzba - b 9 ls dez | van tahta bir bölme iki düş- yay, riyordu. İki düşmandan h © &ünden güne kininin art- Kine k an bir adamla, mafev - API henüz adavet duymu - iy onu garip mizaçlı bir ai baz üzücü, bazan if- ayıt, göğe tir silâh. aşı sayan başka bir adam. Mülâzimile muhaveresinden k Ni bir şeyi aklında tutmuş - Ağ ikolson bütün ketumiyetine | 4 Kahirede ancak bir ka - İN adar olduğunu sakla - : anan açıkçası Albayı z emekti, a Alba bu aşkı paylaşmış | i Bunu anlamanın kolayı gelen mektupları kon- Müneleti, Roberts bu mektup- nk niyetinde değildi. Kıs- ç < onu bu kadar düşürme - lâkin hakikatin nihayet “MA çıkması için postada Mı len ve Albanın el yazı - m bir zarf olduğunu! kâfiydi. Alba ona yazı - | piklarının karşılıklı olduğu demekti. başında son muhavere - Özle gün sonra, tesadüf Temeli hem çekindiği şe - n ayağına getirdi. çi aşil, muavini mahzenler- Yene bhaneliği, sessizce, mua - zl, Sişlerdi, Subadar mitral ydi rmış ve şeflerinin ö - kanizmalarını işletmiş- (0 Hünçeleniiz.. hin EN yirmi sandık cep - madeielcek erzak kolu ile nin Kohot deposu - MM eiyi Mi Nikolson kayde- | ek; dar haber verdi: da den, posta geldi. iğ üye çıktı, muavini | Mibeşç ole geliyordu. Ro- peni cük zabitin büro- a ufak masasında Kinda idi. Sağda Ro- RM ayırdığını gördü, Res © *n iki kartpostal Son Romanı: 20 ve bir mektup. Roberts paketini alırken küçük zabit torbadan müstatil, mosmor bir zarf Oodaha çıkarıp sola koydu. Roberts der - bal Mısır pulunu gördü. Ve Ni - kolsonun kuriyesini çarçabuk al- masına rağmen Albanın el yazısı» nı tanıdı. Şimdi kanaat getirmişti. Bir lâhze tereddütten sonra mülâzı - mın garp tabyasına doğru uzak « laştığını görünce onu çağırdı: — Nikolson! Odama gelir mi- siniz? Sizinle konuşacağım. Mülâzım, şaşırmış, döndü: — Odanızda mr, yüzbaşım? — Evet. Roberts, sahneye şahit olan kü çü zabitle tahsildarın bu daveti garip saymamaları için yapabildi- ği kadar tabit bir eda ile ilâve et- ti: — Eksik cephane için radyo « yu yazacağız. Birinci kata çıktılar.. Roberts Nikolsona yol açıp arkasından o - da kapısını kapadı, mülâzımna yaklaştı: — Sizi buraya el bombaların - dan bahsetmek için çağırmadım. Bu telgrafı birazdan yollarsınız. — O halde, yüzbaşım, konuş - mıya lüzum görmüyorum. Muha- verelerimiz mahduttur, hususi ha yatıma gelince.. Size demiştim ki. — Peki, ben diyorum ki hususi hayatınız beni alâkadar ediyor. — Şahsi işlerime lâkayt kal - madığınızı görmekle şeref duyu - yorum. — Alay.etmeyin, rica: ederim, | Bakın, Nikolson, şimdi size söz söyliyen dört numaralı istihkâm aday gel Alaa, bir yıldızm eksik ve ya fazla olma- sını burada hesaba katmıyacağız. Sizinle, işitiyor musunuz, sizinle erkekçe konuşmamız lâzım. De - min Mısırdan bir mektup aldı - nız. — O halde? — Bu mektubu size gönderen | geçen akşam bahsettiğiniz kadın değil mi? — Bundan size ne? Nikolson Robertsin sualinden o kadar afallamıştı ki, bir adım geriledi; Roberts muavinine gö - zünü dikerek devam etti: — Ben size bu mektupta ne yazılı olduğunu söyliyeceğim.. Sizi menfanızda teselli için ya» zılan aşk kelimeleri, samimi hi - taplar.. — Olabilir!.. Bu canımızı mı sı» kıyor? Roberts yaklaştı. Sesini alçal- tarak: — Size yazanın ismini bile söyliyeceğim: Madam Alba de Nagales. Nikolsonun bayreti o kadar büyüktü ki, karşılık veremedi. Bunun üzerine oORoberts devam etti; — Görüyorsunuz ya, malüma - tım doğru.. Geçen akşam bana bütün açmak istemediğinizi bili - yordum. Ketumiyetiniz bir şeye yaramadı. Siz Kahirede Madam de Nogalesin âşıkıydınız. — Bu yalan! Sonra zannıma | göre, bir kadınm şerefi mevzuu bahsolunca kendini bilir iki er - kek biribirine sır vermezler. Hem efendi, babam sağlığında daima derdi ki, adabı muaşereti bilen i- ki centilmen bana söyletmek iste- diğiniz şeyi daima mes':üt geçme- lidirler. — (Devamı var) VAKIT Lar Devriâlem Büyük Alman tayyarecisi döndü FRİEDRİCHSHAFEN, 10 (A. A). — Alman tayyarecisi Von Gronau, dün saat 16,10 da Cons- tance gölü üzerinde Alterheim'de karaya inmiştir. Bu suretle tayyarecinin icrası - na teşebbüs etmiş olduğğu devri- âlem seyahati nihayete ermiştir. 22 Temmuzda Şimal denizinde kâin Sylt adasından hareket et - miş olan mumaileyh biribirini müteakip İzlanda, Groenland ve Alaska üzerinden uçmuş ve üçün- cü defa olarak şarktan Atlas Ok- yanosunu katetmiştir. Tayyareci Şikagodan Japon - yaya doğru yoluna devam etmiş ve sonra, Çine, Batavya ve Seylâ- | na gitmiştir. Mumaileyh Hint (denizinde motörüne arız olan sakatlıktan dolayı denize inmek mecburiye- tinde kalmıştır, Bir vapur tarafından kurtarı- İrp alınan mumaileyh, biraz sonra Bağdata gitmiş ve oradan Avru - paya doğru yoluna devam ederek Atina, Roma ve Cenevadan geç- miştir. Tayyareci Almanyaya Alp ları geçmek suretile girmiştir. Mumaileyh, 60.000 kilometre yol katetmiştir. Bugün şerefine bir kabul res- mi yapılacaktır, —— Izmirde beygir cinsinin ıslâhı IZMIR, 10 (A.A.) — Vilâyeti- miz köylerinde beygir cinsinin is- lâhı için Bursa'da Karacabey ha- rasından 40 yerli ve Pilevne buğa sı satın alınmıştır, Bir kaç güne kadar İzmire ge- lecek olan bu buğalar, köylere taksim edilecektir. im Macar Başvekili Romaya geldi ROMA, 10 (A. A.) — Macar Başvekili jeneral Gombos, İtal- yan hükümeti tarafından tahsis edilen trenle Romaya gelmiştir . Macar hükümetinin Roma sefiri ve Budapeştedeki İtalyan elçisi de Macar Macar Başvekilinin ya- nında bulunmaktadır. Jeneral Gombos, terenden indi- ği Termini istasyonunda M. Mu- solini, harbiye ve hava nâzırları, başvekâlet ve hariciye müsteşar- ları, büyük elçilerden Baron Al- sisi, hükümet erkânı ve daha bir çok mühim şahsiyetler tarafından karşılanmıştır. —— Almanyada “Intihap- lar senesi ,, oldu BERLİN, 10(A. A.) — 1932 senesi, Almanyada intihabatın a- dedi ve mesarifi noktai nazarın- dan bir rekor meselesi olmuştur. Senenin bidayetindenberi, Be- lediye intihabatı dahil olmamak | üzere 13 büyük intihabat yapıl- mıştır, Bu intihaplar mükelleflere 73 | milyon yani nüfus Obaşına bir marktan fazlaya malolmuştur . Riyaseticümhur intihabının iki devresi en fazla masraflı olan in- | tihabattır. 13 Mart intihabatı 932, 10 Ni- san intihabatı 22 milyon marka Milli Roman 5 sevgili Nikalin kafasile kendisi- onu daima artan bir mubabbetle sevebilmek için bü sahaya hiç girmemeyi daha iyi busurdu. Za- ten ikisinide en geniş mikyasta oyalıyacak, uğraştıracak mevzu her an karşılarında ve kollarının arasında idi. — A, bak Cevat, Toto, şey, Turanın bu renginin matlığı sa- na benziyor. Ağız, burun, gözler hemen hep ben. Yalnız senin yuvarlak yüzünün içine bu ben- den aldığı şeyleri koymuş. Göz- leri sana benzeseydi! — Hangimize benzerse benze- İ sin Nihalim, yalnız kafası senden ve benden östün olsunda. Şey, sütünü içmesine ne kadar var karıcığım? — Ooo, vakit gelmiş bile. Fa- kat ilk önce anneme seslende gelip bir değiştirsin. * Turanın ilk gülümseme tecrü- beleri, ilk huhuları, yatağının içinde ilk dönüş teşebbüsleri; evin içinde ana ve baba için ye- ni bir devletin harbe girişinden daha mühim bir badise oluyordu. Hele ağzından çıkan sesleri - ilk defa “baba,, ya benzer tarzda toplâdığı gün Cevat neşesinden sarhoş gibi olmuştu. — Partiyi kaybettin Nibal, diyordu; Turan her kesten çok babasını sevdiğini itiraf etti. — Ya babası her kesten çok kimi seviyor ? Bu sualin cevabı gene bir mu- habbet tezahürü olduğu halde, Cevat söz halinde verilecek tek kelimelik cevabı uzun uzun dü. şünmiye mecbur kalıyordu. Şimdiye kadar kalbinin bütün sevmek ihtiyacıyle Nibale bağ- landığında şüphesi yoktu. Fakat bu yeni başlıyan sevgi de ne engin ve esrarlı bir şeydi! Babalık hissi; kendi kanından bir mablük yetiştirmek gururu ve ona karşı duyulan muhabbet,, i Cevat bu duyguların her an, dalga dalga, kalbinin ufuklarına çarptığını hissediyordu. g * — Nerede kaldın Cevat? | — Biraz erkence bile geldim sanırım, Neden sordun? — Sana verilecek büyük bir | havadisim, büyük bir müjdem varda, gelmeni bekliyemiyor- dum, Turan bugün ilk defa yü- tümeyi tecrübe etti ve muvaffak oldu. — Yal Nerde o eslan? — Henüz uyuyor. z — Desene ki eli silâh tutacak ağa geliyor. i > yeli sus, söyleme Allah aşkına. Ben oğlumu asker yap- mıyacağım. — Bizim arzumuza kalırsa be- nim de niyetim yok. İ zu ile hiç yoktan bu sevimsiz bahsi nereden çıkardın? Cevada bu hakikaten münase- bets'z bahsi açlıran şuursuz ve- sile o gün muallim kadrosunda yeni bir delik açılması idi. Mek- tepte gerç boca kalmamış gibi idi. Hepsi birer ikişer askere çağırılıp gidiyordu. O, bir leyli mektep müdürü z İşliyen Çünkü, anlamıştıki ne yapsa ! ninki arasında bir denklik elde | etmek imkânı yoktur. Karısında | eksik birşey görmemiş olmak, | — Canım sen de ayağının to- | Yara Yazan: Necmettin Halil kalmıştı. Çağrılırsa gitmekte te» reddüt etmiyecek, kaçamak yol- larına baş vurmıyacaktı, Harbe girişmize gönlü ve aklı yatma- makla beraber artık mesele milli bir vazife halini almıştı. Fakat böyle bir ihtimali düşündükçe kalbinde tuhaf burkuntular olu- yordu. Onu avutan en kuvvetli sebep- lerden biri de mütemadiyen mem- leketin çocuklarile, onların ye- tiştirilmesile alâkadar o'uşuydu. Mektepte cephede çalışır gibi çalışıyordu. Ocak faaliyetleri hayli tavsa- mıştı çünkü Ocağın en tabii azası olan gençler, o milli ma- betten aldıkları ateşle gaza mey- danlarında bomba fitillemiye git- mişlerdi. * Yeni gelen bahar tabiatın göğ- sünde iğreti bir süs gibi duru- yordu. Uzak cephelerden alman ha- berler çok ümitli «eğildi. Kaf- kaslarda ordumuz mütemadiyen çekiliyordu. Kanal seferi binler- ce Türk gencini kumlara göm- müştü. Bu uzak cephelerden baş» ka, çok yakmda, paytahtın ka- İ pısında yeni bir cenk meydanı açılmıştı. Cevat, kulak verse, Çankka- lede atılan topların, patlıyan bombaların, çatırdıyan süngülerin seslerini işidecek gibi oluyordu. Çok yakın, bulundukları için bu- i radan harbin bütü fecaatlarını duymak kabil oluyordu. Körfe- zin her dalgası başka bir mem- lekel evladının şehitlik haberini gelirir gibiydi. * Nibal, çocuğunun ilk yaş gü- nünü kutlulamak için hazırlıklara meşguldu. Davetlilerin . hemen hepsi Nibalin Klein dost- alrıydı, muallimlerinden bir iki- sinide çocuğun “börs deyi için çağırmayı (o unulmamıştı Cevat böyle bir tezahüre kalben taraf- tar olmadığı için kendi arkadaş- larınıdan biç birini oçağırmamiış fakat karısının haklı sevincini kırmamak için onada hiç bir şey söylememişti. Çay günü, artık hayli kıtlaşan şekerden yapılmış olan şeyler gösterişli bir veda şenliği için masanın üstünde toplanmış gibiydi. Turan o gün misafirlerin yanı- na ilk defa mor kadife külotu ve beyaz gömleğile çıktı. Saçları ilk defa makasla kesilmiş düzel- tilmişti. Henuz on beş günlük ihtiyatlı yürüyüşü meclisi en çok neşelendiren bir şey oldu. Cevat, bu hava! misafirler arasında hemen yalnız çocuğu ile meşgul oldu. Zaten meclisler» | deki eski neşesi ve heyecanı ye- nne ona garip bir durgunluk gelmişti. O eski haline ancak karısı ve çocugu ile yalnız oldu- ğu zamanlar dünüyordu. * Cevadım en çok elem duydu- ğu günlerden biri son sınıftan birkaç körpe çocuğun askere alınıp götürüldüğü gündü. Gece rüyasında bu çocuklar» dan birini kaulı yüzüyle bir çu- kurun başında uzanmış gördü ; uykusu kaçtı, Dolaşık ve berbat bir fikir silsilesiyle o kanları on sekiz yaşına gelmiş kendi çocu- ğunun yüzünde gördü. ii lir (Deva van