isi açık kalan odaya mülâ- pm Yokken girdi. Sam Brawne harbi ü beylik tabancası, erkânı ulak, itaları üstünde duran a Bielay. yasına baktı. Duvarda el- el bi ir kodak makinası, ha- deki Matara asılıydı. Üzerin- dana yaz etrafında kitaplar Masasına yaklaştı, Ni- ların arasında mahru- buldu. Onu alırken le kartonlu fotografı Merakla değil, masa- kmamak için onu dü- *s. şiddetle yakalayıp -?A yaklaştırdı. Kalbi güm du. Daha iyi görmek i ve albayı tanıdı. Re- imzası vardı. Sol matbu yazıyı okudu: “No- ir, “san'atkâr fotoğrafçı - Ka- 8 iz çabucak odasına dön- duğu şey aklından bütün meşguliyetleri O koymuştu. in avdeti, endişe veren b. atı, gittikçe (o gerginleşen Ni, /aziyet artık onun umurun- eğildi. 4 numaralı istihkâm, hududu, etrafındakiler yok 8 demekti, ilisesile yatağına uzanan Ro- Yalnız Albanın Nikolsonun üstündeki resmini görü- mw bin türlü düşünceler Kiye ilesine hücum © ediyordu. a bu düşünce sağanağı ona Wrap veriyordu ki! Nikolson Albayı Kahi- 77 / : #EEEZİ pi FE Naz ıştı. Tesadüf çekinile- MEhalde idi. Shepherd's'd ; tosy, in'de “Helvo: yelesi pek kalaba baloda karşılaşmaları mu- . Anlaşılan Nikölson o- bakılırsa, gönül işleri” addedenlerden değildi. karşılıklı bir aşk?..... ps fotoğrafı ona vermiş iy kendisinin Albanın da bu iü Nilin deltaya akan su- 191 geçici bir münasebet ad- ini gösteriyordu. , “ts, başı ateşler içined, el- gibi, sükünetle, mantıki v la düşünmiye meydan 9 acı hayal. İtidalli dü- © mani ve inatcı azap! .. n sikti ve iradesinden çi İm, işi kavramalı .. .ysorada üç, dört, belki de la, onunla tanıştı, ona İ Süphesiz öteki de. Bir ay, Vu Onun aşıkı oldu. Hem ?. Alba sıkılıyor- a çalışıyordu... geldi. Öyle ise iki sebebi işet. Ge- şüphelerim (nasıl « Kocasının mek» hiç bir se- y Alba onların hepsini bile! Yeni bir Gill. Buna hiç şüphe Onun için öl sadakatine i- hağlalalıktır demekte imişim, bir kahkaha at- AE A A Wah. Ben de yeri Misırle geçmiştir , Maurice de Cobra'nın Son Romanı. konuştu 18 çok görüldü. Benden aşağı rütbe- de bir zabit seçildi. Alba bu ço- cuğun coşkunluğuna kapıldı! Te- sadüf, bu adi müdhikenin bu per- desi de meçhulüm kalmasın diye, bana bu çocuğu gönderiyor. — ne bir mektup, ne bir izah, — ne bir mazeret,. Fakat halefimle ay- ni çatı altındayım!.,, Roberts, yüzünü ihtiyarsızça çevrik, yatağının üzerine oturdu. İradesi tükenmişti. Artık mantıki muhakeme kabiliyeti kalmamıştı. Yeniden düşünceler beynini alt- üst ediyordu. Nicholsonu Kahirede, bir çiçek bahçesinde, Albaya aşkını açar- ken, sonra Albayı odasında, kâ- ğıtların arasında eski aşıkının 8€- kiz sayfalık mektubunu bulurken görüyordu.. Sayfaları şöyle süzü- yor, onları lâkaydane yırtıyor ve sabahleyin yeni aşıkının gönder- diği gülleri koklıyordu. Mes'ut çifti geceleyin Nilde bir dabih içinde, biribirine (sarılı, zümrüt rengi tembel sulâra kapıl- mış görüyordu. Pek iyi bildiği jestleri tahayyül ediyordu. Ansızın kalbi bir men- ! gene içinde kaldı. O, zavallı men- fi, bu loş odada, siyah masası ö- nünde kan ağlarken Albanın vü- cudunu bir başkasına verdiğine şimdi emindi. Bu kanaatla yatağından fırladı ve kapıya koştu. Kapıyı açmak ü- zere iken dehlizde Nicholsonun sesi duyoldlu: — Yüzbaşım, teftişi bitirdim, kayde döğer bir şey yok!. Robertsin benliğinde zincirden boşanan canavar hızile kapıyı a- şıp Nicholsonun boğzıma atılamk istiyordu, Lâkin o canavar vazife yetine, en feci anlarda sevki tabii- yi yenmek ve her şeye rağmen en fena hırslara galebe çalmak kabi- liyetini haiz İngiliz soğuk kanlı- lığına henüz bağlıydı. Kapının topuzunu çevirmek i- çin bir kaç adım geriliyerek sade- ce: — Peki, teşekkür ederim. de- di. Nicholsonün ayak sesleri uzak- laştı... Roberts onu, duvarlar rüyete mâni değilmiş gibi, bakışlarile ta- kip etti, Birdenbire silkindi. San- ki göze görünmez bir el suratını kamçılamıştı. Maziyi canlandırır- ken unuttuğu bir şey vardı! U- fak bir şey!.. Alba ile Nicholso- nun onun aşkı ile eğlenmiş olabi- leceklerini unutmuştu! Güzel ve- fasızın yeni aşıkına ifşaatını işi- tyor gibiydi: “Sevgilim, sizin Hindistan ordusundan başka bir zabitle tanışmıştım. Benim peşime düştü.. Zavallı adam! Onu sevi- yorum sanmış, Ara sıra bana mek- tüp yazıyor, amma mektuplarını açmıyorum bile... ,, Alba, Nichol- sona bunları söylemiş olacaktı .. Roberts Albayı, ağzında sıgara, mazisinin aşktan kâm almadığı - na kıskanc Nicholsonu kandırır. ken görüyordu. Kim bilir?. Belki de zavallı ümitsiz mektuplarını ona göstermişti. Bu fikirle beyni döndü, mu- hayyilesini kızıl bir bulut kapla- dı. Nicholson belki mafevkinin haysiyeti ayaklar altına alındığı- nı biliyordu . “şeref bile| Bu iğrenç onu Nicholsondan ayıran duvara | VAKIT | Hindistan Kaynayıp duruyor Gandinin tekrar açlık grevi yapacağı tehdidine rağmen. Bombay, 8 (A.A) — Gandi | nin tekrar açlık grevine başla” | mak tehdidine rağmen Hintliler itilâfkirizliklerinden vaz geçmiş" lerdir. Malabar hükümdarının aşağı sınıflar bakkında reva görülen içtimai müsavatsız'ıkların tadili suretine Gandi tarafından yapıl mış olan tavsiyeye riayet etme ğe azmetmiş olduğu söylenmek- tedir, Binaenaleyh, artık mutedilâne fikirlerin galebe çalmasina im- kân mevcut olmadığı zannolun- maktadır. Diğer taraftan o Mecusilerle Müslümanlar arasındaki mükâle- meler de bir hal suretine gide- cek bir istikamette değildir. Büyük bir müslüman eyaleti teşkil edilecek ibtilâfın en esaslı noktası yu- karı Hindistanda, sahası Fran- sanın iki misli olacak olan büyük bir müslüman eyaletinin teşkil edilmesi meselesidir. Mecusiler buna mubaliftirler ve böyle bir eyalet teşkilinin Hindistanın par- çalanması demek olacağı fikrin- dedirter. Esasen Şevket Ali ile müslü- man murahbasları cemaat mese- lesi ile oğraşan konferansı terk etmişlerdir. Şevket Ali dün akşam Ame- rikaya gitmek üzere vapura bin- miştir. Gandi hapisanede Londra, (A.A. ) — Hin distan nagirı Sir Samuel Hoare, Avam kamarasında Gandinin si- yasi bir mabpus sıfatile hapisa-. ; im diduğu kadar serbest bir rejim olduğunu söylemiştir. Mumaileyh, Mahatmanın “ do- kunulamazlar ,, meselesi hakkın- da istediği kimse ile müzakerat- ta bulunabileceğini, bu mesele hakkında mektuplar yazıp neşre- debileceğini ve nihayet silâhsız itaatsizlik mücadelesi hakkında istediği malümatı alabileceğini söylemiştir. Eğer Gandi bu hususta fikrini değiştirmişse bunu bükümete iblâğ etmesine hiç bir şey mani değildir. Maamafih Sir Samuel Hoare, Lonara kabinesinin hatlı hare- kelini tebdil edemiyeceğini ve Hint ittihadı konleransı ile uyu- şamıyacağını ilâve etmiştir. A TEA GA A AA ey dimağını tırmaladı. Kılıfında ası- lı tabancasma sabit bir nazarla baktı. Sonra gözlerini kapadı. Kı- zıl bulut dağılıyordu. Titriyerek lâmbayı söndürdü, el yurdamile yatağını buldu ve batlaniyesinin üstüne yaralı bir hayvan gibi u- zandı. Avluda düzgün adımlar istih- kâmı kaplıyan sessizliği yırttı. Koğuştan çıkan dört asker zırhir kulelerde nöbet değiştirmeye gi- diyorlardı . Ertesi gün, Nicholson takviye edilmiş bir kolla yürüyüşe çıktı . Vazifesi üç gün Ozid vadisinde devriye gezmek ve 4 numaralı is- tihkâmdakilerin o uyumadıklarını Abra Tehi yerlilerine göstermek- Ji. İşi Milli Roman 3 iyen Yara Yazan: Necmettin Halil Kendisinin ve gayesinin mü- ! titreye titreye evin içine yayık tekâmil bir şekilde devamı... Lu düşünceler, o zaman Sultsnide muallim olan, genç mefküreciye pe bazlı saatler geçirtirdi. Nihalin benliği bu'unduğu ka- bın şeklini alıveren bir inayi ha- lindeydi. Bu yüzden, Cevadın şahsiyetine uymaklada güçlük çekmemişti. Onda, az veya çok farklarla hemen her kadında ta- bii sayılabilen, giyinmek heves- lerinden başka hiçbir ciddi mes yil, bele hiçbir iptilâ yoktu. Ab paplarile konuşmaktan, eğlen- mekten başka işi hemen kal mazdı. Cevadın aldığı maaşla bir hiz- metçi tutmalanna imkân olma- makla beraber, tecrübeli bir ka- dm olan Nihalin annesi kızının ev işlerinede, en ağırlarını Üze- rine almak suretile, yardım eder ve genç çifti yuvalarında buzur içinde yaşatırdı. Nihalin ciddi okumıya da pek | merakı yoktu. Kocasının küçük kütüpanesini doldurup taşan ki- taplar içinden bilhassa romanları seçerdi; bunların içindede son zamanlarda yazılmış olanlardan daha geriye gitmiye Türkçesi pek elverişli olmadığı için ken- disinin İngilizce kitaplarını vakit geçirmiye daha uygun bulurdu. Cevat ilk günlerde onu ciddi mütalealara ve bazı mevzuları beraber düşünmiye sevketmek istemişti; fakat o her meseleyi kocasının ağzından dinlemeyi ter- cih ederdi. Genç erkekte, daha sonraları, bu narin ve sevimli mahlükun kafasını ağır şeylerle yormak sevdasından vazgeçmiş; onu aynı zamanda bir kafa ar- kadaşı olarak değil, sadece kal- binin ve uzviyetinin mutlak bir ihtiyacı olarak yanında görmiye alışmıştı. Zaten onu daba ziyade vücudunun ve yüzünün cazip gü- zelliklerile sevmiye başlamıştı. Bu, Cevadın daima içe gitmiye alışık olan gözleri ve hisleri için tatlı bir delâleti. Nibayet beklenen gün gelmişti. Ilik bir babar akşamında, er: ken yedikleri yemekten sonra, Nihal karnında hafif sancılar duymağa başlamıştı. Cevat, ye- meğin dokunmuş olması ihtimal» lerine kulak asmiyarak, hemen kapıdan çıkmış ve evvelâ kendi küçük evlerinin pek yakınında oturan (o kayınvalidesine © heber vermiş, sonra ebeye koşmuştu. Yarım saat sonra ebeyle bera- ber döndükleri zaman Nibalin vaziyetinden anlaşılmıştı ki bun- lar doğum ağrılarıdır. Bu sarcı- lar gittikçe kısalan duraklarla : tekrarlıyor ve her defasında za- vallı Nihalden daha acı ve yük- sek ıstırap iniltileri çıkartıyordu. Bir müddet sonra sancılar da- yanılmaz ve Nibalin bağırmaları tutulamaz bir hale geldi. O za- man genç adam karısım ebeye ve kayınvalidesine ( bırakarak yandaki odaya çekildi. Oturduğu yerde alnından terler boşunarak muztarip karısının feryatlarını dinliyordu. Bu haykırışlar Ceva- dın kuvvetli sinirlerine birer kamçı gibi iniyordu. Böyle kim bilir nekadar 2a- man geçtikten sonra, Nihalin en yüksek ıstırap perdesinden çı- kan sesi birdenbire dinmiş ve ondan hemen sonrada yep- yeni ve gıcırtı bir ses doğum mıştı, Bu titrek ses, bir saniye- lik babasinu gergin sinirlerine bir bıçak tesiri yaptı ve sebebini bilmeden, elinde olmadan, vücu- dü kahkaha zamanlarında oldu- ğu gibi sarsılarak, gözlerinden yaşlar boşandı. Artık babaydı ve © duyduğu titrek ses doğan yavrusunundu. Bir dakika sonra, manasız bul- duğu göz yaşlarını kimse görme- sin diye silerek, bulunduğu biti- şik odadan çıkmaya hazırlanırken ebe Hanım sesleniyordu: — Beybabası, haydi gelsenize i oğlunuz elinizi öpmek için bağı- rıyor. Doğun odasına girdiği zaman kayın validesi bir havlu içinde sarılmış olan bebeği, gülerek, dizleri üstünde tutuyor ve ken- disine gösteriyordu. Nihalin ös- tüne beyaz bir çarşaf örtülmüştü Genç anne, yüzünün ıslıraptan geri'miş olan çizgilerile kocosna gülümsemeye çalışıyordu. Cevat ilk defa bir başkasının yanında karısını alnından öpmek» ten çekinmedi, Nihal bitkin bir sesle soruyordu. — Nasıl Cevat yavrumuz gü- zel mi? Bak, istediğin gibide erkek oldu. Genç adam çocuğuna doya doya bakmağa vakıt bulamadan Nihalden yeni bir feryat yüksel di. Onu tekrar dışarı çıkardılar. lik geçen arabanın tekerlek- leri kaldırımlardan mübalâğalı bir gürültü çıkarırken, gece fe- yizli bir fırtına geçirmiş olan bu evde de nisbi bir sessizlik hasıl İmüştu. Nihal dağınık saçların- dai Pil bol e yüzüyle karyolasının içinde hareketsiz ya- tiyordu; mecalsiz iniltileri ara- sında, derinleşen elâ gözleri uzunca fasılalarla açılıp kapanı- yordu. Cevat aşikâr bir gururla oğ- lunu kucağında tutuyor ve seyir ediyordu. Bu henüz şekilsiz et yumağımın yüzünde garip bir şiş- lik ve morluk vardı ki güzel mi, çirkin mi olduğu hakkında insa- na açık bir fikir vermiyordu; yalnız fıldır fıldır dönen yumuk- ça ve kapkara gözleri en göz ç€- ken tarafıydı. Güneşin ilk ışıkları oda için- den, hâlâ yanan Jâmbaları sarı leyin uğramak üzere iş bel Bil me dalar gibi oldu; bebek onun yanında mışıldamıya başladı. Kayınvalde bu halden istifade ederek kahve pişirmek için terliklerinin ucuna basa ba- sa odadan çıktı ve çıkarken damadma, kaş göz işaretleriyle buradan katiyen (ayrılmaması lüzumunu anlattı, Onun zaten buna biç gönlü yoktu. Karşısın- da nefes alan bu iki varlığa bakmak ona gururlu ve hazlı bir sarhoşluk veriyordu, Babalık o- nun hüviyetine yepyeni bir şey ilâve ediyor, hayatının manasını zenginleştiriyor, çalışma kuvveti- ni artırıyordu. O gün mektepteki dör saat dersini ayni devamlı heyecan ve garip bir sabırsızlık içinde ver- di. Ikindiye doğru eve dönünce küçük aile meclisini toplanmış buldu. Kayınpederi de orada idi. Yeni doğan, ailenin en ehem- miyetli uzvu oluvermişti. Hatta ıztırapları bâlâ tamamen dinmi- yen Nihal de, alır bile miri İ VE ağ