5 ZOR OOSUOD Nİ AŞ 2 Ağvstos 1932 aninamaş m edi Devler Masalı i RE Yazan < Kastamonu Mebusu Velet Çelebi yea nane 008 s8 4800004 0000 00mm00 000004 0 200m4 88 8 eRAE 104 BE ARAM ANAARAMAİ Z biti nce, ce, Deniz Ata, Garip yiğidi yanına Sağırdı. “ Sen kimsin ? ,, dedi ulus Deniz » ata bir (Yeni 9 bayramında San ei Verip Oğuz beylerine, atalar türesince öğüt yi zile arasında u- Xl, © Sirkin suratlı, ık ola sun benizli, ik “iyi bir yabancı da bulu- tarip Az bitince Deniz ata | mg ii Yanma çağırdı. rd n böyle acmacak bir ». Sen kimsin) dedi. < Yolda halini anlattı; lara lap buyruğunu biz Vİ eni yer yüzünde İsi,» hasta gönüller he- mizi Uzak ellerden dağlar, dereler geçip, kanlar aşıp bugün i- N Meclisine can attım ki i sare bulamadığı der- nin mübarek nefesinle rise Dünyada şu bir kaç Mü fetrahlığile asude te hasip ola! O © geçenler ina- A ka eyler değildir. An- va nim doğruluğu- şahidi olduğundan u- ki sözüme 'i İnanırsınız. Za- MZ beyler katında ye Onun için anlatma- : ma İ babam kervan başı idi. Mi, © deve işletirdi. Malı, Halk içinde Ece > diye anılırdı. Bana da ) diye ad vermişti. Bü- Ne ben de atamın; yö- Şi çe ivan ettim, El dan boya seferler benden boşnut Mi kavuştu. Ben a- ii Üç katar devem ». iş bilir adamlarım iğ yolda çalışıp duru- b kervanların başı a iü Su bucağı bulunmaz ında adım anılırdı. devecilerimi işe gön- n Konağımın develik- Yün deve kalmıştı. A- kapı nda yatarken gece elm, Birisi sesle- <n kimsin, ne ister- ; © (Ece Kaymaz oğlu Yün dedi. Yas Altin gümüş işlen- i ran Ablarla donanmış, bir güzel yiğit Si e başını kaldı. i genç kuvvetli nayi Aİ sana kira olarak vi Sa ardıma!) diye- va * verdi. İtanttan baş- Pemedim, Anam (oğul Si mn adamla | Dün ere nasıl gidiyor- dusa da (ana biz | Kim Yollar yolcusu- | la biz aydınlatı- ek elini öp- madan hemen sıkarıp iple- > #âireyi sırtla- | gi in ardınca i gün iki gece geçtik, ikça benim Yazıyı ar- il yüksek > Vardık. Yiğiş ! beni yere yıkar gibi bir şey yap- | tığımı sezer gibi oldum ki ken- i dimden geçmişim, (Meğer bana (sen Gereği buracıkta din- len. Bu dağın ardında benim | biraz işim var, gelir seni bulu- rum) dedi. Ben kendi kendime (bu genç delikanlı böyle başları göklere irişmiş, dipleri aslanların, kap- lanların, türlü canavarların mes- keni olmuş ummanı balkan için- de yırtıcılardan O haydutlardan korkmadan nereye gitti acaba?!) diye dalmış gitmiştim. Gece ya- rısı olmadan hemen geri döndü. Avını kapmış şahin gibi kuca- ğında bir yük ile geldi. Uzakta atından indi. Kucağındakini ye- re biraktı. Yanıma gelip bir ha- rar aldı. O seyi harara tıktı. (Al bunu deyeye yükle gidelim) de- di. Verdiği yükün bir insan vü- cudü, pamuk gibi narin bir vü- cut olduğunu tecrübeli elim sez- di. Tüylerim ürperdi. Zaten ge- cedenberi uykusuzluktan, kor- kudan sinirlerim bozulmuştu. Ne ise yüklettim önüme kattım. Yi- ğit önde, yük ortada, ben artta Ulu dağın eteğinde dolsmbaç yollardan, heybetli uçurumlar- dan bir günlük mesafede yol gittik. Akşam oldu. Orman ete- ğinde bir pınar başına indik. O, çuvalı yüz adım ileride bir çukur kenarına bıraktı. Yedik, içtik, yattık, Gece yarısı hazin hazin | yürekler yaralıyan bir kadın ağ- i laması, sızlaması kulağıma iriş- ti. Silkinerek kalktım. Öyle kork- muşum ki korku bilmiyen ben, | nasıl olup ta böyle dehşetlendi- ğime kendim de kızdım. Fakat kadınm insanı çileden çıkaran yalvarmaları, ağlayıp paralan- maları beni bitirdi. Fakat niçin oradan kımıldamadığıma hâlâ hayranım. Sersemlikle akıbeti | keşfedemedim. (Yiğidim, şab- baz beyim. Ben senin gözden kıskandığın, şahin gibi başı gök- lere karışmış tepelerde sakladı- ğın) der gibi karışık sözlerini anlamıştım. Muttasıl o söyler, o söyler. Arasıra genç kadının yü- rekler parçalıyan müessir feryat- ları çıkıyordu. Artık kendimden geçmiştim. Meğerse o vakit böy- le çarpılmışım. Çehrem böyle çirkin bir şekle girmiş. Yiğit o- radan yanıma geldi. Beni peri- şan bir halde yağmur gibi yaş döker bir vaziyette görünce be- nim bu pişmemiş ödükçe tavrr- mâ da kızarak ya Settar diyip bana da o demir elile bir tokat | aşketti, Hemen üzerime çullanıp da ruh koklatmış). Sabahın serin rüzgârı beni u- yandırdığında baktım ki yiğit uçmuş, gitmiş, Akşamki macera- yı düşündüm. Hemen o çukurun olduğu yere gittim. Yiğidin ka- ranlıkta örttüğü molozları açtım. Sırmalı mücevherli elbiselerle | donanmış güneş gibi bir kız ce- sedi çıktı. Kâğıt gibi vücudü kı- zıl kanlarla alaca bulaca olmuş- tu, Kalbini dinledim. Gayet za- yıf atıyordu. Çok sevindim. Ü- ! zerimde eksik etmediğim ava- | danlık torbasından bir ruh çıka- rip koklattım. Yüzünü yıkadım. Dermansız kir surette gözlerini | açıp beni görünce belinledi. | deceği zannediliyor. ! filmde rol yaparken vazifesi ba- İ çelik sanayii müesseseleri ara- | | sında bir itilâf aktedilmiştir. Bu “XKorkmayınız. Ben merhametli VAKIT Amerika Mançuride Japon işgaline muarız! Nevyork, 12 (A.A)— Dün, M. Stimson ile M. Debuşi arasında vukun gelen mülâkata ait olarak, M. Stimson'un Cemahiri Mütte- hidenin Mançuride bir Japon iş- galine muarız bulunduğunu ve Çin statükosunda böyle bir iş- galden tevellüt edebilecek her- | hangi bir tadilâtı tanımıyacağını ve Çinin hukuku hükümranisinin | daimi bir surette ihlâline mâni ol- mak maksadile Kelloy misakını bütün kuvvetile takviye edeceği- ni M. Debuşi'ye tekrar etmiş ol- düğü zannediliyor. M. Debuşi, bilmukabele Japonyanın Peiping veyahut Tientsin'i işgal etmek niyetinde olmadığını söylemiş ve | Japonyanın Mançurideki âli as» | keri—siyasi mümessili Jeneral Muto'nun Japon Harbiye Nazı- rın değil, fakat Japon başve- kilinin emri altında bulunacağı” nı ilâve etmiştir. Baltimor Sun gazetesine gö- re, Cemehiri Müttehide Hariciye Nezareti Mançuride iktisap ettiği inkişafatı vaziyetin sıkı bir etmekte ve göz | önünde bulundurmaktadır. Ma- | amafih, Japonyanın Mançuride mürakabesini tatbikte devam e- tarzda tarassut M. Debuşi, gelecek hafta Ja- ponyaya avdet edecektir. Rintintin! Artist köpek Holivutta öldü Holivut, 12 (A.A) — Milyon- larca sinema seyircileri tarafın- dan zekâ ve mahareti tasdik e» dilmiş olan maruf köpek aktör RİNTİNTİN 14 yaşında ve bir şında bulunduğu sırada ölmüş- tür. Bir Alman harp köpeği olan Rintintin, harp esnasında Metz şehri civarında bir Amerikalı zabit tarafından yakalanmış ve Kaliforinyaya getirilmişti, Ottava konferansı Ne safhada? Oitava, 12 :A.A) — Büyük Britanya ile Kanada murahhas- ları arasında vukubulan müza- kerat iwemnuniyetbabş bir hava içinde süratle terakki etmekte- dir. Büyük Britanya ve Kanada | itilâf konferans tarafından kabul edildiği takdirde Britapya Kana- da ticaretinin inkişaf bulmasin- da lüzumlu olan fırsat temin edilmiş olacaktır. Mezkür itilâfın hususi bir ta- rife tes'sinden ziyade ticaretin genişletilmesini istihdaf | ettiği zannediliyor. Büyük Britanya ile İrlanda muhtar devleti (o murahbasları arasında yeniden yapılacak olan müzakerelere henüz başlanma- mıştır. bir insanım. Sonra işi anlatırım. 01 Diyip hemen vücudünden kanla» rı yıkadım. İlâçları sardım. Su | içirdim. (Devamı var) İ i ilân edilmektedir. Sahife 9 | Sokakta Gezinüiler : Senelerden beri doğması beklenen yerli canavar! Canavarın gösterildiği yer Bugünlerde Sirkecide tram- | vayla, otomobille ve yahut ya- yan geçtinizse görmemenize im- kân yoktur. Çünkü: otomobille geçiyorsanız, görmeseniz bile şo- förünüz görecek, bir dakika o- | Canavar tomobili durduracak, bir dükkâ- | nın kapısı üzerindeki tabloyu sey redecektir. Tramvayda iseniz mu hakkak vatman görecek, mecbu- ri tevakkuf mahallinde durmak istemiyen arabayı yavaşlatacak | ve yarı beline kadar sarkarak | ayni yere bakacaktır. Önünü kalabalık bir halkanın çevirdiği bu levhada tabii cesa- mette bir öküz vardır. Tablonun altındaki kapının iç tarafında da, içeride dünyada şimdiye kadar görülmemiş vah- şi bir hayvanın teşhir edildiği | Kalabalığın arasında arkasına palyaço clbi- sesi giymiş, yüzü boyalı, başı külâhlı adam da elindeki çıngı- rakla sizi çaığırıyor: — İşte efendiler görmedik deme- | yin. Senelerdenberi doğması bekle. nen yerli canavar burada, içerde si- zi bekliyor! Elindeki çıngırağı bir hayli müddet salladıktan sonra gene ağzını açar: — Bu ne Almanyadan gelmiş 500 | kiloluk madam, ne de Hind denizin. den çıkarılmış yarı belinden aşağısı balığa benziyen deniz kızıdır ve Afrikadan getirilmiş afyonlu fildir, Burada halis yerli canavar gösteri. | liyor. Burada beş kuruşa yedi ayakta | iki can taşıyan Aydın canavarı gös- | teriliyor, ne Akan terlerle yüzündeki kö- mürden çekilmiş kaşları ve yap- ma bıyığı biribirine karışmış pal yaçonun bağırmaktan sesi kısıl- mıştır. O susunca, dükkânm iç tarafında, bif kılârnet ve davul- dan ibaret çalgı takımı icrayı a- henge başlar. o Çalınan parça yeni çıkmış bir dans havası mı- dır, yoksa armonize edilmiş bir şarkı mıdır? Anlamıya imkân yok. Bir gürültüdür gider. Bazı i meraklılar, tek tük içeri girerler. Beş kurusu veren yeşil bir kâğıt alarak bir adım attı mr kırmızı perde ile burun buruna gelir. A- yak tıpırdısmı işiden içerdeki adam derhal ipe gerilmiş olan perdeyi biraz aralar ve vahşi hayvan meraklısı içeriye süzülür. Perdenin biraz fazlaca açılması imkânsızdır. Çünkü kapının ö- nünde biriken bedavacılar bir saniye bile gözlerini perdeden a- yıramazlar. Anlaşılır ki canavar sahibi perdeyi fazla aralatma- makla herkesin merakını arttıra» rak içeri girmelerini istemekte- dir. İçeride her cinsten, her sıf» tan meraklı insanlar vardır. Gar- sonlar, kâtipler, hanımlar, işçi- ler, şoförler... Çünkü hepsi bu acayip ce vah şi hayvan meraklısıdır. Arada bir palyaço veya kılâr- netçiyi tanıdığım söyliyenlerin içeriye bedava girdiği de görü- | lüyor. Bunurla beraber hayvana ve yiyeceği otlara tahsis edilen yers lerden başka seyircilere kalan yer ancak on kişiliktir. On birin- ci giremez. Bir meraklı palyaço» ya sorar: — Burcdı Mi resimde canavar de. diğin şey, öküze benziyor, bir de ayaklı sey Yoksa öküzün adı m de, dişli, Palyaço garip garip bakar, Şimdi sıcaktan döktüğü terler, cevap bulup verememekten ha- sıl olah srkinti terlerine karışır ve damla damla kömür tozu bo- yalı yüzünden akmağa Zoraki cevap verir; Üstünde bir görünüyor, başlar. — Kendisi öküz hayvan canavar, akat üstündeki Hem siz öküzün sırlına yapışmış başı olmıyan, üş ayaklı ufak bir hayvan, hem de ya (Lütlen sayıfayı çeviriniz)