——i4—VAKIT 16 Temmuz1932———mmmmmm Buhran ve ingilizlerin haleti ruhiyesi | —ğ—ğ—ğ——ğ—ç———— Buhrandanbahsediyorlar; Ancak: Lâtife yollu! Bir İngiliz, şahsi veya milli hissiyatını gös- termeği sevmez ; Tehlikenin temaşası, mu- kavemetini azallacâğına hükmeder Tanınmış Fransız ediplerinden And. r& Morua, İngilizlerin dünya buhra- m karşısındaki haleti ruhiyesine, düşünce ve duygularına, her türlü st. Kıntılı vaziyetleri telâkki tarzlarına dair, bizzat yaptığı tetkikat neticesin- de, kiymetli bir yazı yazmıştır. Son günlerde neşrolunan bu yazı- yı naklediyoruz: “İngilterede üç hafta geçirdim. Bir senedir bu memleketi görmemiştim. Orasını iktisadi buhran esnasında! tetkik için büyük bir merak duyuyo- rdum. Acaba İngilizleri bitkin, değiş. miş bir vaziyette mi bülacaktım?, Haziranlarda o kadar neşeli olân Londra hayatı sönmemiş mi idi?. Or. ta smıf halk, sakin vaziyetleri: de terk mi etmişlerdi?, Bütün bu farziyelerin hiç birisi vakıalaria sübut bulacak değillerdi. Hiç olmazsa zahiren, İngiltere değiş»! memişti Amerikada, buhran, sikmtelr, üzücü bir haleti ruhiyedir. Bütün yüzlerde facialar okunur. Kalplerde esrarengiz korkular vardır. kun şerefi olan devasa sinemalar if-| Jâs eder. Eğlenceler cinayetlere ben - zer, Burada böyl şey yoktur. Londra, akşamları, 1932 senei milâ-| disinde, lokantalar her zamanki gibi- dir. Darülfünunlarda talebeler âsi| Jâkaydilerini muhafaza ederler, Say: , fiyelerde bazı büyük köşkler, otel $ek- Jine sokulmuştur, fakat daha küçük sahalarda, hayat lâtif ve aheste de- vam eder, Buhrandan bahis var, ancak.. Şüphesiz burada da, her yerde ol- duğu gibi buhrandan bahsediliyor. Ancak lâtife ve felsefe yollu.. Buhran, bir mükâleme mevzuudur, fakat ye. gine mevzu değil. Aleyhinde bir kaç söz söylendikten sonra, bu mevzu ter. kedilerek ODerbi yarışları, Mister Bârney'in cinayeti, son zamanlarda gok tenkit edilen Londra köprüleri, İrlanda piyankosu mevzularma geçi. Jir. Mümkün olduğu kadar ayni zevk ve ayni eğlencelerin muhafazasına ça- Tışılıyor. Şüphesiz bir çok kimseler, azalan varidat tesirile, zevklerini biraz de- Ziştirmek mecburiyetinde kalmışlar. dır. Yemekler daha sade, elbiseler da-i ha eskidir. Evler daha küçülmüştür. Küçük mahallelerdeki sinemalarm 8- nünde, uzun bir sıra halinde bekliyen. ler vardır, Ve plâj yolları, cumartesi günleri, buharndan evvel olduğu gibi, akın akın banyoya gidenleri götüren kızıl &jderhalara benziyen otobüsler. Je doludur. Satih değişmediği için İngilterede) buhran olmadığını veya buhranın ya taştığını mr zannetmek (o lâzrmdır ? | Kat'iyen.. İşin garibi şudur ki, buh-! ran şimdiye kadar vaki olmamış bir Surette İngiltereye de © uğramıştır. Son Iki hafta içinde işsizlerin sayısı| fevkalâde artmıştır ve hiç bir memle. ket İngiltere kadar, dünya ticareti. nin yeniden başlamasına mührem ih. tiyacı yoktur. O halde.. Zahirt memnuniyet neden ? v Diyeceksiniz, bu zahiri memnuni. yet neden? Cehalet mi, ihmal mi, gu- Tur mu? Zannedersem hâdise daha) mufassaldır, ve bunu iki şekilde izah- etmek isterim, Bir İngiliz, şahsi olsun veya mil. Mi olsun, hissiyatını göstermeği ser. mez. Bu mahcubiyet, kısmen çekin - genlikten, ifade zorluğundan, kendi içine çekilmeden, fakat kısmen de ira- deden ileri gelir, Bir İngiliz, kendini! tehlikenin temaşasına bırakırsa, mu-| kavemet kuvvetinin azalacağına hük-| meder. İ Transval harbinin başlangıcında, her günü bir facia ile geçen bir haf- ta oldu. Buna “Kara hafta, demi erdi. Nazırlardan M. Balfar, kra' çe Viktoryayı temin için Vindser sa- rayına gitmişti. Kraliçe, daha ilk söz- lerinde onu durdurmuş: Yazan : Andr& Morua — Şunu anlamanızı rica ederim ki, demişti, hiç olmazsa bu evde, me- yus bir kimse yoktur. Biz mağlübi- yet talisizliklerile alâkadar olmayız. İktisadi tehlike karşısmda İngiliz. lerin (o bugünkü aldıkları vaziyette, bu mağlübiyeti bile inkâr etmek zih- niyetinin mevcut olduğunu bilsem, hayret etmezdim. Bu inkâr, mağlübi. yetten kurtulma çarelerini aramak ve bulmak şartile gayet iyidir ve tak- dire değer. İkinci izahım: “İngiltere, müthiş işsizliğe, büyük heyecanlara rağmen, gayet nazik bir) vaziyette milli vahdetini bir kere da- ha göstermiş olmakla, istikbalden €- mindir.,, Mesele siyasi bir mesele değildi, mesele müşkül bir vaziyette, münte- hiplerin & i düşmanlıklarını mem-| leketin selâmeti namma feda edip ets| miyeceklerini anlamaktı. Bunu yap-| tılar, ve Kipluig'in dediği gibi arı ku- vanınm sağlam olduğunu ispat etti. ler. Bundan başka, mükelleflerin bir! kere daha vergiler hususunda cesaret gösterip gösteremiyeceklerini bilmek lâzımdı. Bunu da gösterdiler. Müşte-| rek vicdan, bu çifte kuvvet ispatını mes'ut bir tarzda kaydetti, Şimdi de, Ottava konferansının o imparatorluk dahilinde ayni tesantidü göstereceği ümit ediliyor. Bu henüz ispaat edile cek bir şeydir, fakat ba ümit de, İs tikbalden doğabilecek endişeleri tat- mine yardım ediyor. Büyük vâ kıymetli meziyetler Eğer likaydi doğurmazsa, sükü- net, mizah, mağlü ti kabulden im, tina gibi haleti ruhiyeler, büyük ve kıymetli meziyetlerdir. Fakat bu kat'i iradenin, İngilizle- rin kalplerinin gizli — derinliklerinde, garp dünyasınm vaziyetinin tehlikeli Rusyanın beş senelik Plânını nasıl Hazırladı? olduğunu bilmelerine mâni olduğunu zannetmiyorum. İngilterede, müşte- rek felâketlerimizin sebeplerini anla- mağa, orta Avrupa ve bilhassa Fran- 8 ile anlaşmağa doğru, geçen sene. kinden daha fazla ve samimi bir arzu gördüm. çen sene, Londrada bulunan bir Fransız, İngiliz imparatorluğunun felâketlerinin müsebbibi imiş gibi, haksız bir intiba altmda kalıyordu. Bu his, bugün daha az duyuluyor. Şüphesiz bir çok meselelerde nokta mazarlar tehalüf ediyor. Zira millet. lerin menfaatleri muhteliftir. Fakat zihinler daha sakin olmuştur, hüküm- ler daha müspettir. Siyasi adamlar olsun, sokak adamları olsun, mesele. nin çok mufassal olduğunu, ve bü- nun bir komşuya taan veteşni ile hal. ledilemiyeceğini anlamışlardır. Ken. di hesabıma, ben İngiltereyi Lozan karşısında böyle buluyorum. Ve onun değiştiğini de zannetmiyorum. ,, Andrö Moruâ Italya - Türkiye Ticaretinin inkişafı Bunu temin için, tetkikat yapılıyor İtalya — Türikye Ticaret müna- sebatının inkişafı için tetkikat ya pılmaktadır. Yapılan tetkikata gö- re, 1927 senesi İtalyan istatistik- leri İtalyadan Türkiyeye yapılan ihracatı 62,412,983 liret, bizim ıstatistiklerimiz ise 37 milyon Türk lirası olarak göstermektedir. Bu otuz yedi milyonun otuz mil- yonunun İtalya transiti ile merke- zi Avrupa ve Amerikaya ihraç e- dildiği anlaşılmaktadır. İtalyaya hakiki ihracatımız 7 milyondur. Diğer taraftan İtalya- nım ayni sene zarfında Türkiyeye ihracatı 236 milyon lirettir ki bu miktar 1927 senesi istatistikleri»! mizde 26 milyon lira kaydedil.) mektedir. İ Şu halde İtalyadan iihalâtımız, “Amerikalı Mühendis Rusyanın beş senelik plânı bütün dünyanm merakla takip ettiği işlerin biridir. Buna dair her gün yeni neşriyat yapılıyor ve onun bilinmeyen noktaları tavzih olunuyor. Londra gazste- lerinden birinin verdiği son ma- lâmata göre bu plânın en büyük amili Amerikalı bir mühendistir ve ismi Horgh Kooperdir. Bu Amerikalı mühendisi, Rus- Amerikalı “mühendis Horgh Kooper yanın Amerikaya gönderdiği bir | tetkik heyeti bulmuş ve ondan Rusyayı inkişaf ettirmek için bir plân istemiştir. Kooper, bunun üzerine bes se- nelik plânını hazırlamış ve sus- yanın bu plânı tatbik etmek $#a- yesinde hem sanayici, hem de ziraatçı bir millet Olacağını, Rus- | yanın bütün servet membalarını işletmiye imkân bulacağını, fakat ber şeyden evvel Rus köylülerini okutmak icap ettiğini söylemişti. Plân hakkındaki haberler in- tişar ettiği zaman İngiliz müte- hassısları onunla istihza etmişler ve bunun tatbik edilebileceğine imkân görmemişlerdi. Bunun üzerine Koper plânını alarak Moskovaya gitmiş. Onun Moskovaya gelmesile plândan 10,000 nüsha tabolunarak her tarafa dağıtıldıktan başka radyo vasıtasile her tarafa ilân olun- muştu. Plân tatbik edilecekti. Birinci sene, beş makine ku- rulmuş ve 11,000 amele çalıştı- rılmıştı, Bu 11,000 ameleyi çalış- tırmak pek müşküldü. Üç «ene içinde bu 11,000 amele yaptık- ları işlerin hepsine hâkim olmuş- lardı. Bununla beraber Kooper- den başka dünyanın en yüksek kafalarından istifade etmek lü- zumu anlaşıldığından her sene getirilen mütehassısların sayısı artıyordu. 1924 - 1925 senesinde Rusyada | çalışan ecnebi mütehassısların sayısı dörtten ibaret olduğu hak de 1928-29 da bunların sayısı 33 e, 1929- 1930 da elli dokuza ve geçen sene yüz otuz dörde çıkmıştır. Rusya, kendisine yardım eden ecnebi mütehassıslara en yüksek maaşları vermekte ve <nlara en iyi muameleyi göstermektedir. İtalyaya olan hakiki ihracatımız zın dört misli kadar bulunmakta- dır. Bu suretle İtalyanın Türkiye-! den daha fazla mal alabileceği neticesine Y. GObi çöllerinde! Türkçeye çeviren. ÖMER RIZA —31— Yazın: SVEN HEDİ GOBL ÇÖLLERİNDE 61 Z Sabahleyin kahve altıdan sonra garpta 70 derecede © karargâha gitmek üzere göle daldık. Hava sıcaktı. Fakat ikide oraya vardık. Gölün azami derinliği 4,12 metreye varmısi” Baro—Obo'ya vardığımız zaman arkadaşlar bizi meser' sayhalarile karşıladılar. Prens arabayı göndermişti. Yemekten sonra hareket ettik Ben gene göl tarikile, arkadaşlar da kara tarikile gidiyof” lardı. 3 Ortalık karardığı zaman Hsu ile Cilinin yaktıkları ateşi görü” yorduk. Ateş, nehrin ağzında idi. Sohonor üzerinde iki unutulmaz gün geçirdiğim için bu $€“ ce derin bir uykuya dalacağım.Çünkü Asyada yeni bir göl fethet” tim. Gerçi böyle bir göl bulunduğu meçhül değildi. Fakat hiç bif| kimse zannederim ki, onu benim gibi bir kayık içinde dolaşmadi! Ertesi gün uyandığım zaman Turgudun kayığı arabasınf; yükliyerek gittiğini haber aldım. Onu takip edecektik. On. kile metrelik bir mesafeden sonra Obo nehrinin Gaşon Loza yakım noltasma vardık. Ve ertesi gün bu gölü de karadan tetkik ettik Bu göl Soho gölünden daha çok geniş görünüyordu. Gülün re#* mivi çizdikten sonr> karargâha döndüm. Yeni ve uzun bir şeya* hata hazırlanacaktık. 18 | Bl Daimi istasyon No.1 ini evvel gecesi hararet birdenbire tahtessıfır 8 de“ Hararet, şimdiye değin bu kadar düşmemişti. Has” lond ile Lieberenz güneş doğmadan evvel hareket ettiler. Mak* satları ormanı ve gölü filme çekmekti. Ben arkadaşlarımla birlikte ormandan Obo nehrine doğru hareket ettim. 28 Teşrini evvelde nehri geçtim ve sabit karargü” brmıza doğru yürüdüm. Etsin gölün kıyısında İsveç ve Alman bayrakları dalgalanıyordu. Bütün arkadaşlar bizi karşılamağa koştular. Zaten Norin ile arkadaşları ancak bir kaç gün evvel ge“ ri dönmüşlerdi. Norin 2650 kilametre murabba arazinin harita“ larını yapmıştı. Heyder ile diğer arkadaşların hepsi vazifelerini mükemmel bir surette yapıyorlardı. Bunlar taş devrine ait bir çok şeyler bulmuşlardı. Netice mükemmel idi. Yalnız kış yakla” şıyordu. Biz yeni plânlarımızı müzakere ediyor ve ona göre ha“ zırlanıyoruz. j Teşrini evvelin 21 nci günü Doktor Haud, Hamiye doğru ha” | reket ederek orada ikinci reket eden doktoru et Teşrini saninin üçüncü günü bir kum fırtınası kopmuş, bü- stasyon tesis edecekti, 24 deve ile ha” —— —— 62 GOBİ ÇÖLLERİNDE tün etrafı toz bülutlarına boğmuştu. Çok geçmeden Von Marşal bu kalın sis tabakası içinde görünerek yemeğini yedikten sonra bulunduğumuz yerden Mamuya kadar mesafenin 225 kilometre olduğunu, oraya dokuz günde gittiklerini anlattı. Mamu beledi- arkadaşlarımızı mükemmel bir surette karşılamış ve on- lara ikramda bulunmuştu. Ben Teşrini saninin sekizinci günü Hamiye doğru hareket edecektim. 28 Eylüldan 8 Teşrini saniyo kadar Etsin gölde geçirdiği” miz günlerin biri de boş geçmemişti. Hava istasyonu mükemme! bir surette tecessüs etmişti. Burada kalacak arkadaşlar için or manın kenarında dört yurt yaptık. Zummerman ile adamları bu yurtlarda yaşıyacak ve her ay Urunçiye bir rapor gönderecekti. Dört deve münhasıran bu işle maşgul olacak ve bu süretle heye tin biribirile teması temin olunacaktı. Develerimizin mühim bir kısmı hasta olduğundan Turgut lardan develer kiralıadık, Fakat paramız da pek azalmıştı. istas“ yonda bırakabildiğimiz para yüz dolardan ibaretti. Ben Hamiy& vardıktan sonra buraya tekrar para gönderecektim. Evvelce de anlattığım gibi Çinli arkadaşlarımız altı sandık olan Turgutlara ait kısımları tercüme etti, Onun anlattığına göre kitap getirmişlerdi. Profesör bize bunlardan bu havalide mukim Turgutların ceddi Vung Han namında biri idi. Onun nesli ture* miş, yedi batından sonra Bego Orlek dört evlât sahibi olmu onun büyük oğlu Tyakan Orlek te oğlu Tarbagataya yakın'olan Ayşorda yaşamıştı. Bu sırada bunlardan dört kabile vardı. Tyololar, yahut Zungarlar, Turgutlar, Hoşotlar, Turbetler, Hoşotlar Cengiz Ha* nım neslinden idiler . Tyololar İlide, Turbetler İrtişte, Turgutlar Yorda ikamet ediyorlardı. Hoşotlar Kuş Hanın kumandası altında hareket ede" rek Alaşak ile Koku Nur, ve Tibeti fethetmek istediler. Kuş Hanm yeğeni Otyedi Han kabilesini Alaşanın mer#” larma götürmüş, fakat imparator Kangsi devrinde, aşağı yukar! 1677 senesinde Otyedi Han, Zungarların taarruzuna uğrıyarsl katlolunmuştu. Kuş Hanın hafidi 16 oğul sahibi idi, Bunların dördü Mirs” lay Lâmanm müsaadesi ile Koko Norda, on ikisi de Alaşand# ikamet ettiler, Zungarların reisi fazla kuvvet sahibi olduğundan Turgut!#” rın reisi Örlek Han kebilesini cenubi Rusyaya götürmeğe karâf verdi. Çin muharrirleri Turgutların Pekin garbinden 53 derec** de yaşadıklarını gösteriyorlar, Fakat Orleğin evlâtları, her sene Çin imparatoruna elçile” ve hediyeler göndermekte diler, Orleğin hafidi Han unv: kabul etti. 1712 de Orleğin hafidi Aitye imparator KanghsiY9 elçiler göndermiş imparator da bunların ahvalini lâyikile anl8” mak için Turgutların yurduna Tu Lityeni göndermiş, o da Tur” i