Güzel Sam'atlar 5 Musahabe Büyükler ve Küçükler! Güzel san'atlar Bunl ifade bulduğu her sahada, bil > hassa edebiyat sahasında bir bü - yükler, küçükler meselesi göze gepyor ö Bu, vaktile bir eski - r, yeniler meselesi ol. iki tarafın birbirile Gümeli de, Güzel san'atların çirkin ta » rafını teşkil ederdi, Bu didiş - menin e itibarile , , ayli zaman var,ki, eskiler aşağı yukarı “bize, artık son 8ö - dada bu vâziyete lüzümundan fazla ehemmiyet verenler, âdetâ| sinirlenenler görüyorum . “Hayır,| biz yapacağız . Siz artık yapa - cağınızı yaptınız , Sıra falân bek - lemeyiz!,, diye bu iğbirar teza - hürlerile lüzumundan fazla meş - gul olanlar . Muhakkak, ki, fazla! İki taraf için de böyle denile - bilir: Muhakkak, ki, lüzumun - lüzumundan va söyledik!, © vaziyetinde,| dan fazla! erine senelerce emekten © Endişe ve asabiyet! sonra temin ettikleri şöhret çer - Fakat niçin?...... Eğer eskimekte olan yeniler, yarın, öbür gün bütün eskiler için mukadder olan müze sükünuna| çekilme anında, kendilerini çer - çeveliyecek olan 7öhreti, az bu -| İuyorlarsa, edindikleri kıymet de | recesini yükseltecek şeyler yap - maları için, yepyenilerin bir şey ler yapmaları engel olamaz. Ya - pabiliyorlarsa, onlar da yapsın - lar! En genç nesil de, onların bu tohaf endişeden gelen hareketle - rile fazla alâkadar olmanın, bo - şuna olduğunu soğukkanlılıkla kavramıya ve bunları öyle karşı - lamıya alışsın . Boş lâkırdıya tu - tularak, hedefine varmakta gecik - mesin. Sağlam bir esastan kuv - vet alan hangi hamle durdurula - bilmiştir? Genç nesil arasında tereddüde uğrıyanlar varsa, on - lara söyliyeceğim, şu tek gelime - dir: Hayret! Büyükler, küçükler meselesi... Evet, öyle büyükler, ki, to- haf bir zaaf tesiri altında, kü- çüklük gösteriyorlar . Varsin göstersinler , Buna kü - çüklerin mukabelesi soğukkanlı bir alâkasızlıkla müsameha şek - Binde bir büyüklük olsun . Zarar edecek, her halde en V genç nesil değildir! Ve sonra, en genç nesil arasın - Mehmet Selim Opera, yaşıyor ! “ölecek ,, diyenler, aldandılar ar da sözlü sinemanm icadın. opera ve operet, — Ti- yptro ile Beraber — kati bir teli ike karşısında kaldı: him du. — “pera ile alâk lan öl. eğik Beli tü ihmal ed ebile- ramiyacak kanaati h e a idi. gevesi içerisinde, bir müze sükü - nuna çekilmiş bulunuyorlar. Şim - didişme, yenilerle, yenile: Hayır, daha doğru bir ş muş me a lerle €r arasında, gitgide $id - detlenerek, yeni bir intikal saf - 5: E€çiriyor. Bu vaziyet, bir yükler, küçükler meselesi ola - rak tarif edilirse, daha yerinde di he edilmiş olur; çünkü, şim - gd üm, Omuayyen düşünüş, “Uyuş, bunlara ifade veriş cephe - Mindan ziyade, “Kimler tarafım - an ?,, cephesinden yapıliyor . fı Daha açık söyleyişle, bir tara - pek tabii olan ve muhakkak o seyrini takip edecek olan yp kemmelleşmiye doğru taze eler aşi tarafın canını “ » Onlarda “Eğer yeni ye- ni bir geyler yapılmak lazımsa, O biz varız, siz durun, sıra bek! ride » Biz, bir tecrübe ede- o sonra ,, vaziyeti alı- ei erin endişelerini sa - ırıldanmıyan, b ka noktalar üzerinde belim patacak kadar kurnaz davranan - ar var, bütün dikka - tinizi temayülleri üzerinde tek- s arda da ayni « Bu, böy - ! umumileşmek üzere ri verime Fakat, aradan çok geçmedi endişenin yerinde olmadı, pilde. Bir mi evvel a gelen ve yalnız bir konser Titta Ruffonun bile, operanın Gi mek üzere olduğu şeklindeki mü. lâhazasına İş ,9Pera yey vaziyet karşısında bir sarsıntıya uğradıktan sonra, tehlikeyi atlat. “ gene eski satvetini muhafaza i, : Bilâkis, bu vaziyet, yüksek mu- sikinin, harukulâde sesin daha şa- mil tanınmasına vesile vererek, umumi alâkayı bu zevkin vasıta- sız tadılmasna çekti . Operet ve tiyatro için de böyle > oldu. Hattâ, sesli ve sözlüsi- nema, esaslı tutunmak için bun- lardan âzami surette istifadeye teşebbüs etti." Sahne üstünde san'at kudretini muhitine gösteren sanatkâr, bunu studyoda bütün dünyaya tanıttı , , Bu san'atkârlardan biri, Jan küm dır. Bu kudretli san'at- r, şimdi studyo ile sahnea- rasında paylaşılamıyor. Ve ne i. Bu anla» Jan Kliopura birisini terkediyor, ne diğerini Kk bir tarafa, kâh ie Lushanya ini veriyap , sahneye hasretmek ve bir çekerek taraftan da tamamile studyoda alıkoymak için uğraşıp duruyor- Şimdi Berli i süte e bir taraftan bu | İ wetli şahsiyetini teşkil etmekte, . siz ve ben! Korkuyorum, Bizden, Ben Elleri arkasına, bağlı Zavaltr, Bir mahküm gibi korkuyorum? Halbuki zerre kadar, Farktmız yok birbirimizden Bedeni, ayni beden, Yaş, ayni yaş Eser, ayni eser! Bununla beraber, Sapsarı, kapkara, Hiç bir manzara, Sizin kadar korkunç değildir. Ne derisi soyulmuş bir beğ, Ne, kıpkızıl bir şehir, Ne parçalanmış bir Gü... Cünkü gözlerinizde, Acayip bir ışık var, Fakat içinizde katar katar Zulmet gömülü; Üymuyor, gözlerinizle içiniz, Bir mahıköm gibi korkuyorum! A. Sırrı HABERLER »W. A. Mozart'ın “saraydan kaçırılış, ,isimlioperasının ilk tem- sil edilişindenberi, aradan tam 150 sene geçmek üzerdir. Bu opera, 1782 senesi Temmuzunun on ikinci gecesi o Viyanada ilk defa temsil olunmuştur. Bu yıl dönümü vesilesile, bü- yük bestekârın eseri, Avrupanın mubtelif yerlerinde temsil edile- cektir. . * Bruno Frank. “Ceneral ve para,, isimli bir komedi yazmış- tır. Önümüzdeki kış, Berlinde ilk defa oynanacaktır, * Melchior Lengyelin “Rek- kase,, ismindeki meşhur kome- disi, yakında. operet şeklinde Viyanada sahneye konulacaktır. Beste, şimdiki halde ismi ifşa edilmiyen maruf bir Macar bes- tekârı tarafından hazırlanmakta- dır. & Son zamanlarda bir çok | tanınmış ecnebi tiyatro mubar- rirlerinin vücuda getirdikleri €- serlerde baş rolü bilhassa kadın artistin yapması hususundaki te- mayüllerine dikkat edilmiştir. Bu muharrirler, yazdıkları eserlerde vak'ayı o şekilde esaslandırmak- tadırlar, ki kadın, eserin en kuv- erkek mevzuda çok sönük kal- maktadır. Meselâ Melchior'ın “Âhenk,, , Melchior Lengyel'in “Serçe,,, Lili Hatvany'ni “Şerefsiz Ledi,,, O'Neili'ın “keder, Claudel'ın “iskarpin,, Billinger'ın “memle- ketin takdiri,, Pagnol'ın“Fann, ,, isimli en yeni tiyatro eserlerinde en kuvvetli şahsiyet birer kadın dır. LE yy a e lar. N Sesinin güzelliği ile büyük bir alâka uyandıran bir opera mugan- nisi de, gene böyle iki cepheli davetlerle karşılaşmaktadır: Hint li Prenses . Luslanya, şarktan gar- gelen bu güzel sesli kadını, garp, artık bırakmak istemiyor , Süküt ve «sss Tek ve ufak bir ampulün ay - dınlatmıya çalıştığı geniş bir sofa. En nihayetteki odalardan birinin ka - pısı önünde iki insan karaltısı oturu - yordu. Bunlardan biri, sıska vü- cudu havi dökük, eski ve bol elbise - leri altından kaçan yaşlı bir adamdı. Misafiri olduğu anlaşılan ihtiyar - la, yuvarlak saç mangalı, karşılıklı, aralarına almışlardı. Mavi bir alev çıkan yarı yanmış ateşin üzerinde, kalın damarlı, karakuru dört el kı - zarıyordu. İkisi de düşünceliydi. Yaşlı adam, yorgunluktan ve uyku - suzluktan mahmurlaşan donuk göz - lerini, ceketinin ince bileklerinden taşan yenlerine dikmişti. Misafir, parmaklarının arasına SI » kıştırdığı cigarasının kıvrılarak üza. yan külüne bakıyordu... İkisi de susuyordu. Susacaklardı. Gerçe, birbirlerine uzun uzun an - latacakları bir çok şeyleri vardı: İnce bacakları kaykılmış, şiş ka - rınlı bir mangalın sönük kıvılcımları karşısında titreşen karılarını, çocuk - larını söyleşebilirlerdi . Bu aybaşı, aç gözlü, sahibine verebilmek ümidi kalmıyan kira bedelinin bahsini edebilirlerdi. Bakkalın, fırıncının, alabildiğine kabaran hesaplarını anlatabilirlerdi.... Fakat Bunları anlatmıya nelü - zum var? Onlar, birbirlerinin söy « lemek istediğini, konuşmadan da an - lamıyorlar mıydı? Hem .. Süküt, Bu iki adamın hal - lerini birbirine anlatan en beliğ bir İfade tarzıydı. Netekim, sönen ci - insafsız ev garasını yenilemek için tütün tabaka'- sını çıkaran misafir, sanatlerdenberi Heykeltraşlık Güzel san'atlerin her saha- sında yeni, yeni şekliler gö- rülüyor. Yeni yeni şekiller, yeni yeni ifade tarzları. Hey- keltraşlık sahasında da bu ifade tarzının muhtelif nümu- işte bir mukayese imkânı» nı verecek iki heykel, | Rus Edebiyatı va. — VAKIT 9 “Temmuz 1932 Hikaye Teessür! lâkırdı anlatmış bir İnsan tavrile şöyle dedi: — İşte hâlü keyfiyet böyle.. Hay» dar Efendi.. Yaşlı adam, gülümsiyerek. başını salladı, Teker, teker parmaklarını çıtlattı... Bir aralık konuştular: — Haa!.. Söylemeği unuttum sana. Haydar Efendi.. Kâmili yolladık ..4 i » — Kâmil bizim, sizlere ömür.. .... ... Yaşlı adam, sıska avurtlarmın uzayan traşını kaşırken söyleniyorduz — Ne diyorsun, yahu!,. Allah, Al- lah... Bir türlü inanacağım gelmi « yor... Bir türlü inanacağım gelmi « âmil öldü ha!,, Kâmil? Bi“ zim ?. Himmmm... — Yana... Koskoca adam bir haf « tanın içinde gürledi, gidiverdi.. Gür » ledi, gidiverdi, Haydar Efendi...» Grip mi diyorlar, ne diyorlar, ciğer lerini sarsmış... Baklıramamış & zavallı... Neyle baktıracak &i. Doktor, para ister... İlâç, para is- ter,.. Gitti dağlar gibi adam, vesse » lâm...» Yaşlı adam, misafirini dinledi, dinledi. Sonra gözlerinden akan bir kaç damla yaşı avuçlarına içirdi. Islanan ellerini, marsık kokan man » yor. galın ateşine uzattı... Ve, sustu... Sustu . Duyduğu teessürü, bundan daha mı kuvvetli anlatacaktı? Reşat Eni Bir ziyaret Açık pehcerenin önünde oturüycr. dum. Bir Mayıs sabahı, erken, çok erkendi. Ufuk, henüz kızarmamıştı; biraz solgunlaşmış ve karanlık, ılık gece, serinleşmişti . Sis, henüz dağılmamıştı, havada hiç kıpırdanış yoktu; her şey, ayni renkte idi. Her tarafta derin bir sü. kün vardı.... Fakat, tabiat, merede ise uyanacağını hissettiriyordu. Haâ- yadan, etrafa rütübetli bir koku, ya- yılıyordu , Ansızın, açık pencereden hafif bir uçuşla odama büyükçe bir kuş girdi. Irkildim, baktım.... «Bu bir kuş değildi. Bu kanatlı bir kadındı. Dal ga dalga olan bir tüle bürünmüştü, Sedef gibi parlıyan bir kadın..... Yuvarlak başında darma dağınık saçları arasında çiçeklerden örül. müş bir çelenk vardı. Güzel, beyzi alnı üstünde de iki tavus tüyü..... Odada bir kaç defa üçlü. Yüzünde gülümseme izleri belirdi. Büyük, si. yah, parlak gözlerinde de bir gülüm- seyişin aksi seçiliyordu , Elinde Rusların “Hükümdar Asa. si, dedikleri uzun saplı bir step çiçe. Hi tutuyordu Hakikaten, bu tıp- kı da bir âsaya benzer, Üzerimden hızla uçarken, bu çiçek- le başıma dokundu. Ellerimi ona doğru uzattım. Fakat, o, pehcere. den uçup gitmişti bile, Bahçede, leylâklar arasında onu mik ye ve nihayet görün » SÜt beyaz gök yavaş yavaş kızarmıya başladı. Ben, seni tanıdım, tehayyül itâhesii Sen, hana tesadüfen geldin. Genç şairleri ziyaret ettiğin sırada, bana da uğradın . Ey şiir, gençlik, kadın ve kız gü- zelliği! Siz, hayatımı ancak kisa bir müddet aydmlatıyorsunuz..... Ancak sabahın ilk saatlerinde ve ha- har mevsiminde! Ivan Turgeniyef