germ Pe AN Onun. Sene $ Sayı 33 arası? verilir yyl * Yemek ve Su Dün, öğle sıcağının yumuşat- tığı köprü kaldırımlarına iskar- pinlerimin ökçeleri gömüle gö- müle Galataya göçtim. Şapkamla alnımın arasına ter taneleri di- zilmiş, ağzım kurumuş, gözlerim | kızarmıştı. Saat biri geçtiği hal- | de acıkmamıştım. Yalnız, dudak- larım, susuz kalmış bir kır do- matesi gibi hararstten çatlamak 'bitti.. üzere idi. Biraz dinlenmek ve ale'üsül | bir kaç lokma çiğnemek için bir lokantaya girdim.. Hayret!.. Içe- rideki müşteriler, sanki birer aç insan değil de miskinler tekke- sinde pinekliyen birer hasta. Garsonlarım getirdiği bir ta- bak yemek bir saatte bitmiyor. Fakat, bir şişe su bir dakikada boşalıyor! ş Bir lokmayemek, bir bardak | su. İşte yaz günlerinin taam tarzı ! Insanların suya bu derece düş- künlüğünü gördükten sonra, as- ımızın maymun olduğunu söylü- yen âlime bende inanmadım.. Insana, muhakkak kendisinden gayri bir başlangıç aranıyorsa, bu muhakkak ki balıktır! Masallarda dinlediğimiz deniz kızlarıda bu tahminimize hak verdiren bir hayal değil mi? Akbaba Korkma! Ahmet beye ameliyat yapıla” caktı, Adamcağız, korkudan se- si titreyerek sordu: Kuzum doktor, doğru söyle: Hiç bir tehlike yokmu? — Yok azizim, yok... Baksana, Pegi ni bile istemedim! son — Şampanya emreder mİ- siniz? Erkek — Hayır, hayır.. : tir.. Hanımefendi zevcemdir! Maniler hic Benim yarim güzellenmiş, Görlülmeyi, görülmeyi.. Sümbül saçı teltel olms, Örülmeyi, örütmeyi! —:— Biğirttim, ardından gittim, Eğildim yüzünden öptüm, Adm bilirdim, unuttum, Onturmayı, çağırmayı? KARACA OĞLAN Bira ge| »? * Maşallah — Maşallâh kizim, maşallam ,. Bak bur gün hanımlığın üs- tünde.. Ne yapıyor- sun bakayım? — Çorap örüye- rum, anneciğim . . — Ne kadar ör- dün, — İkincisini örü- yorum ,, — Demek birincisi — Hayır.. İkinci. sinden örmiye baş. tadım? Zamane İki muhafazakâr arasında: — Mahtum Beyin lişleri nedir? — Sabahtan akşa- ma kadar kadınların ellerini öpmek. , — Aman dzizim, ona mahtum değil, havlü diyiniz! Şevket bey, zengin, buvarda bir gençtir. Ne anası var, ne ba- bası var, ne karısı var. Sadece bir kaç tanecik apartımanı mev- cut.. Kışın Taksimde, yazın Ada- da oturur. Bir Haziran akşamı, çamlık- saç demetile kamaştı.. Bu, beyaz teni yaz güneşile tuaçlaşmış mazin bir kızdı... Çıp- lak ayaklarında» keten. iskarpin- ler, arkasında sade ve hafif bir elbise, vücudunun en oynak çiz- gileri görünerek yürüyordu.. Şevket Bey, cebindeki çek defterinin verdiği cesaretle yanı- na yaklaştı ve tatlı, bayğın göz- lerle onu takibe başladı. Ne beyhude zahmet. Kız, aldırmı- yordu bilel.. Ondan sonra Şevket Bey, artık İ bergün, her sabah, her akşam unu çamlıklarda aramıya başladı sık sık rasgeliyordu. Aralarında bir göz aşinalığı vardı. Fakat bütün münasebet bundan ibaret, Alev saçlı genç kız, yanına s0- kulmak, bir söz söylemek imkâ- Dıpı bile vermiyordu. Şevket Beyin rahati, huzuru günden güne kaçıyordu. Buka- dar yumuşamaz bir inatla karşı- laşmamıştı hiç.. Onunla dost ol- mak, onunla tanışmak için ne yaplı ise olmadı.. Nihayet, Şevket B., uzun bir tahkikatla kızın babasını öğren- di: Sarraf Salamon Efendi!.. Gece uykularını “kaçıran bu güzeli, (o babasından istiyecekti çaresiz.. Ve bir gün, Salamon Efendi- i nin küçük dükkânına gidip kar- şisına oturdu: — Salamon Efendi, kızınızla Pazartesi , Perşembe Günleri larda gezerken, gözleri kızıl bir | Neşrolunur Kadınlar sivil polis olabilecekler .. — Yahu, bu kadın kocasını böyle çalyaka nereye gölürüyor?.. — İstediği elbiseyi almadığı için karakola götürüyor!.. evlenmek istiyorum. Pazarlık başlamıştı. Fakat, kurnaz sarraf malını kolay kolay vericilerden değildi.. Ucuza razı olmıyacağa benziyordu : — Vallahi Paşa Efendi Haz- retleri, dedi, kızıma sizden iyi koca bulacak diyilim. Amma, ben fukara bir adamım.. Kızım bankada memurdur. Ayda elli lira maaş alıyor. Banâ: çok fay- dası dokanıyor.. Onu size verir- sem ben zarar göreceğim.. Bu- nun için olamaz! Fakat Şevket bey, bu kızıl saçlı, bakır tenli, sülün boylu gü- zele öyle candan, öyle yürekten aşıktı kı, her fedakârlığı yapa- bilecekti.. — Merak etmeyiniz Salamon efendi, dedi, sizi hiç bir zaman ziyana sokmak istemem.. kolay. Rüya Gece yarısı : Cemil... Cemil... — Nevar?.. — Pek alâ.. Uyu şımdi.. Sa- bah anlatırsın.. — Güzel bir rüya amma.. Din- le., — Söyle. — Seninle bir kuyumcu dük- kânına giriyoruz. Bana bir pır- lanta yüzük alıyorsun.. Acaba neye delâlet eder? — Rüya gördüğüne karıcığım! —ğ.n Sebep? — Yahu, şu doktorlar, gittik- leri hastaya, niçin evvelâ yedik- lerini sorarlar ? — Ne çeşit şeyler yediklerini anlayarak ona göre vizite para- sı istemek için! * 4 Hayret İki dost karşılaş tılar: — Nereye böyle telâşlı, telâşlı.. — Aman âzizim, sorma ,, Karım do ğurdü.. — Ya... Tebrik e derim... Kız mı? — Hayr... —Oh, oh.. mek erkek... — Allah, Allah.. Erkek olduğunu ne. reden bildin?,!. Mizah Sayfası De- Bilmece Sir mecliste eğle- niyorlar: — Masanın orla- sına konan, kesilen, dağılan, fakat yen- miyen şey nedir? — İskambil kâğı- 4! TOPTAN ALIŞ VERiŞ! Bunun çaresini buluruz.. — Nasıl buluruz paşam? — Ben size beş bin lira he- diye ederim.. Siz bu parayı fa- izle vererek nasıl olsa ayda elli lira çıkarırsınız... Salamon efendinin, beş bin lira lâfını doyar duymaz, göz i bebekleri parlamıştı : — Ne dedin paşam, ne dedin?. Bana beş bin lira mı vereceksin? — Evet, Azmi buldunuz?.. pe- ki yedi bin olsun! Salamon Efen- di, sevincinden adeta deli gibi olmuştu. Şaşkın bir telâşla; — Bak iki gözüm, dedi, ben perakende alişverişten hoşlan- mam, Benim üç kızım var.. On- lar da yüzeldir. Bir kere bizim eve gelip bak.. Beğenirsen on beş bin lira ver, üçünü de sana toptan vereyim. Hayrını gör! Çimdik Kâr yılı Salamon Efendinin yüzü gözü şişmiş, eli parçalanmış, perişan bir balde geldiğini gören karısı telâşla haykırdı : — Yeçmiş olsun be Salamon.. Ne oldu sana ?.. — Sorma Rebeka.. Kırk kişi- nin altında kaldım.. — Aman, aman, aman..Tram- vay mı devrildi?... — Yok be kuzum.. Havrada yere bir kuruş düşmüştü, onu kaptım ! Muvaffakıyet Operatörün biri, bir hastasına yaptığı mühim ve nazik bir a- meliyatı, bir meslekdaşına an- lattı, Meslekdaşı, hayretle sordu: — Olur şey değil.. Bu müthiş ameliyattan sonra hasta yaşadı | mı? — Yaşadıya.. Hemde iki saat ! Yazısız hikâye: Uzun etek!.. ye 4 Temmuz 1932: 3 VAKIT'in ins yg ö Tehlike yok ! Iki arkadaş, yoldan geçerler» ken, karşı kaldırımda iki kişinin boğaz boğaza geldiklerini gör- düler. Tam ayırmıya koşacakları za- man, kavgacılardan biri diğerine haykırdı: — Eşek!,, Öbürü mukabele etti — Katır!.. Ayırmak istiyen iki arkadaş- tan biri ötekine fısıldadı: — Yürüyelim. Sulh olacaklar, — Mümkün değil. — Olacaklar, olacaklar. — Nereden anladın? — Baksana, birbirinin hisım akraba olduğunu söylüyorlar! mr di Kâr yılı Evvel zaman içinde, irtikâbile meşhur bir valiye eshabı mesa- lihten biri müracaatla işini gör dirmek için: — Bey efendi hazretleri, dedi, söz aramızda: Şu iki yüz lirayı lütfen kabul buyurunuz.. Kimşe- ler duymaz! Vali hiç aldırmadan cevap verir: — Azizim, sen beşyüz lira verde istediğine söşlel,, mn. Tasavvur Iki arkadaş kunuşuyor: 4 — E,. Nasıl, evlilikten mem- nun muşun? — Şöyle böyle.. —Kaynanan nasıl? — Fena kadın değil. Yanlız müthiş bir kusuru var. — Nedir? — Kızıl. Erkek — Eyvah, eyvah.. Bak bu- | Jatlâra.. Yağmur geliyor.. Şimdi ne yapacağız? , Zevce — Üzülme canım.. Bir ma. ğazaya giriveririz!.. Maniler ig. Benim yarim bana güsmüş, Zmifünü gerdana dökmüş, , Muhabbeti benden kasmiş, * Berlimeyi, sevilmeyi; KE Çağır (Karaca Oğlan) çağır, Taş durduğu yerde ağır, Yiğit sevdiğinden soğur, Sarılmayı, sarılmayı! KARACA OĞLAN