Rusyada Aşk! Yazan: Lui Şarl Ruaye Senç kadın üst üste altı kupa devirdi, upaları bir hamlede içiyordu 8ir köylü Bir tramvaya binmiştik. Kim- dikkat bile etmiyordu. Ouşmadan yanyana oturuyor- # £ Küçük bir o meydanlıkta vaydan indik. Herkes ay- bir caddeye doğru ilerli- Biz de kalabalığa katıla- Me. Biraz ileride tez- aşında içki satan küçük * dükkân önünde durduk. N ii kadın, üstüste altı kupa na Her kupayı bir hamle. ay ordu. Kaldırım ameleliği pi ke ari Niha- ir ku ana uzatlı, “2g âhtar, yi yıkamadan kr tu, Maamafih, içkinin ina EZEZ ie fena değildi. Elma şara- benziyordu. ty akrar yola düzüldük. Bir rıh- bayt ga sola döndük, E yürüdükten sonra genç ka- e durdu. Önümüzde ir kul. iyı yardı. Genç kadın, kapiyi y Ma, e girdi. Kapıda kilit bağa dört metre murabbaı , bir yerdi. Duvarda Lenin'- ai resmi asılıydı. Eşya olarak masa, iki sandalye, ve bir Dek, bir yatak bulunuyordu. t Vara da koyon postu gerilmiş- ç kadın: — Burası, benim yerim değil, Pilbakika dikkatle bakınca in- bir duvarla ayrılmış başka yer fark ettim. Öte tarafta yatak vardı. Fakat başka Yoktu, Genç kadın yatağa oturdu, bay, va yanına oturmam için Y etti, sonra fularını çıkardı. Wvarlak ve yassı oyüzüne genç kadın, güzeldi. yıldızlarının moda ola- ok bütün dünyaya yaydıkları İadeli sarı saçları, geniş, kalın «İİ ağzı, temiz ve parlak küçük ve tatlı gözleri Yaşı belki yirmi. Konuşmuyordu. Ne olduğunu miz bir şey bekliyor- Genç kadın, her halde aki arzuyu okumuş ani bir hareketle ba- tup kendine çekti. »... küçük kulübeden çıktıktan ir droçkiye binmeseydim, ak yolumu bulamazdım. ti, ye demek, araba demek- iderken de bir arabaya lâzımdı, — diyeceksiniz. Ya bir ovada bir araba ve- ae mek Rulet'te rlo'da, kazanmak kadar ÜS biyeyir b e TERE işi zg 4, ZE Bu ” Efe OLGA postaneye girderken, aga “ Tverskaya ,, cad- şarkı söyliyerek geçen Rus kadını askerlere rastgeldim. o Öğleyin, Fransa ( sefaretinde yemekten dönerken Kropotkin sokağında da bir müfreze askerle karşılaş- tım. Akşam üstü, otelden çıkarken “Ibtilâl,, meydanında bir başka müfreze daha gördüm. Olgay'la beraber tramvayda gidiyoruz. Olganın kim olduğunu sonra anlarsınız. Her geçtiğimiz yolda askerlere ras geliyoruz. Olga, bu manzaradan pek mem- nun görünmüyordu. Olga mahzun ve derin bakışlı bir genç kızdır. Olga bolşeviz- me, masum kızların Allaha inan- dığı gibi inanıyordu. Pek tabii, Olga dinsizdi. Tanışmamızın ilk zamanları, gayet masumane ha- reket ediyorduk ve ona “hem- şirem,, diye hitap ediyordum. Bu onu pek kızdıriyordu. Zan- nedersem' kendini sinirlendiren bu « hitaptanwaz. geçmem -için ne istersem, yapıyordu. Olga, altı senedenberi, resmen, evlidir. Bana, profesör olan ko- casına karşı çok büyük hörmeti olduğunu söyledi. Yalnız artık ona karşı başka bir temayül duymuyormuş. Çocukları da yok. İ Boşanmamasının sebebi de bo- şanma badisesinden nefret ettiği içindir. Bu bususta kendisine: — Aman, dedim, dikkat et, Bu his bir burjün hissidir. — Hayır. Kocam, benim baş- kalarıyle buluştuğumu biliyor. Ben de, onun, benden başka kadınlarla buluştuğunu biliyo- rum, Bazan, geceleri, dışarda kaldığı da oluyor, hiç sesimi çı- karmıyorum. Bununla beraber, mânen ayrılmıyoruz. Çalışmak için birbirimize ihtiyacımız var. Rejim hususunda muayyan fi- kirlerimiz var, bunları esaslandır- mak için bu tarzda harekete mec- buruz, Esasen tanıdıklarımız bizi, nümune olarak, gösterirler, Gelelim manahüfihimize | Olga nın askerlerden pek hoşlanma- dığım söylemiştim. Sebebi de her askere rasgelişimizde, onun- la alay ettiğim içindi. Kendisiy- le seviştiğimiz gündenberi, ona, bu bususta takılmaktan vazgeç- tim. Bu sefer, o kızmıya baş- ladı, Bugün, etrafımızda bu kadar asker görünce biç olmazsa te- bessüm etmekten kendimi ala- madım. Bu beş altı yüz kadar gencin yarısı kadındı Erkekler Rus gömlekleri giymişlerdi. Ka- dınların kolları çıplaktı, diz ka- paklarına kadâr olan eteklikle- rinden bacaklarının da çıplak olduğu görülüyordu. Hepsinin el- lerinde birer tüfek vardı. Kadın erkek karışık, muntazam bir su- rette manga, manga yürüyorlardı. (Devam edecek) Sovyetleri Ziyaret | Ust tarafı Birinci sayfada | askerin önünden ikinci geçişinde, Kâ #im paşaya dönüp takdir hissini ifa- de ediyor: — Güzel asker! Aynı cümleyi paşanın ağzından İ- kinci defa işitiyorum, Askerin hepi - mizde bıraktığı tesir de öyle... İstasyon yeni üslüpta yepyeni bir bina. Daha dış tarafları tamamlan - mamış bile. Büyük holü örten kub - beyi görmek için arkaya doğru başı. nıza tam ufki bir vaziyet vermeniz Tâzm, o kadar yüksek; fakat bu yük- sek çatı altmda bu geniş hole bizim Recep beyle Yunus Nadi Beyin ken- dileri gibi bir arkadaş daha alarak yan yana geçmesine pek de kolay mü- suade etmiyen bu kapıları niçin bu kadar dar olarak açmışlar? Kiyefte üç buçuk saatlik bir te - vakkuf var. Küçük bir program. İ4 buçuğa kadar şehri gezeceğiz, aka - demileri göreceğiz, Otomobillerimizin dizisi bu yeni istasyon binasının yanında onun ka- dar, belki ondan büyük yeni yapıl - makta olan bir fabrika binasının ö - nünden şehre doğruldu. Hoş geldiniz levhaları, Türk bay- raklarıyle Sovyet bayrakları.. Talimi edebiyatın oüslübu müzeyyeniyle söy lemek isterseniz birindeki ay yıldızla semayı, öbüründeki orak çekiçle arzı hatırlıyacak, arzla sema bir kâinat teşkil ediyorlar diyeceksiniz, Geçtiğimiz yolların iki tarafından Kiyeflilerin büyük alâkasıyle takip ediliyoruz. Fen akademisinin merdivenlarin - den çıkarken işte bir bant daha: “Ük-| rayna darülfünunu Türkiye mümes - | e şe 05 — VAKIT 6 MAYIS 1932 — EK İstanbul-İzmir muhteliti bugün karşılaşıyor Izmirli misafirlerimiz dün sabah beşte şehrimize geldiler Izmirlilerle ilk temaslarımıza ait eski bir hatırâ İzmirli sporcularımız dün sa- bah erkenden şehrimize gelmiş- lerdir, Vaktin, sabahın ilk saat- leri olması dolayısiyle misafirle- rimiz İstanbullu kardeşleri tara- fından layıkı veçhile kKarşılana- mamışlardır. İstikbal merasimin- de İstanbul mıntakası ve futbol erkânı bulunmuşlar ve misafir- lere buketler takdim edilmiş- tir. Gelen oyuncular arasında Iz- mirin bir kaç maruf oyuncusu, meselâ evvelki hafta milli ta- kımda yer alan Ihsan B. yoktur. Kafileye riyaset eden Adnan B. sillerine selâm eder, Salonda profesör fransızca ve u - Zunca bir nutuk verdi. Ak sakallısın- dan gencine varıncıya kadar, şüphe - siz bu müessesenin uzuvları, hepsi burada. Basit giyimleriyle belli ki kendilerini ilmin gösterişi sevmiyen hakiki varlığına yakfetmişler; İsmet Paşa nutka (gene fransızca, güzel bir cevap verdi, Bu kısa zaman için- de bir iki müzeyle bir iki Yiboratu - varın gerilmesini istediler. Dolaşıyo- ruz: Tabiiyat, tabakat müzeleri, mu-| kavemeti ölçen lâboratuvar, Korido - Tun sonunda koskocaman bir mamut| iskeleti: Bir nehir için bir köprü ola-| bilir! Baktığınız her yer yeni reji « min bilgiye eskisinden çok fazla yer ayırdığını anlatıyordu. | Kiyefin fener tarafına gideceğiz, | Yollarda hep o kalabalık, Bir balkon- dan genç bir küme ellerinin şakırtı! ları döküldü. İ Eskiler şüphesiz saltanatın düş - man Türkiyesini tanımışlardı; yeniler cümhuriyetin dost yüzünü görüyor - lar! Kiyefin baş kilisesini müzesi olarak buldük.. Okuyucularımız biliyorlar ki, Rus- yada din ayinleri yasak değil; fakat binalar devlet malıdır; bunlardan istediklerini komünler kiralıyabilir - ler; kilise varidatınm üzerinde de devletin büyük bir vergisi var. Buna tahammül edenler için. kilise kapıları bazı günler açık. Bir sırttan inerek — bizim tari- himizdeki adiyle Uzi suyunun — tuğ yan halini görmekteyiz. Su altında kalmış bir'nehir adası. Gözümüzün önünde bir deniz manzarası var. Şu- radan buradan alınmış, eklenmis! cümlelerle bunun buraları için pek de nadir hadiselerden olmadığı anla- şılıyor.. Ismet paşaya sordular: Katako - mplar, şu yer altı İzbeleri mi, yoksa dini müze mi? Ismet Paşa yerin üstünü üstün gördü. Geldik, müzeye girdik, Din - lerin her çeşidi, her tarikati bir pav- yon, bir eamekân, bir kütüphane. Şa- manlıktan başlıyarak, Belgradda ya- şıyan patriği bile bütün kostümleriy- le burada bir köşeye oturtmuşlar. Tesisi din telâkkisinin beşer ze - kâsı üzerinde geçirdiği inkişaf ve be- şeriyetin tekâmülünde geçirdiği isti - hale merhalelerini safha safha açı - yor, İnsanlar vazifesini yapmıya Daş! Uyanlarla vazifesini bitirmiş olanları; iyi ayırdetmelidir. Yer yüzünde ebe- di bir hakikat var: İnsanı tabinta ga- bir tarih lip kılmak! Müzenin diğer bir katında Türk şöyle söylüyor: — Asıl kadromuzdan Nazmi, Ihsan, Hakkı ve Lütfi eksik ola- rak geldik, Bu arkadaşlarımıza buraya gelmeleri için bulunduk- ları yerlerden izin alamadık. Ta- kımımıza Enois isimli Yunan ta- kımını antrene eden antrenör Her Şövenk refakat etmektedir. Istanbül gazetelerinde bizim 'bu seyabatimizin, İzmirde İstanbul takımını mutlaka yenmek gayesi hasıl olduğundan, ileri geldiği şeklinde neşriyat yapılmıştır. Biz hiç bir zaman böyle bir iddiada bulunmuyoruz, Istanbul muhak- kak ki bizden çok daha tecrü- beli ve kıdemlidir. Biz sadece samimi bir müsabaka yapmak için geldik. Takımımız ağlebi ibtimal şu şekilde teşkil edilecektir: Fehmi (Altay?, Rıza, Lütfi (Karşıya ka), Cemil (Alunordu), il (Karşıyaka), İsmail (Karşı unordu), Fikret (Karşıyaka), İsmail Hak- kı, Namık (Alunordu). Haköm de geldi Ebemmiyetini dünkü sayımızda uzun uzâdıya anlattığımız tarihi maç bugün saat dört buçukta Taksim stadında yapılacaktır. Maçı idare için, İzmirlilerin teklifi mucibince, Ankara mın- takasına mensup Kâmil bey de şehrimize gelmiştir. Süleymaniye - Fenerbahço Bu Meral Taksimde Fenerbahçe A-B mubtelitiyle Süleymaniye takımı de karşıla- şacaktır. Fener takımında Alâ- attin beyin de mevki alması çok muhtemeldir. Bu maç da haylı enteresan olacaktır. Zeki B, ne diyor? Muhtelit takım kaptanlığı ya- pacak olan Zeki Bey dün İstan- bul - İzmir karşılanmasının çok heyecanlı olacağını, antrenörün İzmirin iyi takımlara malik ol- duğunu söylediğini, bununla bes raber maçın daha kuvvetli ols duğu muhakkak bulunan İstan- bullular tarafından, kazamlaca- ğını ümit ettiğini söylemiştir. Bizim takım , Bizim takımın ne suretle sahada yer alacağını yazmıştık. Takım en kuvvetli ibtimale gö- re sahada şu şekilde yer ala» caktır: Kalede: Avni, müdafatda: Burban, Nütat, muavin. hatunda: Ceva, Nihat, Reşat, muhacim hattında : Leblebi, Salâ- hattin, Zeki, Fikret, Rebik Istanbul mubtelitinin bu su- retlz teşekkülünde çok isabet buluyoruz ve öyle zannediyoruz ki bugünkü şerait altında en kuvvetli çıkarılabilecek muhtelit ancak budur.. Samimi ve güzel bir maç te- mennis yle yazımızı bitiriyoruz. İRİ Rİ tarihiyle alâkası olan kitaplar, re - masaları üstünde güzel güller ve çi- simler, tablolar buluyoruz. İsmet Paşa ihtisasmı iki cümleyle müzenin hatıra defterine tesbit etti: “Bu müzeyi ziyareti istifadeli bul - dum. Tarif edenlere teşekkür ede - rim.,, Yollarda, yol ağızlarında gene 15- kerler.. Kiyef, bu dümdüz mesafeler- de yerin hakimiyetini de halz. Şehrin yollarmı yalnız maddi oihtiyaçlarm tazyikma tâbi bırakmamışlar En ço- ğu Istanbulda Park — Sultanahmet, Ankarada İstasyon — Millet meyda - nı arasındaki yokuş ve ya iniş kadar olan bir yolun başına geldiğiniz za - man gözünüz nihayetinde şiirin taşta, toprakta, bayırda tecelli etmiş bir ols şayışını, bir serinliğini duyuyor, Kiyef bir milyonluk bir şehir. Uk- raynanm eski merkezi, Merkez bu gün Harkofa alınmış. Bununla bera « ber burada manzara size metrukiyet yerine yeni inkişaf arzediyor. Bu gezintiden sonra bizi Sovyetlerin burayâ memur hariciye murahhasla- rinm dairesine getirdiler. İlk defa Rusyada gördüğüm sak- sı zarlarını bütün buralarda bol bol bulacaksınız: Ağaçtan küğit gibi yontulup alınmış kurdelâlarla örül - müş bir sepet ve sepetin üstünde ay- nı maddeden fiyonga bağlar. Bazıla- rı boyanmış. Basit, fakat zarif ve daimi bir süs. Buranın dini salonun- da da bir yer hazırlanmış zengin çay çekler. Şimale gidiyorsunuz diye yü- reğimize ürküntü vereö kış, arada 8i- rada hafif rutubet ve ya çiseleme ha- Minde görünüp kaçıyor. Seynhatimiz tamam bir bahar, bir İstanbul baharı, fakat — şehirler haricinde — yalnız toprak renkli bir sahaya düşmüş bir bahar içinde geçecek gibi, Döndük, istasyonun önündeki mey« danda Leninin yüksekçe bir kaide üstünde bir büstü. Leninin resmi nere de yok ki?.. İstasyona trenin hareket zamanından daha erken dönmüşüz. Aynı askeri merasim ve vedalar, Bu defa cebimizdeki vesikalar, her vagonun plâtformunda nöbet bek liyen askerlere göstermeden içeriye girebiliyoruz. İlk sorduğumuz Paşa Hazretleri- nin hanımı nasıl? Yolculuğun getir diği hafif bir rahatsızlık kendilerini Odesadan beri kompartımanda alı - koydu. Bu kafileye bir de Ukraynalı hekim iltihak etti. Aldığımız haber iyi. Aynı rahatsızlıkla Kiyef gez'nti- sine iştirak edemiyen Tevfik Rüştü Beyi de vagon restoranında mutat neşesi ve cana yakın haliyle görmek- ten müsterihiz. Kiyefi sevdik, severek ayrılıyoruz. İstasyonun yüksek katlarmda pence- re aralarında erkekler, kadınlar, yol kenarlarında kadınlar, çocuklar, el « lerimizi sallıyoruz, ellerini sallıyor « lar, gülümsüyorlar,