—i — VAKIT 23 Kânunusani 1932 Lehistan hahambaşısı || Paverrer | şehrimize geldi Istanbul hahambaşılığı meselesi Dünyadaki yahudi düşmanlığına karşı müttehit cephe ! Lehistan haham başısı “Gora EF, zevcesi ve mayetile birlikte dünkü semplon eksperesile şeh- rimize gelmiştir. Musevi âleminin tanınmış si- malarından olan Haham Gora EF, Sirkeci istasyonunda büyük merasimle karşılanmış, istikba- linde şehrimizdeki Musevi ce- maati erkân ve hahamhane mümessilleri bulunmuştur. Lehistan haham başısı bu se- yahatini Filistinde teşekkül eden Musevi kolonisini ziyaret etmek maksadile yapmaktadır. Onun için şehrimizden doğruca Filisti- ne gidecektir. Fakat Cumartesi günü seyahat etmesi Musevi dininin ahkâmına münafi olduğu için şehrimizden hareketini bir gün tehir edecek ve yarın yola çıkacaktır. Haham Gora efendiye Lehis- tan Musevi cemaati matbuatının bir mümessili de refakat etmek- tedir, Lehistan haham başısı şeh- rimiz Musevi lisesi müdiri doktor Marküs'ün evine misafir olmuş- tur. Dün birçok Museviler dok- tor Marküs'ün oTepebâşındaki evine giderek misafir kakam ba- şiyi ill etmişler ve elini öp- müşlerdir. Dünyadaki musevi ruhanileri- nin en ileri gelenlerinden biri olan haham Gora Ef,nin seya- hatine büyük bir ehemmiyet verilmektedir. Bu seyahatin, son zamanlarda dünyanın her tara- fında çoğalan musevi aleytarlı- ğma karşı musevilerin müttehit bir cephe almaları için yapılan teşebbüslerle alâkadar olduğu söylenildiği gibi münhal bulunan Türkiye hahambaşılığı intihaba- tile de alâkası bulunduğu da söy- lenilmektedir Malum olduğu üzre Türkiye hahambaşılığı Becerano E£. nin vefatındanberi münhal O bulun- maktadır. Aradan altı aya yakın bir zaman geçtiği halde hâlâ yeni birhahambaşı intıhap edile- memiştir. Hahambaşılığın yegâ- ne namzetiolan bir hahamın geçenlerde ölmesi üzerine Tür- kiye hahambaşılık mevkii nam- zetsiz kalmıştır. Türkiye haham başısınıMusevi cemaati ruhani ve cismani mec- Jisleri intihap etmektedir. Bu iki meclis şimdiye kadar müştere- ken yaptıkları müteaddit içti- malarda Türkiye Haham başı- lığı için memleketimizdeki Ha- hamlardan hiç birini yaş nokta- © — sından veya diğer bazı sebep- — erden dolayı münasip görme- - mişlerdir4 Bu vağiyet karşısında ecnebi memleketlerden birinden bir hahamın getirilip Türkiye haham başilığına seçilmesi mev- zubahs olmaktadır. Bu taktirde nın heyeti umumiye içtimalarına alâkasızlığından, odanın yapma- sı lâzimgelen bir çok işleri yap- madığından şikâyet ederek şöy- le demiştir: — Etibba odası azası, senede on iki lira verdiği odadan bir çok hizmetler beklemektedir.Ve azayı bu ie eler haklı gör- ci icap ede . Aksi taklirde, odanın gazete- lerde sadece ilânlar yapması için her azanın senede on iki İde Tür Türkiyede (Obaham başı olmak için hariçten getiri lecek kimsenin evvelâ hü- kümetimiz tarafından Türk tâbi- iyetine kabul edilmesi lâzımdır. Dün çıkan bir şayiaya göre Lehistan haham başısı Gora Efendinin o Filistine (giderken şehrimizde bir gün kalması bu işle alâkadardır. Gora Efendiyi dün Musevi cemaati ruhani ve cismani omeclisleri azalarından bir çoğu ziyaret ederek görüş- müşlerdir. Bu mülâkatlarda ha- ham başılık meselesinin görü- şüldüğü söylenilmektedir. Diğer taraftan sehrimiz Mu- sevilerinden bir çoğu Türkiye haham başılığına hariçten bir hahamin getirilmek istenmesini müsait karşılamaktadırlar. Musevi cemaati erkânı ve dün görüştüğümüz Lehistan ha- ham başısı bu şayiaları tekzip etmiştir. Mamafih bazı Muse- viler yokarıya kaydettiğimiz şa- yiaların doğruluğunda ısrar et- mektedirler. Lehistan haham başısı Gora efendi dün deıniştir ki: — Türkiyeye gelişimin hiç bir hususi mahiyeti yoktur. Fılistin- de teşekkül eden Musevi kolo- nisini ziyaret ederek mahalli ibtiyaçları tespit edeceğim. Le- listana dönüşümde bu ihtiyaçlara göre yardım yapılmasını temine İşte bu maksatla Fılistine gi- derken İstanbula da uğradım. Yoksa Türkiye haham başısı in- tihabile kat'iyen alâkadar deği” lim. Bu, Türkiye cemaatinin meşgul olacağı bir iştir. Son za- manlardaki Musevi aleyhtarlığı hiç şüphesiz şâyanı teessüf bir şeydir. Museviler asırlardan- beri o bulundukları (o memleket- lerde sakinane çalışmakta mem- leketlerine nafi bir unsur ol- maktadırlar. Bu vaziyet karşı- sında bazı yerlerde çalışkan ve faydalı bir unsur olan Musevi- lerin ifnasına yürümek tabii doğru değildir. Türkiye Musevilerinin Ispan- yaya gitmelerinin ara sıra mev- zubas olmasına gelince ; Türkiye Musevilerinin işlerine ve bare ketlerine karışmak istemem. Fakat hiç şüphesiz dünyada Musevilerin en rahat ve serbes- çe yaşadıkları yer ( Türkiyedir. Türkiyede Museviler diğer un- surlardan tamamile farksız bir muamele görmektedirler. Bu vâ- ziyet karşısında bura Musevileri- nin rahatça ve serbesiçe yaşa- dıkları bir yeri birakarak vak- tile bin türlü eza ve cefa gör- dükleri bir memlekete gitmek istemelerini ben imkân dahilinde görmüyorum. lira vermesi çoktur. Netice itibarile, içtimada ha- zır bulunan azanın mühim bir ekseriyeti, heyeti idareden şikâ- yet etmiş ve yeni sene için ba- zı taleplerde bulunmuştur. Bu talepler arasında, aidat kanunu- nun tadili, odada bir kütüphane tesisi için üç bin lira tahsis, o- danın kendisine mahsus bir ga- zetesi olması, bir bina temini gibi maddeler vardır. Biraz sonra içtima reisi Tev- Beyoğlu Askerlik şubesi riya- setinden : i — Malul zabitan ve mejnurin ve mensubini askeriye ile şehit yetimlerinin yoklamaları icra olunacağından ellerinde bulunan resmi senet rapor ve Mir vesi- Kalarla şubeye müracaatları.” 2 — Tütün ikramiyesinin tevziine devam olunmaktadır. Eshabı istihkakın pazar ve perşembe günleri Beyoğlu kay- mikamlığında toplanmakta olan komis- yona müracantları 3 — Tevzi müddetinin "bitamna az bir müddet kalmış olduğundan bu müd- detten sonra geleceklerin paralarının ve- rilmiveceği. fik Salim paşa, heyeti idareye karşı yapılan itap ve tarizlare çevap vermiş ve demiştir ki: — İçtimai, yardım ve gazete çıkarmak teklifleri yeni değildir. Eskiden de mevzuubahsolmuştu. Evvela; içtimai bir muavenet olmak üzere teklif editen sigor- ta teşkili projesi tetkik edilmiş ve Sıhhiye vekâletiyle bu husus- ta temasa girişilmişti. Fakat, kanunea imkân görül- lemediği için yapılamamıştır. Kütüphane işi, evvelce heyeti umumiyede o reddedilmişti. Bu esnada da “Beyazıtta açılacak bir kütüphanenin Cihangirde ©- turacak bir doktora hiç bir fay- da temin edemiyeceği,, şeklinde bir mülâbaza serdedilmişti. Gazete çıkarmıya taraftarız. Teşebbüs (edeceğimiz zaman, birinci mıntaka etibba odasının bir gazete neşretmek üzere ol. duğunu, bu gazetede bizim de fikirlerimizi meşretmek imkânı bulabileceğimiz ohaber aldık. Bizzat gazete çıkarmaktan sar- fınazar ettik ve ârkadaşlarımız- dan bu gazete için yazı istedik. Uzun bir zaman geçmesine rağ- men henüz bir tek yazı gelmiş değildir. Mesleki neşriyata ehemmiyet veriyoruz. Fakat maalesef, mes- lekdaşların . lâkaydisini burada zikretmiye mecbur kalıyorum. Size küçük bir misal: Geçenler- de ilân ettiğim konferansa an- cak iki tabip gelmişti. Tevfik Salim paşa, aidat bah- sine da temas ederek şöyle demiştir : — Verdiğimiz aidat bir ver- gidir.Her doktorun bunu verme- si zarureti vardır. Nizamname mucibince, (aidatını vermiyen doktorları * sulh mahkemelerine vermek icap eder. Şinidiye ka- dar ancak dokuz on kişiyi hay- siyet divanına verdik, Halbuki şu dakikada aidatını vermiyen doktorların adedi tam yedi yüz- dür. Biz bu 700 tabibi mahke- meye vermekten utanıyoruz. Aidatını zaruret dolayısile ve- remiyenleri vergiden muaf tut- mak salâhiyetimiz haricindedir. Bu gibileri şimdilik mesküt geçi- yoruz. Fakat nihayet kendimizi mesuliyetten kurtarmak için işi adliyeye sevketmek zaruretinde kalacağız. İçtima nihayetinde yeni sene bütçesi tesbit olanmuştur. Yeni bütçede, tahsildarlar için 100, hakkı huzur için 1000, demir baş eşya olarak 500, idare tah- sisatı olarak 3000, memurin ma- aşları için 2700, müteferrikaya 2000 ve tesis edilecek kütüpha- neye ilk nüve olmak üzere 1000 lira ayrılmıştır. Acuzenin Demesi | | Müellifi : Nizamettin Nazif Ressamı : Münif Fehim Kalede babalarından kalan hazineyi | | olduğu gibi ellerine geçirmişlerdi.. e ai “Kayseri kalesinin iiyin| sözünü işitince Aptülhalim birdenbi « i re tuhaflaşıvermişti . Öyle değil mi ya? Kendisi padişaha asi olan bir a- damdı, Elbette İstanbuldakiler onun takibi ve tutulması için sağa sola a- dam koşturmuş olacaklardı. Kadın onun kendi oğlu olduğunu söylüyor. du. Ya herif inanmazsa ne olucak »/ ? Bu sırada aksak tabip kulağına şu sözleri fıslamıştı: — Dili heyecandan çözüldü. Eğer fevkalâde bir heyecan hissetmeseydi “ebediyen dilsiz kalmıya mahkümdu. Heyecan içinde bekliyordu.. Nihayet kadın sordu: — Peki deli Hasan.. Ne zamandan beri Kayseri kalesine hükmediyor - sun? — İki senedenberi.. — Ey söyle bakalım nasıl oldu da sen Kayseriye gelebildin? Delj Hasan... Bu, bizim bir gün Urfaya hâkim tepelerden birinin üs - tünde gördüğümüz, sonra birdenbire unutup kendisinden bahsetmiye im » kân bulamadığımız gençti, Bir müddet yutkundu. Sonru gali- ba ihtiyatlı hareket (etmek istediği için olacak ki: — Evvelâ sen anlat bakalım — de di — Nereden anam oluyorsun benim. Sonra söz elbet bize de düşer. Bunun üzerine falcı kadın, kâh gözlerimden akan yaşları silerek, kâh ofuyarak pufhyarak, kâh içini çeke- rek şu hikâyeyi anlattı: — Çocuklar... — dedi— Ben bir za man dünyanm en mes'ut kadmıydım. Bir kocam vardı, beni oçok severdi. Koca bir sarayda tek başıma sultan - ık ederdim. Reha derler bir şehir var dır. Hiç orasını gidip gördünüz mü?j“ Deli Hasan: — Evet. — diye homurdandı — — O halde. Bil ki o şehir işte be- nim kocamın maleydı. Koskoca gehir onundu. Biz çok zengindik. Gene de zenginiz ya.. Hazinelerimizin dolgun» Tuğu herkesin hırsını tahrik ediyordu. Hele İstanbulda (Sun'ullah efendi) diye anılan bir mel'un vardır. O bu servete göz koymuş, Rehayı elimizden alarak, bizi (omahvetmek için geceli gündüzlü çalışmıya başlamıştı. Ba- ban evvelâ siyaset yaptı. Bu herife| daima hediyeler gönderir, gönlünü a- lırdsı, Bir zaman böyle devam etti ba iş, Fakn' “ra bir gün koskoca bir ordunun * hayı sardığını gördük. Bk. etmiştim. Galiba o zaman hazinenis | bulunduğu yere gitmek için yanı * dan ayrıldıydı.. Bir gün sonra ark8” daşlar onun cesedini Reha kalesi ÖYİİ nünde bulmuşlardı. Gitmiş, bizi bek letmiş, gelmemişti. Merak etmişti gönderdiğim adamlar onu kale önü den kaldırıp geceleyin dağ başına tirmişlerdi. Dilini koparmışlardı.. Xi Deli Hasan söylerken, kadın bS) gmlıklar geçiriyordu. | — Sonra. — diye devam etti geiiğ| — Onu orada bizim dağın başınâ, nelerce yaşadığımız mağaranın gömdük. Parasız yola çıktım. Kay! riyi zaptettim. Kayseri beyinin b vermek istemediği kız şimdi zevce! dir. Küçük bir oğlum var. Onun b her zaman bahsettiği kadın sensin mek. Öyleyse ana kucukla beni, Ihtiyar kadın damarları çıkık p9* maklarını bikaç gibi uzatarak g kendine çekti; alamdan öptü. Şi sormak sırası (Aptülhalim) e gel: ti: — Ana.. — dedi — Senden 80i mışlarmıydı hazinenin yerini? Kadın yaşlı gözlerini silerek: — Yıllarla hapsedildim, Turn: rımı söktüler, kırbaçlandım. Fak size ait olan servetin yerini ben kimse öğrenemedi. — dedi — Ha son gece, yani senin gözlerin ön beni öldürmek istedikleri günün si Derviş paaş mel'unu saatlerce ce yapmıştı, Fakat hiç bir kelime Temedim. pr ... Bunun üzerine iki kafile “birbiri karışıp Kayseriye doğru yollandıla” Kayseride bir ay kaldıktan sonra P$| Yi Hasan arkâsma adamlarını tak | yollardan da epey adam topladılar” Bir gün Reha kalesine bir baskin y# tılar; boş avlanan kale kumandanı i tihar etti, Aptülhalim Rehaya bey du. Kadım kocasmın servetini saklat tığı yerde olduğu gibi buldu. Bu 46! vet eski kalenin sütunlu kapısı altı” da gizli duruyordu. üç ay sonra.. —33 ÜNCÜ KISIM — | PAŞA AVLANIYOR! — Kararım kat'idir. Kıştan € gu işi halletmek icap eder, Ne deri bu? Bir avuç serseri burnumuzun binde at oynatsm, keçeye pala çalı” Tar. Bugün şu kale yarın bir başk edilsin. Yok ben bu hale ## zimle başa çıkmalarına imkân yoktu. İkmal edemem. Burada ben ya Muhasara yıllarca sürdü. Fakat niha yet bir gün adına (Kancık Mehmet) denilen bir mel'un bize hiyanet etti, Öbür tarafa Hüseyin paşa nanımda biri hükmediyordu. Bir gece gizli bir kapıdan onu ve adamlarını şehire #ok ta, Gece uyur uykumuzda bizi yaka» Jadılar. Babanızı parça parça ettiler; kafasmı İstanbula gönderdiler. Lâ - kin hazinelerin yerini bulamadılar. Çünicrü onlari ben çok emniyetli bir) ss adama birakmıştım. Eğer o adüm öl“ mediyse hazine gene yerinde olacak» tır. Uzun seneler hep, bir gün sizj bu Jacağımı ümit (Oederek yaşamıştım. Hasan, oğlum.. Sen kardeşin Halim - den beş yaş büyüksün. Fakat acaba o adam da bize hiyanet etmiş midir dersiniz? — Baba... Benim babam, bize na- sıl hiyanet eder? — Baban mı? Kimmiş senin ba « ban. ö — O işte. — Fakat o dediğin kimdir? — Beni kurtaran ve yaşatıp yetiş- tiren adam.. — Adı ne? — 0 işte. O işte, Onu sen de bili- yorsun.. Neye yara adımı söylentek, Ve birdenbire (o sesini yükselterek haykırdı: — Şimdi anlıyorum.. Bana (Reha) dan yollanırken (Bir gün daha sab- ret!.) demesinin hikmetini şimdi anlı mim yahut değilim.. Hakimsem b ispata mecburum .Eğer ispat edem“ sem, yapılacak iş, pılıyı pırtıyı to? layıp İstanbula avdet etmekten ib* rettir, Her gün vüs'ati bir parça di artan bir ihtilâlin karşısmda el bağ, layıp seyirci kalmak, (Ey ihti Gel beni yak, kavur, Külümü hav? savur!) demektir, (Bitmedi) Darülbedayi Temsilleri Beri ve saat ii dit Kardeşler yn di rr il IN I. Galip Yakında: Yalova İ, İ | Türküsü ilk mu- sikili komedi. NI İl 25/1/9337 tarihinden Kiba Yalova Türküsü ilk musikili komedi Pazartesi için şimdiden ve lerde bilet satılmaktadır. Raşit Rıza Tiyatros” (Şehzade başında) Bu akşam saat 2130 da (AK. Kin) 4 perde 1 thlo. Pazar günü yorum. Parasızdım. Büyük bir ise &i| şım (Sekizinci) vodril 4 P“ rişiyordum; Kayseriyi zapta teşebbüs) Nakleden ; İbnirrefik Ahmet Nuri b