iy öğdün gelir | İri gazetelerde, küçük pek kıymetli iki telgraf vardı. Bunların biri, Istanbul kütüpanelerinde okuyucuların art- tığı anlaşıldığı için o müessese- lere mevsim dolayısile odun, kö- mür gönderildiğini, öteki de hal- kı okutmak çarelerinin aranıldı- ğını bildiriyordu. Sütunlar arasına sıkışan bu iki müjde, bende bir fikir bayramı yapmak hislerini uyandırdı. Gerçi bu miljde, benim ken- di tetkik ve müşahedelerime uy- muyor. Fakat ne zsrarı var. Bel- ki onların istatistikleri daha ye- | ni, daha sağlamdır. Belki şehrin bütün mıntakalarından alınan ne- tice, benim dağınık görüşümü yanlış gösterecek kıymettedir. Ben, dolaştığım kütüpanelerde birkaç gedikli kitap tirakisinden başka hemen kimsecikler gör- müş değilim. Yalnız, Divanyolundaki Ame- rikan okuma salonunda günün | hemen her saatinde büyük bir kalabalık göze çarpar. Çok defa: “Acaba neler oku- yorlar?,, merakı ile oraya girmiş, gazete, mecmua ve kıymetsiz i romanlardan başka karıştırılan eser göremeden, çıkmışımdır. Sonra, öyle sanıyo- rüm ki halkı oraya çeken cazi- beler arasında hiç sönmiyen ve camları buram buram terleten sobanın da büyük bir hissesi var. Netekim yaz günleri oralarda in cin top oynar. Okumak, geri kalmış memle- kellerin dört elle biricik çare, en aziz kurtarıcıdır. Şimdi bileklerinde dünyaya hük- metmek kudreti vuran bütün medeniyetlerin temellerini eşiniz, derinliklerinde onu bulacaksınız. Her şey ondan gelecektir. Oku- mak insandan cehli kaldırır. Ce- halet kalktıkça, bir nevi süslü sersemlik demek olan hayranlık kalkar, Hayret başlardan silindi- ği gün ise hadiseler karşısında evvelce apışıp kalanlar, kendi- İerini kuşatan esrar duvarlarını delip hakikat güneşine kavuşur- lar. Biz, henüz emekliyen bir mil- letiz. Bitirdiğimiz her yeni kitap, yeni bir fosfatin kutusu gibi ma- nevi bünyemizi besler. Böyle dü- şündüğüm içindirki okumak işi- me resmi makamların dört elle sarıldıklarını görünce, bir fikir bayramının arifesinde duyulan sevinçile gönlüm doluyor. Bana öyle geliyorki bu me- selede biz Faşist İtalyanın tut- tuğu yolda yürürsek gayeye kes- tirmeden gitmiş oluyoruz. Ihtiyar Romamn damarlarında genç, di- , ri veateş gibi kızgın yeni bir kan dolaştıran Faşizmin seyyar kütü- paneleri, ziraat, sütçülük, müze- İeri var. Biz bu teşkilâta dünya- nın her yerinden daha çok mulh- tacız. Çünkü dünyanın başka hiçbir odiyarmda ilerlemek işta- bı bizdeki kadar coşkun bir sel gibi bentlerini zorlamıyor. Seyyah Kadın Birliğinin müsameresi Türk Kadın Birliği 18 kâne nusani pazar günü Maksimde saat 16 buçuktan 20 buçuğa kadar devam etmek üzere bir daöslı çây tertip etmiştir. Bu müsame- renin hasılâtı fakir ve kimsesiz çocuklara sarfedilecektir. biraz kırgın haberler arasına sıkışmış | umumi | sarılacakları- | Bozuk bir aliniyet Milâdın on sekizinci asrının dolacağı sıralarda idi. Volter ve Ruso gibi iki cihanı şümul da- | binin tesiri altında Fransada mühim bir fikri inkılâp husule geldi. Yavaş yavaş bütün cihan- da asarını gösteren bu inkılâbı doğuranlar (Fransız (milletine mensup idiler. Bu sebepten do- layı son asrın büyük fikir inkı- lâbına piştarlık etmiş olmak şe- refi Fransaya verildi. Fransa, bütün cihana yeni bir ! bayat yolu gösteren, küflenmiş ananaları zir ve zeber eden bu evlâtlarına karşı asla mipnettar- lie göstermedi. Versiyo ve Kon- darse gibi mutedil münevverler- den Sen Jüst ve Fukye Tenvil gibi müfritlere varıncaya kadar hemen kâffesi gösterdiği mef küre yeniliğine bedel kafasını verdi. Maamafih Fransız milleti; mü- tecedditlerini imha ederken ve hatta onların attıkları ileri adım- ları geriye doğru atmeğa uğra- şırken onların cihana saçtıkları Türk imtiyazmı benimsedi. Ve onlerın sebebine Fransa mehti medeniyet ve menbai hürriyet addedildi. Bunu gayet tabif “görmek ieabederdi. Ancak hürriyete piş- tar olmak şerefi Fransız zelini- yetinde öyle bir tesir hasıl etti ki Fransız münevverlerinin bir kıs- mı ve maalesef oldukça mühim bir kısmı, Fransız olmıyan her mahluku beşeriyetin dun bir ta- bakasında görmek gibi bir galat rü'yete duçar oldular. Bu sözleri bize söyleten hali- hazırda kendisi ile hiçbir ihti- lafımız olmıyan bir milleti durup dururken tenkit etmek için de- ğil; bozuk zihniyetinin kibir ve izzet tesirile en münevver fran- sızlarca ne garip muhakemeler yörütülmesine yol açdığını gös- termektir. Bir mareşal Franşe Despere vardır. Bu adam Jofr'un, Foş'un yanında hizmet etmiş; olabilir ki iyi hizmet etmiş mareşallık rüt- besine terfi edilmiş kendisine harbı umumide selânik kuvvet- lerinin idaresi verilmiş. Zannınca eğer mütareke olmasa imiş İs- tanbula kadar © yürüyecekmiş bunların hiçbiri bizi alâkadar etmez. Harbı umumüinin son devresin- de Balkanlardaki tezebzüp son dereceyi bulmuştu. Orada bir düşman kumandanının ilerileye bilmesi için öyle Kindenburg veya Jofr gibi askeri bir deha- ye malik olması icap etmezdi. Bugün büyük harp biteli on | küsur sene oldu. Harbi unutmak | için her milletin sırf gayret etti- ği bir devredeyiz. bu eski Selânik cephesi kumau- danı yani Franşe Despere Fran- sız kumandası altındaki Suriyeye gidiyor Ve Türkiyeden geçerek memleketine dönüyor. Türkiye hakkında beyanatta bulunuyor- ki, onlar hem gülünç hem sinir- lendirici, Meşhur bir misal vardır. Bir Ingiliz seyyahı seyahat ettiği tre- nin durduğu bir istasyonda bu- runsuz bir adam görmüş ve ba- tırat defterine: 5... şehrinin aha- Disi burunsuzdur.» diye yazmış. Mareşal Franşe Despere dedikle- ri Fransız zabıtının beyanatı In- m. Bu devrede | Bolumde elektrik Bundan 25 sene sonra çıka- | cak olan İstanbul gazeteleri, bugünkü gazetelerden iktibas- larda bulunacak olursa mutlaka şu cümleleri alırlar: “Boğazın Anadolu sahilinde elektrik tesisatı yapılması düşü- nülmektedir. Bu hususta tetkikat yapılmaktadır.,, Ve bu iktibasın altına şöyle bir kayıt ilâve edecekler: “ Yirmi beş sene evelki nüs- halarımızda yazdığımız bu haber, bug * Evelki gün vapurla köprüye yanında ablasile bera- ber oturan bir minimini, okudu- ğum gazetenin iri puntolu ser- lâvhalarım okumağa uğraşıyordu. Gazeteyi kendisine verdim ve bir yeri göstererek: inerken, — Oku bakayım şurayı! de- dim. Çocuk okudu: — 500 fener daha takılacak! Bu sefer ablası sordu: — Bu fenerler ne yapar? — Yanar! — Bu fenerlerde yanan nedir? Çocuk biraz düşündü. Sonra: — Havagazı! dedi. Çocuk Çengelköyünde oturu- yordu. Ablası küçük kardeşinin son ceyrbıma şu cümleyi ilâve etti: — Fakat, elektrik olacak! Kendimi tutamadım: — Evet hanmefendi, dedim, minimini koskocaman bir deli- kanlı olduğu zaman.. | Memleket —— Bir adam karısını ustura ile ikiye biçti Kulanm Encekler köyünde Süleyman oğlu Mehmetile karısı Hatice kavga etmişler, Hatice Muhtarın evine kaçmiğ. İki üvey çocuğile evde kalan Mehmet, muhtara gitmiş, karısı- nın eve dönmesini istemiş, rica etmiş, fakat ret cevabı almış, mesele ihtiyar heyetine aksetmiş. Kadına nasiabat etmişler. Nihayet eve göndermişler. Kadının kendisine karşı takın- dığı tavır ve hareketten muğber olan Mehmet karısını evin on adım ilersine götürmüş, ustura ile boynundan ta ayaklarına ka- dar ikiye ayırmıştır. Sonra du- daklarını da koparıp, evine dön- müştür. Şerir tutulmuştur. gilizin gülünç hareketinden asla farklı değildir. Kibir ve nahvet siyasetin en büyük düşmanıdır. Siyasi deni- len kimse imhaya müsteit, ve icabı bale göre mütalaa yürüt- meğe muktedir olmalıdır. Her ne kadar Franşe Despere bir as- ker isede, Fransız ordusundaki mevkii kendisinin gurur saçma- sından sakınmasını İcap ettire- cek mahiyette idi, kanmatinde- yiz. Hem bu sakınış Fransanın lüzumsuz yere diğer milletleri rencide ederek kendilerine gayri müsait bir muhit ihzar etmemesi için katiyen lâzımdır. Aksi tak- dirde Garp cümhuriyeti muhak- kak bir infirat ve hüsran der- resine doğru sürüklenecektir. HM. Goyyur saa keiki adı” bini inal de ün hâlâ tahakkuk etmemiş- | YAZAN : Emer Rıza e — 115— Harp birden bire durmuş ve ha- i keme müracaat kararlaşmıştı Bir gün Ali tarafı şidetli bir m İza geçmiş ve bu taraf Mnaviyenni ota gina kadar ilerlemişti. (Vaziyet, çok tehlikeli Oidi Iraklılar zaferi ka zanamk üzere olduklarına kani olmuş lardı. Fakat Şamlıların mukabil taarru İzu Iraklıları sarsmıştı. (Ali) nin sağ cenahı hemen hemen erimişti. Bedil oğlunun kumandası altndnki sağ cenahta, kala kala iki, üç yüz kişi kalabilmişti, Daha sonra merkezde 0- lan Alinin kuvvetleri de gerilemiş, Ali sağ cenaha geçmek mecburiyetinde kal mıştı, Kendisi bu noktadan öbür nokta ya geçiyorken oklar, ensesinin ve omuz larının Üzerinden geçiyordu. Bügün va ziyeti kurtaranlardan biri, Eşterdi. Eşter, Alinin firar etmetke olan as İkerlerini karşılıyarak bunları geri çe- virmeğe muvaffak olmuş ve geri çevir diği askerleri harp sahnesinde büyük bir muvaffakiyetle idare ederek onları taarruza sevketmiş, neticede vaziyet kespi salâh eylemişti. Ayni gün Ali, Muaviyeyi mübareze- ye davet etmiş, ona: — Muaviye, Alemi biribirine kırdır. İmuyalım. Gel biz karşı karşıya geçelim. Dövüşelim, hangimiz ötekini vurursa ondan kurtulmuş olur, Demişti, Muaviye bu teklife cevap vermemiz geri dönmeğe mecbur olmuştu. İki taraf arasmda muharebe fazla şiddet kespettiği halde esirlere çok iyi muamele ediliyordu. Ali,bütün esirle rin tahliyesini emretmiş, Muaviye de ayni şekilde hareket etmişti. Bununla beraber akşam olduğu zaman iki ta- raf şiddetle hrrpalanmıştı Ertesi gün ayni hal tekerrür etti. Bütün gün ayni şiddetle devam eden harp kifayet etmemiş gibi harp gecele İsin sabaha kadar sürmüş, mızraklar kr rılımcaya, oklar bitinceye kadar döğü- şülmüştü . Bu şekilde devam eden şiddetli mu harebe ensasmda Iraklıların faikiyeti anlaşıldı. Iraklılar, sayılarının tefevvukundan istifade ediyorlardı. Muaviye ile Amr vaziyeti tetkik etti ler, ve yeni bir harekete karar verdi- Ter. Harp, (Ali) nin tarafnıdaki bütün unsurlar: birleştirmişti, Bunlar harbin şedaidi içinde aradaki bütün ihtilâfları unutmuşlardı. Bu ihtilâfları tazele mak ve hareketlerini akamete uğrat- mak mümkün olurdu. Amr İbnilas bunun çaresini buldu. — Muaviye, dedi, yarın harbe çık- asar ve herkesi kitabın hükmü dairesin de hareket için davet ederiz! Bu dave timizi kabul edecek olanlar vardır. Çün kü herkes harpten yorulmuştur. Harp- ten kurtulmak için vukubulacak heri davet, onlar tarafmdan hüsnü kabul görür. — Çok muvafık! Ru karar verildikten sonra ona 7ö- re hareket edildi. Ertesi gün karar tatbik olundu. Şam askerlerinin bir kısımı mushaf- larla ilerlediler. Münadiler bağırdı: — Kitaba geliniz. Aramızda hakem o olsun! | Birçokları hemen : — Bu teklifi kabul edelim diye ba- gırdılar. Ali razı olmadı. — Hayır, dedi, bunlar diyanete &- hemmiyet verir adamlar değildirler. O- nun için bunları dinlemiyelim. Onların. bu tekifi bizi aldatmak içindir. Biz har! bimizi tekmillemeğe çalışalım. Fakat, harp aleyhtarları birden bire çoğalmışlardı: Bunlar: — Biz, diyorlardı, Kitabın hükmüne İdavet olunuyoruz. Bu daveti neden reddedelim. Ali, bunları o fikirden vazgeçirmek| istedi; — Hasım mağlüp olacağını anladı. Onun için bu hileye müracaat etti, Biz! işimizi bırakmıyalım. mke sayesinde onların cephesini yar! mayız. Mızrakların üzerine mushafları| | Herkes, sanki bu daveti bekliyordu.! — Hayır, biz bu şerait tahtmâ ÜL hrabetmeyiz. Ve harbin derhal durdi” rulmasını İsteriz. " Bunlar kimlerdi? Osmanm katille 5. | ri zümresinden mi idiler! Hayır. Bum lar aradaki ihtilâfın o zaman meri © lan ilâhi kanunlar İle hallini istihdaf eden ve bu taleplerinde samimi olaMiğ; bir cemaatti. Bunlar (Ali) nin har a durdurması üzerinde ısrar etmişler “*İŞ ona: — Artık Eştere emir ver, geri &# ikilsin ? demişlerdi. ATI, bunları dinlemekten başka (35 olmadığını gördü. Onun için Hani ok in Tu Yezidi çağırtmış ve ona: — Git Eştere haber ver. Buraya $ sin ! Hani oğlu gitmiş ve Eşteri şiddef döğüştür bir halde bulmuştu: — Eşter, seni Hazreti Ali çağırıy" — Aman Hani oğlu! benim bu daf kada yerimden kıpırdamam doğru gildir. Çünkü tutuştuğum harbi bi mek Üzereyim. Gerli dön ve biraz 8 retmelerini rica et, Hani oğlu geri dönmüş, vaziyeti ye anlatmıştı. Harbe muhalif olan ayağa kalkmışlar ve Aliye bağırm lardı: — Sen bizi aldatıyorsun. Harbi düfü durmak için emir vermiş gibi görü rek harbin idamesi için haber gönde yorsun. Bu nasıl iştir? — Emrimi sizin karşınızda ve dim mi? Siz benim Hani oğluna bir lâf söylediğimi gördünüz mü? iye. o sa da ka a hu de Pı ipan ön Pur Cw — 9 halde tekrar haber gönder. yi ” Ho i men gelsin. Yoksa seni bırakır ve triz. — Haydi Hani oğlu. Git, Eşteri tir. Hani oğlu tekrar gitti. Eşteri du: — “öter! Fitne başladı. Hemen ri Cön! — Mushaflar yüzünden mi? be nde ..hmin etmiştim. Fakat ben askerleri nasıl bırakıp giderim?1.. — Geri dönmekten, başka çare Dönmezsen harp muhalifleri belki ler, yahut öldürecekler? — Ne diyorsun? İş bu raddeye (mı? — Vardı da aştı, Eşter derhal döndü. Harp mul leri onu bekliyorlardı. (Ali) de © rm arasında idi. Eşter söze başlaö'Zz, — Iraklılar! Siz hakikaten zelİğiydü damlarsmız! Tam zafer Obulacaf'â zaman onların mushafları kaldı İsından dolayı apışıp kaldınız mı? n beni kendi halime bırakınız. Ben bö; başarırım. Harp muhaliflerinin hepsi b lardı: — Olmaz! v — Sizi kara almir herifler! Siki « korkak, ne mürai, ne maskara adi mışsınız1?., Fakat Eşter, daha fazla söyl mişti, Üç beş kişi onun Üzerine a” , Eşter onların elinden güç belâ rılmıştı. Nihayet Ali, bunları muş, sükünet tecessüs ettikten sonr T sele yeniden görüşülmüştü: A > | — Teklifi kabul ettik. Şimdi MÖ Jpacağıs? Eş'as cevap vredi: — İsterseniz Muaviyenin yanl ! dip ne İstediğini sorayım.. — Git! Eş'as kalkıp giati, Muaviye © dan kabul olundu: — Muaviye, siz neden mu aldırdınız? — İkimiz de kur'anm kms re anlaşalım diye . i — Nasıl anlaşacağız?. Siz bir adam seçiniz, biz de bif seçelim, Onların davamızı kitab haleltmelerini temin edelim. V€ rım verdikleri hüküm da ket etmeyi taahhüt edelim. — Sözün doğrusu budur. Eş'as geri dönerek vaziyeti Bütün muhalifler: — Kabul ettik! Diye : aa