5 — 6 — VAKIT 1 Kânunusani 1931 Memleketimize Bir — —— Asmalımesçit: Romanımsı hakikat , d 4 hakikatimsiroman: 30 ,.. Valiz'ni eline aldı, çıktı, giderken ” bana korka korka .. İnhisarı Bır afyon inhısarı lâzım! Türkiyenin adı haksız yere kaçakçıya çıkıyor! Afyon Niçin ! 44 Türk memuru 25Türk amelesi hiç sebepsiz niçin işten çıkarılıyor ? Yerlerine kimler alınacak ? EVELKİ KISIMLARIN HULASASI p pe serlevha altında çıkan yazılar her şeyden evel sahidir. Ben, hayatı. um muayyen bir safhasını, tesadü- — füm beni içersine sevkettiği bir mu- tarıdığım drtist ve muharrirlerle Beyoğlu âlç| “minde tanınmış kimselerin bazı vak'a ları anlatıyorum. Pek tabii olarak isimlerin çoğunu değiştiriyorum, hâci! leri birbirine bağlamak için onları, Sana hatlarını kat'iyen muhafaza ede #adece ve pek sathi olarak, birkaç i muharrir ve âan'atkârın bahem hayal: oç mi tasvirdir. Ve bir, nihayet iki iefri- Jorjet ve Lili isminde iki artist ta- U Yorjet ile beraber tam 27 gün: lük bir Utiras anı yaşadık, ayrıldık. O, Yunanistana gitti orada kokain, irile deli olmuş. © Jorjetin yerini Piri isimli bir başka 8İ aldı. Fakat o da bana karşı çok müşfikti. Ayrıldık. Bu maceralar es © masında Vanlı Safa, EW Razi, Su. leh isimli üç ressam, Server Bedi, ecip, Fazıl, şeyh Memduh ve daha bir mt bundan sonra tanıyacağız. Pirinin arkadaşı Nuşi isminde bir pir kadından arasıra bahsediyoruz. tanışlık. Benim genç (OEditle a “ ram iyi, annesi Madam Roza da Ne- 'cibe mültefit. Fakat Necip Edite kur- “e yapıyor. E Bir akşam Server Bedi geliyor. O, esip ve ben parasısız. Necip gidip bir rini on liraya satıyor. Server Bedi! kir i pl evelce de bir defa daha sâtıp lığını soruyor.) Fithakika bu ayni şiirdi. © © Fakat biz o akşam için onli- “ra bulduğumuzdan memnunduk. Eve, bize giderek içmeğe karar — Yahu, dedi böyle basık | yerde birbirimizin suratına ba- | karak içmek pek Sıkıntılı oluyor. — Yal, — Bir yere gitsek — Peki amma kaç pâramız kaldı. Necip, saydı: — 6 lira, — Bu para ile Gardene git- “sek ancak buna viski içebiliriz? — Yahu kredimiz var, Bir teklif yaptım: © — Çocuklar, dedim, en iyisi adaki rn içip yatmaktır. di ELAT. emmememem MAS #2S8SFEEKE) EE iş $ ; 5 Lİ yeli sar dedi, bu akşam 4 Rahmi de bakara var gidip bir tecrübe edeyim. : .. Güldük. Necibin hayatında bir a dafa kazandığı vaki değildi. bütün arkadaşlarına karşı dö- rüst olmıyan muameleler yapan Necip, boguntu yerlerine giderek bilerek kaybetmeği, bir asalet hareketi olarak telâkki eder, ve mütemadiyen kaybederdi. iz | ki j MARİEE 0 Teklifine şiddeze mümanaat ko ti. Fakat bizi dinlemedi: —— Ex. dedi, nihayet benim t param, ne istersem yaparım. Gitti, Server Bedi ile başbaşa ! kaldık. Biraz sonra merdivenler- den ayak sesleri ve kahkahalar duyuldu. Bunlar kim diye kapıya doğru yiderken içeri Şeyh Memdubla Nuşi girdiler, Nuşi bir elinde vermut şişesi, öteki elile Şeyh Memduhu çekiyordu. Şeyli: — Kaçmam, diyordu, geliyo-' rum, Bu ne hal? — Aman, dedi Şeyh, eve dö- 7 nüyordum, Nuşiye rast geldim, İ bulut, Tile buraya gelelim diye İ tutturdu “elindeki küçük valizi “| göstererek ,, çamaşırlarda var, "| kaçmak istedim, yakaladı getirdi. Nuşi, mütemadiyen gülüyor, ve kendi kendine söyleniyordu. Şi- şeyi açtık. Server Bedi, “vay cici vay,, diye Nuşinin yanma oturdu ve saçlarım okşamıya başladı, Nuşi, gözlükleri, büyük başile ve küçük vücudu ile Server Bedie baktı, bir kahkaha attı; — Buldum, buldum diye ba- ğınyordu. — Ne buldun? — Zigoto, Zigotoya benziyor diye Server Bediin özerine atı- larak yere yatırdı ve öpmeğe başladı. Bu buluşa başta Server Bedi olmak üzere hep güldük. Şeyb Memduh : — Nedir bu başıma gelenler. kayatta böyle kadınlar da olur mu? diye söylenirken Server Bedi ile Nuşi güreş eder gibi altalta üstüste çırpınıyordular, Nihayet meseleyi Nuşinin köpeği halletti. Biju isminde olan ve köpekten ziyade kabarık tüyle- rile bir kuzuya benzeyen Biju bavlıya havlıya Server Bediin üzerine yürüdü, Nuşi onu susturmak için ku- cağına aldı ve içmeğe başladık. Şeyh Memduhun yavaş yavaş neşesi yerine gelmişti. Nuşiye bakarak; — Fena kadın değil amma, dedi, deli.. — Ne delisi? — Mütemadiyen çekiyor. — Beyza mı? “Beyza diye “Kokaine,, isim koyulmuştu., — Öyle ya, daha demin soka- ğa boş bir şişe attı. Nuşiye döndüm. Bijuyu kuca» ğına almış, pirelerini ayıklamakla meşguldu. — Bırak şunu, dedim. Birden bire uyanır gibi bir silkinerek: — Ha.. dedi, sahi. Köpeği bıraktı, ellerini yıka- mağa gitti! Server Bedi, sedire uzanmıştı. — Yahu, dedi, dev gibi ka- dın, biraz öpeyim dedim, ke- miklerimi kıracaktı, dudakları mın haline bak.. Şeyh Memduh, Nuşinin aşağı inmesinden bilistifade kaçmak üzere bizden ayrıldı, usul usul merdivenleri | indiğini duyduk. Fakat tuhaf şey sokak kapısının kapandığını duymamıştık. < (Bitmedi) Avusturya tütün rejisi namma memleketimizde tütün mübayaası için teşekkül etmiş olan Ostro- Türk şirketi, hini teşekkülünde tütüncülükten © anlıyan bir çok kıymetli memurları, işlerinden çıkarmak suretile almıştı" Son zamanlarda şirket mü- düriyetinde bir tebeddöülüt ya- pılmış, ve Mösyö Jak Boton is- minde bir zat müdüriyete geti- rilmiştir. M. Jak Boton gelince 44 Türk memuru açığa çıka- rılmıştar. Dün bu memurlar matbaamıza müracaat ederek, Avusturya sefirine hitaben bu açık mektu- butevdi etmişlerdir, aynen neşre- diyoruz: Avusturya sefiri M. Cenapla- rına; Avusturya Tütün inhisar ida- resi namına Türkiyede yaprak tütün mübayaası yapan Ostro- Türk şirketine bidayeti tesisin- den beri canile başile ve Türk- lere has bir sadakatle çalışan 44 memuru ortada hiçbir sebep bahane olmaksızın yeni gelen müdür M. Jak Boton derhal açığa çıkardı. Bir memurun hiç bir kabahati hiç bir sui hali ol- madığı halde keyfi olarak açığa çıkarılmasına Avusturya kanun ve vicdanında cevaz var mıdır? Bu şirkete intisap etmeden evvel başka şirket ve dairede aksayı vazife ediyorduk. Bizi vazifelerimizden çıkararak Ostro- Türk şirketine aldılar, “Şimdi elimizde gülünç bir miktarda beşon kuruş vererek sokâğa atıyorlar. Haklarımızın O iadesi ve kesurumuzun irae için zatı devletlerinin ali vicdanınıza mü- racaat ediyor ve bu vesile ile teyidi ihtiramat eylerim efendim. *»x Bu bususta, dün. malümat al- mak üzere şirkete müracaat et- tik. Bize kısaca şu sözleri söy- lediler: — Idarei merkeziyeden emir aldık, tasfiye yapıyoruz. Bu me- murlara çok para veriliyor, hal- buki kabiliyetleri o kadar değik dir. Onların yerine “Normal, bir ücretle başkalarını alıyoruz. Hususi tahkikatımıza göre, şir- ketin memurlarına çıkarken ver- dikleri hüsnü hizmet vesikaları- da, “kabiliyetleri, hakkında hiç bir kayık yoktur. Bundan başka Dünde Ostro-türk şirketi 25 türk istifçi ameleyi işten çıkar- mıştır, Haber aldığımıza göre bu çı- karılan işcilerle şirket ikinci mü- diri Bahar efendi arasında bir hadise de cereyan etmiştir. Çıkarılan işciler kendilerine birer hüsnü hizmet vesikası is- teyince kendilerine denilmiştir ki; — Siz hamalsınız, hüsnü hiz- met vesikası nenize. Bunun Üzerine işciler ısrar et- mişler ve söylendiğine göre ken- dilerine “eşek,, diye hitap eden Bahar efendi ile aralarında mü- darebeye dökülen bir münaka- şa da olmuştur. Çıkarılan Türk işçiler yerine, musevi işçiler alınacaktır, Dün, işlerinden çıkarılan me- murlarla tekrar konuştuk. Ken- dilerinin yüksek ücret aldıkları- Avrupa gazetelerini aleyhimizde neşriyata sevkeden sebep hususi eşhas tarafından ya- pılan kaçakçılıktır,buna nasıl mani olabiliriz? İngiliz gazetelerinin son günlerde yaptığı neşriyat, esasen mühim olan ibir nokta üzerime nazarı dikkatimizi İcelbediyor. Türkiyede bulunan keyif ve| rici zehirler fabrikaları dünyanm muh telif memleketlerine kaçak tarikile afyon, heroin mürekkebatı göndermek tedirir. Bunlar kaçak tarikile gönde- Hidikleri için hükümetimize bir fayda temin etmediği gihi Avrupa mahafiliv de ve Avrupa gazetelerinde itibarımızı kıracak dedikodulara ve yalar yazıl masma sebep olmaktadır. Avrupanın en zinde ve en yeni kuy vet membalarına malik olan Türkiye) cümhuriyetinin keyif veriei zehirler kaçakçılığı yapan hir memleket gibi ta nınmasına mütehummil değiliz. Bugün akvam cemiyetinin bu mese- le hakkındaki raporundan mühim bir kısmını da tercüme ve dercediyoruz. Bu rapora nazaran bu zehirler ta aksa yı şarka kadar götürlilmektedir. Ne pa hasıma olursa olsun memleketimizdeki üç afyon fabrikasınm gönderdiği ze hirler yüzünden bu fena şöhretin Tür kiyeye takılması bizi müteessir eder. Bu vaziyetin önüne geçmek için biz bir teklifte bulunmak istiyoruz: Mademki buzün hususi eşhas elinde bulunan bü afyon fabrikaları, kaçakçı lığa mâni olamıyorlar bunun önünü almak için resmi bir (afyon ve mürekkebatı) inhisarı tesis edilme- idir. Bu suretle hem hükümete yeni bir varidat memhaı bulunmuş, hem de bu vâsi kaçakkçılığın önüne geçilerek Türkiyeye verilmek istenilen fena şöh ret ortadan kalkmış olacaktır... La Akvam cemiyeli raporu? umumi kâtipliğinin keyif verici ler hakkmda raporunun hul neşretmektedir. Raporda Türkiye hakkmda şu n mat veriliyor: 3 “İstanbulda bulunan üç fabrika keyif verici zehirler istihsal edin leketler $ırasına giren Türkiye b dünya istihsalinin üçte birine talip muştur. İstanbuldaki fabrikalarım bi gayri meşru ticaret yaptıkları Fransa hükümeti tarafından nameleri alınan adamlar tesis olunmuştur. Türk heyeti murahhasası şu matı vermiştir: “Türkiye 1930 senesinin Ilk altı da stideki morfen ve heroin ihracatı yapmıştır? Yunanistana 1,480 kilo, İtalyaya kilo, Fransaya 180 kilo morfin. Yunanistana 2777, Dançiğa 768, Tt: yaya 399, Fransaya 227, 95, Çine 90 kilo hervin. Konferansta hazır bulunan İ! i Fransa, ve Almanya murahhaslarf Türkiyeden ihraç olunan bu madd rin hükümetleri tarafından veril saade ile gelmediğini söylemişler, b dan başka Akvam cemiyeti kâtibi silya, Roterdam, Hamburg, H ,Jİstanbuldan gelen gemilerde saklı kı yif verici zehirler yakalandığını vermiştir, Konferans, Türkiyenin dünya ihti yasından üçte birini temin etmesi için vukubulan teklifini kabul. edememiş tir, Mesele ilerde mevzuubahis olacak tar. Rapori göre 'Türkiyede istihsal nan keyif verici zehirlerin fenni ve tıb bi işlerde istimali için hiçbir müracaaf 'Taymiş gazetesi, Akvam cemiyetilvuku bulmamıştır. MEMLEKET EE VAN ır Haydarpaşadan Afyon Karahisöra gidinciye Koltuğa bizden evel yerleşen ti kadar... ahta kuruları— Elma sepetinin altındaki olmalar—Pançore oamını kıran kurşunlar nereden geldi Afyon, Kânunuevvel, (VAKIT) — Eğer şimdiye kadar koltukları tahta kurusu dolu bir kompartımanda «eya hat etmedinizse, mümkün değil benim Haydarpaşa ile Afyon arasında neler çektiğimi anlıyamazsınız. Tren yolcu- luğunda âdettir: Hava kararır karar; maz, saat kaç olursa olsun herkes ba şını dayıyacak yerlere yaslandırıp sal lana sarsıla, evvelâ şekerleme kestirir! Buna pek te şekerleme denemez ya. Çünkü bütün bu kendini uyumuşa vu. ran yolcular serapa somnölâns halinde dirler, hani şiirde beynelnev velyakan dneilen halde... Her çeyrek başmda, ya hut her yarım saatter, veya bir saatte bir varılan İstasynlarda gözlerini açip etraflarını seyre dalarlar ve hangi İs tasyona geldiklerini öğrenmek ister. ler, Toros ekspresinin bir kompartıma- nında, ben de diğer üç yolcu arkadaşa uyup gözlerimi kapamış, başımı koltuk ların yanlarındaki başlığa dayamış nı iddia eden şirket için dediler. ki; — Bizim baş eksperimiz aza- mi aylığı alırdıki o da 200 lira idi. Halbuki çıkarılan 44 Türk memura mukabil şirkette alıko- lanan musevi memurlar 500, 300 lira almaktadırlar. Hatta içlerin- |! den bir daktilo 170 lira aylık alıyor. Bir baş ekspere 200 lira verilip de bir daktiloya 170 lira verilirse kim çok alıyor, meyda- na giker, tım. Aradan çok geçmedi, belki üç, bel ki beş dakika... Parmaklarımdan ikisi” nin yanmakta olduğunu hissettim. i de gözlerimi açıp ta ne göreyim. İki caman tahtakurusu kemali : parmaklarımı, yani parmaklarımnı tündeki birer noktayı emmiyorlar mt Hay Allah sizi kör etsin tahtakurular rrl,, İki üç aydir yattığım mubtelil han ve otel odalarmda beni rahat rakmadığınız yetmiyormuş gibi, Yir simdi trende de mi musallat oldünüuz”. Evet gözlerimi bir açtım, bir kapadı! bir açim, bir kapadım. Fakat bir tür kendimi bu tahta kurularmm den kurtaramadım. Nihayet Koltu muayene ettim: Bürada bir kaç tahtakurusu, babal oğullu, analı kar deşli yaşıyorlar ve rahatlarıma ili miyen demiryolu İdaresine bir emip şükür ediyorlardı? Saat yirmide vagon restorandan dö düğüm zaman, yol arkadaşlarım vagonun kompartımanma karşı : »wwe)penceresinin iki kurşunla e duğunu gösterdiler, Parmak k: i daki camda iki kocaman ve kı N göz asılmış, ve cam baştan başa çati mıştı. Yol arkadaşlarımm hepsi telâşlı idi; aman ne diyorlardı, büyü” bir tehlike atlattıkI. Hakikaten büyük bir tehlike ati mışlardı. Eğer kurşun kuvvetini kayb€ dip geri dünmeseydi, meselâ şimdi, A ah göstermesin, komparlımanda gi sünden veya sırtından yaralı bir maktul bulunacaktı. Durup di ri ne felâket değil mi?. Sonra meseleyi anlattılar: D yına gelmeden dört dakika kadar (vel güm, güm. Tdi el üAh