a — 4 —VAKTT 90 Kânünmenl 1 * Pudyard Kipling . den Demir kafeste bağlı olan "tang çabalıyor mahpesinden kurtul- mak için kendini yırtıyordu. O gece boğucu bir sıcak vardı. (Hans Breltmann) ve ben yataklarımı #i vapurun güvertesine çıkarmak mec buriyetinde kalmıştık, Demir kafesin yanından geçerken içindeki mahpus silkindi.. Ve garip ga- rip sesler çıkardı. (Malayan Archipe- lago) ya yakın bir yerde tutulmuştu. İnsan başıma bir şilin mukabilinde teş- hir edilmek üzere Londraya götürülü- ordu. Tam dört gün mücadele etti. Haykırdı. Durmadan dinlenmeden ka- pandığı mahpesin demir parmuaklıkla- rını koparmak için çalıştı. (Hans) kafese bakarak alman ingilizcesi ile: — (Dostum) dedi (Eğer seni biraz deniz tutmuş olsaydı çok iyi olacaktı. O zaman kendini kaybedecek ve daha az ıstırap çekecektin..,, “Orang - outang,, in kolu kayıtsızca “afesten dışarı uzandı, Hiç kime onun bir yılan gibi Almanın göğsüne saldıra cağına ihtimal Overemezdi. (Fakat Hans) ım ince gecelikleri yırtılmışta.. Bir sandal yanında asılı omuzlardan bir tane koparmak için ilerledi. — “Çok zaman evvel, diye başladı. Bir tarâftan da miyvanın kabuğunu soyuyor. İpekli elbisesini didik didik eden hayvana veriyordu. Biraz sonra yataklarımızı geminin baş tarafmda yere serdik.. Bu suretle apurun köpükleri yararken maruz kaldığı rüzgârdan istifade ediyor ve serinliyorduk.. Uzaklarda çok şidedtli bir fırtına vardı, Şimşeklerin parıltılarını görmek mümkündü.. Rasrt saatte bir köprüden gelen se- se cevap verirken gemideki inek te ha- raretten ve maymunun O kokusundan nütessir oluyor, böğürüyor durmadan işliyen makine- bozuk bir e 930 Nakleden : Hasan Şükrü ler, Bunlar yaradılışlarındanberi ayni halin esiridirler. Uyuyacak mısın?. Yoksa dinliye- cek misin?.. Sana hiç inanmak istemiye ceğin garip bir vak'a anlatacağım... “— Benim inanamıyacağım hiçbir şey yoktur.,, — “Eğer inanmağı öğrenmişsen Fer halde bazı şeyler biliyorsun den:ektir, şimdi seni inandırmağa çalışacağım. Başlıyayım : “Küçük maymunlar (kolleksiyonu yapmağa uğraştığım sırada (Arrlüpe- lago,, adasında idim.,, Dostum elini cenuba doğru uzattı ve takriben (Nev guinea,, yi gösterdi. “Ah, dostum, ah. sanki maymun de gil kırmızı şeytan topluyordum. Şayet yumruklarını ısırmazlarsa dertlerirden kendilerini yerlerdi.. Bir seneye yakın orada kaldım ve (Bertran) isminde bir adamla tanıştım. Bu bir Fransızdı. Ve çok iyi bir arkadaştı. 'Tam bir natüralistti. Onun firari hir mahküm olduğunu söylüyorlar ve aley hinde dedi kodu yapıyorlardı. Fakat bunlar da bana ne?.. Ne olur nim için kâfi idi. Vahşi hayvanlar ü- zerinde müthiş bir nüfuzu vardı. On- ları ormandan çağırabilir.. Ye onlar da derhal bu davete icabet edebilirlerdi. Kendisine Asyanın tenasüh tarikile tekrar dünyaya gelmiş (St. Francis) i olduğunu söylerdim. O da güler ve balıklara Okat'iyyen hükmedemediği, onlara telkin yapamadığı cevabını ve- rirdi. Hayvan mürebbisi olan dostum evin de tıpkı insana benziyen bir Orang outang besliyordu. Onu çok küçükken almış, büyütmüş ve terbiye etmişti. Adeta (Bertran) in çocuğu, kardeşi ve (Opera comigue) i olmuştu. Evde hu- gil,, Yatak takımı mükemmeldi. Kir sa olsun o bir natüralistti ve bu; be-| EŞ EŞ üs aki gile, 2lRi b IT Gazi İrakyade (üst tarafı birinei sayıfada | lerle saat dokuzu yirmi geçe Dolmabal İçe sarayından hareket etmişler ve tan dokuz buçukta Sirkeciye gelmişlerdir. Reisicümhur Hz. burada İstasyon Orang zaman sükünetlerini | muhafaza eder-| önünde biriken kesif bir halk tabakası tarafından şiddetli alkışlarla ve “ya- İşa Gazimiz!,, avazelerile karşılanmış lardır. Reisicümhur Hz. otomobille. İrinden indikten sonra ihzar edilen su Jlondan geçerek gara dahil olmuşlardır. Gazimiz çok neş'eli ve mütebessimdi İler. Istasyonda teşrilerine gelen zeva: tın hatırlarını sormuşlar, ellerini sıka- rak iltifat etmişler ve hepsile ayrı aym konuşarak ve vedalaşmışlardır. Gazi Hz. vaki olan rica üzerine fo- toğraflarmın alınmasına müsaade bu- yurduktan sonra trene çıkmışlar ve vi- İgonun sahneliğinde durmuşlardır. İ O Reisiciimhur Hz. tren kalkıneyı kadar burada kalmışlar vali Muhittin Beyle bir müddet görüşmüşlerdir. Hususi tren saat yirmi bir buçuğu beş geçe yavaşyaraş İstasyonda bulu- nanların alkışları, hayırlı seyahat te- mennileri, “yolün açık olsun. Büyük Gazimiz,, avazeleri arasında hareket etmiştir. Büyük Reisimiz vagonun arka cihe- tinde ayakta durüyor ve teşyide bulu- 'nanları selâmlıyordu. Gazi Hz. Trakyada evvelâ Kırklar. eline uğrıyacaklar ve tetkikatta bu. lunduktan şonra Edirneyi teşrif ede. ceklerdir. Reisicümhur Hz, nin pazartesi ve. ya salı Anadolu seyahatlerine devam etmek üzere şehrimize avdet etmeleri muhtemeldir. Istanbul, 19 (A.A) Rei- sicümhur Hazretleri maiyetlerindeki zevat ve Ali Sait, Şükrü Kaya ve Naili Paşalarla birlikte seyahatlerine devam etmek üzere bu akşam saat 2140 da hususi trenle Sirkeci istasyonundan E- dirneye müteveccihen hareket buyur- muşlardır. İstasyonda şehrimizde bu- kası azaları, vali, polis müdürü ve sâ- Kızıl Gömlek YAZAN : Ömer Rıza -92- Hiç bir taraf harbi istemiyordu. ayrılıyormuş gibi ondan evvel ha reket edelim. Basra tarafına iler- liyelim. (Ali) geldiği zaman ge- celeyin sessiz sessiz onun ordu- su içine girelim, ilk saflar, biz- den olsun. Adamlarımızı öyle birleştirmeliyiz ki alacakları giz- li emir üzerine karşı tarafa hü- cum etsinler ve onları harbe sü- rüklesinler. Bunu her halde bir bozgun takip eder, herkes kendi- ni müdafaaya kalkar, kılıç sıyrıl- dıktan sonra kınına 20r girer. Bu barışma teşebbüsü heder olur ve biz 2 i kazanırız. Bunu yapa- bilir misin? Eşter! Eşter bir lâhze düşündü. Son- ra başını kaldırdı: Sebe oğluna baktı: — Yaman adamsın! kara karı- nın oğlu! — Lâtifeyi bırak Eşter! böyle bir plânla bu işi bozabilir misin? — Bozarım be! sen benim bu işe ehliyetim olduğunu kabul et- mez misin... — Sana itimadım çok büyük- tür, — Benim senin zekâma itima- dım kadar. — Eşter! bütün bu meclis hu- zurunda bu vazifeyi kabul ettin mi? — Kabul ettim. Sebe olğu sonra bütü lise iştirak edenlere döndü: — Hepiniz de yapılacak işin ma hiyetini anladınız mı? — Anladık. — O halde hepiniz alacağınız emirlere göre hareket edersiniz. Haydi dağılalım! İçtima bitmiş ve hepsi dağıl- mışlardı. Sebe oğlu ile arkadaşlarının içtima mec- sıkılmış bir halde| gusi bir odası vardı.. Demir kafes de|lunan meb'uslar, paşalar, halk fır'lımdan kimse haberdar olmamış, bunlar kararmı verdikten sonra faaliyete geç- lerin çıkardığı gürültü kulaklarımızdan| insan gibi yatar, uyur, sabahleyin er- ir birçok zevat. ye “kalabalık “bir kile'miş, ve KaraYTarInı ulvıK$ bâşlâmiş hiç gitmiyordu. #yara yaktı. Bu; konuşmanın başlıya cağına bir alâmetti. Nitekim de öyle odu. Denizin okşayışları kadar hafif ve küs kalkâr, sigarasını içer, akşam)Gazi Mz. ni çoşkun tezahüratla'selâm|lardı.Diğer taraftan Hazreti “Aliş öz (Hans) yatağıma uzandı ve son bir) (Bertran) ile beraber yer, onunla el e-|lamışlardır. Tren halkın (Yaşa, var ol taraftarlarını toplıyarak Basra yolu- le vererek gezerdi. Bertran derken oturduğu (sandalyede arkaya doğru uzanarak kahkahalarla güldü- ğünü görerek hayretten ağzım açık ka- etmiştir. Edirnede intizar lâtife e-| Gazi Hz. ) avazeleri arasında hareket|nu tutmuştu. Sulhi müsalemet fikri hâ kim olmakla beraber, gözleri harpte olanlar az değildi. Bunların bir kısmı, sulhten faide tummayanlardı. Sulh, munis bir sesle söze başladı. Arkada-| irdı.. O bir hayvan değil sanki bir ir- umın yine denizin nihayetsiz genişliği| sandı. Bertran ile konuşur. Ve ne de- kadar tecrübeleri vardı, ra çok ZEZ-İ mek istediğini pek âlâ anlatırdı. Ken niş çok görmüştü. Onun işi gücü dün-İdi gözlerimle görmüştüm. Bana karşı yanın altını üstüne getirmek diyarlar-| . pek fazla konuştuğum ve ona hiç bir dan, diyarlara gezip dolaşmaktan iba-| sey söylemediğim zamanlar müstesna retti. Alman ve Amerikan tucirler için| olmak üzere — pek nazik davranırdı. Edirne, 19 (A.A.) — Edirne halkı'bunlara maddi bir istifade temin et- büyük bir heyecan ve sabırsızlıkla Re- islelimhur Hz. ne intizar etmektedir. ler. Halk büyük bir sevinç içinde is tikbal hazırlıkları yapmaktadır. sözlerimi anladığı kadar onun söyle. vahşi hayvanlar, ve etnolojiye nit bazı nümuneler toplardı. Gecenin kesif karanlığında cigarası nın sönmesini bekledim. Hemen hemen uyumak üzere idim. Orang - outang hürriyetine sahip olduğu zamanda dolaştığı ormanları" rüyası ile çırpınıyor, kâbuslar irinde kuduruyordu.. Acı ve mihnet deryasın da boğulmak üzere olan betbaht bir ru- hun son iniltilerine benziyen boğuk feryatlar koparıyor, demir kafeste çıl gın gibi öteye beriye koşarak başını parmaklıklara çarpıyor ve kendini yi- yordu.. (Hans) tembelce yatağında doğrul. du: — “Eğer kurtulmuş olsa bizi biti- rir, mahveder dostum... — Ne güzel bağırıyor. Bak şimdi sükünet bulduğu zaman onu nasıl ter. biye edeceğim.. Feryatlar bir müddet için d.rmu> tu. Hansın ağzı büzüldü ve yılan £» #mı taklit etti. O kadar mükenmel benzetiyordu ki gayri ihtiyari tüylerim — İrperdi ve ayağa fırladım. Güvertede kanlı bir ses çınladı ve ustu parmaklıkların burkulması nina ete erdi.. Orang - outang müthiş bir orku kâbusu içinde titriyordu. — “İşte onu ancak bu ıslık durdu- abilir... Ben bunu Berlindeki bazı zen- inler hesabına küçük maymun kollek- iyonu yapmak için dolaştığım sırada M. ogung - tanpog) da öğrenmiştim. Ju küçük maymunlardan korkmıyan “imse yoktur. Fakat bundan müstesna bir mahlük vardır ki o da yılandır. Ben de bunun için daima maymunlara karşı Yılanları kullanırım. Ancak © O zaman bu aksi şeytan beni obüyük pençeleri ile yakalar ve bir çocuk gibi dışarı fırlatırdı. O bir bayvan değil hir insandı. Onu iyice tanımadan evvel böyle zânnediyordum. Bertran da ay- ni kanaatte idi. ve (Bimi) — (Orang utang) ımadı bu idi — büyük dişleri- nin ve mavi diş etlerinin arasında si- garasını sıkıştırarak her ikimizi dinler di. Kâh orada, kâh diğer adalarda ol- mak üzere bir sene geçti. Maymun ve kelebek arıyordum. Bir gün Bertran bana evleneceğin- den bahsetti. Çünkü çok güzel bir kıza tesadüf etmişti. Benim bu izdivaç hak kında fikrimi sordu. Cevap vermedim. Çünkü evlenecek ben değildim. Her şex ona aitti, Sevdiği kız orta tabakadan sevimli bir mahlüktu. Sigaram için bir kibrit daha yakar msm, Ah! O güzel bir kızdı? İ Dostuma yalnız şunu söyliyebildim: “Seninle fazla konuştuğum için be- ni dışarı atan Bimi acaba karma nasıl bir muamelede bulunacak. Ona da ayni hareketi tekrar edecek mi?.. Böyle bir şey olursa senin halin ne olur?. Onu İparça parça eder dostum.. Eğer ben se- nin yerinde olsam karıma düğün he diyesi olarak (Bimi) nin kaba suratı. nı hediye ederdim. Yani öldürürdünu. — Peki onu öldür!. — Fakat bu senin hayvanım dostun İEğer benim olmuş olsaydı şimdi çok- İtan ölmüş bulunurdu. Bunu söyler söylemez ensemde (Bi- mi)nin pençelerini hissettim. Adetu parmaklarile konuşuyordu. Dilsiz ve İsağır bir alfabe... Kollarını boğazını doladı. Çenemi kaldırdı. Sanki benirı mek istediği tehdidi anlayıp anlama- dığimı araştırır gibi yüzüme baktı. Bertran atıldı: — Bak şimdi buradadır. Sanahücum ettiği zaman onu öldürebilirdin., Fakat tamamile anladım ki Biwi benim hakiki düşmanımdır. Çünkü o- nun parmakları boynumda ölüm habe. rini vermişti. Diğer bir sırada Bimi be- limde bir tabanca görmüştü. Evvelâ yavaşça dokundu., Dipten dolma bir si- lâh olduğu için hemen açtım ve ona dir lu olduğunu gösterdim. Ormanlarda maymunların nasıl vurulduğunu bili- yordu. Görünce anladı. Uzatmıyayım Bertran evlenmişti. (Bimi) ye hiç ehem miyet vermiyordu. Halbuki o gayri ta- biiliklere başlamıştı. Onu kumsalda oynarken görmüştüm. Eline büyük bir dal almış, mezar kadar büyük bir çu- kur açıncıya kadar kumları kazıyordu. (Bertran) a ısrar ediyordum: — Her halde (Bimi) yi öldür. Kıs kançlıktan kuduruyor. — O çıldırmış değildir. Karıma ita- at ediyor. ve onu seviyor. Karım em- rettiği zaman derhal terliklerini veri. yor ve her istediğini yapıyor. — Maymunları ve bu vahşi hayvanı tanrmıyorsun.. Onunla konuşmadığın i öldür. Zira gözlerinde ölüm ışıkları parlıyor. rinde buna bensiyen hiçbir şey yoktu. Hepsi uçup gitmişti. Kurnaz ve mahir bir hareketle hemen hanımının terlik- lerini aldı. Önüne koydu. (Sonu yarın) mezdi, Halbuki harp, onların eline bir- çok şeyler geçmesini temin edebilirdi. Bunların diğer bir kısmı şahsi bir ta- kım garezlere münkat idiler, Fakat ekseriyet sulh istiyor ve':andökülme ne, samimiyetle muhalefet ediyordu. Buna rağmen ötedeberide, harp sözle ri olmuyor, aradaki ihtilâf dolayısile bir takım münakaşalar vukubulmuyor, değildi. Hatta iki taraf ta sulhü tacil için, biribirlerine karşı kuvvetli görün- mek için bazı nümayişler yapıyorlardı. Hazreti Ali, askerlerile birlikte (Za- viye) ye varmış, sonraoradan hareket ederek Basraya doğru yürümüş ve şeh re birkaç saatlik mevkide ordugühımı kurmuştu. 36 hicret yılının cemaziyelâhir ayı- nın ortaları idi, Hazreti Ali, sulh ve müsalemet fik-i rinin hâkim olmasına mebni ordusu nun yalnız bir kısmile hareket etmiş. geride kalanların yavaş yavaş kendisi ne iltihak etmelerini emretmişti. Hazreti (Ali) nin az bir kuvvetle geldiği karşı tarafta şayi olmuş, fırsat tan istifadeyi gözetenler başmda © lan Cirbo oğlu, Hazreti Zübeyre mü- racanat ederek bir teklifte bulunmuştu: — Ali, buraya küçük o birkuvvetle geldi. Biz ona karşı bin atlı ile hare- ket edersek onu mağlâp ederiz. Bu fır- satı kaçırmıyalım! Zübeyr ona cevap verdi: — Bu nasıl sözdür! Biz anlaşmış ve sulhe karar vermiş bulunuyoruz. O bilmez değiliz! — Dediğiniz doğrudur! Fakat siz (Bimi) eve gelmişti. Fakat gözle. yine beni dinleyiniz. — Niçin?. — Çünkü ancak bu şekilde halledilir, — Yanlış düşünüyorsun. Biz karşı. mesele olursak yarın me cevap veririz. Biz bu İhareketimizden cevap verecek “ irkir sözleştik. Sözümüzü tutmiy# miyiz!... o halde verdiğimiz söz ü* de duralım ve sulhün tamamlan” na çalışalım. Cirbo oğlu bu cevabr aldıktan * ra sustu. Fakat o sözünü biti sonra Şiman oğlu gelmiş veayni © leyi kurcalamıştı. Hazreti Talhs meclise gelmiş bulunuyordu. Şİ oğlu da Cirbo oğlunun fikrinde Diyordu ki: ( — Firsalı ganimet bilelim, Ve İst tirelim, Tereddüt etmektense İs karar vermek evlâdır. Talha: — Hayır, dedi, bu sözler doğrü gildir. — Neden? — Çünkü bizim bildiğimiz ahiki göre ahdi nakzelmek caiz değildir. — Fakat harpte hud'a caizdir. — Harbetmiyoruz ki... — Fakat bir dava için kıyam &t bulunuyoruz. Kıyamımız doğru i ğil mi? — Kıyamımız haklıdır. Fakat pul içtihat meselesidir. Bizim içtihadı” göre kıyam doğrudur. Aliye gör€ zim kıyamımızın esası olan davayı rik etmek doğru değildir. Biz is€ vayı taliketmeğe veya bırakmak mü sip değildir. Buna karşı Ali, katl bırakmak bir şerdir, diyor, fakat rı takip etmek daha büyük bir şerre! bep olacağından onu birakmak sayılır. Bizim ahkâmımıza göre işte menfaat daha büyük ise onu” bul etmek lâzımdır. Biz de karşi rak meseleyi bu noktal nazardan " hakeme edeceğiz. Onun için bu te olan bir meseleyi bir tarafa atar” gaddarane bir hareketten eaiz değildir. 1) ; Talhanım bu kıymetli ve yüksek yanatını Zübeyr de tasdik etti, Du Sul bine Ayıga, Meta, İZİ kıyamının istinat ettiği içtihadı , gösteriyor. Meselenin bütün esası, reti Osmanın katillerini takip e noktası idi. Takibatı tehir ederek * bın ahkâmını tadil etmek doğru du? Bir tarafa göre değildi. Bir fa göre doğru idi. Bir taraf, k ahkâmı tatil etmey?, çok mahzurlu * rüyozör Çünkü bu yüzden devlet * sılır ve birtakım bağilerin 1) İbnül Esir tarihi eilt3, sa 10k : İlurdu. Diğer tarafa göre bu esas d0 olmakla beraber daha büyük dahs menfaatleri mülâhaza ederek kanv” ahkâmı muvakkat bir zaman İçİn dil etmek mümkündü. İki taraf karşı karşıya gelerek meseleyi halledeceklerdi. Hazreti esas itibarile hasımlarının fikrini içtihadını kabul ettiğini göstermek * Basraya hareket etmeden evvel Ha” ti Osman vak'asına iştirak edeni kendisinden ayrılmasını emretmişti Bu suretle anlaşmak için hiçbir i kalmamıştı. Talha ile Zübeyr tarafımda bulan münakaşalar Hazreti Ali ti da da tekerrür ediyordu. Hazreti kendi taraftarlarını birnutuk irat derek sulh ve ıslahı terviç etmiş, *“ ile ümmet arasında vahdetin kv”. bulacağını anlatmış, onun nutkunu © liyenlerden Aver sormuştu: — Biz Basraya niçin geldik? — Islah için ve fitneden kurtul" — Karşıdakiler bunu istemezle' yapacağız? — Onlar bize ilişmedikçe biz d€ lara ilişmiyeceğiz. — Ya ilişirlerse? — Kendimizi koruyacağız. Averden sonra Ebu Selâme çin kendisini kumların üzerine fırlatı.İnun için buna imkân yoktur. Yoksajmuştu: yor. Kıskaneliktan kuduracak dostum|biz de harp usulünü biliriz ve ne gibi| kuduracak. Eve, geldiği zaman onv)fırsatlardan istifade edilebileceğinilerinde samimi iseler onları haklı — Ey Ali! Talha ile Zübeyr ha mak doğru mudur? Hazreti Ali açıktan açığa! — Evet! demişti. Ebu Selâme devam etti: — O halde bizim katilleri tedi? ni tehir etmemiz doğru mudur? Hazreti Ali, tekrar cevap verğif ç j