> 4 — VAKIT 8 Kânunevel 1930 VAKIT Başmuharririmizin seyahat intibaları Üst tarafı 1 inci seyfada) tevlit edeceği malüm olmadığına göre - yarın mereye varacağı tabii malüm değildir. Bu noktai nazardan İtalya hükümeti son seneye ait hesabı kat'i neticesin- de meydana çıkan bütçe açığı ehemmiyetsiz de olsa yarınki ih- timalleri düşünerek şimdilik ted- birlere müracaat etmeğe lüzum görmüştür. Bununla beraber eski ve yeni dünyanın her tarafında büküm süren umumi cihan buhranı İtal- yada da şiddetli tesirlerini yap- maktadır. Ve esasen Italya büt- çesinde varidat tenakusundan te- vellüt eden açığın asıl sebebi iktisadi cihan buhranının Italya- da yaptığı aksi tesir ile alâka- dar bulunmaktadır. Onun için Italya Başvekili M. Musolini bu hususta aradığı ça- reyi umumi iktısadi buhrana kar- şı tedbir almakta bulmuştur. M. Musolininin ilk tedbir ola- rak müracaat eltiği şey yukar- da söylediğim veçhile bütün devlet memurlarınm maaşlarından yüzde on iki buçuk nisbetinde tenkihat yapmaktır. Fakat bu tedbir iktısadi mü- cadelede atılan ilk adımdır. Bu adımı diğer bir takım tedbirler takip edecektir. Bundan sonra mesken, mağa- za ve Sâire kiralarında yine yözde on iki buçuk nisbetinde tenzilât yapılacaktır. Maaş ve kira meseleleri ( halledildikten sonra her yerde amele ve müs- tahdemin ücretleri tenzil oluna- caktır. Bunlardan sonra da yiye- cek, içecek ve giyeceğe müte- allik her nevi eşya fiatları in- dirilecektir, Bir halde ki bu ted- birler | silsilesi o muvaffakiyetle tatbik edilir ise maaşlarından, ve ücretlerinden ve kazançların- dan yüzde on iki buçuk nisbe- tinde tenzilât yapılan her sınıf iş sahipleri, memurlar ve müs- tahdemler ve amele umumi mai- yetlerinden evvelki vaziyetlerine nazaran hiç bir tebeddül ve sı- | kıntı bissetmiyeceklerdir, Maamafih M. Musolininin bu tedbirlerden asıl istihdaf ettiği maksat İtalyanın beynelmilel ik- tısadi meselesini halletmektir. Zira iktisadi cihan buhranı meydana çıktığı gündenberi mil- etler arasında beynelmilel tica- ret sahasında büyük bir raka- bet başlamıştır. Bir takım mem- leketler hariçte mallarını bazan maliyet fiatndan daha aşağı fi- atlar ile satmaktadır. Bugünkü morga! şerait içinde bu vaziyet karşısında nihayete kadar da- yanmak mümkün değildir. Bunun için M. Musolini İtalyan ticaretinin (harici (orekabetlere karşı muvaffakiyetle mücadele edebilmesi için umumiyetle mil- Ni istibsalâtta maliyet fiatlarını hiç olmazsa yüzde on iki nisbe- tinde indirmeğe çalışmaktadır. Italyan müstahssilleri maliyet fiatlarında bu miktar bir tenez- zül temin edebilirlerse beynel- milel ticari rekabette Italyan- ların mukavemet edebilecekle- rini düşünmektedir. Iktısadi sahada Liberalizm sistemini kabul eden 'memleket- ler için Italyada müracaat edilen bu mücadele usulünü tatbik et- mek kimsevin hatır ve hayalin- den geçemez. Fakat Faşist Italya jtabancalara benziyen silâhlarla dolu İlikleri görüyorum. Ve soruyorum. Fa ! rasyon)dan çıkarılmak tehlikesini *Çehof,dan Dünkü kısmın hülâsası (Moskovada bir kunduracı yanında çırak olan “Varka,, yıl başı gecesinde köyündeki büyük babasına bir mektup yazıyor. Ve ustasının, kalfaldrının onu mütemzdiyen döğdüklerini ezs ve cefa ettiklerini söyliyerek açlıktan ve soğuk- wn Şikâyet ediyor. Zevalı yavrucuk yıl başı gecesinde kendisini bü sefaletten kuttarması için büyük babasma yalvanı- yör. Ve büyüdüğü zaman çalışıp çabala- yıp hayatı kazanacağına ve hayannın son senelerinde ona yardım edeceğine söz veriyor...) Moskova çok büyük bir memleket büyük baba... Muhteşem evler, kibar insanlarla dolu.. Hepsinin birçok ara! baları, beygirleri var. Çocukları be- nim gibi yıl başı gecesinde kuru tahta- lar üzerinde âç ve soğuktan donmuş Allâhma yalyarmıyor. Eğleniyor, bü- yük baba. eğleniyor. Onlara hak taninan şeyler bana ve benim gibilerine neye verilmiyor?.. On lar nazarında evlerindeki o köpeklerin! ve kedilerin benim gibi zavallılardan daha çok kıymeti var... Dükânların camekânları benim eri şemiyeceğim şeylerle dolu... Geçen gün bir mağaza camekânında oltalar, balık lar gördüm.. Hele bir tanesi o kadar büyüktü ki.. Moskovanım hemen heri tarafında ustamın evinde gördüğüm düküânlar var.. Çarşıda asılı duran tavşanları kek- kat hiç kimse onları kim vurduğunu ve nerede vurduğunu söylemiyor, 'Aziz büyük baba! yıl başı hediyele- rini aldığın zaman benim için de ayır olmaz mı? benim küçük kutumu dâ sakla... Genç hanım “Olga,, beni düşü- nüp te verecek mi acaba?.., (Vanka) boğazında düğümlenen huçkırıklardan kurtulmak için epey uğ raştı.. Pencereye baktı. için bu tarzda büyük ve cesura- ne teşebbüsler gayri tabii ted- birlerden addedilemez. Filbakika Italyada kanunu mah- susu mucibince her sınıf meslek mensupları arasında ayrı ayrı ıKorporasyon) lar teşkil edilmiş- tir. Her hangi bir sınıfa mensup olan bir adam kendi sınıfına mahsus olan (Korporasyon) a mutlaka girmek ve onun ber türlü mukarreratına itaat etmek mecburiyetindedir. Bilfarz emlâk sahiplerinin dahil olduğu Kor- porasyon heyeti idaresi kiraların o 12 buçuk tenziline karar verdiği halde her hangi bir mes- lek sahibi bu kararın hükmüne riayet etmek istemezse (Korpo- göze alması lâzımdır. Bu ise Italyadaki idare sisteminin ica- batına nazaran hiçbir Italyan va- tandaşının kolay kolay göze ala | bileceği bir şey değildir. Italyada görüştüğüm bazı ze- vat Musolini hükümetinin giriş tiği bu iktisadi mücadelenin ne- ticesinden çok ümitli görünüyor- lar. Ve şüphesiz mücadelede mu- vaffakiyet temin edildiği takdir- de elde edilecek netice çok bü- yük olacaktır. Ancak kat'i neti- ceye varmak için hiç olmazsa dört beş ay beklemek, ayni za- manda mevzuubahs olan müca- dele Her memleketi alâkadar e- decek bir mahiyette olduğuna göre, İtalyada tatbik edilen usul- leri bizim içinde yakından takip etmek lâzımdır. Mehmet Asım i yl Yıl başı gecesinde .. | Rus hikâyesi Nakleden: Hasan Şükrü Sefil odanın gizli bir köşesinde isli Mimbanın akislerini taşıyan bu pencereler sanki onun hayatının ayna sı idi. Orada köyünü, eski mes'ut ha- yatını görüyordu. Büyük babasının “Yıl başı,, ağacı tedarik etmek için torunu ile beraber ormana (giderken tahayyül ediyordu. Onlar ne unutul- maz hatıralardı.. O günleri bir daha görebilecek omiydi.. Ne mümkün?. İkisi de evden çıkarlar, buz tutmuş top rakları çatırdatarak ormana giderler- di.. “Yıl başı çamı, nı kestikten sonra büyük baba piposünu içerdi. Enfiye| sinden de hiç vazgeçmezdi. Küçük çam ağaçları beyaz bir bux tabakasile örtü. lü hareketsiz duruyor. Az ötede küçük bir kanat gürültüsü ile karlar üzerin- de bir hışırtı duyuluyor. Rüyük baba bağırıyor... “Yukala yakala onu,, ah kı sa kuyruklu şeytan! Ağaçları efendisinin evine götürü- yorlar orada onları intizama koymağı çalışıyorlardı. (Vanka) nın kıymetli dostu olan evin genç hanımı (Olga) bu işle bizzat mesgul oluyordu. (Yan- ka) nn annesi henüz sağ ve bu evde hizmetçi iken (Olga) ona daima şeker- lemeler, oyuncaklar hediye ederdi ve hiç iş yaptırmazdı. Ona okumayı, yaz mayı hesabı hatta kadrili öğreten (Ol ga) idi. Annesi öldüğü zaman iş başka laşmıştı., Yetim kalan (Vanka) yı bü- yük babası ile berâber mutfağa atmış- lar ve oradan da kunduracı (A. Liuk- hin, yanma göndermişlerdi. (Vanka) mektubuna devam etti; — (Çabuk gel! büyük baba. yıl bası YAZAN Örter Rızâ Bu kadını hurma ağacına bağlayınız! “ Kızil Gömlek — Seni Küledeki evlerimden ' birinde tutacağım. Leylâ itiraz etmedi: — Peki dedi, o halde Küfeye varalım ve orada konuşalım. Kafile yolunda devam ederek günlerce ilerledikten sonra Kü- feye yaklaştı. Sait, Basra ile Küfe arasmdaki yolu geçerken Leylâyı biç izaç etmedi. Fakat Küfeye varmadan evvel onun kararını anlamak istemişti. Onun için bir gece kafileyi durdurdu laşarak perdesini kaldırdı. Leylâ, tahtıravanın içinde uzanmış uyu- yordu. Perdenin kalkmasile o- Dun uyanması bir oldu. Sait o- ba anlattı; — Artık Küfedeki evimize var- mak için birşey kalmadı. Ora- da istediğiniz her ştyi emrinize amade bulacaksanız. Refahiyet namına ne ararsınız hep ayakla- rınızın dibinde bulunacak... Yak nız bana bir söz verinizl. Leylâ gene müşkül bir vaziyetle karşılaşıyordu, Fakat şaşırmadı ve korkmadı. Yalnız sustu. Sait onun bu sükünetini kendi lebine tefsir etti ve aşkını ha- raretli sözlerle ifadeye başladı: — Emin olunuz ki sizi mesut ha alâ yaşatacağım. Ebubekirin oğlu, Mehmet size lâyık değildir. hürmetine bana Acı, Beni buradan kur tar, Bir yetime merhamet et, Burada zalim insanlar var., Başkalarının se faletinden, ıstırabımidan kendi eğlence lerini 'çıkâran merhametsiz İnsunlar var) Beni dövüyorlar. Bana eza cefa e diyorlar. Bunun için de kendilerinde hak görüyorlar, Çünki onlar kuvvetli ben zayif.. Onlar zengin ben fakir..| onların anaları, bübaları kardeşleri, çocukları var. Ben ise bir yetimim. İstinat edeceğim, barmacağım bir aile yuvası yok.. Onların “malikâneleri var. Benim ne evim var, ne yurdum... Yürümek, daha doğrusu sürünmek için bir ayakkabım bile yok.. Onlarm karınları tok ben ise açlıktan ölüyo- rum... Onlar emrediyorlar.. Ben çalışıyo- rum. Bütün gün ağiryorum büyük ba. ba.. Geçen gün ustam bir kundura ka hbı ile başıma vurdu. Yere yıkıldım. Ve ancak bugün kendime gelebildim.. Benim hayatım sokaklardaki köpekler den daha fecidir.. (Aliona) ye, (Tegor) a arabacıya selâmlar. daima senin sevgili torunun olarak kalacağım. Her halde gelece- ğim ve beni kurtaracaksın değil mi bü yük baba?. (Vanka) kâğıdı dörde katladı... Dün akşam bir (köpek) mukabilin- de satn aldığı bir zarfa yerleştirdi. Biraz düşündü. Adresi lâzımdı.. Güç lükle yazabildi.. Sokağa fırladı. Bit akşam evvel mektupların nerede veril- diğini sormuş, öğrenmişti.. Uykusuz kaldığı bu yıl başı gecesinin soğuk sa- bahında elindeki mektubu onu kurtara cak bir halâskâr addederek kardan muhafaza ediyor. Ve çıplak ayaklarile buzların üstünde koşuyordu... Araya araya bir posta kutusu buldu. Ve kıy metli mektubunu yavaşça içine attı. Taze bir kuvvet kazanmış gibi hızlı hızlı yürüdü. Ve sefil yuvasına döndü. Bir saat sonra soğuk bir sıra Üze- rinde ümidin verdiği huzuru sükünet içinde derin bir uykuda idi. Rüyasında bir ocak ve onun yanın- ida çıplak ayaklarını ateşe uzatmış ol duğu halde büyük babasmı gördü. İhtiyar adam “Vanka”nın gönderdiği mektubu uşaklara okurken beyaz sa- Garp kallarındaki yaşlarını titrek ve kurn|bükümfermadır! jellerile siliyordu. Yann onunla karşılaştığımız ve döğüştüğümüz zaman onun neye uğrayacağını göreceksiniz... Bu tarizlar Leylâyı mütees- sir etmemiş değildi. Fakat o yine ses çıkarmamayı tercih et- ti. İtiraz etmekten faide gelmi- yeceği âşikârdı. Fakat muhak- kak zarar gelirdi. Onun için bu adamın şerrinden korunmak için edeceğim. Sizi istediğinizden da- | daha fazla tecavüzden alıkoy- mağa çalışmalı idi. Leylâ bütün hislerini yenerek buna karar verdi, ve kendisine aşkını ilân edeb bu adama cevap verdi: — Benden söz almağa acele | ediyorsunuz. Ben Küfeye vardık- tan sonra sizinle konuşmağa ve sizi dinlemeğe söz veriyorum. Çünkü ancak Küfeye vardıktan sanra biraz tedavi görerek ken- dimi toplıyabileceğimi, vaziyeti- mi düşlnerek karar vereceğimi tahmin ediyorum. Sizin insani- yetinizden bana bu mühleti ver- menizi bekliyorum. Bu sözler, Saide bir şey vadet- memekle beraber onu müteselli etmişti. Fakat kendisi bir şeyden şöpheleniyordu. Acaba bu kız Gelişi > Güzel Yok ! nağmesi Hayat pahalılığı son raddesini buldu. Ticaret odasından bir ses veyahut bir rapor çıkar: — Hayat pahalılığı yoktur! Or talık nezleden kırılır, gripten kâi- batın validesi gözyaşı döker. Hat- ta, bendeniz, böyle günlerce yatıp gelişi güzel sütununa fıkra yaza- mam, Fakat sıhhiye müdürü beya- natta bulunur: — Şehirde nezle oyktur! Bu beyanatlar, bana harbi u- muminin tebliği resmilerindeki bir cümleyi andırıyor: cephesinde sükünet Toplu İğne İ ateş* yaktırdı ve tahtıravana yak- ne lâzımse onu yapmalı, ve onu —83— hâlâ Mehmedi mi düşünüyord yoksa kendisine meyil etmiş b&” lunuyor midi? Onun bütün b& defi bunu anlamaktı. Bunu a8” ladıktan sonra bir kaç gün, bif kaç hafta beklemek mesel değildi. Sait kat'iyetle sordu: i > Hiç olmazsa “benden aynk mayacağınıza söz vermezmisinizi" — Size şimdilik hiç bir sö? veremem. Çünkü hastayım, dö” şünmeğe mecalim yok. — O halde siz hâlâ Mehmedi düşünüyor ve ondan medet bek” liyorsunuz.. — — Fakat ben sizin elinizde bir esir değilmiyim? Böyle dö” şünsem bile size ne ? — Demek ki hâlâ onu düşü nüyorsunuz. Emin olunuz ki © nunla ilk karşılaşır karşılaşıyi” onu mabvedeceğim, — Elinizden gelirse ediniz! Sait tahtıravanın içinde bir#” daha ilerledi. Leylâ, yüzünü k#” pamıştı, Sait, elini uzatarak Lef" lânın örtüsünü çekmek isti Leylâ, buna imkân vermedi. ga nun elini itti, Sait bunu naz ve niyaz saydı | Elini tekrar uzattı. Fakat bus” |, fer Leylânın kuvvetli 1) karşılaşmış ve gerilemeğe mef || bur olmuştu: — Leylâ, sonra pişman olu” sun!... — Defol, buradan hain h ti — Senin ne âdi bir mi : ne namussuz bir eşkiya ölduğü” nu bilmiyormiyim ben! Defol — Sen ayağıma gelen bir meti tepmek mi istiyorsun?." — Nimet sensen hemen 1“ erim, > Bu söz Saidi derinden yaf” lamış ve onu hiddetlendirmi! Pa ösn benim esi olduğunu unutuyor musun?. — Hayır unutmuyorum, alçak! Sait, Leylânın üzerine hüc” ederek onu bileğinden yal mış, onu sürüklemek istemişti. kat Leylânın bileği onün und" ğu kadar yumuşak değildi. Z lâ, hastalık yüzünden zayıf mesine rağmen çocuklu beri yaptığı bedeni terarinle”” den istifade ederek onun baci munu karşılamış, onu bir hami” de tahtıravandan dışarı e ş ve onün arkasından yeti kalkmadan evvel üzerine atılı ve onu yumruklamağa başlamıfi” Saidin adamları koşark ço ler, güç halile efendilerini nişi tarmışlar, o da onlara emret we Şu kadını yakala ve ellerile kollarını bağlayın” Saidin adamları Leylâyı orta alarak onu tutmuşlar, fen ve kollarını bağlamışlar, v€ pr dilerinin ne diye i lemişlerdi. Sait adamlarını savmı$, y ile karşı karşıya yeniden teklif etmiş: — Ya bana söz mi sis KE FE BSİEİLF EZES Da geber! — Gebermek sana sö” mekten evlâdır.