—— 4 — VAKIT 2 Kânunevel 193y perisi e ARE Esir servetler! Zenginin parası, züğürdün çe- nesini yorar derler, Ben de elime kalemi almea bu halk hükmünü hatırlayıp gülümsedim. Bu hü- kümde belki benimde hareke- timi anlatan bir hal var. Fakat onu düşünmekte beni sustura- madı, Bir İngiliz gazetesi, Hindin akıl almaz zenginliğinden bahse- dip mukayeseler yapıyor. Gaze- tenin vardığı neticeye göre eğer bu servet şunun bunun elinde uyumayıp ta işletilse, dünya piya- salarını altüst edermiş. Orada öyle mihraceler varmış ki eğer zenginliklerini ölçecek kadar akılları olsaymış, bugün altın rekorunu elinde tutan A- merika, fakir haline düşermiş. Bu yeküna Hint prenseslerinin inci ve pırlantaları da eklenirse ancak ruya hududuna sığabilir harikalar meydana gelirmiş. Bü- tün bunları okudum ve acı bir kahkahayla güldüm. Işığa nisbetle (oo yangın ne ise Hintteki zenginlik te odur. Dünyanın yaratılışında adı en evvel geçen bu toprak parçasını bir Ali baba hâzinesi gibi tas- vir eden İngiliz kaleminin ga- liba gözleri kamaşmış olacak ki en ehemmiyetli noktayı görme- | den neticelere doğru yürüyor. Hindin mihraceleri servetleri- nin miktarını bilmezlermiş. Halk arasında da altin dağlarının sa- hipleri varmış. Fakat bundan şimdiye kadar ne çıktı? — Paryaların alınlarını parlatan ter damlaları, mihracelerin hazi- nelerinde elmas oldukça, hava- sızlıktan ciğerleri patlamış dal- | gıçların dişleri kırılarak çıkarılan inciler mihracelerin taçlarını süs- ledikçe öğünmek onlara bilmem nasıl bak olur. Hele murassa tahtırevanlı fillerden inmiyen o prenslerin taçlı başları bir müs- tevli eteğine iğildikçe onlardan fakir kimse olabilir mi? Esir baş- taki taç, hamal sırtındaki semer- den daha şerefsiz değil midir? Birer para zindanından fark- sız olan hazineleri en kıymetli varlıklarını çiğnenmekten kurta» ramadıktan sonra neye yarar? Esir beldelerde hükümdar ile dilenci birbirinden ayrılır mı? O peralar eğer vatan istiklâli uğrunda de bugün şerefli bir tarihi, kah- raman bir bayrağı olurdu. Altın külçeleri dağlar gibi yığılan mih- raceler güzel kıymetli pasta sa- hip mahlüklardan başka bir şey değildir. Insanlığa kavuşacakları gün, o altın dağların eritip kılıç dövecekleri gündür. Seyyah Hıfzıssıhha müzesi için A'manyadan gönderilen şeyler Dresden'deki Almanya hıfzıssıhha mü- zesi tarafından Sıhhiye Vekâletine hediye edilen Hiymettar bir kolleksiyon 63 san- dık içerisinde İstanbula gelmiştir. Sandıklar, bu hafiz çinde Ankaraya gönderilecek, hediye edilen şeyler ora- deki Hıfzıssıhha müzesinde teşhir olu nt Gönderilen şeyler arasında sıhhi va» ziyetleri gösteren temsili resimler, ka- barrmalar, grrfikler hitapisr ve mümesili birçok eşya vardır. > İ yordu.. Genç kız hâyalindeki rcansa idi o beldenin | il Ormanda bir bok e Sabahın ilk ışıklarında küçük | bir ormanda gezerken hoş bir yabancıya tesadüf etmek ve | onunla biraz gevezelik etmek ve | sonra bir daha buluşmamak üze- re ayrılmak başınızdan o hiç geçti mi ?.. “Leasie,, işte bu hususta çok tecrübeli bir kızdı.. Babasının biricik evlâdı olan « Leasie» on dokuz yaşlarında penbe yanakları ve açık mavi renkteki büyük gözleri ile se- vimli bir kızdı. Bir mayıs sabahi erkenden “Ludding,,ormanında yalnızca ge- ziyordu..Kuşların emıltıları içinde on dokuz yaşmın tatlı rüyalarına daldı ve hemen hemen kendin- den geçti;. Son derece hayalpe- restti.. * Victoria , masallarının tesiri altında büyüdü. Hakiki ha- yattan tamamile uzak esrarengiz bir hayal âleminde yaşadı.. O; hayatı okuduğu masallardan öğ- renmişti.İdeallerini yaratmak için lâzım olan malzemeyi de yine o romanların esrarengiz derin- liklerinden olmuştu.. . » Miralay “Hampon,, bu ormanın sahibi idi ve orada yapılacak bir | av için bazı yerlerini telle çe- virmişti, “ Zeasie , ormanın kuytu bir yerine doğru giderken dalgınlıkla tellere takıldı. Kurtulmağa çalış- tığı esnada arkasından tatlı bir ses işitti. — Yardım edebilir miyim?.. Otuz yaşlarında kadar tahmin olunan, ince, uzun boylu zarif ve sevimli, genç bir erkek ya- nına gelmişti.. “ Zeasie, ye gü- lüyordu. Yaklaştıkça ağaçların arasından sızan güneşin tatlı ışık- ları ve gölgeleri, üzerinde oynu- idealini önünde duran hakiki er- kekle mukayese etti ve ondan hoşlandığını anladı, Neden sonra kendine gelebilmiş, yabancının sualine cevap verebilmişti . — Çok teşekkür ederim .. — Elbiseniz yırtılmadı ya?. — Hayır, hayır .. — Burası çok fena. Temizle- dikleri için bekçileri tecziye edeceğim .. —OLSiz miralay “ Hamp- ton,u mu bekliyorsunuz ?.. — Hayır onun ismini hiç işit- medim.. Niçin sordunuz ?. —Sizin yabancı olduğunu tah- min ettim ve ibtimalki .... — « Ludding » ormanını işit- miştim. Bu güzel sabahı burada geçirmek istedim. Bir saat evel trenden indim.. Zannediyorum ki siz de benim'gibi yalnız dola- şıyorsunuz . Sizi yirmi dakika evel yolda görmüştüm. — Oturduğum ev buraya pek yakındır. z — Çok talilisiniz |. — Evet. Ben bu ormana ta- pıyorum desem yalan söylemiş olmam. Ne güzel bir sabah de- gil mi ?. — Evet böyle güzel bir gün hiç görmemiştim .. Cebinden bir tabaka çıkardı. — Sıgara içersiniz ?. — Her zaman değil.. Teşek- kür ederim. Konuşmağa başladılar. Genç adam onu hiç terkelmek niye- tinde değildi. “Zeasie,, de hiç gitmeğe yanaşmıyordu .. Genç adam devam etti. — Acaba bir daha buluşabi- | Nakleden: Hasan Şükrü lecek, görütebilecek miyiz?. Size tesadüf etmek saadetini duya- bilecek miyim ?. — Bana tesadüf etmek mi?. “Leasie,, güldü. — Niçin ?. Beni evelce hiç görmemiş, işitmemiş misiniz ? — Görmüştüm Fakat isminizi öğrenmek niyetinde bulunmadı- ğım gibi yüzünüzü de busabahki kadar iyi tetkik edememiştim .. Hiç şüphe yok. Siz mayıs sababının Ye-bu ormanın gülü- sünüz .. “ Leasie , utandı . Genç adam bunu görerek tamire çalıştı. — Rica ederim. Mazur görü- nüz .. Kendimi pek fena tanıtı- yorum. Sizi garip ve yapmacık nezaket kaideleri ile sıkmak is- temiyorum. Size karşı açık ha- reket etmek istiyorum. Ben ten- ha ve kimsesiz yerleri pek seve- rim .. Hele böyle bir yerde se- vimli bir arkadaş ile beraber gezmek çok hoşuma gider.Hatta “ Ömer Hayam,, bile : “Şara- bından, tenhalığından, hisseyap ol ,, demiştir. “ Leasie ,, nin hoşuna gitmiş- ti.. Gülerek eevap verdi. — Bu tenha yerde sizin önü- nüzde hiç te ötmek niyetinde değilim, Şayet ötsem bile yine cenneti göremezsiniz. Çünkü se- sim karga #esine pek benzer. Güldüler.. Beraber yürüdüler : “ Leasie p : — Ben €srarengiz adamlarla konuşmaktan çok hoşlanırım .. Genç adam birdenbire irkildi. — Besi estarengiz bir adam mı zannediyorsunuz ? .. —Tabii uzak bir yerden trenl€ buraya gelip ormanda geziyor- Sunuz Bu romanlarda pek çok geçen vak'alardan biridir .. — Buraya trenle gelişim be- nim kabahatim değil, talisizli- ğimdir.. Keşke bende bu güzel ormana yakın bir yerde oturmuş olsaydım ... Yan yana yürüyorlardı, Git- tikçe sıklaşan ağaçların ârasın- dan güçlükle geçtiler. Genç adam düşünceli idi. Birbirimizi bir daha görmek kabil olacak mı acaba ?.. — Ben hiç zannetmiyorum. Genç adamın yüzü hafifçe sa- rardı. Dudakları bir şeyler söyle- mek için hafifçe kımıldadı. Fa- kat iradi bir hareketle durdu. “ Zeasie ,, bu hali göremedi. — Siz pek meşhur bir adama benziyorsunuz — Henüz değil. Belki ileride, Acı acı güldü “ Leasie ,, fazla sormayi gu- ruruna yediremedi. Tevile çalıştı. İsminizi bana söylemedi- ğiniz için sormuştum » “ Favn ,, derler .. Çünkü or- “YAZAN :.Örner Rıza Mehmet ihtiyare baktı: Dinlendin mi teyze! — Dinlendim. Şimdi sana her i şeyi anlatacağım. ! Mekkeye nasıl gittiğimizden baş- lıyacağım... — Bunları bırak, teyze! Ben bunları Mekkede öğrendim.. Sen bana sizi oO(Mekke) den kimin alıp götürdüğünü ve nereye götürdüğünü anlat, — Peki oğlum. Leylâ, hasta idi. Bununla beraber biran evvel ramen sa seansa eni mer eeeaei affetmek daha iyidir .. — Ne korkunç adamsınız ?.. Sizinle beraber gezemiyeceğim “ Mr. Faun,, . — Affedersiniz .. Ben ölümü yaklaşan bir adamım, Bana bu saadeti çok görmeyin |. — Ah.. “ZLeasie ,, korkmuştu.. Genç adam devam etti. — Fakat «iz hiç üzülmeyin. Biz yabancı iki insanız.. Bizi ormanın kuytu kenarında saba- hin ilk ışıklarını beraber görmek, ilk baharın taze havasını bera- ber teneffüs etmektir. — Fakat siz çok sıhhatli ve kuvvetli görünüyorsunuz. — “Steveton,, un sözünü ha- tırlatırım. “Hepimiz doğduğumuz zamandan itibaren mevcudiyeti- mizle beraber fanilik tohumla- rımi beraber taşımaktayız. ,, Ih- timalki ben bunu söylemek işte- dım.. ihtimalkı yâhluyorum “Leasie ,, bu korktnç mevzu üzerinde fazla konuşamıyacağını hissettiğinden sustu. Gerçi ar- kadaşını itimada şayan bir insan olarak telâkki ettiği anlarda oluyordu. Fakat diğer taraftan kendisini muhafaza için barikat- lar, dıvarlar yapmak lâzım gel diğine kani olacak kadarda ondan şüphe ediyordu. Birdenbire vaktin ilerlediğini hissetti, Saati sordu. Eve geç kalmıştı. — O balde uçmalıyım.. dedi öğle yemeğine yetişmem lâzım. Elini genç adama uzattı. — Allahaısmarladık... — Güle güle.. Çok teşekkür ederim.. Bana çok eylik ettiniz.. Bunu izahtan acizim. Fakat ihti- mâl ki yakında öğreneceksiniz. “Leasie,,acele acele koştu. Genç adamı yıkılmış ağaç kökünün da dimdik bırakarak uzak- ı. biraz ileride arkasına dö- nöp baktığı zaman onun halâ ayni vaziyetinde durduğunu ve kendisine baktığını gördü... Ona bir daha tesadüf edemedi. .».. “Leasie,, kaybolduktan sonra yabancı adam mukabil istikame- manlari ve kırları pek çok severim,| tini tuttu. Ormanm içinde dar *» Biraz ilerideki küçük yolda bir avcı durmuş onlara bakıyor- du.. “Zeasie,, sordu : — Siz avdan hoşlanır mısınız? — Hayır. Şimdiye kadar hiç ava gitmedim. Ben eğlence için her hangi bir hayvanı öldürmek- ten daima nefret ederim.. Bize be zararları var?.. — Zararı olan bir kimseyi öl- dürmez misiniz ? — Ihtimal .. — Fakat iyi der değil mi ?.. — Uk defa öldürmek, sonra bir insan affe- bir yol buldu ve takip etti, Iki dakika sonra bir buğday tarla- sına çıktı. biraz ileriden iki adam ona doğru yaklaşıyordu. Birisi yakalaştı.. — Zannederim “Mr, naby,, ile konuşuyorum. — Eveti, — Nisanın yirmi sekizinci gü- nü karınızı öldürmek cürmünden dolayı hakkınızda bir tevkif mü- zekkeresini hamilim, Sizi tevkif edeceğim.. Bar- “Barnabyı, Hiç heyecana ka: pılmadan polis memurunun e vie silâhlı idiler, ğ R kelepçeye bileklerini taktı. İİ Medineden | eeeresasemessassnasrnansi! birbirimize yaklaştıran şey güzel | bir mayıs sabahında, yeşil bir | 7 Çöllerde bir seyahat Medineye o dönmek istiyord Hazreti Ayşenin hareketin biriki gün evel adamın biri bir mektup getirdi. Oku | Mektup sendendi. Leylâ | kalktı ve hemen Medineye delim, dedi, Ben gelen ad#' bakarak:Oğlum develeri mi?.. Dedim. Hepsi hazır! 5 haricinde sizi bekliyoruz! D€ Ben bu adamdan şüph ' Çünkü onu hiç görmemiş” Teyzene sordum. oda bu © tanımadığını - söyledi. Ley kulağına bunları fısıladım. F* Leylâ, dinlemedi. Çünkü bir evvel Medineye dönmek isti) du. Onunla birlikte kalkar” şehir haricine çıktık: Leylâ için bir tahtırevan b” zırlanmıştı. Tahtırevanın etraf” da bir takım muhafızlar vari Bunlar o birbirini / tanımiyof”? Leylâyı tekrar ikaz etmek iş dim. Fakat onun gözleri dün” yı görmüyordu. Tahtırevana pir dik ve hareket ettik. Bunlf” ayrıldığı yere vardığımız e silâhlı bir takım adamların beklediklerini gördük. içleri, çok kıymetli elbiseler giye” & ren bir genç vardı. bunlara doğru ilerlemiş ve ” | lar etrafımızı sarmıştı. O ii pusuya düştüğümüzü Ortalık karanlıktı. Fakat 0 nin Medine yolundan Basr# pr tah breyandan eğik, "rarak sordum: e ? — Bizi nereye götürüğ” nuz? vü Dedim. ” — istediğimiz yere götür” ğiz! dediler. yi Bu cevabın sertliğinden baki, tam. Leylânm yüzüne © Leylâ, çok metindi, Bir m daha ilerledikten sonra xe yaklaşmış ve benim vandan inmemi istemiştir kumdan itaat ettim, İndim: 4 deveye bindirdiler. BütüP “yi bu şekilde geçti. Sabal zi götüren adamların dikkat ettim: Bunların hemşirenizin evinde hatırladım. Sonra o yakı" söslü gence baktım. H Emir Sait, diyordu. O» ümerasından olduğuna tim. laştı, Ona son derece bitap etti ve sıhhat Sonra ona yemekler masını emretti. son derece aza z dığını hissedi i lâyı memnun etmek için şuyor, gidiyor, geli. türlü emirler veriyo”. & saat” devam eden sonra kafilemiz tekrâ”, etti, Iraka doğru # or Ben ne yapacağımı b a Fakat Leylâ, mukavem ve imkân görmedikti Lei gi” ben ne yapabilirdim? bir silâh veya her müdafaa vasıtası yokt” mızdaki adamlarsa etrafındaki adamlara emirlef > z F SİSASJE SEŞİŞEŞESİ SEFEĞCESEPE BOZEĞES FELİS ERE