e AŞ a Silâhlar meselesi! Büyük muharebenin bittiği gün- den beri, hemen her memlekette harpten nefret moda oldu. Bu mo-| da, kıyafet işleri gibi sade bir zevk! değişmesinin mahsulü değildir. Da- ha başka ve çok ehemmiyetli se- bepleri var, Şimdiki mektep çocuk- ları bile büyük muharebe ile insan- lığm geçirdiği felâketin ne korkunç| bir şey olduğunu öğrenmişler, har- bin musibetini ta içlerinden duyup anlamışlardır. Her vatan yavrusu, kendi ülke- sinde düşman güllelerinin yakıp yıktığı yerleri seyretmiş, facia ve zulmü bir hikâye olarak dinleme-| miş, bir hakikat şeklinde idrak et. miştir, Çünkü her hükümet, sağdan yabancı topraklara girer ve başka- İarınm vatanında istilâ muharebe- leri yapar, zafer marşları çalarken, sol hudutlarından kendi vatanınm çiğnendiğini haber alıp geri dönü- yordu. Dört buçuk sene, ihtiyar dünya üstünde insan ile canavarı biribi- rinden ayırmak imkânı kalmamış- tı. Sorbonda hukuk okuyan genc, Ren kıyılarında en tabii hakları çiğniyor, kimya tahsil edenler ilim- lerinin imbiklerinden zehir çıkarı- yorlardı. Vicdanların sönüp karar- dığı bu devrede insanlar, vazife ıstırabı dindirmek, derde deva, y: raya merhem olmak olan hekimli ği bile satır gibi kullanmaktan utan madılar. Aramızda askerlerin yede rek dolaştırdıkları bakar körler, bu cinayetin yürekler parçalayıcı kur- banlarıdır. Yeni yetişenler bunları hep gör-| dü. Sonra daha bir şeyi de gördü!" ki birinci manzaradan daha tesirli- dir. Harp bittiği gün ortada yenen! ve yenilen diye iki zümre yoktu. Yenen de yenilen kadar harap, bit- kin ve kanlı bir yığm halinde yerle- re serilmişti. İşte o hailenin perdesi kapanalı on iki yıl oluyor. Galiple mağlüp wasında nasıl bir fark var? Bütün dünyadaki yeni nesiller, bunları gördükten sonra artık mil- let kavgalarını, cemiyet intiharları kadar günah ve manasız buluyor. Hele siper ve cenk hayatını tasvir €den bazı pek kuvvetli eserler yeni nesillere muharebeyi pek acı renkli adeselerden seyrettirince, kavga a- leyhtarlığı bütün dünyayı sarsan ostak bir duygu oluyor. Dün, Mus>!* yunca, bütü söylediklerim zih| nimden bir b. çeçti. Diktatör Ce- nevredeki konferans için (boş gay- ret) diyor. (Makyavel) in vatanm- da bu açık ve pervasız ağzı takdir etmemek elden gelmez. Fakat silâh ları azaltma konferansını böyle yıl- larca sürükliyen sebebi de o boş gayretlerin arkasından görmemek te kabil değil. Büğün birçok milletlerin murah- haslarmı çeken konferans, o millet- İerin memleketlerinde kaynayıp kö püren kan ve boğazlaşma aleyhtar- İığının eseridir. Hükümetler bunu sezdikleri içindir ki koferansın ipi gerilip çatırdadıkça, tazyiklerini tai koparmamağa çalışıyor. ir. Diplomatlar arasında bu konfe- ranstaki kadar feragat hiç görül- memiştir dense yanlış olmaz. O diplomatlar ki daha bir kaç yıl evvel harbin ne olduğunu bilme den, görmeden muharebe ilân eder lerdi. Seyyah LEY eli 23) EŞE EYES Yeni bir fırka Danimarkada kadınların aleyhinde lışmak maksadile bir fırka teşekkül! tmiş. Ne &esurane ne fedakârane bir prog sam değil mi? | Karısından korkmıyan evliler, sevgi. filerinin sözünden çıkabilen obekârlar bile parmala gösterilir.:n böyle açık- “sinin makalesini oku! ni şeylerdi. Yazan : H. G. wels Ben “Egbert cummins,, idim, Ey ka-! ri! (idim) diyorum.. Bunun sebebini de pek çabuk anlıyacaksın. Kendi hü- İviyetini kaybeden bir adam kendini ta nıtabilmek için tabiatile müşkülüta wğ-| rıyacaktır. Bununla beraber beni pek çabuk tanıyacak ve benimle fazla meş- gul olmak külfetinden âz bir zaman: da kurtulacaksınız. İ Mazi gözlerimde canlanıyor.. | O zaman ilk mektep hayatından ba- kiye kalan kekemeliğe müptelâ, toy veli ürkek bir gençtim... * 'Delia,, isminde| çok güzel bir nişanlım vardı. Nişan- İsm orijinal bir ruha malik olduğum i- çin benden çok hoşlanıyordu. Pederi de yüksek bir memurdu. Biribirimizi seviyor ve parlak ümit- lerle yaşıyorduk. işanlım, kibar ve tahsil görmüştü. Annesi ölmüştü. Hu- lâsa her genç erkeğin kolay kolay bulamıyacağı müstesna bir mahlüktü. Ben de nihayetsiz bir saadet içinde İ- dim. O zaman hiç tiyatroya gitmezdim. halam (Charlotte) ölmeden evvel bana bu nasihati vermişti. Fakat buna rağ- men (Fiery Tross) başmuharriri beni tiyatro münekidi olarak angaje etmek istiyordu. Kabul etmek istemediğim hal de beni iknaa muvaffak olmuştu. Baş- muharrir “Barnaby,, siyah kıvırcık saç- larını taşıyan mehip başı ve hoş tavri-| le sempatik bir adamdı. Dostum “Cem-| biy,, İ görmeğe giderken merdivenlerde beni yakaladı. Dairesine götürdü.. Ko. nuşmağa başladık. Bana birkaç tane tiyatro bileti uzat- i — (Opera Comigue) de salı günleri (Küçük Fayton), cumartesi (Hafif Meşreplik) var. hepsi bu kadar. — Fakat Tereddüt içindeyim. Başmuharrir önündeki kâğıtları o- kumağa başladı.. Benim şimdiye kadar hiç toyatroya gitmediğimi ve bu ağır mes'uliyeti kabül #demiyeceğimi söyl. yerek itizar etmek istedim. Faknt başmuharrir oralarda değildi. Benim ihâlâ durduğumu görerek şakacı tavır. la bir müddet baktı.. Kollarımdan tu- tup beni dışarıya attı. Ve kapıyı sura- tıma kapadı. Bu emri vaki karşısında yapılacak hiçbir şey yoktu. (Barnby) ikna husu- sunda hakikaten şayanı dikkat bir kud- rete malikti, Dört senelik samimi mü- İnasebetimiz esnasında bazı telkinlerine mauzkalmışfakat hiçbirisini kabuletme! miştim. Muti ve mülâyim tabiatimden istifade ederek ilk ve son defa olarak beni istediği şekilde çalıştırmağa mu- vaffak olmuştu. Giyinmek için eve döndüm. Karii tiyatroda geçirdim ilk gece- min tafsilatile yormıyacağım. Yalnız şunu söyliyeceğim ki piyesin bende yap mış olduğu tesir pek müthişti. İlk defa hayret ettim. Sonra bu hayret heyecana| inkılâp etti, Sahnedeki aktörleri bütün dikkatimle takip ediyordum. Müthiş) bir hican içinde hayali jestler yapıyor- lardı. Ağızlarından garip garip feryat- lar çıkıyor. Ara #ira iniltiler geliyordu. Gözleri kanlanmıştı.. Yüzleri korkunun heyecanın, teesslirün, sadetin tesirile rnkten renge, şekilden şekle giriyordu.. Bütün bunlar benim gibi toy ve bu hususta tecrübesiz bir genç için yep ye. O gece sahneden başka seyircileri de tetkik ediyordum.. Sahnedeki hare ketlere göre onlar da kâh gülüyorlar, kâh ağlıyor, kâh alkışlıyorlar, kâh s0- murtuyorlardı. Bu acaip âleme hayret- —— alan bir fırka teşkili her halde herke- Ir, değil mi? | Halbuki benim hadiseleri, ekseriya, başkalarından ayrı bir adeseyle gören) bir dostum vardır. O bu mesele için di- yor ki; — Azizim, bu fırkayı kadınlardan yüz bulamıyanlar, karılarile barışmak- tan ümitlerini kesenler aşk maceraları. nı muvaffakıyetsizlikle bitirenler teş| kil etmişlerdir. Tıpkı yaşı benzemesin, bizim rahmet si hayrette bırakacak bir hâdise olma- d & Des&işen Adam Nakisden H san Süxru Je bakıyor ve tenkide müsait noktaları bulmağa çalışıyordım. Yemeği heyecanla yedim.. İdareha- neye okştum. Ve bir sürü yazı yazdım... Bu yazım matbuat âlminde yepyeni bir hâdise oldu.. Orijinalliğim sebebile! başmuharrir beni tebrik etti. Fakat o gece hiç uyumadım. Aktör- ler rüyama girdi. Gözlerini süzen, gö- ğüslerini döğen, saçlarını yolan, geril. miş uzun parmaklı ellerini ihtilâçlı ha reketlerle ileri doğru uzatan, gülen ağ-| yan, şarkı söyliyen, yerlere kapanan hayallerle uğraştım, durdum. uğraştım, durdum. Sabahleyin uyandığım zaman başım da hafif bir ağrı vardı. Yazımı oku- dum, kahvaltı ettim., Dışarı çıkmak üzere kapıya yaklaş» tım. Birdenbire yürüyüşümün değişti- ğini hisseder gibi oldum.. Aklıma aktör ler geldi. güldüm ve sokağa çıktım. Öğle yemeğini “Delia,, ile beraber ye dim. İstikbalimiz hakkında uzun uzun konuştuk durduk. Bu yeni vazifem ©- nu da memnun etmişti.. Fakat hakikatte bu iş bana saadet değil felâket getirdi. O yünden itibaren tiyatronun başlı. ca müdavimlerinden olmuştum. Ve gün den güne değiştiğimi hissediyordum.. Bu tahavvül bilhassa “Delia,, ile ko- nuştuğum zaman vazıh bir şekil alıyor. du. Elini — sahnedeki aktörlerin sevgi lilerinin elini «iktığı gibi — sıkıyor. dum. Bir gün o kadar ileri gittim ki kendi kendime utandım ve bu sun'i vaziyet- ten kurtulmak İçin kendimi topladım. Nişanlımın bakışları derin bir hyreti i- fde ediyordu. Bir şey söylemedi.. Aktörlerden gördüğüm jestler, işitti- iğim sesler beni teshir etmişti. Benli- gin değişmişti... Ben rtık eski adam de Zildim.. Bu sıkıntılı vaziyeti bertaraf etmek için istifaya teşebbüs ettim. Kabul et- mediler... “Delid,, nm bana karşı olan vaziyeti baskalaştı., Candan münusebe- timiz uçtu gitti, Resmi iki dost şekline girdik.. Artık benden hoşlanmadığını, beni sevmediğini anlıyordum. Bir gün (Assyrian gallery) de buluştuk. — Ah azizim! diye haşladım.. Sesi- me şimdiye kadar hiç yapmadığım he- yecinli bir ton vermek istemiştim. Nişanlım soğukça elini uzattı. Dik- ikatle beni süzdü. Sakin ve düşünceli bir halde; Egbert dedi. Sonra gözlerimin içine baktı, Benliğimin yandığını, tutuştuğu- nu hissettim. Ne olacağını hissetmiştim. Eski Eg. bert olmağa çalıştım.. Kekeme Egbert, samimi ve tabii olân ve kendisini sevdi. ren Egbert olabilmek ne saadetti, Fa. /kat heyhat... Ben yepyeni bir mahlük. itum. Hayatta tesadüfü İmkânsız, ancak sahnelerde yaşamak hakkını haiz garip bir mahlâk... — Egbert! sen eski Eggbert değil sin1., Evet değildim. Fakat teshiri altında bulunduğum kudret beni tahrik etti. Ciddi bir tavır takındım. — Ne demek istiyorsun?. Ve şaşkın bir vaziyette yüzüne hak. itım. Bu vaziyette de hiç tabii değildim. — Ne demek istiyorsun anlıyamıyo- ru Nişanlım benden nefret ediyordu. Artık bu malüm olmuştu. — Bu vaziyetin nedir? Hiç hoşlan- muyorum. Bunlardan vazgeç!, — Vazgeçemem.. vekarla başımı kal. dırdım.. Asabi asabi dolaşmağa başla- dım, Bunları hep sahnede görmüştüm. Ve nişanlımın önünde tatbik ediyor. Um... — Şimdi yalnızız. Beni dinle.. Bende bir uğursuzluk var. — Evet sende fena bir hal var! bun dan vazgeç! Ben senin kadar çabuk değişen kimseye tesadüf etmedim.. Ben hemen (Delia) nm dizleri dibi- ne çöktüm. Ellerimi kaldırdım. Ağlr| yordum. Ve yahut ağlamak istiyor. dum. — Ah!. Bana acı... ah Delia bana tan açığa kadınlara düşman bir cephe li fırka gibi... Toplu İğne Mer... ha. met et... — Böyle ahmakça seyleri nereden öğrendin. Ben senin gibi bir budala YAZAN : Ömer Rıza i İ | Amir oğlu henüz otuz yaşında bir gençti, fakat kendisi bir çok hareketlere iştirak etmiş, ordu- lara kumanda elmiş,ülgeler zap- tetmiş bir adamdı. Yalâ ise Os- mana yardım için Yemenden kalkmış, fakat yolda onun katli- ni duymuş, bunun üzerine Ay- şeye iltihak için Mekkeye gitme- ğe karar vermişti. Yalâ yolda devesinden düştüğü için topal- lıyarak yürüyordu. Talha ile Zübeyr geldikten Sonra Hazreti Ayşe içtima: açmış ve konuşu- lacak meseleyi ortaya atmıştı: — Bugün ne yapacağımızı ve nasıl! hareket edeceğimizi konuşacağız. Her- İkes ne düşünürse onu söylesin, Evvelâ Talha şu teklifi ileri sürdü: — Buradan kalkarak bütün arkadaş larımız ve müzahirlerimizle Şama gi Şam, bizim için emin bir istihkâmdır.| Fakat İbni Amir bu fikri beğenmedi — Şamda ne yapacağız? Şam esasen elimizdedir. Muaviye oradadır. Orası, daima bizimdir. Biz kendimize başka birmerkez bulalım. Meselâ Basrayagide lim. Benim orada dostlarım, adamla- rım vâr, Sonra Hazreti Talhanın orada büyük nüfuzu vardır. Hatta oranın &- halisi onu isterler. Hazreti Ayşe, onun son sözlerini be İğenmedi. Ona şiddetle çıkıştı: — Amir oğlu! Biz burada yeni bir tefrika çikarmak için toplanmadık.| maksadımız, yeni rekabetlere yol aç- mak, yeni teşeddütler vücude getirmek değildir. Onun için Tslhadan bu şekil- de bahsetmek reva değildir. Sonra sen madem ki Basradan emin idin, ni-! çin sen de Muaviye gibi orada kalma- din da buraya geldin. Seni kim çağır! 417 Sen orudu kalmış oleaydın vaziyet) daha başka olurdu. Çünkü o zaman biz de Küfeye gider, orasını ele alır ve bu suretle bütün merkezler elimize geç- miş, biz de sözlerimizi dinletmeğe müc rimleri elde etmeğe kudret kazanmış o Turduk. Amir oğlu bu kuvvetli beyanat karşısında «ustu, Müzakere devam etti. Zübeyr şu fik ri İleri sürdü: — Bana kalırsa biz buradan kalka- rak yine Basraya gidelim, oradaki hal kı bize iltihaka davet edelim. Sonra Küfeye gidelim, ayni işi orada yapâ- lum. Bu şekilde bütün merkezler bize iltihak ettikten sonra Medineye karşı söyliyeceklerimizi söyliyelim. | o Osmanın-Yemen valisi Ya'lâ bunu muvafık gördü. Hazreti Ayşe de kısa bir münakaşadan sonra bu fikri kabul etti, Karar verilmişti. Hepsi de hazırlana cak ve Basraya gideceklerdi... Orasını ıslah hareketine ilhak ettikten sonra Küfeye doğru hareket edilecekti, Ayni esas dairesinde orasınm da ıslah hare- ketine inzrmamı temin olunacaktı. Mehmet, Leylâya veda ederek 10100040 0 AA 9 00 0900 BARAN ile yaşıyamam... senden nefret ediyo- rum artık. Allaha »-marladık. — Ah Delia!, — Allaha ısmarladık Mr. Egbert!, Önüne geçtim... Elini tuttum. Bir şey ler söylemek, izahat vermek istedim. Yüzüme garip garip baktı ve ürktü, — Başka çare yek... dedi ve ayrıldı. — Allahım! Bu feryat işte hakiki, tabii bir acr nın ifadesi idi. (Delia) yı seivyordum.. Fakat , — Allaha ısmarladık dedim. Ve bu- nu birkaç kere tekrar ettim..-Kendim- den nefret ediyorum., | Fakat bu felâket beni akıllandırma- #a kâfi gelmedi. Jestlerim inkişaf ha- linde idi... delim. Oradan harekete geçelim. Çünkü| Sakin ve münzevi Egbert kaybolmuş tu. Onu kurtaramadım... Mart rüzgüri önündeki yaprak gibi, uçtu gitti. Yerinde yapmacık hareketle rile kendisine hiç benzemiyen garip bir mahlük bıraktı. Zavallı Mas 1 “Kızıl Gömlek —1-— Yeni hareketin merkezi neresi olacaktı ?.. onu Mekkeye gönderdikten son ra, (Ali) nin evine dönmek iste di. kendisi çok neş'eli idi - çün kü (Hasan) gibi kuvvetli bir r#” kibten kurtulmuştu. Hasan, Ley" lâyı istemiş olsaydı, onun vaz yeti çok fenalaşacaktı, Çünkü kendisi Hasanla birlikte büyü müştü. İkisi de kardeşten fark” sızdılar. Bu mesele yüzünde" aralarına münaferet girecek © lursa, bu münaferet, kimbilir, on ların münasebetlerini nereye sö rüklerdi. Onun için Leylâyı Me dineden ozaklaştırmakta isabet vardı. Fakat Hasan Leylâyı ar&” yacak ve onun nerede bulundu” ğunu anlamak isteyecek olurs# ona ne cevap verecekti. Mehmet ogün Hasanla karşılaşmamay! daha muvaffık gördü. Onun içi? akşamı, ötede beride etti. AK şam üstü, doğrudan doğruya v#” lidesinin yanıma gitii, Onunla k©” nuştu. Ona içini açtı ve Leylâ”! almak için her fedakârlığa kat” İanacağını söyledi. Mehmedin validesi Esma, çok değerli bir kadındı. Oğlunun b* baline karşı ona nasihat etti. — Oğlum, madamki o gözel ve iyi kızla evlenmek istiyors0” vakıt geçirme. Yarından yok. Kalk Mekkeye git, evlen. Sonra onu zevcen ola: buraya getir! Bu gibi işlerde 4” cikmek doğru olmaz. — Ben bu günlerde buradif” nasl ayrılabilirim ?.. — Ayrılmayacaksında ne olf ii ) — Belki Hazreti Emele' böf bir yere göndermek ister... — Doğru, fakat unutmam” lısınki senin müthiş bir ri daha var. — Kim? — Mervanl.. — Ben onu unutmuştum. pr ba doğrusu ben onu ölmüş pir yordum.. — Aldanıyorsun oğlum. Mer vanın da ( Mekke) ye kaçan" arasında bulunduğunu biliyorü” Bunu bana onun yakmlarınö biri haber verdi. y — Demekki ( Mervan) i (Mekke ) de bulunuyor. Ley orada, mubakkak ki Leyla © adamın yüzünden sikinti | dir. Çünkü Mervan ona talip olmuş, fakat Leyla onu redde” mişti. Mervan, kaderin kendi ne bahşettiği bu fırsatı etmiyecek, her halde taliini t# rar deniyecektir. “Oro? için yanda sa (Mekke ) ye gitmeni münati? görüyorum. sen orada ablan A şenin evinde düğününü w karmı al ve buraya getir. Bu ancak bu şekilde biterse Didi Mervanın ( Mekke ) ye bir hakikatti, kapı” Mervan hazreti Osmasın "ve önünde vukubulan kaplı dür esnasında yaralanmış, ye/© yor” müş, fakat onun dadısı op” etmi tarmış, onun yarasını tedavi ger Mervan üç gün geçmede” disini toplayarak Osman zesini götürenlerle birlikte * mış, onun cenazesini kay Mervan bir kaç gün sonr? ee fetini tebdil ederek Mi 2 oğru” çıkmış ve doğrudan ar gf (Mekke) ye gitmiş, ve diğ badiğlerii bekleme et