Ss pi ki Beyaz kitaplar! iyasi tarihlerde daha doğrusu muayyen devirlerin si- yasi dötemeçlerinde sık sık bu renkli kitaplara rastlanır. Ba- karsınız, günün birinde hükümet- | lerden biri yeşil,'mavi, beyaz bir kitap çıkarır. Evet, maviler, ye- giller, sarılar da vardır. Fakat ne hikmettir bilinmez bunların çoğu beyaz kitaptır. Hangi meseleden dolayı neş- | redildiğini eğer bilmiyorsanız, kitabın ismile çıkarılmasının se- »ebi arasında zihniniz bocalar durur. Öledenberi âdettir, isim ile İsmin verildiği şey arasında bir benzeyiş aranır. Bundan yalnız insan atları müstesnadır. İsimle müsemmanın taban ta- bana zıtlığını birde şu siyasi kitaplarda görebilirsiniz. Meselâ: Dünyanın bir tarafında bütün memleketleri alâkadar eden bir dava olur. Ajans ve gazete gü- rültülerinden sonra bir haber duyulur. O toprakta hüküm sü- ren devlet bir kitap neşredecek derler. Çok geçmeden hakikaten söylenen kitap çıkar. Mutlaka renklidir. Bu renk, eğer milletlerin ha- rita üstlerindeki boyalara göre seçilse idi, iyi olurdu, Amma işte bu makul şeye hiçbirisi ya- naşmıyor. En kanlı boğazlaşma- lar için, en caniyane intrikalar için çıkarılan kitaplar bile ya sema renginde, yahut beyazdır. Hep masum renkler... Rus çekalarıda buizi ta- sip ederlerse hiç şaşmıyacağım. , Jatta şayet, koca bir asrı kana “oyayan, dünyayı insan vü- udunun dumanı ile dolduran “Engizisyon,, zamanında bu moda olsaydı, hiç şüphe etmiyorum ki onlar da bir “Beyaz kitap,, çıkar- maktan utanmıyacaklardı. Baksanıza, Ingiltere, Filistin hakkında bir beyaz kitap neşretti. Filistin için beyaz kitap... Ca- nım bu nasıl şey? Daha orada dökülen kanlar kurumamış, ölen- lerin kefenleri çürümemişken na- « sl oluyorda bembeyaz bir çer çeveden göstermek istiyorlar, Yahudi yurdu yapacağız, diye bir kıt'anın buzurunu kaçırdılar, Iki milleti gırtlak gırtlağa, bıçak bıçağa bıraktılar. El kesesinden sadaka verir gibi başkalarının vatanından toprak hediye ettiler. Şehir kıyılarında, köy sokak- larında kan gövdeyi sürükledi. Dullar, yetimlerle Kudüsün her duvarı birer ağlama yeri oldu. Şimdi de işte bu kıp kızıl siyaset için bembeyaz, masum bir kitap çıkarılıyor. Siyaset ruhiyatı için ne güzel bir ölçü! Asılsız habe: Şişlide izzet paşa sokağında sakin Emel hanımın evine eğ- lenmek üzere gelen Ibrahim Etem efendi isminde bir zatın kav- gaya tutuştuğu ve Emel hanım — tarafından gözünden yaralanarak seksen lirasının aşırıldığı bir sa- bah refikimizde yazılmıştı. Bizim istihbaratımıza nazaran böyle bir hadise vaki olmanıştır. Emel hanımın böyle bir hareket- te bulunduğu da asılsızdır. Dün bir muharririmizi gören Emel hanım, bu havadisi neşre- denler aleyhine dava ikame ede- ceğini söylemiştir. şPuşkin,. den Dünkü kısmın hulâsası; Posta memuru hikâyesine devam edi yor : Birgün bir süvari zabiti evine uğru” yor. Kızını görünce hoşuna gidiyor. Ve orada Dir müddet daha kalmak “için bas- talığını bahane Misafir iki üç gün posta memurunun evimde ibtimamla tedavi ediliyor. Ayn- lrken “Damina, nın kiliseye kadar be- söylüyor. “Kız evvelâ tereddür ediyor. Sonra babasının ısrarı üzerine razı oluyor. P. memuru kı- #inın geciktiğini görünce telâşa düşüyor. ve kiliseye koşuyor. Fakat o Damina Ortadan kaybolmuştur. Rahipler mihraptan ayrılmak üzere idiler. Mumlar söndürülüyordu, İki ih- tiyar kadın bir köşeye çekilmişler hâlâ dua ediyorlardı. Fakat Dounia orada İyoktu.. Zavallı ihtiyar kızının ayine iş-| tirak edip etmediğini rahipten sormak için epey güçlük çekti, Fakat aldığı ce- vap onu büsbütün çıldırttı. Kızı kilise. ye gelmemişti... Eve yarı ölü bir halde döndü.. Bir iş kalıyordu. Ihtimal ki geneliğin düşün- İcesizliği ile başını alıp öteki istasyona kadar gitmiş olabilirdi. Ölüm bekliyen lağır bir hastanın ihtizarında çektiği a- zaptan kat kat fazla bir ıstırap içinde kızının yoluna baktı. Durdu... | Istasyon» gönderdiği arabacı avdet etmedi. Nihayet akşam üzeri yalnız ©- larak döndü... Ve müthiş bir haber ge tirdi: “Dounia,, gepç ve yakışıklı süvari hassa zabiti ile beraber evini, babasını, her şeyini terkederek kaçmıştı... İhtiyar adam bu felâket haberinin tafsllâtını dinlemedi. Bir akşam evvel üzerine titriyerek baktığı o misafirin, kızını iğfal eden o İnsafsız avcının ya- tağına baygın bir halde düştü, Demek ps hastalık, doktor, hepsi birer, behone idi. vallı adam birkaç gece ateşler deyindi'Sönri TC) ye Bünderi. di.. Ve onun yerine vekâleten başka bir memur tayin olundu... Süvari zabitini tedavi'eden ayni doktor onu dikkatle dinledi. Genç zabitin çok iyi bir adam olduğunu, fakat önü tedari ederken mu kareneti anlamakta güçlük çekmediği- ni, kamçısından korktuğu için ağzını aç mağa cesaret edemediğini söyledi. Al man ya hakikati söylüyor yahut fetane ti ile öğünüyordu. Lâkin izahatı hasta- yı teselli edememişti... İhtiyar adam a- yakta gezebilecek kadar iyileştikten son ra hiç kimseye haber vermeden kızını aramak için yaya olarak yola çıktı. Yüzbaşı (Minsky) nin (Somolensk) ten (St. Petersburg) a seyahat ettiğini pa- saportunu kaydederken görmüştü.. Ara bacı kızının bütün yol ağladığını fakat bu hareketinde tamamile kendi arzusu-| İnun hâkim olduğunu evvelce söylemiş-' ti, raber gelmesini | Posta memuru ümidini kesmiyerek:| — “Yolunu şaşıran zavallı kuzum belki evime döner,, diye düşündü.. (St. Petersburg) â geld zaman (İsmai- lovsky) kışlalarının önünde durdu.. ve hemen taharriyata başladı.. Pek a7 7a- “ Nskleden : Hasan Şükrü Posta Memuru Ve her zaman için affınızı ricaya hazı- rım.. Fakat Dounlayı asla terkedemem. Sizi şerefimle temin ederim ki o mes'ut olacaktır. Onu niçin istiyorsunuz. O beni seviyor. ve evvelki sefil hayatma dönmek te hiç istemiyor. . Ve sonra ihtiyarm cebine bir ie sıkıştırdı ve kapıyı açtı. Posta memuru nasıl olduğunu anlıyamadan kendisini tekrar sokakta bulmuştu. Uzun müddet olduğu yerde hareket| siz kaldı. Cebindeki kâğıt yığınını gör- dü. Ve çıkardı, Herbiri ellişer rublelik idi... İhtiyar adamın gözleri tekrar dol- du,. Fakat hasta yanaklarmı ıslatan bu İyaşlar acı ve ıstırap yaşları değil hid-| det yaşları idi. Paraları yırttı, yırttı, ve yere fırlat. tu. Çizmeleri ile ezdi. Yumruklarını boşluğa doğru uzata- rak acı bir feryat kopardı. Ve oradan uzaklaştı. Artık evine dönmekten bâşkâ çaresi kalmamıştı. Fakat kızımı görmeden ne- reye gidebilirdi.. Ayrılmadan evvel bir kere olsun sev gili (Dounia) sını görmeden ayrılamaz dı.. Tekrar (Minsky) nin dairesine git- ti. Fakat nefer efendisinin kimseyi kabul etmediğini söyliyerek kapıyı yü- züne kapadı.. Ayni günün akşamı (Liteinala) bo- yunda dolaşışordu.. Birdenbire yanın- dan hususi bir araba geçti. İçinde (OdMinaky) yi gördü.. Araba üç katlı bir evin önünde durdu. Genç zabit, araba- dan atlıyarak merdivenleri tırmandı. Posta memurunun zihninden parlak bir fikir geçti. Arabacıya yaklaşarak sor- du: — Bu ev kimindir dostüm.. (Mins-! ky) nin değil mi?,, — Evet, ne İstiyorsun? — Efendin (Dounia) sma götürül.| ek üzere bana bir mektup vermişti. Fakât (Döunlay'ne herede İkamet ettiğini unuttumu — O buradadır. İkinci katta. Fakat Kızıl Gömlek YAZAN : Ömer Rıza başka bu adamlardan tahkikat yapıldı mı? Bütün bu sırların düğümlerini an- cak bu gibi tahkikat çözer. Lübabenin bu sözleri Leylâyı tatmin edeceğine onu bütün bütün endişeye dü şürdü. Derin tahkikat yapılırsa Meh- met ne olurdu? Kurtulur mıydı, yoksa mücrim mi sayılırdı?.. Mücrim sayılır sa ona ne yapılabilirdi? Leylâ bunları düşünüyorken ihtiyar teyze yine mese- leye kadınca bir şekil verdi. Daha ev- vel irat ettiği mülâhazaları kuvvetlen- katle hitap etti; — Kızım, Lübabe ben böyle in- ce işlere aklı ermez bir ihtiyarım. Fa- kat kızım, bu işlerle uğraşmak bize mi, biz kadınlara mı kaldı?!.. Sen emin ol- ki hiçbir kimse bunlara akıl erdiremi- yecek, herkes Ayşenin eski husümet sevkile Aliye karşı hareket etinğini söy! liyecektir. — Teyze sen bu «5: üzerinde çek 1s- rar ediyorsu;.. Bir bildiğin varsa söy-| 16! yoksa sus, — Kız, Lübabe, sen bilmez değil- İsin, fakat beni söyletmek İstiyorsun. İBiliyorsun ki Ayşe benim kucağımda büyüdü. Onu canım gibi severim. Bili- kıskançlık vardir. Fatma, annesinden sonra Ayşenin onun yerini (tutmasını hazmedemiyor ve kocası olan Aliye o nun aleyhinde söylüyordu. Fatma bir| ortağın ortağa karşı hissedeceği kini| merhum olan annesine bedel Ayşeye karşı hissediyordu. Çünkü Hazreti Pep gamber Ayşeyi seviyor, ve ona son dere ce muhabbet gösteriyordu. Onun için — 65 Ali-Ayşe davasının aslı neydi ?!. reti Peygamber hastalandığı zaman / li ile Fatma onu kendi evlerine götü mek, ona kendi evlerinde bakmak ist mişler, halbuki Hazreti Peygamber, A şeye karşı duyduğu kalbi muhabbet # İkile onun evinde kalmak istemiş ve ©! İda kalmıştı. Bu da Ali ile Fatmayı ay! ca kızdırmıştı. Hazreti Peygamberi irtihalinden sonra herkesten fazla! İnun makamına geçmeği ümit edeni A idi. Fakat Ayşe daha evvel dayranmi İbabasının herkese namaz kıldırmasf! dirmek istedi. Lübabeye son derece dik/emretmiş, herkes bunu Hazreti Peyg' İberin emrettiğini zannederek ona ikt da etmiş, neticede hilâfete o geçmişi Bu da Ali ile Ayşenin arasını açan € büyük meseledir. Çünkü Ali ile Fat en müthiş mağlâbiyete uğramışlar, A) işe de bütün acısını çıkarmıştı. A; galebesi, Ebubekir, Ömer, Osman de rinde deva metmiş. Osmandan sof (Ali) nin gelmesine tahammül etmiy* Ayşe, bu sefer onun aleyhinde kıy# hazırlamağa teşebbüs etmiştir. İşte #* selenin bütün iç yüzü! budur diy?” Tar. 7 — Sözünü bitirdin mi teyze! — Bitirdim, kızım! Şimdi sen söyl bizim mahalle arasında duydukla: yorsunuz ki Ayşe ile Fatma arasında konuştuklarımız bunlardı. Bu yalnız en son tarafmı ben tekmilledi Yoksa gerisini kulağımla işittim ve bU ları işitirken hep Ayşeyi müdafaa. tim. Çünkü onu severim. Çünkü Dd hep iyiliğini gördüm. Çünkü onun YÖ sek kalpli olduğunu bilirim. Artık senindir, Lübahe! Ihtiyar teyze hakiaten bütün mah” le dedi kodularını hulâsa etmişti. w Ayşe aleyhinde münafıklar bühtan da bulundukları zaman, Ali karısını mem- nun etmek için, onun aleyhinde söyle miş, Ayşe onun ne dediğini duymuş, son derece mülepesir., olarak ona: kin bağlamıştı. İşte şimdi o kinin intikamı almiyor. j Bu sözler Lübabeyi hiddetlendirmiş- geç kaldın dostum. O şimdi (Minsky) ile beraberdir. Posta memuru kalbinin hızlı “hızlı çraptığını hiasetti, Yavaşça: — Ehemmiyeti yok. Verdiğin izahat- tan dolayı teşekkür ederim. Dedi ve merdivenleri âcele acele tırmandı. Zili çekti.. (Avottita Simeonovna) burada mı o turuyor. Hizmetçi cevap verdi: — Evet ne istiyorsunuz?. Posta memuru hiç cevap vermeden içeri daldı. — Girmeyiniz! girmeyiniz! misafirleri var! Ihtiyar aldırmadan yürüdü. Tlk iki oda kâranlıktı. Uçüncüsünde ışık var- dı. Açık kapıya yaklaştı ve nefes kese rek dinledi... Olinsky) mükellefi bir koltukta o- turmuş düşünüyordu. (Dounia) muhte- şem tuvaleti ile (İngiliz eğerine binen (Lady) ler gibi sandalyeye oturmuş, sevgi ve şefkat dolu nazarla (Mins- ky) ye bakıyor ve siyah saçlarını düzel Hi hanımın| manda yüzbaşı (Minsky) nin (St Pe tersburg) ta olduğunu ve Demoütoff o- telinde ikamet ettiğini öğrenebilmişti.. Ertesi sabah erkenden otele gitti. Ne- fer efendisinin uyumakta olduğunu ve on birden evvel kimseyi kabul etmediği ni söyledi... Posta memuru muayyen saatte tek- râr gitti. bu defa onu (Minsky) resmi elbisesi ile karşıladı. — Ne istiyorsun dostum?. Ihtiyar adamın kalbi hızlı hızlı çarpmağa başladı. Gözleri doldu. Tit riyen ve ağlıyan bir sesle ancak şunları söyliyebildi, — Bana acıyınız efendim. bana acı- yımz!. (Minsky) nin hali değişti. Şaşaladı. İhtiyarın elinden tutarak onu kabine- sine irdü. Ve kapıyı kapadı. — (Excellence)! (Dounia) mı bana iade ediniz... Onu kendinize oyuncak yaptınız. Yalvarırım size, Tamamilei harap etmeden kızımı bana verin Genç zabit heyecan içinde idi.. — Yapılabilen şey, yapılmaması kabil olmıyan şeydir. Size karşı (o mücrimim. tiyordu.. Zavallı ihtiyar kızmı bu kadar gü- zel görmemişti. Dounia başını kaldırmadan sordu: — Kim var orada?. ihtiyar sesini çıkarmadı. Dounia ba Şını kaldırdı ve acı hir çığlık kopararak yere yuvarlandı. (Minsky) şaşkın bir halde koştu.. Fakat kapının eşiğinde ih tiyar postacıyı görerek (Douwnia) yı bı raktı ve ona yaklaştı. Hiddetinden tit riye titriye bağırmağa (yumruklarını sıkmaya başladı: —Ne istiyorsun be adam ne istiyor. sun?. bir hırsız gibi niçin arkamdan ge İiyorsun?.. Beni öldürmek mi istiyor- sun? Haydi defol!... ! Kuvvetli iki kol posta memurunu kaldrıdı. Ve merdivenlerden aşağı at- tr... İhtiyar adam uğradığı hakaretin a- cisi ile sersemlemiş, donmuş kalmıştı... Ağlıya ağlıya oradan uzaklaştı.. Artık her şey bitmişti. Kızını ilelebet unut-; mak, evine dönerek çilesini doldurmak-| tan başka hiçbir çare yoktu.,, Devamı yarın ti: — Teyze, sen bunamışsın. Bu kadar! küçük şeyleri, bu kadar adi dedikodu»! ları en büyük işlere karışlırıyorsun. Bu reva mı? — Sen onu bırak kızım da beni dinle, sözümü bitireyim de sen de istediğini söyle! — Söyle teyze! — İşte söylüyorum. Peygamber haz- reti Ayşeyi son derece sevmekle bera ber Fatmayı çok methederdi. Ayşe, o nun Fatmayı methetmesinden mütees- sir olurdu. Fatma da, Peygamberin Ay şeyi sevmesinden ve onun babasına fev kalâde hürmet ve muhabbet gösterme- sinden sinirlenir, onun bütün teveccühü kocasına göstermesini isterdi. Tabii ko nu komşular iki taraf arasında sürü sü rü havadis götürüp getiriyorlardı. Ay. şe, Fatmayı babasına şikâyet etmiye- rek onu kendi babasına şikâyet ediyor, (Fatma oda gece gündüz babasını doldu ruyordu. Bu yüzden iki taraf arâsında adavet kökleşti. Bundan dolayı Hazre ti Ayşe hakkında bühtan meselesi çık- tığı zaman Ali ile Fatma bütün kuvvet- lerile Ayşe aleyhinde yürümüşlerdi. Ay? , banu affetmedi. — Bütün bildiğin bu mu teyze?. — Kayır kızım Lübabe, sözüm daha! İbitmedi. | — Bari tekmille. — Tekmilliyeceğim de seni dinliye- cektim, Malüm ya Ayşe, çocuk doğur- madı. Fatma ise birçok çocuk doğurdu! undan, Hazreti Peygamber onun ço- cuklarını kendi evlâdı tanır. Ve onları severdi. Ayşe, çocuk doğuramıyarak Peygamberin başka çocukları tedenniet! mesinden de münfall oluyordu. Halbu; ki Ali onun hoşlanmadığı ortaklarını himaye etmeği de üzerine almıştı. Bu da ikisinin arasını bütün bütün bozmuş! tu. Hatta Mariye bir erkek çocuk doğur! duğu zaman Ali ile Fatma, mahza Ay- şeyi kızdırmak ve küçük düşürmek için bu çocuğa son derece itina ile bakmış- lar, bu çocuk öldüğü zaman Ali ile ka. rısi son derece müteessir oldukları kederlendiğini o gösterdiği pe için için sevinmişti. Nihayet H. babe ona ne cevap verecekti. Onunü 4 vap vermesinden ne çıkacaktı?!. F" Lübabe, Ayşe aleyhinde yığın yığın si lenen bu sözlerden sonra duramad: da açildi ve söyledi: mai ii Bu senin dediklerin belki mahallöf”” karıları ve kocaları aralarında ceref”” eder. Fakat bir ümmet için hidayet # kezi olan bir evi de avam evlerin€ ” yas etmek lâyık mı? Düşün Ayşe Bİ” aile ni, seviyesini, muhitini bir düşün diğer seveeleri Ayşenlu fazla 1iHifSİ” muhabbet görmesinden şikâyet etmi ve Fatmayı Hazreti Peygambere si rerek onun tavassutundan istifade *, mek istemişler, Hazreti M ir na “kızım! benim sevdiğimi, o mişti. Fatma, babasmın bu emrin? halefet edecek bir kadın mıydı? Hel* Wi, Hazreti Peygambere gölgesinde” ha muti idi. Bu senin dediğin mâ! lar. tarafından uydurulan > Bu sözler mahalle ahlâkına m geldiğinden mahalleliler onları etmiş olabilirler. Fakat kâmil ins. hakkında böyle sözler söylerieme?!, — Haklısm kızım. Fakat halki”. zim gibi sınıfı arasında konuşulas* ları alâkadar edecek noktalar d9 lardır. Bununla beraber ben s8”* tün duyduklarımı söylemiş değili"” kat senin de hakkım var. Bir peygs” T uilesi ile avamdan bir adamin değildir. Bizim dedikodularımı# hasbühallerimiz başka, sizinkile” dır. — Sonra, töyze, düşün, Alimi zel menkikbelerini, en yüksek dört retlerini anlatan ve dünyanın rafına nakleden, kendisini ziyaret lerin hepsine söyliyen kimdir. Ae gil mi.. Ayşenin ona kargı bir onun lehine neden söylesin? Om gen kin ile hareket ettikten sonra nun aleyhine söylemesin. a U) Bu mahalle dedikodu” yar kardar uydurmasi - bir takım garezkâr ve hakikate adamların kitaplarında 14” ler arasında kaydedilir. Nehi” vir ye şerheden Ibni Ebil Hi ii ; (Bitmedi? yetle bunları makleder.