7 Günün siyer — | Avusturyada vaziyet Son . günlerde (o Viyanada Heymverbenler tarafından mühim| & tezahürler yapılmıştır. Bu teza- hürler Avusturyada faşizm cere- yanının okuvvetlendiğine | delil teşkil ediyor. Ayni zamanda Viyana 405ya- istleri ile köylü milliyetperverler yekdiğerile | karşılaşıyorlar de- mektir.Filhakika gerek Heymver- hen reisi ve gerekse ekil Mösy5 “Vöguan,, tarafından irat olunan nutuklar “Marksist, lerin nazariyelerine karşı. şiddetli hü- cumları ihtiva etmiştir. “Heymverhen,, ler Avusturya- nın faşst teşkilâtı mahiyetinde- dir. Bunlar bir taraftan Alman nasyonal sosyalist fırkasına bir taraftan Italya façyosuna istinat etmekte ve adeta bu ikisi ara sında vasıta vazifesini görmek- tedirler. Milliyetpetver ve sosyalist & leyhdarı olan bu grubun asl kuvvet bulması şimdiye kadar sol cenah ile daha tiyade Ünsi- yet edebilen hıristiyan sosyal | grupunun başta Monsinyör, Say»! pol olduğu halde sağ cenaha temayül etmesindendir. Esasen Avusturyanın beş bu- çux milyonu bulan halkından bir buçuk milyonluk Viyana hak ki çıkarılınca payitaht harici halk sosyalizm ile asla ülfet edememiştir. Sosyalizm | Anşlus yani Avusturyanın Almanya ile birleşmesine © aleyhdardır. Hal buki Avusturyalılar büyük dev- letler arasında mahsur bir hal de kaldıkları ve bu devletlerden birisile birleşmerikleri takdirde geçirdikleri acı iktısadi buhran- lardan kurtulmıyacaklarına kani- dirler, Böylece Anşlus amalihin ekse- | riyetçe müdafaa edilmesi kadar tabii bir şey yoktur. Diğer cihetten faşizm (OA- vusturyaya yavaş yavaş yerleş- mekte burada da Souyalizm ile olan mücadelesine devam et- mektedir. KomünizminGarbi Avrupa Bur- juvazisi oözerinde hami ettiği sul tesir Fransada Tardiyö ka- binesinin o resikârda (O kalmosnı temin ederken ve Almanyada “Hitler, grupu gibi bir sağ canah kuvveti hasıl ederken A- vusturyada da Heymvebrenleri- doğurmuş ve kendilerine lâ zım gelen kuvveti vermiştir. Küçük Avusturya Gümhuriye- tinin geçirdiği ihtilâçler ilk nas zarda Avrupa siyaseti umumiye- sine pekde tesir icra edemiye- | cek gibi görünür. Ancak Avus- turya İtalya-Macaristan ve İtalya Almanya arasında bulunduğu ve bu üç milletin birleşmesine ye- güne mani teşkil ettiği düşünü- lürse Avusturyada Fanizmin ga- lebe çaldığı gün Vasati Avrupa | da büyük bir tahavvül karşısın- | da kalınacağı anlaşılır. M. Gavur Deliler En fazla seyyar satıcılar arasından çıkıyor Verilen malümata göre mem- leketimizde akıl hastalıkları, en çok seyyar satıcılarla esnaf ara- sında göze çarpıyor. Şimdiye ka- dar tmarhaneye giren bütün de- lilerin dörtte birini bu naf teşkil etmiştir. Karanlıkta İngilizceden ; Nakleden : H'san Şükrü — amam Sam durakladı islak bir kış gecesi. rak nefesi tıkanımcaya kadar koştu. nin hafif hafif çiseliyen yağmuru altın| koştu... da biras uzaktaki evi tarassut ediyor. du, Ertesi gün ihtiyar hizmetçi, etendi- Evin sokağa bakan odasındaki ışık/sinin çayını verirken eve hırsız girdiği- sönmüştü.. Orasının kütüphane olduğu"İni haber verdi. Mr, Carden çayını bi: nü biliyordu. Fakat gece (faaliyetinel girdikten sonra kütüphaneye indi. s.a Alinin evine iltica etti Leylâ, Leylâ, çocukluğundanberi baba tanı.Jzaman evde bir kimseyi bulmadım. dığı bu adamın akibetine ağlıyordu. Yel — Bu sabah ihtiyar kadın erken- zit ikbale erüp refah yüzü görmek ümi-|den geldi, senin evden çıktığını anlattı. dile buralara kadar gelmişti. Onu bura-| Hemen İkimiz seni aramsğa koyulduk. da eceli bekliyormuş! onun yüzünden| Bulamağince ben geri döndüm. Çönkü validesi türlü türlü cefalara maruz|başimda pek büylik işler var. İhtiyar başlamak için vaktin henüz gelmediği. — Benim €ski kasa; haydutleri şa- ni düşünerek yarım saat kadar bulun-| grtmış aldatmış diye gülmeğe başladı. duğu yerde kaldı. Ben onun dalma mükemmel olduğunu Birkaç sene evvel atıldığı bu tehlike “öylerdim. İste ispat... Telefonla çağ- li hayatım içinde artik pişmişti. Onun) jan polis memuru zeki bir adama ben- için soğuk, kar, yağmur gibi şeyler eğ ziyordu. Odayı araştırırken eldivenleri- lence mahiyetinde İdi. Sam; bu akşam ziyaret edeceği evi) ve sakinlerini çok İyi tanıyordu.. Evin sahibi (Carden) isminde garip tabiatlı fakat sengin bir ihtiyardı. Evin muha. tasası efendisinden dnha yaşlı bir bu. nak tarafindân temin edildiğini düşü- ni düşürmüştü. Perdenin arkasında saklanmış olan (dir. Carden) in küçük maymunu he- men atladı. Eldivenleri aldı polis me muru sordu: — Bu maymun gece burada mı yatı- nerek omtslarını silkti ve kendi kendi-)9"” ne gülümsedi. Kasa kütüphânede bulu- nuyordu.. Fakat Samın mahareti karşt- sında erimiyecek hiçbir kasa, açıİmıyaı- icak hiçbir kapı yoktu. Kendisinden bü kadar emindi. ... Evin önünü baştan başa kaplıyan de mir parmaklıklı balkomun Üzerinden bir hayal gibi kaydı. Pencereleri nç- mak çök kolay olmuştu. İçerisini din. ledi. Duvardaki asma saatin tik takla- rından başka hiçbir gürültü yoktu. O- daya girdi, elindeki hırsıt fenerini yak- tr. Kapının açık olduğunu görmüştü. Emniyeti tesis etmek için arkasına bir iki sandalya koydu. Ve sonra kasâ ö- nünde işine başladı. Odanin içinde hafif bir tıkırtı oldu. Fakat bü; Samt işinden slakoymağa kâ» fi gelmişti, Gözlerinin ve kulaklarının bütün hassasiyeti fle bu gürültüye bir mana vermeğe çalıştı.. Fakat her şey yerli yerinde idi. Odada kendisinden başka bir kimsenin olmadığına kanâat getirdi. Sessiz dakikalar biribirini takip etti. Fenerini kasayı aydmlatacak bir şekild de masanın Üzerine koymuştu. Sam yütünü buruşturdu. Kasanın Üzerindeki aydmlık bir sine- ma şeridi gibi yerini değiştirmişti. Arkasına döndü. Kimseyi göremedi. Tekrar işine başlamak için yerine otur duğu zaman pek yakında olan bir gürül tünün tesirile yerden sıçradı. Alnım- dan soğuk terler akmağa başlamıştı. Bu defa artık şüpheye yer yoktu. Kımıldamadan, nefes almadan oldu- ğu yerde kaldı. Oda, tüyler ürpertici bir karanlık içinde idi. Sam diri diri mezara gömülmüş bir insan halile bu zulmeti parçalamak, aydınlığa kavuş mak için müthiş bir arzu duydu. Titreyen ellerini yanındaki anahtar ve maymuncuk destesine uzattı; Anahtarlardan eser yoktu... Sönen fenerini yakmak için kendin- de kuvvet bulabilmişti. Işığın yardımi- le birkaç adım ötede anahtarlarını gör- dü, Bunların durup dururken Yerlerini! değiştirmesi her halde iyiye alâmet de gildi. Odada bir İnsan vardı... | Dişlerini sıkarak mırıldandı. — Kim var orada?. Mücadeleye hazırlandı. — Çıksın karşıma. | Bu palavraya ancak gecenin sükütu ve duvardaki saatin tik takları cevap verdi. Son bir gayretle işini bitirmek istedi. Aradam yarım dakika geçmemişti ki şık yavaş yavaş hareket etmeğe başla» dı. Nihayet uzaklaştı.. Sam karanlıkta kalmıştı... Titremeğe başladı. Son bir cesaretle beyi arasından boş bir tehdit savur- — Kim var oruda? gibi 68- | Serameti bu uğursuz diyardan wenk. laşmakta buldu.. Anahtarlarını kavra- — Evet daima burada yatar. Akşam da burada idi. — O halde muamma halledildi efen- dim. (dir. Carden) servetinin bu cesür mu hafızıni uzun üzün okşadı. GELİŞİ GÜZEL Gürültüsüz çocuk pi senedenberi Istanbulda otu- ran ve bü sene bir kız çocu- ğu dünyaya gelen bir Fransız dostumla bir İngiliz karikatürü- ne bakıyorduk, — Gürü'tüsüz çocuk arabaları ical edilmiş, ondan alsana « — Azizim, gürültüsüz »raba ica: #deceklerine gürülüsüz çocuk icat etselerdi Resmini ve lejandmı buraya naklettiğim bü karikatürü görüp güldükten sonra dostuma de- dim ki: — Sizin yeni doğan minimini kalmış weticede Medineye varmadan ölmuş, İrkat o da ondan sonra muam- mer olâmâmıştı, Odada oturanların hepsi ağlayorlardı. Leylâ da onların bu haline iştirak etti. Nihayet Leylâ sordu: —Teyzetiğimi Butadimı kalacaksı- nız? Yoka& başka bir yeremi gidecek“ siniz? —Kızım, ben Haşimilerden bir kim- seyi göremiyeceğim bir yere gidece- ğim. Onun İçin buradan gizlice çıkup! gitmek lâzımdır. Müfsitler, benim Os- mana ait, olan gömlek ile kesik par- maklarımı Şama gönderdiğimi bilseler. Beni bir lâhze yaşathazlardı. Onun İ- çin beh bir an evvel buradan çıkıp git- mek mecburiyetindeyim. Leylâ sonra Mervanı sordu: —Emir Mervan kurtulabildimi, teyze — Evet kurtuldu. O da Osmanı göm- meğe gidenlerle beraber gitti. Her hal- de bir azdan döner. Onun için ayağa kalkarak Naileden mü saâde istedi. Nnile ona nereye gidece- ini sordu. Leylâ cevap verdi: —Bu civarda bir akrabam Yar. Ohun evine indi. — Çok iyi kızım. Oraya git ve ors da kal, Benim burada bir evim olsay- Leylâ, Mervahi görmek istemiyordu. halâ seni arayor, — Ben artık oraya dönmek istemiyo- rum. Orada yanlızlıktan bunalıyorum. — O halde burada kalınız. Seni vali- demin yanına götüreğim,. — Valideniz burnda ise pek AlA! İkisi yürüdüler. Mehmet gene sordu: (Bilmedi) Jşarerter : Hürriyet ve anarşi Hürriyet, hyrriyet, sonsuz bir hürri- yet. Bu hürriyetin hududu nedir? Her kese göre değişir. Muz gibi bir şey! Bazıları hürriyet havasnıda, kaybe lâm eski ikbal devirlerini hatırlar, Çek defa politika düşkünleri her yerde bir can kurtaran simidi, ikbal mevkiine gi den yoldur diye hürriyetten bahseder” ler, Mazul vali, işinden çıkarılmış me mur, açığı çıkmış diplomat, ekallivette kalan meb'us avaz âvaz bağırır. Hür Bu hürriyetin manası şudur. “— Makam isterim. Para isterim rahat İsterim. Softa bağırır: “— Hürriyet! Bu hürriyetin manası şudur: Devl€ tin istikametini Kur'anı kerim vermeli” di, seni oraya davet ederdim. Halbuki! imaret açmalı, fodla dağılmalı. sır#i ben, buradan çıkıp gitmek ve kendime) köyrüsü, Beyazıtla Ayasofya arasınd” bir ilticagâh bulmak mecburiyetinde- kurulmalı nasara yansuru gayyaya yim. Naile, Leylâya veda etti ve onu kapı- ya kadar teşri etti, Leylâ, deminki yollara yeniden daldı. Ortalık hâlâ karanlıktı. Leylâ geceleyin bilmiyerek aştığı bu yolları yeiden bu lamadı. Sağa gitti, fakat misafir edildi- &i evi bulamadı. Gün ağamyordu. Ley- lâ, günün ışığından istifade ederek iler» ledi, Sağa köştu, sola koştu, nihâyet e- vi bulda. Kapıyı çaldı. İçerden bir ee vap veren olmadı, Anlaşılan ihtiyar ka- dın önü aramaağ çıkmıştı. Leylâ, son derece yorgundu. Kapının önüne yıkıl- dı. Biraz dinlendi. Gelen giden yoktu.) Biraz düşündü. Buradan kalkıp Hazre- ti (Ali) min evine <itmek, orada Meh- medi aramak isi. - Mehmet, onu bir- kaç kere oraya davet etmiş, hatta için de böyle gürültüsüz bir ara: ba lâzım, O cevap verdi: — Hayır, çünkü benim yav- rum kendisi gürültüsüzdür. Çocukların bir, bir buçuk ya- şında Ali Baba söyleyip Çarliston oynadıkları bir asırda sessiz, gürültüsüz bir çocuk! Oldukça hayrete değerdi. Bereket bir arkadaş işin sebebini kestirdi: — Çocuk ecnebi memlekette doğduğu için dil bilmez. Yoksa siz de seyrederdiniz gümbürtüyü, La Merdane değil! ükran Hanım isminde bir ka- dını yaralıyan Mehmet Ef, evvelki gün mahkemeden tev- kifhaneye götürülürken bir takım kadınlar üzerine hücum etmişler. Bu haberi gazetede okuyan birisi — Bir mevkufa hücum etmek merdane bir hareket: değil! diyordu. Eski tarzda nükteler yapmakla Ikinci derecede ise amele, - İd, Bütün kuvvetile pencereye atıldı.) MMelüf bir zat şu cevabı verdi: çüncü derecede işsizler, dördünceli | Perdeleri çekti. Balkona fırladı ve a- derecede de memurlar gelmek- tedir. şağıya atladı. Bu meş'am evi zulmet içinde bıraka- — Tabii merdane olamaz; zenanel Toplu İğne çağırmıştı. Leylâ, oraya gitmeğe karar verdi. Biraz günün flerlemesini bekledi. Sonra yeniden yola koyuldu. Leylâ, a- gır ağır gidiyordu. Kendisi erkenden tefrik edilmiyecek bir hâlde idi. Karnı acıktığından çarşıya uğrıyaark bir şey- ler aldı ve bir köşeye çekile- rek yedi. Sonra Mescidi Nebeviyi ara- dı. Orada bir kenatda istirahat etti. Yeniden düşündü, Kendisi yapayalnız kalmıştı. Dünyada bir kimsesi yoktu. Medinede belki asıl babasının birçok ak rabası vardı. Fakat bunları nasıl 'arı- yacaktı. Arayıp bulursa da ona iyi bir kabul gösterecekler miydi? Belki onlar, merhum Üneysin bir varisi çıktı, diye| müteessir bile oluriradı. Çünkü bü yeni! zat Hazreti Ali onları kendi mim tılmalı. Ah ey kandil yağı, sen ne tatlı idi Kahrolsun elektrik... Faizci bağırır: “— Hürriyet, ah hürriyeti. Ba hyrivetin manasi şudur. Borg bötcunu vermedi mi tıkmalı hapse. At malı zindana! ... Daha bir sürü böyle bağıran vard!f Banlarin elinde hürriyet bir samân gıdı gibidir. Hangi meramın üstüne © tülürse altındaki gösterir. Fakat bunların yanmda hir riyet, hürriyet diye bağıran bir cins İf san daha vardır, Bu aadm hürriyet # diği zaman neyi kasteder? Hürriyet sözü ile ne ister? Bun” hürriyeti ne softanın hürriyetine zer. Ne memürun hürriyetine ben ne falzcinin, ne komisyoncunun hi yetine! Bu bambaşka, alelâcaip bir riyettir. O, softanın hürriyetine © mandır, Faizcinin hürriyetine düşmandıf” İkbal arıyan politika düşkün hürriyetine düşmandır.. düşman düşmandır. Dostlağa düşmandır. nuna düşmandır. Eskiye düşme yeniye düşmandır, Hatta için, için di hüriyetine bile düşmandır. Bu hürriyet istiyen adamların çoğu verdir. Hatta fikir adamıdır. Belki profesördür. Bu âdam psikolojinin serserisi dediği, sosyolojinin de diye andığı İnsandır. Bu cins hürriyet istiyen adami” varis, belki eski defterleri açmak ve he- saplarını görmek isterdi. Leylâ, düşünlüyorken saatler geçti. Bu fırkanın safında softa siniyof” O kadar ki gün grup ediyordu. Teylâ.İizci kendine çeki düzen veriyor. buradan kalkarak Hazreli (Ali) nin e-Jarıyan memürun kulağı kirişter vine doğru yürüdü. Şehirde, eskisi gibi) sek perdeden konuşan yalnız bu kalabalık yoktu. Anlaşılan Mısırlılar,| ye düşman olan, ve hiçbir gey İSİ” Küfeliler Basralılar şehir haricine çık-İpıcı olmıyan, yarına ve yemiye İ mışlardi. Leylâ, Hazreti (Ali) nin evine var-İkılâpçı görünmek istemesine dıktan sonra rasgeldiği ilk adama onun) plânsiz, cezbeye tutulmuş bozgu” evde olup olmadığını sordu. (AM) ninjeski hir adamdır. Bunların içinde" Mehmedi, sordu. Adamın biri içeri gil yorlar... Bir cemiyeti dağıtmak İSİ" rerek Mehmedi çağtrdı. Mehmet, Leylâ-|dan daha iyi fırsat olmaz ÇÖPÜ yi hemen tanıdı; ona telehhüf ve İşti-|tibdat diye bir cemiyet çil yak ile sordu: — Neredeydin?.. — Bir İş için çıktım. Geri döndüğüm gâne sıfatı anarşistliktir. Karşımızda bir muhalif fırka yan bezgin enerjisiz anarşisttir. Be e Beriki kurtlar dumanlı havs halde anarşi diye bir cemiyet tar, 5.6