— 4 — VAKTT 15 Teşrineve! b. Mut aka mükellefler sermayelerini söyleme- © ge mecbur etmemelidir. M'ive vekâletince kanunu üzerinde tan maksat bugün tatbik edil- mekte olan kanunda sanayi ve ticaret erbabı ve alelümum ka- zanç vergisine tâbi iş adamları için zaaarlı noktaları tadil ve ıslah etmektir. Bilhassa bu ka- nunda küçük memurlara vergi tarhı noktasından büyük bir tak- dir hakkı veren maddeler de- ğiştirilecektir. e Alâkadar zevat ile yaptığımız temaslardan anladığımıza göre mevzubahs kanunda değişmesi icap eden noktalardan biri de ticaret ve | “sanayi erbabınm sermayelerini defterlerinde göstermeğe icbar edilmesi maddesidir. p Filhakika bugünkü kazanç ka- © munu mucibince mükellefler ser- © mayelerinin miktarını tuttukları defterlerin başlarında gösterme- ğe mecburdur. Fakat ne müslim “vene de gayri müslim mükellefler arasında (sermayesinin hakiki miktarın kanunun istediği şe- kilde defterine kaydeden pek nadirdir. Bazıları sermayelerinin onda birini ancak defterde gös- “teriyor, diğer bazıları da serma- yelerini istikraz edilmiş koc gibi kaydediyor. Hulâsa iş adam- larının ekserisi he yapıp yapıp maliye memurlarının tetkik ve mürakabesine arzedeceği defter- lerde hakiki seamayes'ni gös- termemek için elinden gelen her > hilelere baş vuruyor. Tabii unun neticesinde kanunun bu husustaki müyor. Fakat iş bundan ibaret kalsa gene «mesele yoktur. O Mü kelleflerin yüzde onu sermaye- lerini olduğu gibi gösteriyorsa buda bir kârdır, denilebilir. Halbuki geriye kalan yüzde doksan hükümetten sakladıkları sermayelerini oOAvrupa banka- larına yatırıyorlar. Bunu yapa- mayan müslüman Türkler ise gizli olan sermayelerini altına tebdil ederek yere gömüyorlar, bu suretle memleketin iktısadi bayatına kuvvet verecek olan maksadı da hasıl ol- sermayeler piyasadan çekilmiş | oluyor. Ortada zaten çok nok- san olan sermaye sahası bu yözden birkat daha daralıyor. Hulâsa sermayenin kaydı mec- © buriyetinden hükümetçe maksat | hasıl olmadıktan başka bir de memleketin iktasadi hayatı zarar | görmüş oluyor, : Acaba neden dolayı mükel- . lefler (sermayelerinin © hakiki © miktarını defterlerine kayd et- mekten, bunu hükümet memur- larma O söylemekten bu kadar çekiniyorlar? Bunun sebebi kısmen vehim- dir. Ne olur, ne olmaz, belki hü- kümet bir gün sermaye üzerine ağır bir vergi koyar, sermayemi olduğu gibi gösterirmsem bundan zarar ederim, diyenler vardır. bu bir vehimdir, fakat inkâr et- memek lâzımdır ki bir hakikattir. © Bundan başka ikinci bir sebep daha vardır. Bu da mükelleflerin defterlerini tetkik edecek olan küçük vergi memurlarına halkın © itimat edememesidir. Bu defter- » leri tetkike memur olanlar az i WENKİĞ Kazanc vergisi için kazanç İ tetkikat | yapıldığı malâmdur. Bu tetkikat- | bazı | 1930 Işaretler: Jan dark'ar Kıpkızıl dudaklı, la garson kokulu, gözlerinin altı mosmor, tırnakları pırıl pırıl manikürlü, ipek dalgası ve elmas parıltısı içinde dolaşan kadın, eline bir beyaz kâğıt aldı, gülümsiyer kemikli bir delikanlıya uzattı. Deli lı geçti, elindeki kâğıttan bir tanesini İde bir başkasına uzattı, sonra nutkunü başladı: “— Öleceğiz... Hürriyet içni çar- Jan Dark gibi küllerimiz; madım, kiremit yanaklı, kara dut gibi İmor dudaklı bir hanımefendiye ras İgeldim... Bu hanımefendiyi eskiden tanırım. Bana sitemle anlatmağa baş ladı: | “e Kazanacağız, ne yapsanız kaza nacağız... Bizler, Jan Dark gibi çalı şıyoruz. Hımum!! Jan Dark.... 0, Jan Dark, Orleanda çoban kızı imiş! Ne çıkar? | Bu Jan Dark ta Şişlide, Büyükada. İda, Kalamışta apartımanda yaşar. O Jan Dark, koyun sürüleri arkasın- dan Meryemin hülyasina dalarmış ne çıkar? Bu Jan Darklar için de postu İyüzülecek az mı iki ayaklı koyun sürü- İleri var... O Jan Darklar, harbedermiş! Bu Jan Darklar her gün intihap yerinde; İdüşmanlarile göğüs göğüse gelmiyor-! lar mr? Jan Dark, Orleanda muahkeme © dildiği zaman, İngilizler onu İngilizce bilmiyor, Allahın maksadını anlıyamaz yalan söylüyorlar diye yakmışlardı. Bunlar bu işte Jan Darktan daha ile ridirler. Jan Darkın dilinden başku dil bilmezler. Dünyada Fransızcadan başka bir dil bulunduğuna kani değil; dirler. Türkçe namevcut bir Isian, Ani dolu bir Tibet yaylasıdır. Varsa Fran: İsa, yoksa Fransa... Bu Jan Darkların, asıl Jan Darktan İfazla Fransaya hizmet ettiklerine ina; biz Düşmanın Düşmanı Aldı lider: “Bir taraftan yeşil bayrak, diğer Apar A rasında ne münasebet vardır.,, Eski diplomat şu sözü unutmuş ola- cak galiba.... er zaman düşmünımın düşmanı dostumdur Bu sözden hakikate tetabuk ifadesi şudur: İstiklâl harbinde yeşil bayrak, vi bayrakla kardeş kardeş çalışmıyor muydu? Garp cephesnide Yunan casusu ola- rak tevkif edilenlerin 120 tanesi galiba sarıklı kişi idi, ma S.E, maaşlı olmakla beraber fikri se- viyece nispeten aşağı tabakada- dır. Her hangi bir ticaret evinin mutlaka bir veya birkaç rakıbi olan müessese vardır. Bu mües- seseler kendilerine rekabet eden evlerin esrarını öğrenmek için bazan büyük fedakârlıklarda bu- lunurlar. iğfal edip rakipleri aleyhine kul- lanabilirler. Bir ticarethanenin en mühim sırlarından biri de ser- mayesi miktarı olduğu için mü- essese sahipleri kükümet me- murlarının ellerine geçecek olan defterleri de bunu göstermemeğe azami derecede dikkat ederler. Binaenaleyh kazanç vergisi için mutlaka mükellefleri işle- rinde kullandıkları sermayeleri- nin hakiki mitarmı defterlerine kayde mecbur tutmak doğru değildir. na mukabil mükelleflerden alınacak kazanç vergisini adilâne takdir edebilmek için başka yol- lar, başka vasıtalar, başka kari- neler bulunabirlir. Bilfarz bir adamım oturduğu evin vaya apartımanın kirası ile kazancı arasında daimi bir münasebet | i vardır. Diğer Laraftan ticaret ve sanayi erbabının kazancı takdir edilirken bunların bankalardan İ aldıkları, yahut bankaların onlara İvermeğe muvafakat ettikleri itibar esaslı bir karine hizmeti görebilir. Bu suretle hem hükümetin, hem İde iş adamlarının menfaatları ve ihtiyaçları telif edilmiş olur. Mehmet Asım Ve küçük memurları | SÜTUNLARDA | Simlas i On dakikamıya?. | Geçen gün çoktan kaybettiğim ilbir tanıdıkla karşılaşmışım. Mışım .İdiyorum, çünkü eğer o gelip elimi sıkmasaydı, benim tanmama im- İkân yoktu. Ayrılalı ancak dört se- ne geçtiği halde zavallı genç adeta tanınmaz bir hale gelmişti. Vak- tile kuvevtli bir sıhhatin bayrağmı| andıran renkli yüzü, koruknç bir sarılıkla sıvanmıştı. Göz altları çü- rümüş, bakışlarında sıtmanın can- sız alevi yanmıştı. Ona bakarken meyus şaşkınlığımı saklıyamamış olacağım ki acı acı gülümsedi: — Hakkın var, dedi, artık tanın) mıyacak kadar değiştim. Yarım $e- hit desem de olur. Bu yarım şehitlik sözü ütsiinde manalı bir eda ile durmuştu. Bön- bön yüzüne baktığımı görünce ta- mamladı: — Yâni vazife uğrunda bu hale geldim. — Hangi vazife, nasıl iş? ! Diyecek oldum. . Adamcağız coştu: — Üç sene evvel cenup hudut- larında bir yere gnöderildim. Bi- lirsin ki uzun pazarlıklar yapmam. Hiç sesimi çıkarmadan gittim ve daha ikinci günü sıtmadan yattım. Yatış, o yatış. Günden güne eri- dim. Gündüzleri kızgın çöl sıcağı-| nı geceleri ıslak, uğursuz bir serin- lik takip ediyor. Sivrisinekler ma-| laryanın en azılısını kanlarımıza aşılıyor ve biz günün başka baş- ka saatlerinde kâh titriyor, kâh kavruluyorduk. En gücüme giden nokta, bizden on dakika ötede Fransızların çöl ortasında yarattık ris,, ti. Onlar, ayni mmtakada, ayni tafiat şartları ara- sında hastalanımamak, © geberme- mek hatta hatta sıkılmamak çare- lerini buluyorlardı. Nihayet işte bu hale geldim. Şimdi tedavim için i- zinliyim. İyi olursam gelir seni gö- “O gittiçarkasmdan daralmış sır- tına ve kalın pardösüsünün saklı- yamadiğı kürek: kemiklerinin kes- !kin belirişine içimden'bir şeyler koparak baktım. İ Cenuba gidenlerin hepsi böyle dönüyorlarmış.: Yazık değil mi? Niçin oralarda sağlam bir sıhhati siperi kurulmuyor? Hele ayni hu- İdut üstünde on dakikalık bir mesa-| fe içinde yaratılan varlık nasıl bizi silkip uyandırmıyor ?Dostum on da- kikalık bir mesafe diyordu. Şimdi düşünüyor, o iki zıt ucu a- yıran engine hayalimde vücut ve- rerek: — On dakika mı, on asır mı? Seyyah Teselli yolu! . P. gazetesi, intihapta kay- Ss betmenin tesellisihni keşfet- miş: Kazanan azayı evvelâ ken- di fırkalarının, Halk fırkasından istifa ederek gelmiş namzetleri olarak kabul ve takdim ediyor, $. fırkadan da islifa ettirerek ge- | ne Halk fırkasına mal ediyor; mi- sal: Yenişehir intikabı! Aferin | fena teselli değil. » Kıraliçenin dönümü | Mübeccel Hanım, denizler, dağlar aşarak, şebirler, kasaba- lar köyler görerek rüyalarında gördüğü Avrupayı, bülyalarında yaşattığı Amerikayı gördükten sonra dün İstanbula dönmüş. Bu seyahati esnasında birçok hava. lar duymuş, şarkılar dinlemiş olan güzel kıraliçe, kim bilir, bu- ' rada daha ne plâklar doldura- | ! cak besteler okuyacaktır. İ © Cenubi Amerikalılar Müböccel ! hanımı Dünya gözellik kıraliçesi | ' ilân edeceklerdi, etmeli idiler. | Etmediler, etmediler ama ce- | zasını da çektiler. İşte memle- ketlerinde isyan çıktı, İ Toplu İğne (£--) GÖ Cinayeti irtikâp MLEK edecek adam ar tayin edilmişti Bu suretle müfsitler Osmanın konağı etrafında kaldılar. Ge- celiyin Sebe oğlu en yakın a damlarını toplıya:ak onlarla mü- zakere etti, vaziyet nasıl idere olunacak ve hangi neticeye gö- törülecekti? Sebe oğlu içtimai a- çark. n şü sözleri söyledi: — Matsadımıza yaklaşmış bu- lunuyoruz. - Medineliler (o bizimle beraber değildiler. Fakat biz'mle | mücadele edecek vaziyette de değillerdirler. Esasen onlar bizimle uğraşmak isteseler de buna razı olm'yacaktır. bütün emeli kan dökülmemesidir. Bu yolda kendi hayatı bile teh- likeye girse o gere sebat eder. Biz zahirde Osma- nın çekilmesini isteyelim, fakat onu katletmenin yolunu kulalım! Ozaman iş büyür ve karışıklık azami dereceye vârır. Bu işe'ki- mi memur edelim?!. Meymun oğlu cevap verdi: — Bana kalırsa bu işi Ebu Bekirin oğlu Mehmet yapar. Çün kü Osmena husumeti çok kuv- | vetlidir. Sebe" oğlu buna it'raz etti; — Mehmet bunu yapmağı ka- bul eder, fakat yapamaz. Osman onun üzerinde tesr eder ve © bu son dakikada bile başından sayar. Onun için. yalnız. Mehme- | de itimat etmek kalı değildir. Ona çok kuvvetli adamlar terfik etmeliyiz. Şayet o muvaffak ol- mazsa onlar hemen Osmana hü- cum ederler ve onu öldürürler. Yalnız bunları bir kimsenin bilmemesi lâzımdır. Siz bana Mehmedi getiriniz; onunla ben yalnız başına konuşayım. Meymun oğlu ile arkadaşları hemen çıkmışlar, Alinin evinde Mehmedi bulmuşlar ve onu Sebe” oğluna getirmişlerdi Sebe oğlu, toy ve haris Meh- medi kolaylıkla kandırdı. Ona dediki; — Mehmet senin ikbale eri men için Osmanın ortadan kalk- ması İâzım değil mi?. — Onun çekilmesi de kâfi- dir. — Fakat bu adam çekilmez. Bizim vaktimiz ise dardır. Ya- rn Şamdan, Mısırdan, Küfeden ve Basradan bükümet kuvvetleri buraya gelirse bizim halimiz ne o'ur? Topumuz mahvo'uruz. Er geç bizim Medineyi ele aldığı- mz her yerde şayi olacak, ve bize karşı hareket başlıyacak- rekeO zaman bizim bütün ha- reketimiz boşa gider. Sen de i ebediyen ikbalden malrum ©- lursun. Çürkü senin de bizimle beraber olduğun ister . istermez anlaşılacaktır. — O balde ne yapalım?. — Bana kalırsa yapılacak iş bu adamı ortadan kaldırmaktır. Eunu yapabilirsek hemen Hz A- liye biat eder ve buradan ka'- kar gideriz. Yalnız bu işi yapa” cak adam lâzım. Kimi teklif edersin. Bu sözler Mehmedi korkutmuş- | tu, Onun için Mehmet bir cevap vermedi. Sebe oğlu devam etti: — Mehmet! biz iki şıktan biri | düde Osman | Onun ! azminde | karşısındayız. Ye biz kenkimizi feda edeceğiz, yahut bu adamı Geri dönersek onun bizi tokip edecek, bizi mahve- dinceye kadar u'raşacak, Kalır sak ona yet şecek imdat tuyv leri bizi bitirecek, O halde tered- yer yok. Tereddüt biti pusuya düşürür, Bu sözler Mehmedi mışlı. — Doğru söyl'yorsun, dedi. Ben bu işi derohte ederim. Ba: na itimat et. — Pek alâ. Mesele ka'mıdı. Haydi git ve ilk fırsatta bu işi bitir. Mehmet kalkıp gitti. Mehmet gittikten sonra Seke'- oğ'u Mısırda kazandığı adamla- rın en ileri gelenlerinden Kutey- re, Sevdan ve Geafikiyi dav t etti. Vaziveti başka türlü bir lisanla onlara da bilirdi: — Siz bugünden itibaren Meh- medi takip edeceksiniz. Mesele- nin ancak Osmanı öldürmekle hal'edileceği artık “anlaşılmıştır. Mehmet onun öldürmeği derohte elti. Fakat Mehmedin son daki: kada zaf göstermesinden endişe ediyorum. Onun için siz onu ta- hükümeti yalışlır- ! kip ediniz, onu yalnız birakma- yınız. Onun tereddüt ettiğini gö- rürseniz siz hemen harekete ge- çiniz ve bu işi bitiriniz. Bu ada- mı öldürmeden, yanından çık- mayıpız. Bunu vapmağa bazırmı- SIDIZ?,. Gafıki cevap verdi: — Buadumı öldürdüktensönra ne olacak?... Sebe" oğlu cevap vetdi: — Peyğâmberin asıl varisi iş başına geçecek, ilâhi hak gas'p- İ ların elinden kurtu'acak, neticede | bizde bu hareketimizde muvaf- fak olacak, onun semerelerini ıktitaf edeceğiz. Gafiki, bu sözleri kabul etti: — Peki, dedi, biz bu işi de- rohte ederiz. Mehmet barel ete geçer geçmez biz birkaç edam daha alarak onu takip eder, kuişi yaparız. Sen müsterih ol. Sebe cğlu sordu: — Yanınıza kimleri sınız?... — Kinaneyi ahrız, Hamk oğlu Amr alırız, İbhi Adis ve Ümey- ri alırız. Sebe oğlu muvafakat etti. Bunların hepsi onun itimat ettiği adamlardı. Nihayet Sebe oğlü | adamlarına son talimalını verdi: — Hepiniz Ler dakika hazır olunuz. Bu işin uzun sürmesi bi- zim aleybimizdedir. Osmanın va- | lileri vaziyetten haberdar o'ur olmaz ona yardıma koşacak” lardır. .. Bunlar bizi . burada yakalıycak olurlarsa hepimizi kılıçtan © geçirirler. O zaman | işman olmağa bile | vakit almayi; Biz, şüphesiz, bu yolda ölmeği cana minnet biliriz. Fa kat bir netice almadan, muxad” alacak» ! des hakları sahiplerine verme” den ölürsek nahak yere ölmüf oluruz. Hakkı sakibin€ verdikten sonra, yürüdüğümü? yolda muvaffak olduktan sonr? ölmek, en büyük saadettir. “ halde dakika fevt:tmeden vaz!” vazifemizi yapalım ve gerisini mukadderata bu Gafiki cevap verdi: — Dediklarinizi süratle yap” | acğız. Siz buna emin olumu” (Bitmedi)