3 — VAKTT 14 Eyl 1930 — keremdeki 66 1 “Nüfus tez “Muhadderatı islâmi —.ş.— e mülâkat... YE ile birlikte — , Bütün inkılaâları görmüş, asrt ta.) birile yaşamış biri şu beyti okudu: İtildratile uğraşmakta dehrin sevk çi gok, Zevk onun mirsadı İbretten temaşa sındadır| ii önüne baktı. Sonra kafacığını! ırıp lâklâkaya koyuldu: — Karşidan seyrine bakacak olur. ei anlarsınız: İnkrlâp ekspres sür e 2 brmelleşizer. Evet, temelle- 5 artık tecrübe mahiyetinden çık- se isim » lâyiklik - esasları eği PE öyle kök saldı ki.... Hatırım r: çocukluğumda, gençliğimde sof- tıpkı askerlik, hekimlik, tüccar- memurluk gibi bir meslekti. Bir Şocuk mühendisliğe sevkedildiği | gibi ea da teşvik olunurdu; o da bu e memnuniyetle ve minnetle ka. ederdi. Bir anket yaplım: rasgel- iğim çocuğa: — Büyüdüğünde seni softa yapalım. derinde varsa Aynsofyayn İmam arsun; dedim. Hiç bir çocuk teklif ve mimi kabul etmedi, hların oğullarma da: — İnşallah baban gibi büyük ülema n! dedim; — Aslâ! cevabını verdiler... z Hey gidi zaman! Demek ki bu inkı- 'P millette yer etmiş, Kezalik hâlâ sımsıkı peçeli, çarşaflı mların küçük kızlarma şu temen. nide bulundum ; didi büyüdüğünde, çarşafa gir- 'e sana anneninki gibi bir yeldir. me yaptırınız... ol | Ben büyüdüğümde NR e giyeceğim. mame annen gibi kapalı bir ha- — İçime fenalık geliyor, hal manto arasıra fesi), sokaklarda yabancıdır; Mına Geliyoruz. Bunlar Traklr, ... » Suriyeli, Boşnak, Kanunen kadm; yin edilmediğinden hanımlar da gözümüze Jar yabaner değil, şekilleri: Pek kocamış valide dileri dünyadan maden pal Ken. Onun için bu makuleyi bir taradım. kalım. Bunlardan biri kazası a bıra | giyecek olsa çarşıda esnaf kend arm kiyafetleri ta.) pldiren çarşaflı ilişiyor.. Bun. yerlidir. Muhteğir sinde Şu tip nazara çarpıyor: Simsiyah ipekli “babayani,, bir çar- şaf, lâkin iki şartla: 1.— Etek kısa, hatta kısa, Tenrengi ipekli Nadide iskarpinler. 2.— Peçe kalkık. Yüz açık, ve son derece boyalı. “Muhaddere,, erkekle konuşm hatun kişi demek. Binaenaleyh, lar muhaddere addedilemez. ünkü kendilerine yalnız Doğruyolda deği!, sinemada, Taksim bahçesinin varyele- sinde tesadüf ettim; barlarda bil Bunların şapkalı müslüman hanım! rmdan hiç farkları yok, Erisekten kaç- muyorlar ve ürkmüyorlar, Yegâne fark: Çarşaf! Muhbirlik hevesi bu ya! Bu hanım- lardan bir kaçı ile mülâkatlar yaptım; — Hanımefendi, belediye intihapla- rına karışacak mısınız? — Memnuniyetle. Elbette... , — Meb'usluğa ne dersiniz? — Meb'us olmak idenlimdir, — Ey, bu çarşaf ne? — Çarşaf şık bir mantodur. Onun için arasıra giyerim. Bir diğeri ile yarım saat serbestee konuştum ve sonunda kulağıma usul- cacik itiraf etti: — Şapkalar pahalr. Çarşaf her ayı. bi örtüyor ve ucuz. Bir başkası şu histe: — Kocâm böyle istiyor. Ah! bir ke- re önü kandırsam... . Bir başkası; — Dedem, ninem ölünce çarşafı üs- tümden atacağım. Bir başkası: — Çarşafım eskidikten sonra artık yenisini yaptırmıyacağım. Bir diğeri ise hiç esbabı mucibe söylemedi. Yalnız alafranga kıyafete son derece müte hassir) Biri: — Bizim bey çok tuhaf adamdır. Kr- zıma müsaade ediyor da bana etmiyor. Ah o bizim bey! Kendisi senede en 2- zandan elli defa baloya gider. — Ku zum Bey, beni de bir defa olsun suare- ye götür! diye yalvardığımda ne der, bilir misiniz? tarıcığım, sen pek şi- rinsin, pek cazibelisin! Seni o yabancı gözlerden kıskanırım, esirgerim; der. Bu martavala inanmam, lâkin bu «57. ler ruhumu okşar. Balo ertesi bir hedi lüzumundan şık çoraplar. — Madam, madam. Diyorlar, onlar da: — Tövbe, tövbe madamlığı ka mem! cevabın: veriyorlar. Daha lerde eski ananeyi tamamı ile kollryan ve sımsıkı örtülenler var ama bindi bir. Ami, Beyoğlunda, İstiklâl cadde bul ağ. “ VAKIT ın tefrika, Yazan: & S&. Van Dayn — Sizde kızının vikaye için yanlarında bulunmak isterdiniz değil mi? — Evet efendim. — Cinayetin ertesi günü M. Markam size efendinin bir silâbı olup olmadığını sorduğu vakit niçin o kadar fena olmuştunuz! — Hatırlayamıyorum efendim. — Hatırlarsınız, madam! ister- seniz size ben sebebini de söy- leyeyim. Siz Mösyö Bensonu katl stti diye Mis Hefmandan şüphe edildiğini düşünmüştünüz. Kadın yerinden fırlayarak | bağırdı : — Oh... Hayır yemin ederim kil | du ye de getirir; ağzımı kilitler. Reyefen- di ise o gece kim bilir kaç tanesini ku! caklamış, onlarla dönmüş, başı dönün ciye kadar dönmllş. Bir diğeri ile mülâkat: — Hanımefendi! — Efendim! ” — Siz pek yakm zâmana kadar çar. Nakleden: Ö : ok -1 değildi: mer Fehmi > Ne bakın madam, biraz “e z telâş? canım. Nedir bu da Mis Hofmana katil deme- di vi düşünecek adamın alından zuru vardır, dedim. ra gözlerini Vansa doğ- ra kaldırdı işittiği sözlere ina- Bamıyordu. Sözlerine inandırmak Na Vansın tam bir çeyrek sa- »* çene çalması lazım geldi Ma- örs kihayet mutmain ol erahladı i Xi eğim ue biz de kendisi- Avdette Vans mesel A eye dair harif vahit söylemedi; Ancak |» “se A - 1 ütün zira | Tahdit işini görüşmek üzere Atinada bir içtima yapılacak tahdidi için 5 Teşrinievvelde o Atinada bir İ içtima yapılacaktır. Bu içtimaa murahhaslarile | oOTütün ziraatinin | Yunan, Bulgar bizim © murahhasiarımız edeceklerdir. Şehirimize gelecek İ olan M. Venizelosun Ankarada bu mesele ilede meşgul olacağı Yunan gazetelerinde yazılmak- iştirak İsafin idini ne? İ : eye değil, bir ay evve- Yanılmıyorsam geçen se iye kadar. İ — Ey, sonra neden çarşafı bıraktı nız? — Artik modası geçti de ondan. Baş- ka bir sebebi, kikmeti yok. Biri anlatıyor: Suriyede idim. Ora- da, Mısırda ve Irakta olduğu gibi “ İzaman,, hükümfermadır. Kadınlar ka paldır, Modern hanımlardan bir kısmı öyle sıkıştırırlar: beni İstanbula, Türkiyeye İgötür de şapka giyeyim, manto giye İyim, açık çıkayım, eğlence yerlerine serbes gideyim, erkek misafir kabul © delim. Sonra, zarar yok, dönüşte gene kapanırım..,. Karılarmın Iu emellerini yerine ge tiren Suriyeliler, Iraklılar, Mısırlılar) ve hatta Arnavutlar az değil. İşin tuhafı şu; Burada misafir ka bul eden Şamlı hanimefendi Şamda istanbuldaki misafirin selâmını bile kabul edemiyor! Antakyalı bir dostum söylü; — Gazi inkılâbı tıpkı büyük Fransız 1786 inkilâbma benzedi. Bakınız 176 da her devlet Fransızlara karşı gale yan etti. — Pu'kadarı da olur mu ya? dediler. Lâkin on, on iki sene geçmedi, Fransız inkilâbmın bütün bid'atleri, mondaları bütüh Avrupaya sirayet et- ti... Bugün o esasları öpüp te başıma koymıyan medeni ve yahut o iddiada bir millet, bir memleket kaldı mı? Ayni ile bunun gibi Araplar, Acem jler, v.s, çeşit çeşit müslümanlar Türk hinlerlâbı üzerine: — İleri gidiyorlar! demişlerdi. Fakat aradan on yıl bile geçmedi. Türk modaları yavaş yavaş müslüman ölemine yayılıyor. Dün iti- Yaz ettikleri şeylere bugün o Araplar mütehassirdirler. Efendiden kaç Arap, İstanbula geliyor da tarbuşunu (fes) çıkarmıyor? Kezalik Arap hanımların gençleri, münevverleri Kahiredeki kr fetlerini Beyoğlunda, Boğaziçinde mu-| hafaza ediyorlar mi? Nerede kaldı ki Türk çarşaflılar şapka ve mantoya mütehassir olmasın- lar? Celâl Nari akşam yemeğinde çenesini aça- bildi: — Markam, dedi; anlayorsun- ya Madam Platz ı ziyaret etmek- le iki şey kazandık: Evvelâ sizin silâh hakkındaki sualinize niye karışık cevap verdiğini, saniyen Bensonu ziyarete gelen kadından bahsedince niçin yüzünü ekşit- tiğini... — Peki ama işte anlamadr ğım bir nokta var, Mis Hofma ile Madamın âna kız olduklarını nasıl keşfettiniz? — Pek basit, anlatayım: Genç kızım yüzüne bakınca tıpkı Ma- dam Platz gibi şayanı dikkat bir takım teşekkülâtı uzviyeye malik olduğunu gördüm. Murabbaa yakın uzunuluk ve enlilikte bir kafa tası, ileriye doğru fırlamış, elmacık kemikleri, yassıca bir yüz... Kulaklarına baletım, tipkı madam Plâtz'in ku- lakları, Sivri memeli bir kulak.. Böyle- | terketti. | Ingiltered Oksforte tiyatrosnda delim ki katili3haziran gecesi saat | yaş kaydi yalandır ! Ben gencim, gençler arasında yâşa- mak için Amerikaya gidiyorum Avrupa seksenlik adamların idaresinde ve artık oturulamaz bir haldedir Meşhur Italyan muharriri Pi- randello, bayatınm son senelerini Amerikada geçirmek üzre Italya ve (o Avrupayı Bir muharrir Pirandelloyu gö- rerek Avrupayı niçin bırakarak Amerikaya git- tiğini sormuş, İtalyan edibi şu cevabı vermiş” tir: “Avrupa artık bir cife gibidir. Ben de genç ve gürbüz bir millet arasında yaşamak istiyo- rum. Avrupada yaşamak , ta- hammül edilmez bir hale geldi. Harpten evvel Avrupada g* liğile iftihar nesil var- dı. Bu nesil unak, genç | düşünmek, genç ölmek azminde | idi. Bugün bu gençlikten eser | kalmadı. Bebekler bile ihtiyar | doğuyor. Gençler genç görün- mekten Okorkuyor. Avrupada gençler için yer kalmadı. Bende bu köhne âlemden ayrılıyor ve Amerikaya gidiyorum. Roma- daki köşkümü sattığım gibi ne“ yim varsa Hepsini üç evlâdım | arasında taksim ettim. Çünkü bir daha Avrupaya dönmek fik- rinde değilim., Pirandello OAmerikada para kazanabilip kazanamıyacağı sua- line cevap olarak şu sözleri söylemiştir. “Paranın nasıl kazanıldığını bilmem. Bunu ömrümde öğren- medim. Piyes mubarrirlerinin hepsi fakirdir. Bizim yazdığımız eserler daha fazla tiyatro sa- hiplerine ve daba bir çoklarına| yarıyor, fakat mu'arrirlere, asla | temsilleri çok o muvaffakiyetli Londradan gördükten sonra dönüyorken cebinde sine Darven kulağı derler.. İrsi- dir. İşte bu suretle bu iki kadı- nın akraba olduğunu anladım. Sonra bir parçacık daha derin düşününce kızıdır, dedim. Ne ise bu pek ehemmiyetli bir şey değil. Biz asıl meseleye gelelim. Farze- yarımda Bensonun evine geldi Salon aydınlıktı. Pencereye vur- içeriye girdi. Alâ... Anlıyorum siz diyeceksiniz ki doğru diye kabul edeceğimiz bütü bu tafsi- lât katili tayin ettirmez... — Tabil, değil mil Benson ka- tili tanıyordu diyelim. Peki şim- di bu böyledir diye Bensonun bütün tanıdıkları tevkif edilmez- ya. — Sözümü kesmeyin. Ma- dam Platzın izahatını da ilâve ettiğimiz ' takdirde şimdiye ke- dar öğrendiklerimiz bize tahmi- nimizden çok fazla ip uçları ve- riyor. Herşeyden evvel katilin Benson ile çok samimi bir adam. niden başka bir şey İtalyanın en büylik edibi Züiçi Prandello “ yoktu, Bir hamaldan iki şilin ödünç alarak trene binebildim. Ben Amerikaya pa” ra için gitmi- yorum genç adamlar arasın da (yaşamak için gidiyorum. Ben Nevyorka vardığım andan itibaren kendimi 21 yaşında his- sedeceğim, Nü- fus tezkeremin beni 66 yaşında göstermesi ya- landır.» Pirandello , daha sonra Fran- sa , Almanya, Avusturya, Les histan ve sair memleketlerde vuku bulan se- ya betlerinden bahsederek şu sözleri söylemiştir: «Bütün bu memleketler, son yarım asırda kütlelerin başa çıkardığı seksenlik adamların hükmü altında. İngilterede an- cak bir genç adama rasgel- dim: Bernar Şov. Fakat OAmeri- kada böyle değildir. e Orada gençlik var. Öldükten sonra, bana heykeller dikilmesinden ne çıkar?! Anlaşılmıyan ve İ oynanmıyan eserler mukabilinde. tabutumun üzerine atılacak yüz- lerce çelenke bedel, biraz iyi ya- şamak ve genç yaşamak istiyorum. Lüiçi Prandello, eserlerinde en genç ve ileri fikirleri ortaya atan, bazan anlaşılmamazlıkla itham edilen, fakat buna rağ- men eserleri bütün dünya Jisan- larına çevrilen ve pek çok rag- bet gören bir muharrirdir, «Altı şabıs muharririni arıyor. isimli piyesi Halit Fahri bey tarafından Fransızcadan tercüme olunmuş, Darülbedayide temsil edilmişti. Pirandellonun * Size öyle geli- yorsa öyledir,, isimli piyesi de Fuat Bey tarafından İtalyanca aslından tercüme (olunmuştur, kitap ,şeklinde tabolunmaktadır bu eserde bu kış mevsiminde nma girip çıktığın anlıyoruz. Evet bu muhakkaktır. müla- kat esnasında Bensonun başında takma saçları yoktu, Hem kelliği hem de ihtiyarlığı saklayan bu lar eve bir bakkal çırağı gel diği zaman bile Bensonun ba- | şını kemali ibtimamla örterlerdi. Dimek ki katil maktule bu ku- suru görmesinden mahzur olma» | yacak kadar yakın biridir. Yak | nız suçlar değil maktulün takma dişleri de ağzında değildi. Hatta | yakası ile boyun bağını bile çı: karmış, yatağının üstüne koy- muştu, Düşünün Benson bu kıs yafette dostlarından kaç tane- sinin yanına çıkabilir? — ki yahut üç kişinin diye- lim, Demek şifhdi bunların topu- nu birden deliğe tıkacağır. — İsterseniz yaparsınızya.., Ne ise şimdilik buna hiç lüzum yok. # (Bitmedi)