ian ve bol güler, gülmek ürkün başlıca noksanı ve kabahati gölmemesini bilmemesidir Belçikalı bir dostum var. Babamdan digârdir. Türk muhabbidir. Hem de > aşkma Türk muhibbidir. Menfaat klemeden lehimizde çalışır. Üs sene-| siyasette sıkı İstibdat; dinde koyu ta- bir muntazaman memleketimize ge-| assup... Bu iki âmil kahkâyı, tebessü- ç on, on beş gün burada kalır, ve on, beş gün de dahilde seyahat eder. Gene gelmişti. Oteline gidip kendisi- gördüm. Bu sefer Karadeniz vilâ- «lerini, Gümüşane ile Şebin Karahi- emi boylamış, seyahatinden çok İsti- ide etmiş. Alaturka kahveyi yudum ıdum, ağır ağır içiyordu. Kendisini iyletmek istedim. Her Fransız gibi bu elçikalı da güzel ve dürüst söz söy- iyor. Fransızlar görüşme, müsahabe /dan ayrı yaşamaları her İki taifeyi sğ- : İtilafname mülâkat ... (36 temmuzdan itibaren mer'i olacak Muhtelit mübadele komisyonu | beyeti uumumiyesi dün toplan- mıştır. Bu toplanışta büroların mesa- isi hakkında ikinci büronun ba- zırladığı rapor okunmuştur. Ayni içtimada Türk-Yunan itilâfname- si nüshalarının teatisi (tarihi olan 23temmuzdan itibaren mer'i addedilmesine. karar verilmiştir. Etabli vesikaları Altıncı tâli mübadele komis- yonu tarafından Istanbul Rumla- rna vesika dağıtılmasına devam olunmaktadır. Yalnız vilâyetten beklenen liste gelmediği. için bu tevziat ilk tevziatta vaziyet murtkan etmişti. Sizde kadınla erkek ayrı ayrı fırkalar idi... Tarihinizdâ: mü kovdu. Bu sözlerimi bile somurt. kanlılkla dinliyorsunuz. Yakın zaman değin ne de çok «yasak» ve «günah» lâ- rmız vardı! Yasakla günah usanç ge-i tiriyordu. Bir hale geldi ki sıkıntı ile ülfet pey! da ettiniz, sıkmtıyı sevdiniz. Saz ve rakı: Bunlar gevşeklik verir, Saz yerine caz.;.. her halde daha mü- hayyiçtir. Musiki ve işret usullerinizi değiştirmelisiniz. o Anasonün kokosu 3— Sergide VAKIT 21 Ağustos 163) — bir saat | > a , | Yerlimallar sergisi senenin güze! bir eseridir z sanınein merek yErMA 7 : . # fh “Tae Grairemk BİK Bi a FagBisaLAR! i neşeyi uykuya kalbediyor. Bizans mu- sikisinden, Bizans tasavvufundan Türk lere hayır yok. Ey aziz ve muhterem Türkler: Gü- lünüz, kahkahalarla gülünüz, lâtife e- diniz, eğleniniz, oynayınız; bilmiş olu- via ki memleketiniz bir keşişane deği). r. Ünerinde birincidirler. Aldı Belçikalı: ——- Bu seyahatim onuncudur. Her se- ahatimi bir buçuk ay sürmüş addet- em aziz vatanmızda on beş ay yaşa nış oluyorum. Sizin meziyetlerinizden sshsedecek değilim; çünkü bu mezi! setler çoktur. Müsaadenizle biraz bir kabahatinizden, içtimat ve ruhi bir ek. dğinizden.... — Pek ziyade İstifade ederiz, mös- bir hekime gittim, Beklemek lâzımdi. çünkü on iki kişi benden evvel gelmiş. lerdi. On iki tipi muayene ettim. Hiç biri gülümsemiyor. Evet, bunlar haş- tadırlar, Lâkin hasta bile güler, ve iyi, şü. — Türk milletinin başlıca noksanı? — Bilmem ama... Belki şimdiye ka- dar iktısadi işlere ehemmiyet verme- mesi? olmağa İntizaren kendini ferah ve ge — Yok. niş tutar, tutmağa çalışır. — Garp medeniyetine sonradan gir) © Milleti daha fazla canlandırmak, Li? çalıştırmak için onu gülmeğe, eğlenme — Hayi », oynamağa, alay etmeğe alıştırma- — Öyle ise siz söyleyiniz. — Memnuniyetle söyliyeyim. Tür “Türkiyede çok dol: : Araba kün başlıca kusuru, noksanı, kabahati! vapurla, mekikli be yüz a gülmesini bilmemesidir. Türk az güler.| fa mahalle kahvesine uğradım. Herkes Güldüğü vakit te serbest gülmez. Zan-| mürakabede, saktır! Vardar kıyılarından Tebrize.!sayvufa giderse öldürücüd i Bakâya dek gittim: Türkler ferah gü- tınızı bilmiyorum, piş pe imami lemiyorlar İstekle gülemiyorlar, utana) vin ifadesine gö > klâsi tez gülüyorlar. Gülmeleri gayet res- “ kk edebiyatını. yokmuş. Bir Moliâre'iniz yök mu? Di. yorlar ki Ahmet Vefik Paşa Moliâre'i e ee > yeltenmiş. Bundan anlıye- z rum leerli bi; ülmek için sebep arar, kahkaha ile Sakin facia FİRE yag güler, a gülümser... niz. Memmeleketinize Mek dal ga — Biz il tür ithal ediniz. Tiyatrolarmız — Siz ıstırari gülüyorsunuz, Adet|diden başka Sir “ey ren” İnce yerini bulsun diye: — Haydi, me çarel hiç olmazsa daha elli sene k yülelim! diyor, ve sonra derhal so- Lâf cemiyetleriniz, 2) murtuyorsunuz. Gülmemekten daha) g., Tml miele memnunsunuz . bol, N — Acaba bunun sebebi ne? Sizce...İyg,. Aa leme — Ne söylesem bir tetike pay maları, türbeler ve türbecikler, kaval olmıyacak. Lâkin kaydettiğim Şu killa mezar taşları, muazzam sandukalar sizde şataret sair balkanirlardan daha) sizi hayattan tenfire kâfi idi, 17, daha seyrek. Hele köylüler, hele| - Anadolunun söylüleriniz! Gayet nadir türkü söylü-| hayyiz biri ölürse üç milezzin bi yorlar. Oyun yok gibi. Şuka, lâtife pek! minareye çıkıp salâ veriyorlar. en mütereddit. İçkiyi bile sıkmtı ile İçil O ne nuhusetli bir ses... Dünya yorlar. mışda yalnız bir ben sağ Alaturka çalğı hoplatıcı ve siçratıcı leğildir, uyuşturucudur. Şarkta içilen! (Bu hayat, beni-beşerin akı ruhları uyutuyor; viski ise uyan- yatı ancak gülmek, İrryor. Rakıyı ilga etmeli, başka birl mek, eğlendirmekle u kabul etmeli, Erkeklerin kadınlar-|lâ..... — Diğer milletler nasıl gülüyorlar? — Ekser Avrupalılar iyi güler, sürülür, ve DlA fe “ VAKIT çın tefrikası: 42 BU KADIN... Nakleden: *Ömr Fehmi Jamlar bile bazan aldanabilirler.| geçti ki ben bizi mücrime götüren izzat hadisat bizi yanlış yola sev-|yolu bu ip ucu sayesinde bulduğu- Yazan: 8. $ Van Dayn muza kaniim. Markam, metin fakat yumuşak| O Sabahleyin Markamın odasında r senle cevap verdi: buluştuk. Müddei umuminin kâti- — Ben hakikat bildiğim şeyler-|bi içeri girerek kumandanın geldi- harekete mecburum. ğini, kendisini sür'atle görmek is- eg tediğini söyledi. İçeri aldılar, tssi:nie Yanında kumral kesik saçl, ; VS İSAMR9 İvi krep dö şinden sade bir elbiş Tahkikatin dördüncü günü olan! giyinmiş genç bir kadın vardı. Ol. gün bir çok noktalardan ehem-|dukça güzel ve sevimli idi. İnsan. »*debilir. ü Eğlence yerleri biraz! neder ki gülmek ayıptır, günahtır, Ya-| mülga tekkeleri vuaka, Musiki pa zin tambur.tamber. müsikinizdem farkılnin bir çok tababet mi bazı yerlerinde müte-|tün komşularınız, bele hele Romanya . Ofilmek ve eğlenmek bususunda Türkler» yıkıl.|den üstündürler, kalmış gibi| Bununla beraber, diyorlar ki şu bey- Gülmeğe alışmız, Türk kardeşler!) bir Türk söylemi: bu sinirli ha-| «fç bade, güzel ser, sar ise akli şünrun güldürmek, eğlen-| “Dünya var imiş, ya ki yokolmuş. Ne İturması için karşamda bir koltuk leri şüpheli görülerek kendileine vesika verilmiyen . 3000 Ruma yapılmaktadır. Bunların dosyaları tetkik edil- mekte ve sıra ile kendilerine vesikaları verilmektedir. Müracaat eden Rumlardan ma- halle ilmühaberi, nüfus tezkere- leri ve vaftiz kâğıdı istenmektedir. Mehmet Kâmil B. Dahili hastalıklar mütehassısı Dr. Mehmet Kâmil Bey, bugün Loit Tnyestino kumpanyasının Stella ditalya vapurile Italyaya gidecektir, Mehmet Kâmil Bey, Avrupada tıbbi bir cemiyetin tertip etmiş olduğu tetkik ve “e seyahatine iştirak etmek- Mehmet Kâmil Bey, Istanbul- dan Fransa ve İsviçreye geçecek, muhtelif milletlere mensup dok- torların dahil bulunacağı bir heyetle Italya, Fransa ve İsviçre- ziyaret edecektir. Mehmet Kâmil beyin seyahati bir buçuk ay kadar sürecektir. Ticsret odssinda Dün ticaret odası meclisi top- lanarak ihraç edilerek malların vergisini tahfif. için teşebbüste ıya karar vermiştir. Yasaklar, günahlar mülga! Bayramlarınız hem âz, hem de çal gısız, eğlencesiz, oyunsüz geçiyor. Ya- zıktir. j Bulgarlar, Yunanlılar, Sırplar, bü- halki, Suriyenin yüz türlü unsuru gül. umurun? gösterirken kumandan Benson: — Mis Hofman, bana bazı h berler verdi. Ben de kendisini size getirdim, dedi. Mis söylediklerinizi tekrar ediniz! Genç kadın ho: bir jestle başını kaldırdı. Söze baladı: — Bundan sekz gün kadar ev- veldi. ba ili zannederim. Mösyö Pfif, Mösyi Bensonu gör- meğe gelmişti. En yazı makine- min bulunduğu bitşik odada idim. İki oda arasıda amdan bir böl- me vardır. Öyle ki Mösyö Benso- nun odasında bira; hızlı konuşulan şeyler benim odandan mutlak işi- tilir. Beş dakika sara Mösyö Pfif ile Mösyö Benson kavga etmeğe! başladılar. Şaştım. Onlar pek sıkı| fıkı ahbaptılar fala ehemmiyet vermek iy emedim.Önümdeki işle Hofman,! Yerli mallar sergisi paviyonu İ Bu bina kıymetli san'atkârımız ressam Münif Fehim Beyin eseridir | Galatasaray lisesinde açılan ikinci yerli mallar serğisi günüen mühim bir iktısadi muvaffakıyeti olmakta devam ediyor. Hayret verici bir insan kalabalığının sa- bahın en erken saatinden ta ge- ce yarısına kadar bakmak ve görmekle doyamadığı sergi sa- Yerli mallar pazarının çelışkur ve kiymetli müdürü Ahmet Şükrü B. lonlarında, yarım saat dolaşmak iş ve san'at âleminde bir kaç seneyi birden yaşamak demek- tir. Insanın üzerinde okadar kıy- metli bir te'sir bırakıyor. Bir takım ipekliler görüyorsu- nuz ki gerek rengi, gerek cinsi itibarile Avrupa ipeklilerile boy ölçüşüyor. Bir takım yünlü ku- maşlar görüyorsunuz ki dessen vo zarafet itibarile Avrupa ku- maşlarının belki fevkindedir de,. Bunun içindir ki bu ipek ve | dum. Kumandana naklettim. O dal size tekrarlamamı istedi. Bir iki defa bir çekten bahsedildiğini işit- tim. Sonra “kayin peder,, kelimesi» ni çok tekrarlıyorlardı. Bir ara M. Benson “yapılacak hiç bir şey yok-| Bensen beni çağırttı. Kasanın bir gözünde duran üzeri “Pfif: Husu- si,, diye yazılı zarfı istedi. Buldum. Kendisine götürdüm. Mükâlemele- rini daha fazla işitmiye imlin kal- madr. Muhasebecinin beni çağırdı- ğmı söylediler. Onun yanma git-! tim. Mösyö Pfif ayrıldıktan bir çeyrek saat sonra Mösyö Benson zarfı bana yerine koydurdu. Ve: — Ben burada yokken Pfif ge- lecek olursa sakın olmıya ki bu zarfı kendisine veresiniz. Ne o, ne bir başkası buna el süremez. Hat- ta benden tabiri, şifahi emir ge tirseler bile.... Anladınız mı? de dan fazla Vansın vaziyeti dikkatti. Mis Hofman, içeri girdik- ten itibaren tepeden tırnağa kadar İdikkat kesilmişti. Mütemadiyen o» na bakıyordu. Markam genç kıza İ ğturacak yer gösterirken bir kitap tirmez kumandan cebinden bir zarf çıkardı. Masarın üze koydu: sanın üstüne döktü. - avvelâ Leander Pfif namına yün destelerin önünde tetkikle ve hatta hararetli bir alımla meş- gul ecnebi gruplar gördüğünüz vakit içinizde ufak bir hayret bile uyanmıyor. Çini işleri ayrı ve hususi bir gözellik..Tütünler, şapkalar, hasır ve tahta salon ve bâhçe takım- ları, hatta şekerlemeler, çikula- talar, şapka, çorap desteleri de- başka bir âlem.. Bu serginin en bariz hususi- yetlerinden birisi, hiç şüphesiz Yerli mallar pazarının lise bah- çesindeki ayrı paviyonudur. Sanayi ve maadin bankasına ait fabrikaların mamulâlını veren bu salonun O hususiyeti daha ilk bakışta gözeçarpıyor.. Onda asri : ve kübik kelimelerinin delâlet ettiği ifadeyi görüyo- ruz. Bu genç ressam Münifin eseridir. Fakat bu bir resim de- ğildir. Geniş, uzun ve her türlü eşyayı size takdime amada bir salon sizi bekliyor. Bütün salon- larda olduğu gibi burada da na- zik bir dil size bunların kıyme- tinden bahsediyor, nazik bir el istediğiniz bir maddeyi önünüze seriyor. Bütün bunların arasında Pazarın genç müdürü Ahmet Şükrüyü de görüyorsunuz ki, her vakitki gibi güler yüzlü, nazik ve ta Meydancıktaki Pazardan dikkat ve ihtimamla buraya g&- tirdiği güzel eseri ortasında-de- rin bir dikkat ve alâka halinde- dir. Sergiyi bir değil, birkaç defa görmeli, onu takdir ve tebrik et- meliyiz. A.S şayanı tur,, diye bağırdı.. Sonra Mösyölalmak için ayağa kallımıştı. Bu #r- rada onun profiliri muayene için hiç lüzum olmadığı halde eğildiği- ni gördüm, Ondan sonra mütoma diyen yer değiştirdi. Ne diye bu acaiplikleri yapıyordu. Her halde mühim bir sebep olsa gerekti Mis Hofman sözünü bitirir bi- uzun — İşte o zarf, dedi. Mis Hof. man bunları bana anlatınca kendi- sinden istedim, verdi. Markam zarfın içindekileri mx. He» gördük, yas di. zılmış 10000 dolarlık bir cek vardı, yetli ti. Gerçi mijhim bir ke-'da derhal bir sempati uyandırıyor») m | e'uyordumi Kavga devam be | du. Kumandan onu “kâtibem,, di- iye ve sesler gitikçe yükzeli- te falân balunmidık Fakat ele ni #e öyle mükemmel bir ip ucu ye takdim etti. Müddei umumi o yordu. Bittabi söyenenleri duy-i Genç kız sözünü bitirmişti. ösl (Devami var