“ —ezam WAVRINI m Fransız kabinesinin istifası prn kabinesi bir parla- mento manevresi netice- sinde akalliyette kaldı ve baş vekil M. Tardiyö istifasını verdi. Bu suretle Fransada meyduna çıkan kabine buhranı zahiren ehemmiyetsiz, fakat hakikatte mühim bir hadisedir. Hatırlarda olduğu &zre Tar- diyö kabinesi geçen teşrinisani iptidasında (o teşekkii (etmişti. Kabinenin teşekkülü uzun ve zahmetli olmuştu. Bu kabine öç aydan beri sosyalist ve radikal sosiyalistierin mütemadi muha- lefetlerine maruz bulunmakla beraber parlemento da oldukça kuvvetli bir ekseriyete malik idi. Bu noktai nazardan daha epi- te zaman iktidar mevkiini mu- hafaza edeceği ömit ediliyordu. Onun için gayet ehemiyetsiz bir bütçe meselesinden dolayı kabi- nenin çekildiği haberi gerek Fransada, gerek Fransa haricin- de hayretle karşılanmıştır. Tardiyâ kabinesinin istifasını intaç eden esbabı bazı fransız menabii şu yolda izah ediyorlar: Fransız başvekili M. Tardiyö aleyhindeki darbe epeyice zaman- dan beri hazırlanmıştır: Başve- kilin Londrada bulunmasından ve sonra bastalanmasından isti- fade edilerek O hazırlık ikmal olunmuştur. Maliye nazırı M. Şeron parlamento manevrelerine vakif olmadığından vaziyeti ida- me edememiş ve kabine akalli- yette kalmıştır. Hadise sırf bu çerçive dahilin- den mütalea edilirse Fransız ka- vine bühranını alelâde bir dahilt fırka meselesi addetmek icap ediyor. Hatta sadece bir tesadüf mahsulü olau bu hadiseyi fırka meselesi addetmek bile fazla görünüyor. Fakat bize öyle geliyor ki bu meselenin mahiyeti telgrafların haber verdiği kadar basit olma- sa gerektir. Buhranın Londrada- ki müzakeratın en hararetli bir safhasına tesadüf etmesi bu hu- susta her kesi şüpheye düşüre- cek başlıca bir sebeptir. Açık bir hakikattır ki Londra konferansının cereyanı Fransayı memnun etmiyor, Konferansta İngiltere Fransadan ziyade Ame- rikaya yaklaşmış görünüyor. Di- ğer taraftan İtalya da açıktan açığa Fransaya rakip bir vazi- yet alıyor, Akdenizde Fransa ile müsavi olmak istiyor; ayni zamanda İspanya ile Akdenizde hazırladığı bir ittifak sayesinde Marsilya - Cezair hattını tehdit etmek suretile Fransanın Akde- nizdeki vaziyeti için bir tehlike Bu iii içinde Fransa için Londra konferansını müsait bir istikamete sevketmek imkânsız- dır ve binaenaleyh Fransa he sabına konferansın © neticesiz kalması matlup ve mültezemdir. Acaba Fransa hükümeti doğ- - vudan doğruya Londra konfe- ransını akım bırakmak mes'uli- yetini üzerine almak, yahut açıktan açığa konferanstan çe- kilip gitmek istemediği (için maksadına dolaşık bir yoldan mı gitti? Bir parlâmento manev- resi ile kabine buhranı çıkara- — VAKIT 20 Şubat 193. Ruhi Beyin defterinden : 2 O halde bu gürültü ne idi, nereden geliyordu; Güm, gümm, gümmm! e Bey. Bir akşam Tml lokantasın- da yemek yedikten sonra meb” uslardan K... Bey, vaktile Os- manlı hükümeti zamanında Selâ- nikte pek mühim bir memuriye- ti olan ve şimdi Atinada Türk meb'usu bulunan Sa.. Bey ve yukarıda ag m zevat Vik- eri otelinin salonunda toplan- Meb'us K... Bey dediki; — Galiba kabara yi ir Ati- Hatta gece Sadinin ruhunu getirmiş Sa yeni bir eser istemiş. Acem şairi (kafes) redifli bir gazel “li işte ea bu De bie Tsmeği bir gazete gösterdi. Bunun Üzerine, &ispirtizme hakkında, konuşma başladık; ben bildiğim, bir iki vak'ayı anlattım. Meb'us S5... Bey dedi ki: — Vallahi, ben böyle şeylere dünyada inanmam. vü cudünden ayrı yaşıyan, sonra da Vücut halinde görünen rah, benim aklımın kabul ede- birşey değildir. Cin, çin ov ağ hayal mal wz gelir; gelir ei la bir hadise, ba- şımdan geçen pek müthiş bir hadise, beni tereddüde düşürdü. Şimdi, arkadaşımın anlai vak'alara, evelki gibi, omuz sil- kerek gülmüyorum ; “ ihtimal, Bir mektebi Al mesunu oldu- rağmen il > uğraştığıma in ye Gal ile aye a m konferansının muvaffakiyeti bu- günkü İngiliz amele hükümetini takviye » Halbuki Fran- sayı Avrupada yalnız bırakarak Amerikaya yaklaşan, sonra meş- hur tamirat konferansında Snovden vasıtası İle Fransayı o kadar rar eden İngiliz amele hükü- Bilâkis o tamirat kenferirisldü İngiliz amele hükümeti mümes- bir siyasi tertip şeklinde telâkki etmek manasız sayılmamak lâzımgelir. Mehmet Asın Bir aralık kadınların bir hilesi olmasın diye düşündüler Evvelce pek mühim bir Os- manlı memuru olan bu münev- ver ve tecrübeli meb'ustan, ba- şından geçen müthiş hadiseyi anlatmasını rica ettik. 5... Bey biraz tereddüt ettikten sonra, şöyle anlattı: — Yeni kiraladığım konağa benüz yeni taşınmıştık. Evdeki kadınlar buraya nakletmemize mubalefet ediyorlardı. Bu ev tekin değilmiş, şöyle imiş, böyle imiş... Ben batıl itikatların şid- detle aleyhinde olduğum için, onlara inat, fikrimde israr ettim; nihayet efendim, dediğim gibi, konağa taşındık. Gecenin bir vakti, hizmetçi- lerden birinin yattığı odadan bir feryat, bir vaveylâdır koptu... Ne var, ne oluyor? Hep birden koştuk. Hizmetçi kadının rengi uçmuş, tirtir tit- riyordu, Bin müşkülât ile anlat- tı ki, odanin döşeme tahtaları altından sesler geliyormuş. Fesüphanallah ! Bu da nere- den çıktı. Mutlaka kadınların bir hilesi olacak, dedim. Öyle ya? onlar, evin tekin olmadığını iddia ettikleri halde ben dinlemedim. Şimdi beni de böyle şeylerle iknaa çalışacaklar yutar mıyım ben ? Hizmetçiyi bir iyi payladım; diğer bir arkadaşının odasına gönderdim. Bu hadisenin yalan olduğunu ispat için, o odada kendim yatmıya karar verdim. Bu kararım kadınları korkuttu; fakat o kadar ciddi idim ki kimse itiraza cesaret ede- medi, Neyse, efendim uzatmı- ım ya ı oraya getirttim, Di gönderdim. Konakta ses seda kesildi; bir müddet geçti. — Güüüm... Güüüm.. güüüm.. gülüm.. — Güüüm.. güğüm. güüüm.. — Güüüm.. güğüm.. Bu sesler li altından ge- liyordu. Hemen fırladım; aya- gen tahtalara vurmıya başla Ne gezer, ses hiçde oralı değil, Güüüm.. Güğümler devam edip gidiyor. Bunda bana karşı yapılan bir kurnazlık olması ibtimali, fikrimde yer etmişti, dışarıya çıktım, etrafı dolaştım, meydanda kimse yok. Oda zemin katında idi; döşe- me altına birinin saklanmak imkânı olamazdı. Maamafih, kim bilir buraya yeni taşındık, belki de oda altında saklanacak bir yer vardır sabaha kadar sabret mek lâzım geliyordu. Gütüm... göüümler hâlâ de- vam ediyordu; bütün gece uyu- madım. Sabah erkenden döşeme tahtalarının bir ikisini çıkarttım zemin ile döşeme arasında otuz kırk santimetrelik bir boşluk vardı, Buraya birinin girip uzun gece gürültü yapmasına imkân olamazdı. Ben gene her ihtimale karşı boşluğu tetkik ettim; hiç bir tarafta bir sıçan deliği bile yoktu. O halde bu ca am idi? en çıkıyordu? lm EĞİ Sİ GUZ ii Ku aliçe dedikodusu Yöriiye güzellerinin genç kıraliçesinden, sıra düş- tükçe, bahsetmek âdet oldu. Biz de bu âdete riayet etmiyor değiliz. Bu meseleye dair akla ve hayale gelen ne kadar haber ve tasvir varsa, hepsi bir refi- kimiz tarafından yazıldığı için bize yazacak pek az birşey kaldığı aşikâr! Bir güzel resim ele geçirdik mi ve bu resmin altına beş, on cümle uydurarak gazeteye koymak (İstedik mi, bittabi (O hayalhanemize (o değil, elimizdeki ecnebi gazete ve mecmualarına müracaat ediyoruz. Orada bulduklarımızı yazıyoruz. bulunmamıştır... Bunu naklettik. Bunun hakikat olmadığı o ka- dar aşikardı ki teksibe lüzum yoktu. Meselâ bir gazete Yunuz Nadi Bey zayıf, Reşat Nuri Bey giş- mandır diye bir baber meşretse bunu ıktıbas edenin ayrıca tek- bine lüzum kalır mı? Bu kadar meşriydttan, bu ka- dar telgraflardan sonra bu mü- eyyet hakikatı biz tekrarlamak İözumunu hissetmemiştik . Arkadaşımızın yazdığı fıkra bu tercümeden işkillendiğini gös- teriyor. Biz İngiliz mecmuasının bühtanına - İnanmadığımızı söyle- mek için-rivayet sigasile serlâvha yapmış, bununla iktifa eylemiş- tik. Bunu tekzip lâzımsa bunu sevgili arkadaşımız yapabilir. Mademki sırası geldi Daver Beye tekzip edilmek özere bir iki rivayet daha hatırlatalım: Geçenlerde bir Fransız gaze- tesi güzellere verilen baloyu tenkit ederken kıraliçelerin dans edişleri sırasında diyordu ki: “Türkiye kıraliçesinin kavalyesi herhalde fazlaca yorulmuştur |, Sonra “La Domeniko del Coriere,, ismindeki İtalyan mec- muasıda i fazla tom- bul bulmakta ve “zahir, Türki- yede güzel omalk için tombul olmak lâzım geliyor!, demek- tedir. Bu sözler de telgraf haber lerine ve sevgili arkadaşımızın neşriyatına münafi şeylerdir. Biz inanmıyoruz. (Etraflıca tekzibi ise nalna mıhınâ mubarririne düşer! - Kadın parmağı Mearsaradan geçip İa gelen iki vapur Kız- kulesinde çarpışmışlar, TTevekkelei “ cherehez /a femme ,, dememişler. > Ziftlenme... MEL LA SE YAHAT. Mücrim ve mücrimin takkesi! A “Feyziati,, nin külleri tünde yeni bir dediko- dunun ayrı bir yangın gibi alev- lendiğini görüyoruz. Kendi he- sabıma bu yeni ve manevi yan- gından da hakiki yangınlar ka- dar azap ve teessür d Zaten âdettir; İstanbulun her ehemmiyetli yangınından sonra gazeteleri ateş basar. Her ka lem bu mevzuu işler, her ms- kam bu noktada bir beyanatla Son yangında da evvelâ Terkos kumpanyasına bücum edildi. Sonra etfaiyeye kılıç çekildi. Eski, daha eski şehireminleri beyanatta bulundu. Hücuma uğ- rıyan etfaiye müdürü su yerine ateş püskürdü. Belki bu zatların hepsi haklıdır. Lâkin haklarımı bugün kullanmaktan nasıl bir fayda umuyorlar ? Ortada yanan bir şehir var. Bunun sebebi bin değil; hatta iki değil birdir. Çünkü yangın motörle, otomobille değil, su ile söner ve ne.çıldırtıcı bir vakıa- dır ki nerede bir ev tutuşsa onun civarındaki Terkos muslük- ları kumpanya tarafından kuru- tulur. Bu acı hakikati beşikteki çocuklar bile bilir. Dünkü gazetelerin yazdığına göre kumpanya son günlerde Ankaradan gelen bir mürakabe memurundan korkarak bütün musluklara su akıtıyormuş. Ga- zetenin son temennisi “Bari bu zat, hiç gitmesin ki biz yangın- larda susuzluk belâsından kurtu- lahm !,, Diyor. Demek, susuzluk, ıstırari bir bal değil, bir kastimiş. Bu hük- mün en açık manalı hüccetini kumpanya, kendi elile vermiş olmuyor mu ? Sabrımızın ne kuv- vetli bentleri varmış, yarabbi 1. Seyyah 1 geçip İstanbu- | ünlerden, hatta haftalardan beri Babıali kaldırımları ziftleniyor. Meğerse bu kaldırımı | ziftleten oesbak oŞehreminimiz Haydar Bey imiş, Birinci cemre havaya Güneşn doğuşu: 6,49 — baş : 17,49 Ayın doğuşu : 1,16 — eli 10,23 Bu gift işinin iyi almadığı | hakkında şikâyetler işitiyorur. Anlaşılıyor ki bu işi Haydar Bey | tek başına yapamıyor. Halefi | Emin Beyin ortak olmasını tar. | siye ederim. Her halde o bu işten daha iyi anlar.