> Azizim, iye kârüphan Ye, Çaişen iaiebe > darüliönunda De kadar? > Yüzde on n spetinde. — Berlin goke — ça'ışan * Delik ayakkabı Arak — Yağmur yağıyor, s#ivah Klee altında bir delik 2. SİN Onu giyemiyeceğim “vce— 0 kı? piN — Sari ayakkabtarımı: *— Fakat om'arın alında delil Vk e : Birey pl ya, deliğin biitnden tekinden çıkar. — Faun Viyana — . Yüzme bilir misin? "e talebelerinden biri kayığa İn, Ayakçı ile şöyle konuştalar. MİŞ, sahilden sahile geçiyordu! alebe— Sen cebir bilir misin? Kayıkçı — Hayır, bilmem: alebe — O halde ömrünün W> birini kaybetmişsin. Felsefe 7 misin? ayıkçı; Hayır. Talebe - O, halde Ge ikisini kaybetmi:sin. ta, yıkiçı talebenin bu istih Wa kızarak kayığı ceryana *Ptir ve kayaya doğru sevke li ) halde ne giyecek ik ömrünün Kayıkçı — Efend yüzme bilir İsin > Talebe — Havır. Kayıkçı —O balde ömrünün Ne üçünü kaybediyorsun ! — Hummel - Hamburg — * Karımı bilseydiniz. âkim — İnsan evini bırakıp Sçar mı? utanmıyor musun ? İa?nun — Karımı bilseniz, Hâ M bey, benim evden kaçma: "örme, belki evimden bicret Siğimi anlardınız! — Sumeıset gazet — , Karımın hafızası o Karımın hafızasından © dar bizarım kil... > Neden? çok mu unutkan? > Hayır, hiç bir şeyi unut Miyop — Lustige Leitung — em, fakat kitap, mi'ap isti- vim deme, vallahi vermem ! 8 ii, f, diyo ” ji Verme peki fakar ne diye yemin ediyorsun : a rol ben o kitapları hep ödünç olarak toplad m. Avrupa gazetelerinden Zavıtsamatyım — Kendimi zayiflatmağa çalış mhayım ! — Neden? — Dün tramvayda bir kadına yerimi verdim. iki kadın oturdu! —Noten kraker (Amsterdam) * Mivoner olmak için.. — Miyoner olmak için nasıl bir me'ot takip ettiniz? — Birinci milyon için hiç bir metodu hor, gö. medim . Ondan dum! — Der Vahre Berlin — * Bahşışlar Vistiyeru kız işin! bitirdikten sonra İokanta sahibi madamın yanma geldi yüzü gülüyordu. Madam: Pek memnunsun, faz la bahşiş mi aldın? Kız — Hayır, sizin genç yeğe- nipiz yok mu.. Madam — Ne yaptı? Kız — Bütün bahşişlerimi ben den ödünç aldı! — Nebelspalter (Zurih) — * Doğru düşünce Bir serseri, hasta gezen takım- dan olduğu için mahkemeye sevkolunuyor. Hâkim soruyor: — İşsiz güçtüz dolaşıyorsu- nuz.. Çok fena bir şey.. Serseri şu cevabı geliyor: — Hâkim efendi! Benim gi. biler omasa işsiz güçsüz ka- lırdınız.. —— mea. Yalan söylemiyecek! — Hiç bir vakit yalan sörle- Dediğim memelisin, cocuğum. | gibi yapacaksın, değil mi? Vadet bakayım! Bu sırada kapı çocuğuna şöyle der: kapının çalınır. Anne, — Koş, aralığından İ bak. Eğer geen Remziye H. lar a, “Annemi evde yok, del » Bir rekor bahsi okudutu gazeteyi kat- # Zevce, İayarak kocasına seslenir : kelime sartediyormuş * Senden daha müsrif değil, | karıcığım ! sonra yavaş yavaş namuslu ol- | İ kâfi gelmiyecek. — Ayol, bir adam günde 12,000 | Hav ai müs 7. — VAKIT. 11 Kânunevei 1929 —> ÜZEL ...1204405540080095 9g ahabe *40005.22000009900000000006550000065 0800008050” Borsanın dolabı Yenlcamide iki müstebit - mühim ihtiyacımız - verli mas - Tötünden âmit - bir Bir vakitler, latanbulun en bü- yük müstebidi Yenicami ssati idi. Şehir baikının bütün hareket- leri onun ayarına tabi olurdu. Onun ayarının doğru olup olma- dığını da kimse bilmezdi. Şimdi, gene o semtte ve zaten saat ile aynı hizade bulunan bor- ımıza zorla bir müs- arasındaki sa dolabı b: tebit kesildi; ikisinin fark yalnız dönmek müddetinde- nerdi, dır. Saat gece gündüz d dolap sade gündüzleri dönüyor. Fakat Istanbulun bütün hayatı dolabın yazdığı İngiliz lirasının fiatına bağlı bu'unuyor. Dolabın ayarı bari düzgün olsaydı... halbu- ki Ingiliz litasının son yükselme- i salâhiyet sahibi olanların söylediklerine göre dolabın ayan hiç te tabii değilmiş. Böyle ayarı tabii olmıyan dolabın keyfi hareketine, istibda- dına karşı ne yapmalı? İlk batıra gelen çare, İngiliz lhası ile a'ınan şeylerden vazgeç- mek, yalnız yerli malı kullanmak- bir tır. Meselâ Du zamanda İstanbus Tun en mühim ihtiyacı içki oldu- ğu geçen gün gasetelerin yazdık” ları gibi, barların gittikçe çoğal masindan anlaşılıyor. İçki ihtiya mızı rakı tamamen temin ede- bilir. Bizim yerli malımız rakı bu- iz lirası ole alınacak viskiden, şampanvadan vaz geç mek mümkündür. Vakıa şevk ile dapsetmek için şampanya lâzım- lununca, İn dır derler ve rak'nın dansa pek | | heves verdiği de malüm deği'der. Buna mukabi', gene bizim yer li malımız olan çalgılarımız bir kene çifte telliye başlayınca insa- nın sade su ile bile oynıyacağı gelir. Rakının mezeleri de, bıllarz biber turşusu, ciğer kebabı hep yer'i o mallardır. Yerli havyar belki mezeletimize kâfi gelmez, onun yerine de yerli malı zeytin ile kanaat ederiz. Bun'ârın höpsi kolay, Fakat İstanbulun içliği rakıya dağla”, taş'ar bağ olsa gene yerli cibre Rakı yapmak için ispirto lâzım; o da İng'liz lirası ile geliyor.. Bereket versin ki tütün içmek İngiliz lirasına bağı; değil, İnhi- ser idaresi, kocalannı yabanci pazarlardan saklıyan kıskanç ka- dınlar gibi, &cnebi götünlerini memlekete hiç sokmamak için elinden geleni yapiyor. Lâkin si- geraların kâğıdı, paketlerin mu- kavvası da İngiliz lirası le alı- nacak.. Yemek bahsinde tasa çekmiye lüzum kalmıyor. Ekmek fiatı da | ingiliz lirası gibi çıkıp iniyorsa da, buğdaylarımız yerli mali. Pas- tuma ise İngiliz lirasından çok namuslu; eskı zaman bankanotları gibi duma ayni fiatta duruyor. Giyecek için İngiliz lirasından dolap daha. müstağni kalmak biraz güç. Vakıa erkeklerin elbisesini yerli kumaş- lar pek âlâ idare ediyor. Hanım- lar da Bursa ipeklilerinden balo e.bisesi yaptırmak için müsabaka- ya giriyorlar. Fakat, onları ipek çoraplardan. lastik çizmelerden mahrum etmiye katlanabilirmiyiz? İngiliz lirası ne kadar pahalı ol- sa, ekmeği pastırmasız yiyerek, gene çorap ve çizme gelirtece- ğiz.. Okumak, yazmak işlerinde İn- giliz lirasına lüzum daha z yade; kâğıtların hepsi onunla geliyor. Kamış kalemi bıraktığımızdan beri yerli bezir işi mürekkebi bi- le işimize yaramıyor. Kitap yaz maktan okumaktan vaz geçsek te gazetelere az çok kâğıt lâzım. Haydi bir müddet dişimizi sıka- lım da gazeteleri de okumiyalım, Fakat vergileri tahsil için gene kâğıt lâzım. “ Bir rivayete göre, Bu'var kom- şu'arımız da İngiliz lirssının isbp- rnde'yerlimairketlarmağarkarar vermişler. Yabancı memleketler. den paltoluk zarif kumaşlar ge- tirtmektense, kendi yaptıkları abalarla kanaat etmek daha iyidir demişler. Süslü fotin almamışlar, kendi yaptıkları tahta pabuçları giymişler. Fakat bu kadar gayrete rağmen Bulgar parasının hiç bir vakit yükseldiği duyulmadı, halâ bizim liramızdan çok ucuz bir kıymete, bize odun, kömür ile kaşar peyniri satmasalar belki daha ziyade düşecek. Şu halde? Galiba, en sağlam çare olark, gene İngiliz lirası ile mal satmak kalıyor. Meselâ Avrupalıları bizim rakılarla sarhoş olmıya alıştırabilirsek, buna mu- kabil bize epiyce İngiliz lirası verirler. Fakat korkarım ki, bir aralık ayılırlarsa rakının da kendi ispirtoları ile yapıldığını öğrenir. ler ve bizim içeceğimiz rakıyı da anlar bize satmıya kalkışırlar. O vakit bize ancak yerli meze ola- rak yumruğumuz kalır. Onun için benim ümidim, ma- vi dumanli tütünlerimizdedir. İs- pirtoya, ipek çoraplara, kâğıtlara verdiğimiz İngiliz lırasından daha ziyade tütün satabilirsek o zaman İngiliz lirası hakikaten tekerlene- cektir, Fakat o da uzun vakte muh. taç tütünü ekmek, biçmek, kürut- mak, sonra da müşteri bulmak lâzım. O zamana kadar dolabının keyfi hareketi devam edecek mi? Bana kalırsa ona da çare bulu nur, Yenicami saatinin istipdadını kıran köprü başına konulan saat olmuştur, Bundan borsa ibret alarak, Borsa dadinden kurtulmak için Ker işle- | , IN Darülfünun bahçesi (giesenlerde Darülfünun bah- çesinin gittikçe söslendi- ğini, fakat her nedense buraya yalnız devrilmesi Okolay olan çamlar dikildiğini yazmıştım. Bu satırlarm tesiri oldu galiba ki, dün o bahçeye başka ağaçlar rın da diki'meğe başladığını gör- düm. Ben geçerken bir ocak açmış- lardı; incir dikiyorlardı. Toplu iğne Benzemediğine göre Yeni hizmetçi, Hanımına has ber verir: 5 — Genç, güzel bir Hanım ka» pıyı çalıyor! — Koş, aç. Hemşirem olacak | — Ya? Ama size hiç benze miyor | Üç Amerikalı dahi Amerikanın üç büyük ve meş- hur adamı, Kuliç, Ford ve Rok- feller bir gün bir otomobile bi- nerek bir gezintiye giderler. Ge- zinti epice sürdüğü için yolda benzinleri tükenir. Arabayı durdururlar, benzinci- nin birisinden benzin alırlar. Ben- zin tenekesi dolduktan sonra merak ederek, sorar: — Ne kadari benzin koydun ? Herif, bir mıktar' söyler.“Ford, — Aman oğlum;'der, böh For- dum. Bu makineleri ben yapıyo- rum. İmkânı yok; bu teneke bu kadar benzin a'maz! Forddan sonra Rokfeller: — Bu diye sorar. Benzinci buna da cevap verir. Fakat gene söylediği mıktar faz- ladır. Rokfeller: — Aman ne yapıyorsun, bu ne fazla kâr? Ben Rokfellerim. Bu benzini piyasaya çıkaran be- nim | der, benzinin kilosu kaça? Benzinci Rokfellerin sözünü de bayretle dinledikten sonra : — Kuzum, &iz ne çeşit adam- larsınız beyahu, der demindenbe- ri martavallar atıp duruyorsunuz. Hani bir parça daha tabammül edecek olsam şu suratsız arkada- şınız da kendisinin Kuliç oiduğu- nu iddia edecek? * İçki ve uyku... Bir akşam evvelki mahmurlu- ğunu müteaddit sodalara, işkem- be çorbalarına rağmen dağıtamı- i yan (F.) Bey, kendi işile meşgul olan bir dostuna şu suali sordu: — Monşer, insan fazla içtiği geceler, uyuyamıyor, niçin ? Arkadaşı hiç istitini bozmadan şu cevabı verdi: — Gecenin birçok saatlerini içmeğe hasreder de ondan | »ö hal nihayet için, ikinci bir borsa do'abı daha kurmalı “Şu kadar ki Borsa dolabı saat gi bi cansız mahlük değil, ayak canavar olduğundan, ikincisi bi vermek inciden deniz aşın, meselâ hk İmirde bulunmaı, dolabının keyfi harcketlerine der- İ ME