Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
y ünün mevzuları * 'Harp sonu meselelerinden 914 - 18 harbinden evvel de dünyada bir ham mad- de meselesi vardı; Mu - ayyen ham maddeleri kendi ülke- |lerinde veya — müstemlekelerinde Yazan : Hâzım Atıf KUYUCAK tedârik edemiyen leketler — ham maddelerin. göreceği işleri — kolayca tedârik olunan maddele- re gördürmeğe çalışıyorlardı, Fa- »i kat bu cereyan birçok hallerde — jlmi erüt sahasında pek ileri git- Hi < memişti. 1914 harbinin devam settiği müddetçe, bilhassa Alman- A ya'da, birçok ham maddeler yeri- — ne başka Mmaddeler ikamesine ç başlandı. Ve Almanca “Ersatz” z kelimesi de bu sıralarda hemen ğ bütün lisanlara girdi. “Ersatz” n mânası ikame de- mek olduğuna göre bu — kelime başka madde yerine ikame olu - nan şeyler için — kullanılıyordu. t Fakat bilhassa ecnebi lisanlarda- Ka ki kullanışı daima fena mânada — idi; Yâni, meselâ ersatz kösele demekle kösele yerine kullanılan — ve kösele gibi görünen ve fakat —— hakikatte kösele olmıyan ve kö- — geleden çok fena olan bir madde Bi ifade edilmiş oluyordu. ü Geçen harpten sonra yollar - l e ham ddeleri O rin aç in — bollaşması ikame maddeler mese- lesini —unutturmadı; bilâkis, her yerde ve bilhassa — Almanya'da “Ersatz” işine verilen ehemmi - oyet devam ettii, Nazi rejiminin — kürüluşüundan sonra ise çok arttı. — Ve birçok yeni ve önemli ersatz- | Ter bulunarak esaslı ham madde- |— ilerin yerini almağa başladı. Bu harbin başından beri Al- manya'da ersatz faaliyeti o dere- “cede ilerlemiştir ki her gün Al- manya'nın kendi — ülkesinde bol Ğ kömür ve demir haricindeki hemen bütün ham N maddeler için şu veya bu şekil- — de ikame maddeler bublunmuş - didel cıîhetlc hemen her işte küllanıla- bilmektedir. Bazı plâstikler şef- faftır. Bazıları lâstik gibi uzar.. Alimünyumdan hafif — plâstikler olduğu gibi çelikten fazla daya- nanları da vardır. Gayet ince Wlâstikler, kurşun geçmez plâs - tikler hep bugünkü —kimyanın mahlüklarıdır. Plâsitkten otomo- bil ve tayyare bile yapılmıştır. Bugünkü harp gemilerinde, bom- ba tayyarelerinde ve birçok as- keri malzemiede plâstiklerin muh- telif nevileri git gide artan bir nisbette — kullanılmaktadır... Bu- gün Almanya'da maden — darlığı dolayısiyle plâstiklerden borular, ziraat makineleri ve hattâ tay- yare parçaları yapılmaktadır. Myennı tutan — ersatz'lara gelince bunların — başın- da suni ipek, gelir. Almanya'da pamuk ve yün bülunmadığı için- dırki mensucat ikame maddeleri ilk tecrübe edilenlerden — ölmüş- tur, Böyle olmakla beraber bu Bahada da en geniş ölçüde faali- yet 19338 te başlamıştır. Bugün mensucatta ipek, yün ve pamuğun yerini suni ipek ve diğer suni elyaf tutmakta ve bün- lar 'umumiyetle u_ebıtî maddeler- den ve ağaçlardan çıkarılmakta- ır. Suni lâstik'. Almanya için mü- him harp dâvalarından biri ol - muştur, Her hangi bir harp ha- linde Almanya'nın başta — gelen zorluklarından birisinin de kau- çuk tedariki olacağı çoktan beri düşünülmekte idi. Daha 1906 da ensucat maddelerinin mışsa da istihsâl miktari itibariyle en ehemmiyetli mevkii Buna iş- gal eylemektedir. Buna'nın yapılmasında kulla- nılan kömür ve kireç Almanya'« da adeta hatsiz miktarlarda var- dir. Bununla beraber bu suni kau- çuğun yapılışı büyük — miktarda elektrik sarfına lüzum göster - mektedir. Bir alman gazetesinin yazdığına göre bir ton Buna i- mâlinde 40.000 kilovat saat elek- triğe ihtiyaç vardır. Almanya'da Buna istihsali durmadan artmak- tadır. 19388 de memleket kauçuk ihtiyacının ancak onda biri yani takriben on bin ton dahilden te- min oluabiliyordu. 1940 ra ise alt- mış bin ton suni kauçuk yapıla - bilmiştir. * Buna birçok hususlarda tabii kauçuktan dana iyi vasıtlara ma- lıküur. sıcağa, asjitlere ve yağlara karşı daha mukavemet eder Kül- lanışta da daha uzun dayanmak- tadır, Bununla beraber pahalıya malolmaktadır. Yalnız zamanla bu pahalılığın da ineceği tahmin e - dilebilir. 'Yabil petrol yerine edilen ve — kömürden madde de gitüikçe edeminiyet Kâ- zanmaktadır. Almaaya'daki suni petrol tabrıkalarında senede ÜÇ dört mülyon ton isihsal ediiiyör. ikame çıkarllan Panayırlarda pehlivan güreşleri varmış ! Zümrüt ağaçları, gümüş dereleri, altın başakları, yakut elmaları, cana can katan meyvaları, şifalı — kaplıcaları, radyo aktiviteli havası, sıcak kanlı ve misafir seven insanlariyle meşbur olan xxxxx nahiyesinde bu —ayın xxxx inci günü bir hayvan panayıri açılacaktır. Panayırın çok — cazip ve eğlenceli olması için bütün tettipler alınmış ve bhazırlıklar tamamlanmış- tır. Sihhat ve servet kazanmak için yurdun bu cennet köşesine sizde ge- liniz, panayıra siz de iştirak ediniz. Hayatınızın en mesut günlerini ya - şıyacaksınız. Ayrıca yağlı — pehlivan güreşleri, horoz dövüşleri de — tertip olunmuştur. Başa 20, ortaya 10, aya- ğa beş lira verilecektir! vesaire... Belki radyodan duyduğumuz ilânlar daha caziptir ama, ben bu kadar yazabil. dim!... Nası! gidelim mi, dersiniz... Cennet yur- dumuzun köşe bucağını tanımamak, hele böyle bir cennetin en has bah- çesine gitmemek milli bir ödevi yeri- ne getirmemek olur, Tereddüde değmez vallâhi, hem iç tu . rizmi arttırmış, hem temiz hava al . miş, hem dıe bir cennet köşede gö - zümüz gönlümüz açılmı İ çe bilir yolculuk ne k.ıdırşe?lî:ımıl(i”:. lşcık. ne ıengiı! tabiat manzarala - vrıy[ı,-wkırşılaşac;ıgız_... Ne köyler Bö . receğiz, ne sevimli yurttaşlarla lkk' e , şılaşacağız... Karar karardır. Gıdîlın: ama ne ile.... ildeıfı adını Bu madde de tabiisine pahalıya malolmaktadır. Fakat petrolün mutlaka kullanılması i- cabeden yerlerde ve bilhassa harp şartları altında mühim bir rol oynadığı muhakkakur, Bu mühim ikame maddelerin- den başka daha — yüzlerce çeşit maddeler esaslı ham maddelerin yerlerini tutmaktadır. Bu mwadfle- lerden bir kısmının yalnız harbin devamı müddetince istihsâl edile- ceği ve harpten aonı;? ıyıne' tabif ideleri  ŞU Xxxxx i har. tada bir buluyım... Tamam, bit kaç yüz kilometre otobüs yoln;luiu on- dan sonra tren yolculuğu, sonra ât a- ”ifs Oh, oh ne kadar değişiklik değil mi.... Ben size demedim mi çok cazip olacak,... ü Haydi bu yolculuğu da naiıiyesinrî'nı'nik diyel, yer.,. Bi€han odası, bir kö İ köy misafir odası mı, tmnıy ::ı . yiaıündcn bunların hepsi ıkıırı'ııı.ıv v Turkl.erımısıfir sever insınlzr(îı;. yaptık — xxxxx dim.... Yatacak kimya sanayiinde altı yüz' bin ki- — ginin çalıştığını, bunlar arasında —on üç bin kadar üniversite mezu- nu bulunduğunu — ve bu işçi ve teknisyenlerden çok mühim bir » — kısmının ersatx maddeler bül - /— mak ve istihsâl etmekle uğraş - — tıklarını söylemek kâfidir. Bütün Bu çalışmalar neticesinde meselâ O madenler yerine plâstik madde « Al 'da —ersatz bir alman k * i in ne derece yet- ü ederek suni — kauçuk olduğunu anlamak için Alman yapabilmek için — araştırmalarda ham muhakkaktır. Bununla — beraber bilhassa bu harp &snasında sente- tik dldel istihsâli o derece söyylemiş te kendisine yüz bin mark ver - miştir. Ancak yirmi beş sene sonra işe yarar bir madde elde edilmiş ve Almanya'da bu mad- deye “Buna” denilmiştir. “Buna” ilerlemiş ve bunların manliyetle- rinde © derece mühim tenezzüller meydana gelmiştir ki harp bitse dahi ham madde istihsâl eden memleketlerin bu ikame müadde- lerin T! indı ü ola- elektrik ve kireçten lmak dır. Bundan başka kauçuk yerini cağı/muhakkaktır. İşte harp sonu Nabi: ileri gelenleri, irini; evine misafir uldînîzfe;;:îalıîmmn nalar, pehlivanlar, Çeşit Çeşit, | ll:: boy renk renk hayvanlar! ÖOh u dar güzel değil mi ! . ” e ka. Anlıyorum, bütün bu tavsi, . hiyelere rağmen : — Boşuna zahmet edi; bu kadar eziyetten te kimse katlanmaz, ilâve edi; t Siyelere, met - Yorsun, şu sıcakta Sonra bu. seyaha- diyorsunuz... Ve n 'den tutan ve başka ilk yapılan diğer maddeler de yapıl- inden ilgilendiren biri de budur. © İler, sert cam ve a um vesa- ir hafif maden halitaları; tabil — kauçuk yerine buna; petrol yeri- . -— ne sintetik yakıtlar, yün yerine kazelin ile camdan yapılmış Mmad- d_cler. pamuk yerine başka bir ne- Günün konuları siç mad ikame ol ve hakiki kösele yerine suni kösele ve balık derisi ikamesi işlerinde de büyük başarılar kazanılmıştır. Gerek bu harpten evvel ve ge- /| Fek harp başladıktan sonra Al - . ya'da bbu alanda görülen i- lerleme evvalâ — Amerika'da ve Bonra da İngiltere'de dikkati çek- * miş ve bu memleketlerde de i- kame maddeler araşlırılmağa ve bir takımları da kullanılmağa )g!;ıılınmıgm. Amerikâ'da ikame — maddelerinin başta gelenlerinden |plâstiklerin muhtelif tipleri cok eskiden yapılıyordu; meselâ sel- - 1ülocit ve bakalit hep umumi harpten evvel yapılan — şeylerdi. — Amerika'da Du Pont'un 1924 te — dört muhtelif usulle yapmağa başladığı suni kauçuğa karşı yi- ne bir amerikan — petrol şirketi — (Standart Oil Co. of N. J.) sen- — tetik kauçuk yapmak için Alman- Na larım bulduğu usülü — kullanmak YA _h_ıklnııı satın almış ve bu usulle 'e Ö, uk y ır. İn- Ş ,ğl'ntere’de kömürden petrol çı - â usülleri Üzerinde etütler — Yyapmak üzere fen heyetderi ku - — Tuülmuştür. İngiliz cam sanayii, an usullerini kullanarak cam- — dan ipek: yün ve tuğla yapmak- / tadırlar. Bu harbin başından beri Almanya'da — keşfedilen — ersatz —— addelerden bir kısmının yapı —— Metotları da İngiltere ve Ameri- — ka'da tatbik edilmekte ve böyle _’H,rçok maddeler — istihsâl olun- r. Kİ K _'% B lemiştir ki görünüşte hic bir şeye yaramaz sanılan | Büprüntülerden kıymetli madde- — Jder elde edilmektedir. En kirli paçavralardan sigara kâğıdı, kok- muş kemiklerden güzel — kokulu - sabunlar yapılıyor... İkame mad- delerin yapılışında git zide kaza- mılan kimyevi — tecrübe © kadar | Hirknektedir. Ki Wü DA ügün teknik o derece iler- * Saf Türkçey'e doğru Ze Bilim terimlerinin ortaya çıkardığı meseleler Saf Türkçeye doğru yürüyece- Biz. Çok güzel! Fakat nasıl yürü- yeceğiz ve hangi yoldan gitmek lâzımgelecek? « Halk dilinde yenilik yapmak iddlası diye bir şey yok. Sadece çocuklarımızı Türk dilinde oku- tacağız, onlara Türkçe şyazdıraca- ğiz; ve asıl önemli olanı da şu ki, Türkçe düşündüreceğiz. Bu iş 0- kullarda olur. Tuttuğumuz yol da budur. Lâkin güdülen amaç başka, ya- pılan iş gene başka. İş görülürken birçok güçlükler çıkıyor. Gerçi, Maarif Vekilliği bir Terimler Kı- lavuzu bastırdı ve yaydı. Lâkin dâva onunla halledilmiş sayılmaz. Yüksek öğretim terimleri ve, da- ha genel olarak, bilim terimleri Türkçe kılıklarına bürünmek İs- tiyorlar. Son zamanlarda toplumsal bi- limlerden bazılarına ait terimler felsefe ve gramer terimleri adı ile türkçelendi. Ancak ne bu bilim- lerin hepsinin kullandıkları terim- * ler henüz karşılanmış ve ne de böyle bir karşılamayı kolaylaştı- racak biy #ırama hazırlanmıştir. Bununla beraber, herkes kendi a- lanında çalışıyor. Hekimler alkış- lanacak işler yapmışlar. İnsan vü- cudunda Türkçe olarak karşılıya- & hakikatlerindeki vâsıfların hemen' - tamamına mâlik bulunmakla kal- — Mayyıp tabii birçok madde- | Terden daha yüksek vasıflar gös- termektedirler. Şimdiye kadar ersatz'lara va- — pilan itirazlardan ve bunların pi- — yasada tutunmıyacağı hakkındaki iddialardan biri de ikame mad - delerin çok pahalıya , malolması idi. İkame maddelerinin çoğu, bil- 1 bir t2rim bulunma- dığını bile iddia ediyorlar. Demek ki netice yüzde yüz Türkçe diye anlatılabilir. ğ Bilim dallarından hangisinde o- lursa olsun karşılaşılacak mesele- lerden birisi ve belki de en önem- lisi, (uluslararası terimler) mese- lesi olacaktır. Gerçekten, her bi- limde bir takım kelimeler vardır ki bunlar bugünkü günde dilimiz- de Türkee olarak karşılanmış de- gillerdir. Yabancı di'dendirler. Ki- mi zaman fransızcadırlar, kimi za- hassa çok — pahali Mmalolmuştur. Meselâ sıntetik ka- uğuk 1937 senesinde hahiki kaü- altı misline maloluyordu. 'şınx yapılan tetrübeler ve istih- sâlin artması sayesinde sentetik * kauçuğun maliyeti 1941 e kadar yarıya inmiş oldu.. - Şimdi yine tabii katçuğun üç misline malo- luyor fakat mutlaka kauçuk kul- Janılması lâzım gelen işlerde ta- bit maliyete bakılmıyor... İstihsâ- — le devam/olunuyor.. Ve belki de — yakında maliyetre yeni bir düş- — Me daha olacaktır... v | guni reçina ve plâstik denilen ikame maddeler — hemen hemen /gelik derecesinde sertlikten mâyi halindekilere kadar birçok şekila ler ıktadır. Plâstikler petrol n taşfiyesinden veya ğ ’1ın$e_ıi gibi mı::- Hlanılmıyan kı- işen 'a dir. Pllâa' i n şekle sokulabi ı;tıışıhlğ:a sisı—nurn sçrt!ık - yumuşaklık verilebildiği man er; birçok halde almancadırlar; bazan da lâtince- dirler veya yunancadırlar, Bilim- ler bütün insanlığın ortaklaşa malı sayıldığı için ilk bakışta böyle ol- masını olağan bir gey gibi karşı- lamak da mümkün — görünüyor. Cünkü, belli hilim dalında en çok uğraşmış olanlar, onun ortaya cıkmasında en büyük payı olan- lar elbette o bilimin birçok — te- rimlerini kendi dillerinde ve ba- zan da ölmüş dillerden birinde (lâtince yeya vunanca) varatmiış- lardır. Aynı bilimi biz de öğreti- voruz ve öğreniyoruz. Bu terim- leri ne yanacağız? Oldukları gihi mi alacağız, yoksa Tüskee olarak karsılıyacak miıyız? Deniyor ki ulnelararası bir terim karsısında iset nlAnSu eihi alatım — değilen Türkce bir karşılık -bulalım verlestirelim. -: Düstinüs hfe da LAM değildir Ham denebilir ki. bazı tarimleri vabancı dillerde kullanılmakta öl- Ankları sebilda almanın fawdaları dıl vardır: gençlerimiz yabancı Bülent Nuri ESEN dilde bilimsel araştırmalar yaptık- ları zaman terimleri yadırgamaz- lar, Ve .belli bir bilimle uğraşan- lar uluslararası bilim dünyası ile daha yakın ve daha sıkı bir bilgi içerisinde bulunmuş olurlar. Bu da doğru olabilir. Neticede, mesele, — uluslararası terimleri bilim dilimize almaktan ibaret kalır. Ama, asıl çözülecek düğüm de buradadır. Hangi te- rimler uluslararası — sayılacak? Bunu ayırdetmeğe yarıyacak — öl- çüyü koyarsak işimiz kolaylaşmış olur. Uluslararası terimlerin tesbiti ile de ilk uğraşanlar gene hekim- ler oldu. Onlar şu yolda bir esas kabul etmişlerdi: büyük batı kül- tür dillerinden üçünün aynı ola- rak kullanmakta bulundukları te- rimler uluslararası — sayılmalıdır- lar. Söz gelişi, ingilizce, fransızca ve italyancada aynı olan kelime 'Türkçeye de öylece girebilir; hat- t girecektir. Örnek diye de (fossa isehio rectalis) terimini — gösteri- yorlar, Biz bu terimin gerçekten uluslararası bir terim olup olma- dığını söyliyebilecek yetkiye s_ahip değiliz. Asil l k. ist Bu panayırların, Zaten Civar kasaba Hem senin sözünle bu lenlerin sayısı ne artar, Tir... Zaten bu sıkışık :n;aî:l ; manında boşu zevk'içi y hat etmek de doğru değil.. Bim, SYA let de razı olmaz!... ö X Fakat, bu dâveti ben Yapmiyonim İf Sabaheddin SÖNMEZ diye bir şey.kabı kdi ei Mİ etmek istemi. er bilimsel ter mizle anlaıılmaıındmnönm“m' götürmez. Fakat, LLEN vardır ki Türkçe olarak çe maları Uuygun düşmez Ğ(:'r:"'"' vermez. Söz gelişi, I'N' tasyomun Türkçe bir kelim, Doz anlatılmasına ne onu bulmuş op Davy razı gelirdi Ve ne de gııı“ dan bir kazancımız olür, Fel ,n' deki libidonun : türkçelenmesie, Freud “hay hay” demezdi ve yile le bir şey yapılmış olsaydı terimi, " anlattığı mâna biraz da kayboli v du. Hukuktaki standard kavrank” nı Karşılamak belki z0r deinğiuî fakat onu bulmuş ve koymuş ol ğ Al Sanhoury'nin düsüncelerine )îs.n yanetlik edilmiş olur. Öyle lâtin; terimler vardır ki bunları Türkğ anlatmak kimsenin hatırından geçmez ve hangi dilin bilim eser. lerini açarsanız açınız bu terim- lerin dalma lâtince - şekillerine. rastlarsınız. Ratio legis, statu guo, casus belli gibi. £ Şu halde ne edelim? İlk önce dördüncü Türk Dil Kurultayınca da onaylanan “her terimi Türk- çe olarak -karsı]nrgk esastır” ku- şu “üçlü” esastır. İlk hâtıra gelen, bu esası öteki bilim kollarında da gözetmektir. Yani felsefede olsun. toplumsa! bilimlerde olsun, pozitif bilgi dallarında olsun, (uluslara- rası) sayılabilecek terimleri bü- yük batı kültür dillerinden üçün- de kullanılmaktâ oluşlarına göre ayıramaz miıyız? Geçenlerde felsefe — terimlerini derliyen komisyon bu terimlerden bir kısmını (Çuluslararası) terim olarak kabul etmiş bulunuyor. Lâkin, komisyon (tluslararası) o- luşun ölçüsünü söylememiştir. Sa- dece bu terimleri üç yıldızla işa- retlemiştir. Aralarında şunlar var: Atom, libido, test, trust. Bu ör- neklere bakılacak olursa komis- yonün bağlandığı esas yukarda söylediğimiz “üçlü esas” değildir. Daha geniş bir ölçüdür. Zira, say- dığımız dört terim hemen bütün yeryüzü dillerinde aynı şekilde anlatılmışlardır. Fakat, felsefe te- rimleri komisyonu fantasmagor- ya'yı, fobya'yı, horda'yı, id&e-force terimini, istatik kelimesini, meka- nik sözünü, pedotekni'yi, şema'yı da (uluslararası) Ülyer terim ola- rak almıştır. Bu terimlerin böyle sayılmaları için hangi esasa uyul- muş olduğunu anlamak zordur Öte yandan agoraphobie karşılığı olarak (meydan korkusu) — kon- muştur. Yani burada fobya den- memiş türkçesi söylenmiştir. Görülüyor ki mesele olduğu gi- bi meydandadır. Cözülmüş sayıla maz. Ve oqzulmeğe muhtaçtır. Bazı dil uzmanlarımız tekmi! bilim terimlerinin Türkçe olarak Bu kimseler (uluslararası terim) * ralını yalım. ü Za- manlarda bu amaca varmağa ça- 1 &z O gibi al uluslararası — terimlere — gelince, bunları seçmekte çok titizlik gös- termek şarttır. Kapıyı aralık bi- raktığımız gibi ardına kadar açı- lacağında şüphe etmiyelim. Bun- dan bir zaman öÖnce macarlar, finler ve japonlar bilim terimle- rini kendi dillerine uydurmuşlar. tecrübelerinden faydalanabiliriz. Netice olarak şunu diyeceğiz: 1 — Belli bir kimsenin fikir mahsulü olan bilim terimleri a- sıllarında oldukları gibi dilimize alınmalıdırlar. (Standard, libido) gibi. 2 — Bilimle uğraşan bütün yer- yüzü dillerinde aynı olarak kulla- mılagelen terimleri türkçelemeğe Ihtiyaç yoktur (trust, statu duo gibi). Uluslararası diyeceğimiz bis te- * *imlerin nasıl yazılacaklarına ge- lince, o da başka bir meseledir. Dâva, ölçüyü önceden koyabil- mekte ve kesin olarak bir ölçü r.oyımıyomk yabancı terimi kul- anmamakta inat edebilmektedir. Yoksa, bilim dilimizin gülünç bir duruma girmesinden korkulur. Bilimin tek ulusal tarafı terim- lerinin Türkçe oluşu olacaktır. Şu halde, çok dikkat etmeliyiz. Böyle yapmazsak pazar yerinde sırtında taşıdığı küfenin size değ- memesi için kocaman bir “pardün" savuran küfeci vatandaşın bu haline nasıl üzülüyorsak — öylece üzülürüz. Ağızlarından ikide bir de “mersi!" sözü dökülen kimse- * İstanbul'da' Bu hafta yapılacak at yarışları Önümüzdeki pazar günü İstanbul'- da Veli Efendi koşu ;'ennde y:p.ı,ng olan at l öi 1918 de asker olarak, 1928 de de seyyah sıfatiyle gördüğüm, gezip do- laştığım Filistin ve Şark-ül-Ürdün, bir yazılan hayvanların esimleriyle bun - lar arasında kazanmaları ihtimali o - lanlarını her zaman olduğu gibi bil - dirmiye çalışacağım. Bu haftaki koşu- İarın en mühim tarafı, üç tanesinin handikap oluşudur. Bir koşuda da kilolar tayların bugüne kadar kazan- dıkları kilolara göre tevzi edildiğin - den bu da bir nevi handikabı andır - maktadır, - Bu saydığım sebepler dolayısiyle yarışların sürprizli olacağını ve çok alâka topliyacağını zannetmekteyim. Birinci koşu ; İki yaşındaki yerli saf kan ingiliz erkek ve dişi taylara mahsüs satış ko- şusudur. iyesi 300 lira mesafesi 1200 metredir. Bu koşuya yazılan taylar — şunlar - 1) Yıldırım (M. Turgut) 58 kilo 2) Gülsoy (H. Alabora) 54 kilo, Bu taylar şimdiye kadar yapılan ko- şularda mühim bir varlık göstereme- mişlerdir. Esasen çifte ve ikili bahis ile de alâkası olmıyan bu yarış pek de mühim değildir. Bu sebepten bu koşu ile alâkadar olanlar pek az ola- caktır. Mamafih Yıldırımın koşuyu B lözım geldiğini söyliyebi - Tirim. İkinci koşu : Bahariye koşusudur. 3 yaşındaki saf kan arap erkek ve dişi taşlara mah - sustur. İkramiyesi 250 lira mesafesi 1200 metredir. Koşuya yazılan tay - ların isimleri şunlardır. : D Hızır (S. K. Osman) 62 kilo 2)) Dabi (C. Böke) 58 kilo 3) Rind (A. Ersan) 53 kilo 4) Şahin (M. Yüksel) 53 kilo 5) Vecize (N. Ersoy) 51147 kila Bu koşunun çok güzel — olacağını tahmin etmekteyim. Bununla beraber, yarışın aşağı yukarı Hızır ile Dabi arasında geçeceğini zannediyorum. Hı- zır Dabi'den altı kilo fazla ıışıdığ_ı gün başbaşa gelmişti. Geçen haftaki koşuda müsavi kilo ile koştukları za- man ise kolaylıkla rakibini vurmuş » tu. Bu hafta aralarındaki kilo farkı dört kiloya inmiştir. Bununla befıber gene Hızır'ı daha şansli bulduğumu söylemek isterim. Üçüncü koşu : Florya koşusudur. Üç ve daha yu- karı yaştaki yerli saf kâdh ingiliz at ve kısraklara - mahsus — handikaptir. İkramiyesi 325 lira mesafesi 1800 met- redir. KA Koşuya dört halis kan yazılmıştır; 1) Demet (F. Simsaroğlu) 63 kilo 2) Karabiber (A. Atman) 58 kilo 3) Heybeli (İ Aytaç) 54 kilo 4) Davalaciro (5. K. Osman) 50 kilo Bu koşuda Demet'i ağır kilo taşı- masına rağmen şansli - bulmaktayım, Karabiber'in geçen haftaki koşusuna bakılırsa Demet'in yegâne rakibi ol- duğu fikri uyanmaktadır. Mamafih bu- güne kadar üstüste iki koşuda mu - vaffakıyet gösterememiş olması beni Demet'i ondan sonra da Karabiber'i tavsiye edebileceğim, Dördüncü koşu : Bozkurt koşusudur. Üç ve daha yu- karı yaştaki yerli yarım kan ingiliz at ve kısraklara mahsus handikaptır. İk. Tamiyesi 250 lira mesafesi 2000 met- redir. Koşuya yazılanlar şunlardır: 1) Meneviç (S. K. Osman) 64 kilo 2) Alceylan £H. Özen) 58 kilo 3) Tiryaki (S. K. Osman) 54 kilo *) Acar (B. Adsız) 50 kilo Bugüne kadar yapılan — koşularda takiplerinden fazla olduğunu isbat e- den Meneviş ağır kilo taşımasına rağ- Men şanslı gözükmektedir. Bahusus Tiryaki gibi kuvvetli bir ahır arkada- Sinia Y;Il'dımmdı—rı istifade edeceği de Sünülürse şansının fazlalığı derhal koşusudur. Dört ve daha yu- :.Tı.::":i“f kan arap at v!ekk“ - ahsus handikaptır. İkrami- Yesi 225 lira mesafesi 2200 metredir. Yazılanlar şunlardır: 1) Bora Çİ, Atlı) 67 kilo. 3) Kafzan (F. Vural) 65 kilo Kismet €M Batur) 58 kilo. s) w'.“"“'_ (. lşı;sıcâı) 51 kilö ö . O lan G gae 2 hafif kilo taşıyanların bir şeyler yapa- plâse o - Bu hafta çifte bahi $ ::ğ W ve dördüncü ile h.'. ' Heş arasındadır. İkili bahis beşincide Çinisüncüde, dördüncüde olmak üzere dört unudiı." Hikmet YAZICIOĞLU Maliye Vekâleti merkez teşkilâtında fayinler Mali tetkik heyeti relsliğine 125 lira maaşla mnmg teftiş heyeti relsi Rüstü Koray, vergiler temyiz komisyonu relâ- Hğine 125 Hira maaşla müstesar mua- vini Hüsnü Yümel, teftiş heyeti relsli- #ine İstanbul —defterdarı Şevket Ada- varidat u- lerin Adeta lmal o! ve bu sözü hic söylememelerini istemiyor muyuz? . olduğu gibi, benim de üzerimde çok derin intibalar bırak - . Ne olursak olalım, üzerimizde “mukaddes tarih” in izleri ve tesirleri kalıyor. Adını andığım ülkeler ise © tarihin beşiği gibidir. — Şu kuyu nedir? diye sorarsanız. Ba, peygamber Yusuf'un atıldığı söy- lenen küyudur ve şimdi başı ucunda şimalin bilmem hangi ülkesinden bu- ralara göçmüş uzun sarı saçlı bir ke- şiş nöbet bekler, — Şu dağ ? — O dağ peygamber Davud'un Me- zamirini okuduğu yerdir. — Şu bahçe ? — Peygamber İsa'nın Golgote'ya d gitm önce son duâğ ettiği — yer. Göl üz ihtiyar zeytin — ağaçları da tâ o zamandan kalmadır. — Şu kubbe , — İsa, buradan gök yüzüne çık - mişti. Hattâ şimdi küçük bir mes - cit olan bu yerde hıristiyan peygam- berinin ayağının izi bile vardır. ve esmer bir hiristiyan arap, bu ayak i- zine sürdüğü zeytin dallarını beş on kuruş hediye karşılığı olarak size su- nar. Bu, eski tarihin, eski — masalların ve eski hâtıraiarın ışığı altındaki Fi- listin'dir. « Oranın bugünü ve yarını da var. Sözün kısası, ne tarafından ararsanız, ne tarafından — bakarsanız, — Filistin, edebiyatçıya da, tarihçiye de bol bol malzeme verir ve fısıldar: — Yaz ! Böylece, gerçekten, bir — tetkikin belli başlı mevzuu olmıya liyakati ©- lan Filistin ve Şark-ül-Ürdün hakkın- da kütüphanemizin güzel ve değerli bir cilt kazanmış olduğunu size müj- deliyebilirim : Bu eser, yakın vakitlere kadar Ku- düs konsolosluğumuzu yapmış. — olan aziz dostum Celâl Tevfik Karasapan'ın kaleminden çıkmıştır. Arkadaşımız, bu mevzu üzerinde en az iki cilt çıka- racaktır. Çünkü bu 244 sayfalık ese- rin üzerinde birinci cilt yazıyor. , Eserde on iki fasıl var: Önce Filis- tin'in coğrafyası ele alınmış, oradan tarih öncesine ve tarihe geçilmiştir. Filistin deyönce bugün orada — azın- lık bile olsalar, İsrail oğullarını ha- tırlamamak nasıl mümkün olür? Ro- malılar ve Makedonyalı — Yunanlıl: da buraya — uğramışlardır; lüs tahribedilmiş, İstail oğulları dağıtıl- miştir. Bizans da buralarda hüküm sürmüş, sonradan Müslümanların hâ- kimiyet devri başlamıştır. Bu devre içinde Memlük ve Selçuklar da bura- Filistin hakkında değerli bir eser.. ya geliyor ve Filistin milli tarihimizi de ilgilendiriyor. Nihayet — Osmanlı devri başlamış ve 1918 yılına ka- dar sürmüştür. Büyük harpte — savaş boyu olan stin'de askeri harekât kadar o sıralarda memlekette başgös- teren türlü' türlü cereyanlar da tetkik mevzuu olmiya değer. Büyük harp - ten sonraki arap âlemini de gözden geçiren bir kimse, Filistin'in tarihini tamamlamış olur. Celâl Tevfik Karasapan'ın — yazıp bastırdığı “Filistin ve Şark-ül-Ürdün” eserinin birinci cildi işte bu fasılları derli toplu bize anlatıyor. Kitap, türlü dillerde yazılmış tam 25 eserden faydalanılmak — suretiyle vwücuüde getirilmiştir. Esetin değerini kısaca — anlatmıya uğraştım. Kitabını bana armağan etmek Nt- funda bulunduğu zaman kendisine söylediğim sözü burada da tekrarla - mak isterim : — Yurdun dışında vakit geçiren her watandaş vatanına böyle bir ar - mağanla dönse, kitap — raflarımı- zın yüzü ne kadar gülecek ! Celâl Tevfik —arasapan'ın başarı- sını kutlar, eseri tetkik meraklılarına tavsiye ederim. *kk Meçhul asker yerine şehit asker ! Aydın bir oxurum gönderdiği mek- tupta diyor ki » “Zafer Bayramı dolayısiyle çok tek- rarlanmış olan bir isim üzerinde dur- mak istiyorum. Dumlupınar'daki anı- ta “Meçhul Asker Anıtı” diyoruz; frenkler böyle anıtlar için bu tâbiri kullanmış diye biz de kelimeleri Türk. çeye çevirip böyle demişiz. Halbuki bizim, bu “meçhul” sözünün — yerine koyacak çok güzel ve çok kuvvetli bir kelimemiz var, Mânasını soyca gayet iyi bildiğimiz ve mileltçe şereflerin en büyüğü, rütbelerin en yükseği saydı- ğumiz (şehit)) sözü. Dumlupınar'da- ki anıta “Meşhul asker anıtı,, diye - ceğimize (Şehit asker anıtı) demeli » yiz. — Şehit er anıtı demek de hatira gelebilir; fakat, er ile birlikte suba> yı da içine alan asker kelimesindeki - - anlam daha etraflı. Sizin de uygun bulacağınızı um- duğum bu adın tanınmasında, yayıl « masında ve tutunmasında bana yat - dim etmenizi zica ediyorum. — Vatan l’h.ııhn.u'ıdı toptağa düşen Türk askeri- âdet i “m ” sıfatı ?&*deâ%hm ketmiş olduğu “şehit” rütbesi ile an- mamız gerekti , Bu vesile ile saygılarımı sunarım..,, T Ankara - İzmit bisiklef yarışı Orkarı Bi birinciliği elde tutuyor Yurt içinde Maliye Vekâleti tahsisatı mun- zama almak için düşmandan i6s- tindat olunacak yerlere gönderile- cek,memurların kadrosunu deva- irden istemiştir. Yuart dışında Bördo telsizinden: — Vasington mukavelenamesinin — torayi ahkâ- b 1 İzmit, 3 a.a. — Geceyi A da geçiren bisikletçiler dün sahah- lexin saat 9 da kun tezahüratı arasında İzmite doğru yollarına devam ederek saat ın- mı doanan- masından altı büyük harp gemi- idarın coş- si üzere bahrl tez- Fi gâhlara sevkolunacaktır. İN M doğru İzmite girmeğe e dır. Sapancaya kadar iyi şartlar al- tında cereyan eden koşu bundan-son- ra sağnak halinde yağan yağmur al- tında İzmite gelen koşucular vilâyet büyükleri, kalabalık bir halk kütlesi tarafından alkışlarla karsılanmış- tır. Yarışçılar dün İzmit gençlik kulü- bü tarafından şerefine verilen ziya- fette hazır bulunmuşlardır. Ankaradan itibaren yapılan ko: şunun umumi t#asnifinde bu mesafeyi Ankaradan Orhan Suda 15 saat 20 dakika 25 saniyede birincilikle bi- tirmiştir. Koşunun altıncısına kadar derece alanlar sırasiyle şunlardır: İkinci 15 saat 43 dakika 38 gsaniye ile İstanbuldan Muzaffer, — Ücüncli 15 sant 46 dakika 45 sanive ile Paki- şehirden Osman Pak Dördüncü 15 saat 39 sanive ile Ankaradan Avdoğ- muş, Besşinci 16 snat 28 dakika 12 saniye ile Eskişehirden Nizamettin, Altıncı 16 saat 42 dakilra 57 saniye ile Kocaelinden Ahmet Ecesoy Ankara Bölgesi Eskrim teşvik müsabakaları BU erdi 29-8-942 tarihindenberi Ankara böl - gesi yapılmakta olan teşvik — müsabakaları bitmiştir. Bu müsabakaların teknik ne- ticelerini aşağıya yazıyoruz: k Flore: 1 — Kahraman (Yüksek Zira- at Enetitüsü), 2 — Tayyar (Ankara Es- krim Kulübü), 3 — Alâaddin (Ankara Kılıç: 1 — Alâaddin (Harp Okulu), 2 — Reşat (Harp Ökü- W), 8 — Hâmit (Harp Okulu), 4 — Ra. Sit (Harp Okulu). Bu eskrimctler 12-13 eylül tarihlerin de Bakisehir'de yapılacak olan bölgeler arası Müsabakalarına — iştirak lan, müm müdürü İhsan Pırnar tayin edil- mişlerdir. hakkını kazanmışlardır. Genc sporcula Ti tebrik eder, muvaffakiyetler dileriz. Zonguldak C. H. P, ocak kongreleri Zi ldak, 3 a.a. — Vil imi: de 1942 yılı parti kongreleri toplan- larına dün geceden itibaren başlan- Mış ve ilk olarak merkez kazasına bağlı Karaelmas ocuğı koöngresi ya- pilmiştir, ( Ekmek kartlarını iyi muhafaza ediniz ) Ankara Valiliğinden : Evvelce de ilân edildiği üzere ekmek kartlarımın iyi muhafaza e- dilmesi ve ekmek kartını kaybeden- lere yenisi verilmiyeceği sayın hal- ka bildirilir. Türk yavrusu, hayata göz- lerini açar açmaz, anasının göğsü kadar “gök”ü de ta- nıyacak ve sevecektir. Yü- reğinde ilk tatlı çarpıntıyı uyandıracak duygu “Kanat Aşkı” olmalıdır. Türk gen- cinin kulağı, en kuvvetli zevki “motör sesi”nden ala- caktır. Bu ülkü ile havacı nesli — yetiştirmekte olan Türk Hava Kurumu bizden “yardım bekliyor. © * Kartallarımız kendi toprakla- rımızda, bizim yuvalarımızda, bizim tohumumuzla üremeli- dir. Kanatlanmak aşkıyla çır- pınan on binlerin altına birer motör sürmekte hiç bir zorluk | liyiz. için Türk Hava Kurumuna yar- dım vazifemizi daima hatırda tutalım. a saHASRRM