TTTT £ 7 Si & j et ea aZ HAYAT ve SIHAT Da Başöliye olmak... Şimdiki mâ lise d ni tamamladıktan sonra olzunluk imtihanını geçirerek üniversiteye girmiye hak kazanmak demek ol- duğunu şüphesiz bilirsiniz. Fakat bu tâbir asıl lügat mânasiyle “inek- çi” demektir. Başöliye olmayı ne- den inekçiliğe benzettiklerinin se- bebi de biraz düşününce bulunur: Üniversite profesörleri talebeye her şeyi tam tafsilâtiyle öğretemezler, buna vakit yetişmez. Üniversiteye girecek insan orada hocalardan a- lacağı direktiflere gore.!:em:lı ken- her ömür sürer. Yalnız bir ilimde saplanarak if- rat derecede mütehassıs olmak dal- gınlığa sebep olur. Dalgin adamla- rın vücudu da, herkes bilir, çürük- tür, çok defa tehlikededir. İki bü- yük misal: Geçen asırda Almanya'da eski Roma tarihini yazmış olan meşhur Monsen, yalnız o tarihi düşünür, daima dalgın adam. Kendi oğlunu bir yerde gördüğü vakit tanıyamaz, papanın kuıupınesınde çılışırken erbabından daha uzun dine bilgi istihsal kud.- rette olmalıdır. Bu da ortaçağlarda lâtince ders veren profesörlerin şii- rinde inekçinin süt sağmak kudre- tine benzetilmiştir. O teşbihi bu zamanda hiç de be- liğ bulmamak mümkündür. Bu yir- minci asırda, mekteplerde on bir yıl göz nuru dökerek olgunluk imtiha- " nında muvaffak olan kızımıza veya oğlunuza inekçi derseniz çocuk, ta- bii, gücenir. Zaten, bundan yedi a- sır önce, üuiverıiteya girmelı i.ıtiyen p yanı baş far- kmı varmaz. Bunlar bır şey değil, fakat bir gün sokakta giderken bir ayağı kaldırım üzerinde bir ayağı şose üzerinde, hastalıktan topalla- dığını zanneder. Dalgınlıktan ken- dini hasta zanneden insanın vücu- du sağlam sayılamaz... Eşi bayanla birlikte radiyom maddesini keşfeden Bay Küri'nin dalgınlıktan Aakıbetini — bilirsiniz. Her vakit zayıf, her vakit hasta, en sonra da sokakta dalgın dalgın yü- rürlıeıı bir otobüs altında ezilerek İ 'e maksat onlırm ı.ınıverııte derılırm— den $etf .d için bilgilere ııhıp olmalarını şart koy- maktır. Onun için bu zamanda ol- gunluk — imtihanlarında kazanan çlere başöliye d k elbette da- ha doğru olur... Başöliye olmak yani — edebiyat da dahil olmak üzere — her türlü ilmin ilk derecesini öğrenmiş olmak, sâdece üniversite derslerinde değil, insanın kendi vücut sağlığını da ko- ruyabilmesi için faydalıdır. Başöli- ye olan insan kendi vücudunu da- ha iyi tanır, uzuvlarımnın nasıl işle- diiinı' bilir, onların kudretlerini da- ha iyi takdir eder. Kendini bilmek de vücut sağlığının en sağlam teme- Hdir. Fakat bunun için başöliye olmı - ya, her ilimden bilgi edinmiye ne lüzum var. yalnız kendi vücudunun bilgisini öğrenmek yetişir, demeyi- niz. Çünkü insanın kendi kendini iyice öğrenebilmesi de her türlü bil- gilere bağlı olduktan başka yılnıı bir ilimde saplanarak kalan insa- nın zihninde tam muvazene ola- maz. Umumi bilgiler sahibi olmak ihinde tam yi temin et- mek demektir. Zihin d de vücut sağlığı üzerine tesiri de pek büyüktür. ' Bunu nazari olarak izah etmek pek uzun olacağından birkaç misal göstereceğim. Bütün dünyada sağ- İıkları — en çürük dememek için— en nâzik olan musiki artistleri ol - dııiıınu. şüphesiz, bilirsiniz. Şairle- ri, romancıları da artistler sınıfına kıtıbılınmıı, oıılırm da pık çoiu sağlık d yıf i dır. Çüı*ü olıımluk ımt.ıhınım ge- çirmiş olsalar bile sonra yalnız bir türlü bilgiye saplanır kalırlar. Mes- leklerinde pek çok yükselebilirler: fakat vücutlarının sağlığı yolunda gitmez. Böyle yüksek artistlere, e- debiyat adamlarma bir vakit yük- sek dejenere derlerdi, sonradan da onların sağlık yolunda olmaması çok çalışmış olmalarının neticesi- dir, dediler. Hiç biri değil: zihinle- rinin her tarafını muvazene ile iş- lehııolelenmn netıeoıı. Bakımız, fi- lozoflar yım umumi bilgilerini mu- vazene ile işletenler, daha sağl wücutlu olurlar ve en çoğu başka Bu buyıık misallerin yanında bin- lerce küçükleri: eskiden “dai me- rak” dediğimiz ipokondri hastalı - ğına tutulmuş olanların hepsi dai- ma dalgım kimeslerdir. Onlar da yalnız kendi vücutlarını tetkik et- meğe saplanırlar; zihinlerinin işle- mesinde muvazene kalmaz. Halbu- ki bunlar gerçekten deli değildir: sadece, zihni ynlnız bir noktnyı bağlamak neticesi bir muv Askerlere kışlık hediyeler Askerlerimize yapılmakta olan kışlık hediye teberruları etrafında aldığımız tel- graflar, Rize halkının 694 adet pamuklu ve yünlü eşya vermiş ve bunu Kızılay mer- kezine tevdi eylemiş olduklarını bildir- mektedir. Diğer taraftan Şark! Karahisar kazası halkı da erlerimize 3100 çift yün çorap ile 108 parça da yünlü ve pamuklu eşya te- berru eylemişlerdir. Sel felâketinden sonra Edirnede felâkete uğrıyanlara yardım için ftedbirler Edirne, (Hususi) — Son seylâptan hasa- Ta uğrıyan Edirne su ve elektrik tesisatı- ni tetkik ve icabeden tedbhirleri almak Ü- zere Nafıa vekâleti tarafından gönderilen heyetler şehrimize gelmiş ve Belediyede General Kâzım Dirik ve Valinin de hazır bulunduğu bir toplantıdan sonra derhal işe başlamışlardır. Elektrik cereyanından mahrum kalan şehrin petrol ihtiyacı İstanbul'dan temin edilmiştir. Bu işlerin geceli gündüzlü iş postaları çalıştırmak suretiyle en kısa bir lik... lığını korumak maksadiyle başöliye olmak için lisede okumak, olgunluk imtihanımı geçirmek mut- laka şart değildir. Yalnız bir bilgi- ye saplanıp kalmıyarak her şeyi öğ- renmiye, her şeyi anlamıya çalış- mak yetişir. Böyle yapanın hem zihni gelişir, hem de vücudu sağ- lam olür. Zaten zihinle vücut biri- birinden ayrı şeyler değildiıâ # N başarılacağı selâhiyettar zevat tarafından beyan edilmiştir. Diğer taraftan su baskınına uğrıyâan de- | ; miryollarında hararetle — çalışılmaktadır. Trenlerin bu ayın yirmisine kadar aktar- ma ile seyriseferi temin edeceği memnu- niyetle öğrenilmiştir. Kızılay'ın devamlı himmet ve alâkası ile — feyezandan zarar görenlere hem şehirde, hem de Meriç ve İpsala'da yardıma başlanmıştır. — Vilâyet ayrıca Edirne ve İstanbul'a kayıklar 18- marlamıştır. Alınan tedbirler - sayesinde hastalık ve nüfus zayiatı yoktur. köy'ün tahliyesine devam edilmdk BUGÜN ULUS Sinemasında 2 Film Birden 1 - Uzaklaşan melodi Fransa'da başlıyan, Almanya'da devam eden ve Amerika'da nihayetlenen hazin bir aşk romanı Artistler : Vill Birgel - Birgitte Horney 2 - ÇELİK KAFES Hapishanelerin gizli dehlizlerin- de geçen heyecanlı macera filmi Artistler : Walter Connolly John Howard Ayrıca: Harp jurnali Seanslar : 14.30 - 17.30 - 21 de 'UZAKLAŞAN MELODİ 16 ve 19 da ÇELİK KAFES . Tel: 6294 te olup halkın mühim bir kışmı Edirne'ye ve civar köylere geçirilmiştir. Yağmurdan sonra tipi başlamış ve Su- hunet — 7 ye düşmüştür. Suların inmekte oluşu alınan tedbhirleri kolaylaştırmakta- dır. Ziraat Bankası fezeyana uğrıyan köy- lerin ahalisine yardım İçin hazırlanmakta.- dir. — Kadri Oğuz. Hariciye memurları arasında yapılan değişiklikler Yeni ihdas olunan Musul konsolos- İuğuna merkezden BB. Asaf Güvenir, muavin | losluğuna merkezd Rifat Altıntaş, açık bulunan Şam kon- solosluğuna merkezden Fikret Şefik Özdoğancı, Viyana konsolosluğu muavin konsolos Abdurrahman Bu - lay merkeze naklolunarak yerine kan- çılar olarak merkezden Galip Mübarek Eldem derecelerile nakil ve tayin o - lunmuşlardır. Yelkenci vapuru İstanbul, 18 (Telefonla) — Zongul- dakta karaya oturan Yelkenci vapuru- nun yüzdürüldüğü haber veriliyor. Folklora dair : Bizde “Folklor” kelimesi, bizde ilk defa Zi - ya Gökalp tarafından “halkiyat” diye ter- cüme edilmiştir. Folklorle uğraşanlar, bi- lâhare bu kelimeyi türkçeye “Halk bilgisi” diye çevirdiler. 1927 de memleketimizde kurulmuş olan folklor cemiyetinin adı “halk bilgisi derneği” idi. Derneğin İstan- bul merkezi bir mecmua neşretmiye baş - lardı. Haler İstanbul - Eminönü halkevi ta. rafından Mehmet Halit Bayrı'nın idare - sinde çıkarılan bu mecmuanın adı da “Halk bilgisi haberleri” dir. Halkiyat, halk bilgisi diye tercüme e- dilen folklor, neden bahseder ve gayesi nedir? Bu suallerin cevapları, şüphesiz bir çok kimselerce meçhuldür, Fakat bir kimsenin her şeyi bilmesi esas ve imkân dahilinde olmadığına göre, henüz memleketimizde tam mânasiyle yayılmamış olan bu mevzu üzerinde durmak faydasız olmıyacaktır. Evelâ şunu söylemek lâzımdır ki, folk- lor, yani halk bilgisi, halk edebiyatı demek değildir. Halk edebiyatı folklorun bir şu - besidir, folklorun sahasına dahildir ve en geniş bir kısmıdır, Folklor, en aşağı taba- kalarda ve muhtelif mahallerde — yaşıyan âdetleri, ananeleri, itikatları ve içtimai müesseseleri izah eden bir ilimdir. Hal - kın evine, eşyasına, muhitine, manevi âle- mine, kısaca halka ait her şey, folklor Çerçevesine girer. Mâşeri mahiyetteki bü- tün cemiyet müesseseleri, bugünün vakıa- ları halin yaşayışı, folklorun mevzuudur. Bundan dolayıdır ki, folklorun tari - hiyle, ruhiyat ve içtimaiyatla, edebiyat ve arkeoloji ile çok sıkı münasebeti vardır. Meselâ bugün mevcut olan ve her ân gö- zümüzün önünde cereyan eden âdetler ve ikatlar ruhiyat bak dan bizi alâkadar eder; bazı küçük veya büyük tarihi vakıa- lara ait mevcut muhtelif efsane ve riva - yetler, tarihin karanlık noktalarını aydın- latmak bakımından tarihçiyi yakından il - gilendirir; henüz kâğıda geçmemiş, fakat halkın dilinde yaşryan bir çok kelimeler, dilci için birer hazinedir; müuhtelif mın - takalarda başka başka tarzda cereyan e - den. evlenme âdetleri ve bunun gibi diğer bir çok âdetler ve ananeler, içtimaiyat â- limine cemiyetin temelini aydınlatacak sa- yısız malzeme verebilir; nihayet bunlar arasında geniş bir saha işgal eden şifahi halk edebiyatı ise manileri, türküleri ve ata sözleri ile, konuşmaları, fıkraları ve masallariyle başta edebiyatımıza, daha son- ra tarihimize, içtimaiyatımıza eşsiz ma - teryeller veren menbalardır. Halk bilgisi bir ilim olduğuna göre, bunun usul ve gayesi nedir? Bu, dar sü - tunlarda izah edilecek kadar küçük bir mevzu değildir. Dıger bir yazımızla bu noktayı izaha çağişacağız. D Folklorun mevzuunu ve diğer ilimler- le olan münasebetini hulâsaten gördük. Avrupa milletlerinin folklor faaliyetini bu- rada tetkik etmiye hem yerimiz müsait de- ğildir, hem de buna şimdilik lüzum yok - tur. Kılı_cı söylemek lâzım gelirse İngil- tere'de 1646 da Thomas Bronen tarafından yazılart “avam ve halk âdetleri hakkında tetkikler” ve Fransa'da 1667 de Jean Ba- tiste tarafından kaleme alınan “bâtıl iti - katlar” adlı eserlerle 17 inci asırda baş - lamış olan folklor tetkikleri, 19 uncu asır- da hemen bütün Avrupa memleketlerinde tamamlanmıştır, denebilir. Halka ait olan her şey, halkın hayatı, dini, ahlâkı, anane ve âdetleri, türküleri, şiirleri, masalları, fıkraları nükteleri, oyunları, hulâsa her türlü halk bilgisi mahsulü en ince teferru- atına kadar esaslı bir usul ve titiz bir alâ- folklor Naki TEZEL ka ile tetkik edilmiş ve halkın manevi varlığı, hakiki hüviyeti meydana konmuş- tur. Tereddütsüz söylenebilir ki, bizde bir teşkilâta bağlı olarak ve ilmi bir surette halk bilgisi çalışmalarını idare ve tanzim etmek, cümhuriyet devrinde mümkün ol - muştur. Daha evel halk bilgisi ile bir ilim olarak alâkadar bulunan yoktu. Çünkü, halk medeniyetine ait hususiyetleri tes - bit için, evelâ halkı sevmek, halkın içine girmek, onun ruhuna nüfuz etmek lâzım- dır. Halbuki cümhuriyetten evel, bu halk dediğimiz mürekkep mevzu, bu geniş saha bir muamma olarak kalmış ve bu muam - mayı çözmek için çalışmak şöyle dursun, bunun yanma bile varılmamıştır. Bununla beraber ilk folklorcumuzun Evliya Çelebi olduğu söylenebilir. O, bel- ki bilmeden anlamadan pek çok folklor malzemesi tesbit etmiştir, gezdiği ve gör- düğü yerlerde her şeyden evel halkla te- mas etmiş, uğradığı şehirlerin tarihini halkın dilinden, anlatılan efsanelerden öğ- renmiye çalışmıştır. Halk bilgisi üzerinde ilk defa şuurlu bir çalışma gösteren, Çelebi oğlu Abdül - halim Hakkı'dır. Ata sözlerini ve halk tâ - birlerini topliyarak büyük bir cilt halinde neşretmiştir. Bundan sonra Ziya Gökalp gelir. Merhum, folkloru “halkiyat” diye isimlendirmekle bu ilme yeni bir veçhe vermek istemiştir. Bunlar müteferrik çalışmalardır. Cid- di bir azim ve maksatla, muayyen bir u - sulle halk bilgisi çalışmalarına yepyeni bir cereyan ve hız veren yeğgâne teşekkül, 1927 de merkezi Ankara'da olmak üzere kurulmuş olan “halk bilgisi derneği” dir. Burada derneğin faaliyetini uzun uzadıya anlatmak imkânsızdır. Şu kadarı söylene- bilir ki, bu teşekkül, memlekette, folklor üzerinde çalışma alâkasını ve zevkini do- ğurmuş, geniş teşkilâtı ve tertip ettiği se- yahatler ile bir çok malzeme toplamış, mü teaddit eserler neşretmiş ve ettirmiş ve bugün yaşadığını yukarda haber verdiği - miz “Halk Bilgisi Haberleri” adlı mecmu- ayı kurmuştur. Halkevlerinin açılması ü- zerine, mesaisini halkevlerine devrederek faaliyetini tatil etmiş olan bu cemiyetin büyük hizmetler ifa emımı unutmamak lâzımdır. Bugün folklor tetkikatına halkevleri devam etmektedir, Fakat dünyanın en zen- gin folkloruna sahip olan memleketimizde bu işe daha çok hız vermek lâzımdır. Bu mevzuda vatanımızın muhtelif köşelerine dağılmış olan idealist öğretmenlerle ve bilhassa köy öğretmenleriyle münevver gençlerimizden büyük hizmetler bekliyo - ruz, Halkevleri mecmualarının folklorumu- zu derlemek hususundaki gayretleri bü - yüktür. Yukarda zikrettiğimiz genç öğ - retmen ve münevverlerimizin bu mecmüu- alara daha fazla yardımlarda bulunmaları temenni olunur, Bundan başka, folklor etrafında daha geniş bir alâka uyandırmak ve folkloru - muzun güzel parçalariyle yurttaşlarımıza müstesna dakikalar geçirtmek için, rad - yomuzda ihdas edilecek bir servisin ne kadar faydalı ve yerinde olacağını söyle - mek isteriz. Memlekette folklorcularla teması olan, folkloru ve bundan elde edil- mesi düşünülen faydayı iyi kavramış, esas- lr bir programla bu işi yürütecek bir arka- daşın böyle bir servisin başına geçmesi de ne kadar arzu edilir. ş Türk folkloru ve türk edebiyatı eşsiz güzelliklerle doludur. Bunları tesbit et - mek, zamanın silici elinden kurtarmak lâ- zımdır, RADYO |) dU K İ YN (Radyo Difüzyon Postaları) TÜRKİYE ANKAR Radyosu Radyosi — Dalga Uzunluğu — 1648 m. 182 Kes./120 Kw. 31.7 m. 9465 Kecs/ 20 Kw. T.A.! 1947 m. 15195 Kes./ 20 Kw. T.A. ( PERŞEMBE : 19. XII, 1940 8.00 Program ve memleket saat ayarı 8.03 Ajans Haberleri, 8.18 Müzik : Hafif Program (PI.), 8.45/9.00 Ev kadını - Konuşma, 12.30 Program ve memleket saat ayarı 12.33 Müzik : Müşıerek okunan şarkıla 12.50 Ajans Hableri, 13.0$ Müzik ; Münferit okunan şarkılar 13.20/14.00 Müzik : Karışık Proğram (PL 18.00 Program ve memleket saat ayarı 18.03 Müzik : Radyo Caz Orkestrası (İl rahim Özgür idaresinde), Müzik : Karışık şarkı, taksimler seansı, Müzik : Melodiler (P1.), Memleket saat ayarı ve Ajans Ha berleri, Müzik : Radyo İncesazı, Radyo Gazetesi, Müzik : Keman ve viola duoları Çalanlar : Enver Kapelman ve İz zet Nezih, Müzik : Dinleyici istekleri, Konuşma : (Sıhat saati), Müzik : Radyo Orkestrası (Şef H. Ferit Alnar) : 1— Rameau - Mottl : Balet suiti, 2— L, van Beethoven : Birinci Ser foni, 3— G. Rossini : Sevilya Berberi üvertusü, Memleket saat ayarı, Ajans Haber. leri; Ziraat, Esham - Tahvilât, Kam biyo - Nukut Borsası (Fiyat), 22.45 Müzik : Dans müziği (PL), 23.25/23.30 Yarınki Program ve Kapanış. ATİNA Radyosu Atina radyosu ecnebi diller neşriyatı, orta Avrupa saatiyle aşağıdaki saatlerde yapılacaktır: 18.40 türkü v 19.15 19.30 19.45 20.15 20.45 21.00 21.30 21.45 22.30 Türkçe 19.45 Arnavutça 20 Almanca 20.30 Yugoslavca 20.40 İtalyanca 21 Rüumence 21.15 Bulgarca 21.25 İngilizce 22 Rumca 23.20 Fransızca 23.30 İspanyolca 23.50 Neşriyat orta dalgadan 499,20 metre veya 601 kilosikl ve kısa dalga 42,4 metre veya 7075 metre üzerinden yapılacaktır. İstanbul'la baro idare heyeti seçimi İstanbul, 18 (Telefonla) — Baro ida re heyeti âzalıklarına Hüseyin Avni Kiper, İsmail Agâh Aksak, Yusuf Ke- nan Antel, Celâl Sait Beker, Hamdi İpek, Sami Sırmalı, Yusuf Ziya Ka - raca, Ekrem İlmahi, Nüzhet Berk, Haydar Türegün seçilmişlerdir. Lord Dunsany'nin konferansı İstanbul, 18 (Telefonla) — İngiliz Edebiyat âlimi (Lord Dunsany) Bey- oğlu Halkevinde kalabalık ve güzide bir heyet önünde modern dram mev- zulu çok enteresan bir konferans ver« miştir. — Ne münasebet ? .. Gruber, iş hayatına alış: dar feci birşey yokmuş ... ve dertleri de çok oluyor ... En lüzumsuz hâdiselerin bile üzerinde duruyor .,. Sinirleniyor ... Fakat ne “ çare ki; zaman çok değişti ... Şimdi eskisi gibi iş bu- lunmıyor ... Eskiden iş vardı, adam yoktu ... Bugün çalışmak istiyen binlerce insari var. Buna mukabil iş yok ... Öyle değil mi ? — Çok doğru, — Herhalde, ben de bir iş bulurum. — Hiç şüphesiz. Tramvayda da size refakat etmeme müsaade eder misiniz ? — Tabit, tabit. Çok memnun olurum. Hiç olmazsa, bu uzun yolu yalnız başıma gitmekten kurtulurum. Tramvay istasyonunda hemen hiç beklemediler. Tramvay pek çabuk geldi. Bindiler. Pençerenin önü- ne karşı karşıya oturdular. Sonbahar olmasına rağmen hava fazlaca sıcaktı. Gizella, el çantasiyle yüzünü yel- pazelemeğe başladı. Gruber, dizleri, genç kadının diz- lerine değmesin diye biraz geriye doğru çekildi. Bi- letcinin kendilerine doğru yaklaştığını gören Gruber; büyük bir tereddütle sordu : — Biletinizi almama müsaade eder misiniz ? Gizella; kızardı. Süratle çantasını açarak bozuk para çıkardı. Gülümsiyerek : — Ben de, dedi. Sizin gibi çalışan bir insanım, Bi- letimi kendim alacağım, Sakın gücenmeyiniz. Grüber, düşünüyordu. Yıllardan sonra karşısına çı- kan bu eski dostla konuşulacak ne çok şeyleri vardı. Fakat, tramvay o kadar kalabalık ve o kadar fazla gü- rültü vardı ki; doğru dürüst iki çift lakırdı etmeğe imkân yoktu. Sonra lafa nereden başlamalıydı ? Genç kadının hayatı hakkında sualler sormağa çekiniyordu. Kimbilir, belki de kızardı ? Gizella, biraz ileri doğru eğildi : — Yazıhaneyi nerede Lçıcakıımz ? — Evimde, — Demek büyuk bir evde oturuyorsunuz ? — Oldukça, Üç gemı odam, bir de holüm var. Be - Yine çalışacağım ... Mösyö ş biri boş kalması ka- İşsiz adamın düşünceleri Yazan : MIHALY FÖLDİ nim gibi tek başına yaşıyan bir insan için büyük sayı- lır. Odanın biri kitaplarla dolu, Bir odayı yazıhane, holü de intizar salonu haline koydum. Üçüncüsü de yatak odası olarak kaldı. — Şu halde işe başladınız bile ? — Evet. Yavaş, yavaş. — Tanıdıklarınız çoktur. Herhalde onlar da işlerini size verirler. — Ümit ederim. Gizella güldü : — Ne yazık. Benim adliyede, mahkemelerde takip edilecek işlerim yok... — Her zaman için emrinize âmadeyim, Günün birin- de size en küçük bir hizmetim dokunabilirse, nihayet- siz derecede bahtıyar olacağım. çe — Ondan zerre kadar şüphem yoktur, Mösyö Gruber Sık, sık susuyorlar, gülümsiyerek biribirlerine ba- kıyorlardı. Gizella'nın birşey, nazarı dikkatini celbetti. Kocasını ve çocuklarını hiç ağzına almıyordu. Gizella, ondan niçin şimdiye kadar evlenmediğini sormak is - tedi. Fakat, biraz düşününce bu sualin yanlış tefsirlere yol açacağını düşünerek vaz geçti. Bu tramvay da ne kadar süratli gidiyordu! Zaten böyledir. İnsanın a- cele işi olmadı mı yıldırım gibi koşarlar. Fakat, bir yere bir an evel yetişmek istedi mi, o zaman da yü- rümek bilmezler. Budapeşte'nin diş sokaklarına gir- diler. Ortalık yavaş, yavaş kararıyordu. Biraz sonra şehre vardılar. Tramvaydan indiler. Gruber. eğildi. Türkçeye çeviren: F. ZAHİR TÖRÜMKÜNEY — 169 — Genç kadının elini öprü, Ayrıldılar Gruber'in, söy- liyecek çok sözleri vardı. Fakat, ağzını bile açama- dı. Ağır adımlarla evinin yolunu tuttu. Üçüncü so- kağı geçtikten sonra durdu. Kendi kendine söylen- di: , — Ben, ne aptal adamım. Kadıncağız, bana açıkta olduğunu, iş aradığını söyledi. Halbuki; benim de yazıhanede çalıştırmak üzere iyi bir memura ihtiya- cım var. Ona bir teklifte bulunsaydım ya?.. Fakat, benim verebileceğim ücreti kabul eder miydi?.. Mat- baada yüksek ve hatırı sayılır bir mevkie sahip ol- muştu. Şimdi bir avukatın: yanında kâtiplik yapmak onun için bir tenezzül olmaz mıydı? Sonra benim ya- nıma gelir miydi? Böyle bir teklife başka bir mâna vermez miydi? Her halde kendisine karşı nasıl bir hisle bağlı bulunduğumu pek âlâ biliyordur... Fakat, bunu hiç zannetmiyorum. Nereden bilecek?.. Onun- la bu hususta karşı karşıya gelip de tek bir kelime bile konuşmadık... Bunun için fırsat — bulamadım... Bir zamanlar, hislerimi açmağı çok erken bulmuş- tum... Şimdi de çok geç kaldığımı tahmin ediyorum.. Peki, bu vaziyet karşısında ne yapmalıyım? Neyse, bu meseleyi iyice bir düşüneyimde kararımı sonra veririm. Başını önüne eğdi. Yoluna devam etti. XI Gizella, durdu. Gruber'in arkasından baktı. Zaval- lı, şimdi yalnız bir eve gidivordu. Karşılıyacak, te- sellı edecek kimsesi yoktu. Sofraya oturacak, takma dişleriyle doğru dürüst ısıtılmamış yemeğini yiye- cekti. Bunun yaşamaktan ne zevki vardı? Halbuki; mesut olmağa lâyık bir insandı. Bütün hayatinı böy- le tatsız ve gayesiz geçirmeğe neden mahküm olmuş- tu?.. Ne suç işlemişti? Neye — işinden çıkarılmıştı? Niçin ona da lüzumsuz bir adam damgası vürülmüş- tu? İnsanların mukadderatını tayin eden kimdi? Bu ne müthiş bir şeydi! Gizli bir kuvet, sen lâzım- sın, gül, yaşa, eğlen, mesut ol, sen lüzumsuz, artık bir insansın, git, bedbaht ol, ıstırap çek, öl, diyor« du. $ Kendini bildiği günden itibaren talihli insanlartla talihsiz insanlar ,arasındaki derin uçurumu görmüş ve anlamıştı. Talhsiz adamlardan kadar uzaklaşmağa çabalamıştı. Bunun için bıbaıı- nın evini terketmiş, Babavski'nin izdivaç teklifine razı olmamış, Gruber'in, aşkından kaçmıştı. Fakat bütün bu gayretleri boşa gitmişti; karanlıktan bir yumruk kalkıyor, olanca şiddetiyle kafasına iniyor ve onu uzaklaştığı insanlara, kaçmak ve kurtulmak istediği muhite iade ediyordu. Git, senin yerin onlı- rın yanındadır, diyordu. . Niçin? $ Evet, Niçin? Bu yumruk kimindi, onu kim ıdırı ediyordu? VP E N Akşamın karınhğı iyice çökmüştü. Evlerde, so- t kaklarda ışıklar yanmıştı. Gizella, olduğu yerde mıh- lanmış gibi duruyordu. Birden bütün vücudunun buz ğibi donduğunu, dizlerinin titrediğini hissetti. Aklı- na Karol Rauberg geldi. Çünkü; o da böyle meçhul ve anlaşılmaz bir yumruk olarak görünmüştü. Hiç bir günâhı olmadığı halde beynine inmişti. Gidip ondan, bu haksızlığının hesabını sormamış, ona karşı kal- binde biriken kini yüzüne haykırmamıştı. Bu alçak - adam, onun bütün hayatını zehirlemiş, saadetini mah- vetmişti. Bunu neden yapmıştı? Gayet basit, arzula- rına boyun eğmediği için intikam almıştı. Akşamın bu saatlerinde, sokaklarda mal z Ki P