Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Ü US * » KT y SÜ G ... ( H AYAT VE SI HAT ) Pilâv ideal yemek midir? t Haylice zaman oluyor, İstanbul'da Galatasaray Lisesini bıtirdikten sonra Paris'te yerleşmiş bir zat beni orada evinde yemeğe dâvet ederek pek ince fransız yemeklerinin arkasından bir de pilâv yedirdiği vakıt, doğrusu, bunu bir tuhaflık olsun diye yaptığını zan- netmiştim ... Nice yıllar sonra, İstan- bulda Galatasaraylılar Birliği kurula- |rak o liseden çıkanların senede bir gün mektepte toplanıp pilâv yediklerini - gazetelerde okuduğum vakıt anlıyabil- dim ki, Galatasaray Lisesinde okuyan- '&Şhn biribirlerine bağlıyan ideâl pilâv- h — Renk ve zevk üzerine münakaşa edi- lemez, derler. Belki, bazıları bir mek- /“tepten çıkan zatlar arasında rabıta ola- idealin pilâv olmasını garip bulur- r da meselâ Galatasaray Lisesi garp Miyeü dillerinden birini - eyice —&grenexek © medeniyetin bilgilerini İ aîdumuzı yaymak için açıldığından atasaray'dan çıkanların kendilerine fikri bir ideal seçerek her sene, hepsi- nin pek iyi bildikleri şüphesiz olan, ız dilinin klâsik eserlerinden, hiç -— olmazsa gerçekten edebi romanların - — dan birini dilimize çevirmelerini, ya- Galatasaray Lisesi kurulduğun - danberi oradan unutulmaması lüzumlu hocalar gelip geçmiş olduğun- _!İiıl sene onlardan birinin hayatını tetkik ederek yazmalarını tercih eder- er. Bence, Galatasaray'dan çıkmış zat - ların, arada sırada olsun, ciddi bir ter- — eüme yahut zati tetkik neticesi bir e- |— ser yazarak birlikleri namına meyda- *na çıkarmaları yurdumuz için hiç za- — rarsız olacağı şüphesiz bulunmakla be- raber, bu zatların birliklerine bayram olarak seçtikleri günde toplanıp bir “arada yemek yemeleri de pek isabetli birşeydir. Çünkü dünyanın her yerin- “ de yemek insanları bıribirlerine bağlı- /— yan en iyi rabıta olarak tanınmıştır. Ancak, pirinç pilâvı bu rabıtayı te- —min edecek ideal yemek olmağa lâyık — mıdır ? Bu cihet düşünülmeğe değer zannediyorum. - Pirinç, vakıa, bugün de bütün dün- aki insanlardan en az dörtte biri - rağbet ettikleri gıdadır. Fakat in- cinsinin dörtte birini teşkil eden pirinç düşkünlerinin en büyük kıs- mı Asyalıdır. Pirinç Asyalı olanların — sembolüdür. Medeniyetin beşiği de — Asya'da olmakla beraber medeniyet beşiğinden çıkıp Avrupa'ya geçtikten sonra haylice gelişmiş ve pirinç pilâ- — windan daha ince sanatlı epeyce ye - — mekler icat edilmiştir. Onun için, As- ya'yı temsil eden pirinç pilâvının Av- rupa medeniyetini öğrenmek üzere o- kutturulmuş zatların birliğine de sem- bol olup olmiyacağı kendilerinin zev- kıne bağlı bir meseledir. Zevk cihetinden düşünülünce, ken- dim de pilâvı pek sevdiğim için ona lezzetsiz yemek diyemem. Şu kadar ki pilâvın lezzeti kendinden değil yağın- dandır. Sade pirincin ne kadar lezzet- siz olduğunu hastalığmda sade suya pirinç çorbası içmiş olan herkes bilir. Meselâ buğday yahut mısır buğdayı sade suya haşlanılarak lezzetle yenilir de sade pirinç yenilemez. Pilâvın lez- zeti yağdan gelince de kızarmış ek - Eğildi. Elini okşadı: — Yavrum, kızım ağlama... sun, oldu mu ya bu? Şimdi de hıçkırıyor- ?... Sus, yavaş, dıvarlar incedir. meğe yağ sürüp yemek daha faydalı olur, hiç olmazsa pilâv gibi peklik ver- mez. Pilâvın, yağından dolayı, şişmanlık verdiği meşhurdur. Ondan dolayı -bir aralık düşünüldüğü gibi- Galatasaray Lisesi'nin kızlara mahsus kısmının a- çılamamış olması pek münasip olmuş- tur, denilebilir : Orada okuyup çıka- cak kızlar da pilâvı kendilerine ideal yemek saymış olacaklarından, yusyu - varlak oldukları zaman ne kadar üzü- leceklerdi... Beslemesine gelince; yalnız kalori bakımından, pirinç kendisinin bir bu- çuk misli ekmeğe ve üç buçuk misli patatese bedel olduğundan -yemekler- de vitaminlerin ve madenlerin lüzumu anlaşılıncıya kadar- kalabalık küleleri besliyenlerce pek muteber sayılırdı. Fakat çok pirinç yiyen japonlar beri - beri hastalığından binlerce kı- rildiktan sonra pirincin vitamin ek - sikliğinden dolayı ne kadar zararlı g:- da olduğu anlaşıldı. Çünkü vitamin- lerin bir çoğundan zaten mahrum olan pirincin B 1. vitamini de, pirinç beyaz- landıkça kabuklarında kalır. Ondan dolayı pek beyaz pirinçten pilâv ye - yenler o hastalığa maruz bulunurlar. Pilâva katılan yağ da, maalesef, c ek- sikliği tamamlıyamaz. İnsana en lüzumlu on iki madenden pirinçte beşi eksik olduğundan bu ci- hetten de pirinç pek yavan bir gıdadır. Kalan medenlerin neticesi de asit ol- masından dolayı, yağın da asit olması buna ilâve edilince, pilâv şişman ve şe- ker hastalığına istidadı bulunanlar için pek zararlı yemeklerden biri olur. Yediğimiz bütün hububat arasında en ziyade asit pirinç olduğu hatırdan çık- mamalıdır. Pirincin bir kusuru da fosfor ma - deni ile kireci arasındaki nisbetin bir- den pek uzak, ancak 0,10 olmasıdır. Bundan dolayı çocuklar için de ideal bir yemek olamaz. Çocuğu semirtir, fakat kemikleri çürük kalır. G Ak Tokat'ta eşya piyangosu 'Tokat; 6. aa. — Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından ihzar ve geliri vi - lâyetin fakir çocuklarına ve bilhassa zelzelenin öksüz braktığı kimsesiz yavrular ihtiyaçlarını karşılamak üze- re tertip edilen zengin ikramiyeli eş- ya piyangosu 20 haziranda orta okul-, da resmi heyet muvacehesinde çekil -| mesine karar verildiği haber alınmış- tır. Bu gün ULUS Sinemasında Çift Film 16 -18.45 ve 21 de GİZLİ İZDİVAÇ Loretta Young ve Robert Taylor 14.30 ve 17.30 da KARA DEV Ayrıca Paramont Jurnal Amiral Abrial Son çarpışmalarda şimal deniz ordular başkumandanı olan amiral nasıl yetişti Artık Amiral "Abriol” ün adı da resm! tebliğlere girmiş bulunuyor. Dunkergue'de tecrit edilmiş olan askeri kampın ve ona tâbi bulunan kıtaların iaşe ve deniz müdafaasını temin, sevk ve idare gibi ağır bir vazife bu kumandana tevcih edilmişti. Böyle bir şefin imkânsız addedilen bu işi başaracağına emin olunabilirdi. Amiral Abriol genç bir âmiraldır. Alt- muşını henüz aşmış bulunuyor. “Tarn” da doğmuş bulunan, 1896 da “Deniz mektebi- ne” giren amiral Abriol, geçen harpte “Jean - Bart” zırhlısında mülâzim ve atış direktörü olarak harbetti. Sonra “Ardent” gemisinin kumandanlığına geçti. Bahriyedeki şöhreti, kendisinin gayet iyi, bilhassa sevk ve idarede eşi bulunmaz bir denizci olduğu merkezindedir. Bu şöhrete, bahriye kaymakamı; Ü- çüncü torpido filosu kumandanı, “Tour- ville,, ile dünyayı devri zamanında gemi kumandanı ve nihayet 1934 te de şefi bu- lunduğu birinci filonun hafif divizyonları- na kumandan muavinliği ederken bıraktı- Bi İntibalarla sahip olmuştur. Söylemek caizse, amiral Abriol, 10.000 tonluk kruvazörlerin adamıdır. İki sene erkânıharbiye ikinci reisliği işlerini tedvir ettikten sonra 1936 da Akdeniz filosu baş- kumandanlığına tayin edildi., Orada da en güzel kruvazörlerimizden olan (Algöri)ye İyi bir nam kazaadırdı. Muk ın başl | bir ay e- vel üçüncü mıntakanın Âmiri bulunuyordu. Bu senenin bidayetinde amiral (Castex)'i istihlâf ederek şimal harekât sahnesi ku- mandanlığını ühdesine aldı. Derin meziyetleri ceddinin kim olduğu- nu ifadeye kâfidir. Biraz asık suratlı, temkinli ve düşünce- Hi olan bu adam, sade bir kolaylıkla mües- sir şekilde hareket etmesini bilen şahsi- yetlerdendir. *“Paris Soir'dan,, Tanklara karşı harp mefodu Almanların harp metodları karşısında, genral Huntziger, ordusuna şu emriyevmi- yi tâmim etmiştir: Asker! Harp başladı; düşman, galip gelmek İçin senin mücadele ruhunu zâfa uğratmak istiyor. İlk hamlede onun kullan- dığı taktiğin, harp hud'aları ve silâhının gayesi, seni tedhiş etmektir. Bunu senin bilmekliğin lâzımdır. Düşman hava silâhı çok tesir yapmakta fakat az zarar vermek- tedir; bunu kendin takdir edebilirsin. Tay- yare yaklaşınca, tekrar mücadele vaziyeti- ne girmek Üüzere, gizlenip kendini koru. Sanma ki, geri gidersen, emniyet altına girmiş olursun. Görmemiş bhile olsan, bizim hava silâhımız seni korumaktadır. Şunu bil ki, tanklar piyadeye karşı fazla bir şey yapamamaktadır. Çukurda veya siperde gizlenince, tank seni göremez; bırak geçi- versin; ondan sonra, ona refakat eden kı- lâvuza ateş et; kılâvuzsuz - bir tank, kör- dür; benzin tedariki için, o, er geç girdiği yeri terketmek — mecburiyetindedir. Bizm topçumuz tanklara karşı son derece İsir olmaktadır... Birçoğunun sandığı gibi, düşmanın kuvetli olmadığını da bil. Ona karşı iradenle hareket edince, ondan daha kuvetli olursun. Mukabil taarruza geçti - ğgimiz her yerde bir sürü esir aldık. Dayan! Müdafaa ettiğin şeyi unutma, Düşmanı geçirirsen, hayatından da daha kıymetli bir şey kaybedersin. Bu takdirde, sana ya- kın olanlardan uzaklaştırılacak ve ölüm - den beter olan köleliğe düşeceksin. Pariste maruf beş kişi tevkif edildi Paris, 6 a.a. — Paris sosyetesinin maruf şahsiyetlerinden beş kişi, devletin emni- yetine karşı dahilen ve haricen komplo kurmakla maznun olarak polisce tevkif edilmiştir. Düşünceler — Propaganda ve yeni Matbuat U. Kötü bir davâ emrinde yalan ve riya söyliyen ecnebi radyolarını dinlemek âde- tim değildir; şahsına hürmeti olan her tür- kün de aynı şekilde hareket ettiğini bili- yorum. Onları dinlerken kendi kendimize sormamak mümkün değil: — Aceba bu propagandaları idare eden kimseler bütün türkleri, bu derece bayağı lâkırdı manevralarına inanacak kadar saf- derun mu sanıyorlar? Her halde öyle ol- mâlı ki aylardanberi devamına şahit olu- yoruz. Evet, mutadım Ankara radyosunun neş- riyatına sadık kalmak, memleket gazete- lerini okumaktır. Hiç bir tedbir bizi ecne- bi radyolarımnı dinlemekten, muharip veya harp dışı memleket Matbuatını takip et- mekten menetmiyor. Biz de, kendimize bı- rakılan bu hüriyete lâyık olduğumuzu, ec- nebi propagandalarının tesirine kapılma- makla isbat etmekteyiz ve edeceğiz. Filhakika, ecnebi radyolarının biribirini tutmıyan haberlerine büyük bir düşkünlük göstermemekle kazancır şu olur; cep- he hwb:ıl:rın n alarmı içinde selim dü şün cemizi kaybetmeyiz, kalamız karmakarışık bir hale gelmeı Zira bugün cereyan cdc. harbin bir “cep” yahut bir “cephe" olmaktan daha büyük, daha cıha'ışumuı bir mahiyeti olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Biliyoruz ki garp cephesi Som, En, Flan- dr ve saire cephesi demek değildir; geniş- liyebilir bu vüsatin ncreyı varacağı da tahmin olunamaz. Avrupada harp dışı milletler içinde va- karını muhalfaza eden, edepli konuşmayı bilen memleket radyosu, çok şükür, türk radyosudur. Lâkin, memleketimizde de ko- lay inanabilen, çabuk bozulması mümkün olan bazı saf hattâ muzır insanlar olabi- Hi bi rın mevcudi y:tım teslim etmek vze güvendiğimize alâmettir. Hiç şüphe yok ki — Madrid muhasara sının yadigârı olarak dünya dillerine ge- çen — beşinci kol sözünün ifade ettiği menhus ve meşüm “ordu bozanlar” im en az muvaffak olabileceği yer Türkiyedir. Hükümetimiz geçenlerde aldığı bir karar- la Başvekâlete bağlı bir Matbuat Umum Müdürlüğü meydana getirdi. Bu tesisin va- zifelerinden biri de memleket enerjilerini, doğru olduğu münakaşa götürmiyen davâ- mız emrinde toplamağa hizmet etmektir. Propagandanın bir de, tabir caizse, ak tif tarafı vardır. Çiviyi iyi cakmak için bir kere küvet'e değil, birçok defa usulle vür- mak lâzımdır. diyen mesel bu propa- İ Müdürlüğü gandanın tarifi olabilir. Yeni —Matbuat umum müdürlüğünün bir işi de, milli ide- allerin en vazıh türk dimağına kadar ku- vetle yerleşmesi için memleketteki fikir seferberliğini sevketmek olacaktır. Dünya ile münasebetlerimizde, mukad- deratımızı tam bir emniyetle usta ellerine bıraktığımız şef!erın takip ettiği siyasete yardımcı olmak için milleti uyanık, tek ve toplu tutmak, haricin izmihlâl ve dağı- nıklık yaı'aımak istiyen manevralarıma ak- tif bir şekilde karşı koymak, müsbet pro- paganda faaliyetinin başlıca hedefini teş- kil eder. Bütün bu vazifeleri memlekete en ha- yırlı bir şekilde ifa edeceğini umduğu- muz yeni Matbuat umum müdürüne vazi- fesinde muvaffakiyetler temenni ederiz. Cihan, tehlikeli anlar yaşıyor. Memle- ket bavasının sükün ve temizliğini boz- mak için el altından yahut açıktan açığa propaganda yapanlara karşt halkı tenvir et- mesini radyolarımızdan,* matbuatimızdan bektemek-hakkımızdır. Yeni teşkilâtin ter- tibine lâzımgelen Yamandan sonra öonun bü nuvaffakiyetle başartmasını bekliyebi- liriz. Radyonun yalnız bir eğlendirme vası- tası, gazetenin bir ticaret metarı, turizmin bir hava tebdili olmadığını mık biliyo- ruz. Radyomuzu açtığımız zamâan, haklı olayak bekliyeceğimiz dinlendirme yazi: fesinden başka, oııdan öğretici ve bilhas- sa imandırıcı şeyler beklemek de tabilidir. Sırf neşriyat proğramını doldurmak için yapıldığı zehabını veren konferans ve ko- ht uşmaları dinlemeğe mahküm edilmemeli- yiz. Rad müsahabesi ansiklopedi sayfa- larını okumak olmamalıdır. Cenubi Ame- rikada ı Jakapa kuşlarının âdetle- ri ne | arip olursa olsun bizim rad- yomuzda tılmıyacaktır. Bir tek rad- yosu n Türkiyede onu — hem “Muhitülmaörif”, hem kirizci olarak kulla- nacak zamanda değiliz. Radyonun propa- gandadan başka bir şeyde kullanılmadığı teknik zamanlardayız. Bizde de öyle yapı- lacağını biliyoruz ve bekliyoruz. Filhakika “lâkırdı” başladığı zaman baş- ka istasyon aramak lüzumunu duyarsak o xadyonun vazifesini yapmadığına hükmede- biliriz. Propaganda, asagı cinsten olmadı- Bi zaman, bir hünerdir. Kısaca, yeni Matbuat umum — müdürlü- günden bir “Proparanda müessesesi” faa- liyeti bekliyoruz. Kısa bir zamanda ve imkânları derecesinde bu işi göreceğine de inanımız olsun — xxx “ KÜÇÜK DIŞ HABERLER x Vaşington — Federal muhaberat ko- misyonu, amerikan radyosu amatörlerine, ecnebi memleketlerde ikamet eden amatör- lerle muhabere etmeği menetmiştir. Ko- misyonun söz söylemeğe salâhiyetli âzası bü tedbirin Avrupa harbinden dolayı alın- dığını bildirmiştir. x Toledo — Bir italyan firması Alca- zar harabelerini filme alırken bir yangın nıak;âuxe süratle genişlemiştir. Civardaki garfizon efradının yardımı sayesinde yan- gin süratle söndürülmüştür. x Paris — Peyrouton Tunus umumi va- liliğine tayin edilmiştir. xX Madrid — Fransa'nın yeni Madrid sefiri Abaume hafta sonunda ve yeni İngil- tere sefiri Samuel Hoare bir gün sonra ve- ya hafta başında itimatnamelerini takdim edeceklerdir. x Vaşington — İngiltere sefiri Lord Lothian hariciye nezaretinde Sumner Vel- les ile görüşmüştür. x Vatikan — Fransaniın Vatikan nez- dindeki yeni sefiri Vladimir d'Ormesson gelecek pazar günü itimatnamesini papa- ya takdim edecektir. Parazite karşı bir icat İzmir, (Hususi) — İktisat vekâleti, oda ve salonlarda radyonun parazitini anten- siz olarak asgari hadde ındıren bir âLeun Edirne'de ipek böcekçiliği kursu Edirne (Hususi) — Edirne'de munta- zamen açılan kurslardan biri de ipek bö- cekçiliği kursudur. Her sene iki ay devam eden bu kurs 34 mevcutla bu sene de ipek böcekçiliği istasyonunda açılmıştır. Böcekçilik istasyonu — böcekçilerin to- humlarını fışkırtmak, fışkırtma esnasında yaptıkları hatâ yüzünden verdikleri böcek zayiatını önlemek ve koza — istihsalâtmı arttırmak maksadiyle en çoök böcek besli- yen mahallelerde bu sene üç tane ipek bö- ceği Yişkırtma evi açmış ve fakir böcek- üanünü Darasız Silsrs AY0 kutu, böcek tohi olara AETLMİŞTtIT. Öğrendiğime göre bu miktar gelecek se- ne on , misline çıkarılacaktır. Bunun için şimdiden tedbirler alınmıştır. Edirne ve Trakyada böcekçilik her yıl biraz , daha inkişaf etmekte ve istihsalât artmaktadır. Trakya'da koza istihsalâtı 234.894 kiloya çıkarılmıştır. İzmir'de mahsul vaziyeti İzmir (Hususi) — Son yağmur ve dolu, bazı' mıntakalarda epeyce zarar yapmıştır. Ödemiş'in Kiraz nahiyesine fındık büyük- lüğünde dolu düşmüştür. Bu sene pamuk rekoltesi geçen seneye nazaran üçte bir az olacaktır. Çiftçi yağ- müur yüzünden zeriyatını yapa- mamıştır. Menemen ve Torbalı'da hâlâ su altında tarlalar vardır. Küçük Menderes mantakasında da kanallardan bazılarının bozulması bunda müessir ol RADY çe D Ü A bi ( Rodyo Difüzyon POflg TÜRKİYE Radyosu — —( Dalga Uzunluğt 182 Kes./120 81117 m — 9465 Kes./ 19.74 m. 15195 Kcs./ CUMA: 164400 6 12.30 Program, ve memlâ" D l 12.35 Ajans ve meteoroloji 12.50 Müzik: muhtelif “rşnü' 13.30/14,00 Müzik: karışi$ &d 18.00 Program, ve mcm"'( 18.05 18.30 19.10 zik. Çağla, Şe:;i lçlğ 1 — Hüseyni peşre 2 — Tanburi Ali ef. (Nice bir hasreti Câf 3 — Bimen Şen - (İçtim suyünü). 4 — Refik Fersan * (Sabah güneş dos” $ — Hüseyni türl lıyan bülbül). Iİ — Okuyan: Safiy€ © 1 — Udi Mehmet - * (Görmezsem eğer). 2 — Hicaz şarkı: rucısım) — Hicaz türkü: (B AD İ Memleket saat ayaflı " teoroloji haberleri. Müzik: fasıl heyeti. Konuşma. Müzik, Çalanlar: çihe, Şerif İçli. Senar, 1 — Sel, Pınar - tık yetişir). 2 — Lemi - uşşak “'v buldum veci visali): 3 — Şevki bey - uışik seler — gelmez). 4 — Devda - gülizar $ bi çeşmi biüet), $ — Dede - gülizar nazlı sekip gider). 6 — Tahir türkü: ( yumak yuvarlar). | Konuşma (bibliyogrâ'/ Müzik: küçük orkestfâ Aşkın). V 1 — Johann Strauss: manları efsanesi (Vl“&, 2 — Walter Noack! 3 — Dohnanyi: R:P!*’dı 4 — J. Breuer: Ser $ — Franz Dello: sokağında, 6 — Zicehrer: aşık (RO'4 7 — Heinz Münkel: kası, 8 — Jsola Bella: Se! Memleket saat ayarl öği leri; ziraat, esham - © biyo - nukut borsasi 22.50 Müzik: cazband (Pİ. 23.25/23.30 Yarınki programı 19,45 20.00 20.30 20.45 21.10 21.30 22.30 ( FRANSIZ RADYOR FRANSIZ Radyosunun yatı günde iİki defa yapıl rın saat ve dalga — uzunl bildiriyoruz : 1 — TÜRKİYE saatiyle — P.T.T, 253M. Radiyo — 4 227 M. : 2 — TÜRKİYE Saatiyle dalga 4144 M, d A ŞA A, ,(' -( TNGTLİZ RADYÜ! İNGİLİZ Radyo şırkeunll : Broadcasting Corporation lerde haber neşriyatı pı-o:ld Saatiyîo 'rtmxçf'm İNGİLİZCE Tahran radyosu, kisa dıls' saat 11.30 dan 14 e kadır Üzüm, incir rekoltesi normaldir, “Yalniz başlarda bazı hastalıklar görülmüştür. Müdadele b Üzerinden, 17.13 döl 380 m. 99 dalga uzunluğu Ü 20.30 dan 23.30 a kadar mucidi olarak eski telsiz yi 1 bay Osman'a berat vermiştir. inden h l tedbirler Zeytin mahsulü çok bereketlidir. söyleniyordu: Sokakta hızlı adımlarla yürürken kendi — Zalim insanlar, içinizde elini uzatıp, l üzerinden neşredil (Yukarıdaki Saatler Yandaki odadan sesini işitirlerse, böyle cici, güzei bir kızı ağlattığım için beni ayıplarlar. Belki; akıl larına başka bir şey de gelir.. Dur, sana biraz bon, bon vereyim... Cebinden, zarif küçük bir kutu çıkardı. Genç kıza uzattı: — Bak, ne güzel şekerlemeler... — Teşekkür ederim, istemiyorum. — Haklısın, sen bonbonu ne yapacaksın? Sana, er- kekler gibi konyak, şarap ve yıhut viski ikram et- meli. Hafif bir kahkaha atarak, devam etti: — Tuhaf, çok tuhaf... Şimdiye kadar çalışamıyo- rum, diye ağlayıp sızlıyan bir kadına tesadüf etme- miştim. Bütün çalışan insanlar, bir dakika işten kur- tulurlarsa kendilerini bahtiyar sayarlar. Ah!... İmkân olsa da, ben de çalışmasam. Biraz evel söylediğin gibi seyahatlere çıksam. Yazın sıcak günlerini deniz kenarındaki lüks plâjlarda geçirsem... Ama, ben ça- lışmağa mecburum. Çünkü; erkeğim... Zavallı küçük kız, tabiatin sana verdiği en büyük hediyeden istifa- de etmesini bilmiyorsun. Güzel bir kadın olarak dün- yaya gelmenin kıymetini takdir edemiyorsun. Her arzunu çok kolay bir şekilde temin etmek ka- bil iken, bunu düşünemiyorsun... Pek âlâ, istediğin gibi olsun, çalış... Ama, ağlama... Çok rica ederim ağ- lama... Sana iş bulmak için elimden gelen yardımı yapacağım... Söz veriyorum... Haydi gül bakayım ar- tık... Senin kadar güzel tebessüm etmesini bilen kadın pek nadirdir. Gülüşün tıbkı Maria'ya benziyor, onu batırlatiyor. Gizella, dudaklarını ısırdı. Sinirli hareketlerle e- lindeki küçük mendilini oğuşturuyordu. — Maria, sana hiç hususi hayatından bahseder mi güzelim? — Ne gibi efendim? — Meselâ, bana dair olan şeylerden, Yazan: Mihaly FOLDI Gizella, birden ayağa kalktı. Biraz sert bir tavırla cevap verdi: — Hayır! — Seninle samimt değil midir? * Gizella, kaşlarını çattı: — Ben, kimsenin hususi işleriyle alâkadar olmam, Erkek gülümsedi: — Mükemmel. Ağzın çok sıkı imiş. Bundan çok memnun oldum. O halde sana, mühim işler yapan bir di yanında 1 kâtiplik gibi bir vazife bula- yım, Sır saklamasını bilen ve lüzumsuz gevezelikler- den sakınan insanlara daima ihtiyaç vardır. Mesele kalmadı. İki gün sonra gel beni gör, olmaz mı? — Ama, Maria'ya sizi ziyaretimden bahsetmiye- ceğinize söz veriyorsunuz değil mi? — Bunu nasıl tasavvur edersin? Bu ziyaret ikimiz arasında bir sır olacaktır. Haydi, güle güle. Pardon bir dakika az kalsın ynutuyordum.... Beni, kendine en yakın ve en samimi bir dost olarak bil... Bana sonuna kadar itimat et... Maria ile birlikte oturmak istemi- yorsan, senin için küçük bir apartıman arıyalım... Bir işe girinceye kadar sana biraz da yardım edeyim... Caketinin cebinden siyah para çantasını çıkardı Parmaklarının arasına kıstırdığı bir banknotu genç kıza uzattı. Gizella, sarardı. Başiyle red işareti yapa .rık geriye doğru çekildi. Gözlerini yumdu. Bir keli- "',' me bile söylemeğe iktidarı kalmamıştı. Başı müthiş eByoı'clıı. Kapıya yaklaştı. Ravberg ilerledi. Kızın Türkçeye çeviren: F. Zahir TÖRÜUMKÜNEY bu hali fevkalâde hoşuna gitmişti. Kollarından yaka- ladı, heyecanlı ve yavaş bir sesle söyledi: — Yanlış anlama Gizella. Seni müteessir ettiği- me üzüldüm... Bunda gücenecek bir şey yok... Bir in- sanın baldızına yardım etmesinden daha tabif bir şey olur mu?.. Peki, peki israr etmiyorum... Yarın değil, öbürgün beklerim! N Uzun boylu, pala bıyıklı uşak Gizella'yı sokak ka- pısına kadar geçirdi. Geniş bir reveransla kızı selâam- ladı. Gizella, sokağa çıktı. Kocaman kapı arkasından bâiyük bir gürültü ile kapandı. Geniş merdivenlerden iaerken dizleri titriyordu. İçinde, sebebini anlıyama- dığı, tahlil edemediği bir sızı vardı. İnsanın daima başkalarının karşısında küçülmesi, — izzetinefsi-den, gururundan fedakârik etmesi mi lâzımdı? En basit dilekler için herkese saatlerce izahat vermek, gözyaş- ları mı dökmek icap ediyordu? Belediyede, hayal su- kutuna uğramış, büyük bir ümitle Maksi Ravberg'e koşmuştu. Şimdi, onun yanından da hüzünle ayrılı- yordu. Maksi, onun müracatini başka türlü tefsir et- miş, ayrı bir apartıman kiralamağı teklife kalkışmış tı. İnsanlar, daima bir menfaat hissiyle mi hareket e- diyorlardı. Karşılarındakinden yaptıkları iyiliğir nukabilini beklemek insanlığa yaraşır mıydı? Ona baldızım, diyordu. Yanına sokulup, kulağına fısıldar- ken sesi nasıl da titriyordu. İhtimal Maria ile baş, ba şa kaldıkları zaman da böyle heyecanlara kapılıyor- du. kızı kürtaracak hiç bir kimse yok mu? Yorgun ve bitkin bir halde ablasının evint Ablasının boynuna atılıp, sabahtanberi başın?” 4 çenleri hıçkrarak anlatmak, ondan bir teselli * ’î için kalbinde sonsuz bir arzu uyandı. Bu ke€ nında onu anlıyacak, dertlerine ortak olacak ” bir insana öyle ihtiyacı vardı ki; bu hisle odasına daldı, Maria'nın mağrur bakışlariyle larndaki müstehzi tebessümleriyle karşılaşti- durdu. Bir saniyede biraz evelki düşüncelerif nâsızlığını anladı. İnce bir zevkle döşenen 0? çinde gözlerini gezdirdi. Karlardan ıslanan â) na, eteklerine sıçrayan çamurlara baktı. Bu Bi bu odaya girdiğine utandı. Onun burada İŞİ Lüks içinde ve büsbütün başka telâkkilerle ) bu kadının onu anlaması imkânsızdı. Bura! kün olduğu kadar çabuk ayrılmalıydı. NIL Yemekten sonra ablası Gizella'nın eline P'fı tırdı. Biraz dışarı çıkıp dolaşmasını, havâ l tavsiye etti. Gizella, doğru geçen seferki P gitti. Gene bir kenara çekilip gazete okumâ Gazetede geçen defa okuduğu gibi kendisini : k;tîy lâkadar eden bir makale bulamadı. Bir sül n* vardı, çantasından not defterini çıkardı. tşinf yacak bir ilâna rast gelirse not edecekti. Fakâ ilânlar iş verenlerden ziyade arıyanlar tarafi rilmişti. Bunları okudukça gözleri kararıy? leri büsbütün kırılıyordu. Ne kadar da çok ğ dı. Bir kadın öğretmen boğazı tokluğuna İ$ 3ir mühendis, küçük imalâthanelerde usta?? razıydı, Yüzlerce insan bir lokma ekmek P ! sanabilmek için çırpınıyordu. Bir insanınl qlı' cek bir iş bulması bu kadar zor muydu? ” hali ne olmuştu böyle? Birden kendini toP b