Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
vUyra U ULUS — Son seyahafin inlıbaları - DÖNÜŞ J Fransız sahillerine geçmek kolay- sa da, limanlardan Paris'e tren bul- — mak tesadüfe bağlı idi. Sonra Semp- lonu yerinde bulmak ve italyan mü- dahalesinden emin olmak lâzımdı. İngiliz hükümeti, türk heyetini bir ' — deniz tayyaresi ile memleketlerine h d Hdi yollamak inde ş tur. Son öğle yemeğini Lord Halifaks- m sofrasında yedikten sonra, İngil: ere'nin cenup limanlarından birine — hareket ettik ve geceyi bir plâj ote- — İinde geçirdik. — Heyete katılan bazı yeni arkadaş- - Tarla birlikte yirmi bir kişiyiz. İm- — paratorluk Hava Yolları'nın dört — motörlü, ferah ve rahat tayyaresine rerleştik. Tayyarenin bir mutfağı, tı kisilik bir fümuarı var. Tavanlar sek, pencereler geniş, hiç bir / mübalezasız, kanatlı bir Pulman va- — gönuü içindeyiz. Yarım saat sonra, denizde, bir in- iz harp gemisinin ateş tâlimleri- ne r#!geldik. Bu da, sanki bize de- »nizle hava arasındaki heyecanlı mü- cadele hakkında bir fikir vermek için tertip edilmişti. Fransa'nın batı - şimalindeki top- rak dilimini geçtikten sonra, Loire ağzındaki Saint - Nazaire kasabası- — na indik. Bir telsiz bozukluğundan olayı İngiltere'den geç kalkmış ol- uğumuz için, geceyi Marsilya yeri- burada geçirecektik. - Dolambaçlı ve eski bir taşra oteli! rında birçok ingiliz zabitleri var. ransa'daki Polonya, yani Angers azisi, kasabadan galiba otuz kilo- etre uzaktadır. Gece bir saat kadar süren bir alert! Beş ön dakika kadar karan- Tık koridorda dolaştım. Yere altmış- — İik bir ingiliz çömelmişti. Önünde - hafif ışıklı bir elektrik feneri vardı. Bir aralık ışığına, kendisine ve ka- mla bana bakarak ve gülümsiye- 5 ; ingiliz telâffuzu ile mırıldandı: — — Civilisation! — Sonra bize nereye gideceğimizi e 4 du: Türkiye'ye! cevabını verdik. — Orada güzel bir millet tanıya- — — Fakat biz türküz.. — Ha.. ha.. nasıl tahmin edebilir- “dim? Ben sizi Çanakkale'de tanı- — Sonra o da bizim gibi, canavar düdüğünün istirahat sesini bekle- |— mektense yatmağı tercih etti; oda- çekildik. Ertesi gün ilk durağımız Fransa- onm garp sahillerinde, İspanya hu- duduna yakın, Biskocros istasyonu idi. Benzin aldıktan sonra Marsilya- ya doğrulduk. İlk programa göre geceyi burada geçirecektik. Fakat — kaptan, eğer Ajaccio'ya gidecek ve oradan sabaha karşı kalkacak olur- sak, o akşam Atina'ya varmamız müışıkün olduğunu söylüyordu. Bu suretle kaybettiğimiz bir günü ka- zanmış olacaktık. Marsilya'dan öğle üstü kalktık. Bir müddet .Cöte d'Azur kıyılarını - seyrettik. Bir hayli uçtuktan sonra, -— tayyarenin memurlarından biri ka- n — maralara geldi, — ,Telsizle ingiliz hükümetinden aldığımız emir üzerine Marsilya'ya ; dönüyoruz, dedi. Seyahatimizin en heyecanlı saf- hası, bu dönüş dakikaları olmuştur, Bunun sebebi yalnız şu olabilirdi: Ya İtalya harbe girmiştir, yahut — girmek üzeredir! $ Karaya indiğimizde kaptana ni- çin geri döndüğümüzü sorduk. Gü- lümsiyerek: “— Sizin Ajaccio'da — ge l izi ist iş olacaklar!” — dedi. y * Bu cevabın arkasında kim bilir ne esrarlar saklı olduğunu düşünerek, şehre doğru yola koyulduk. Halbuki hiç bir esrar yoktu: merkezde kap- tanın fikrine iştirâk etmemişler, ve geceyi Marsilya'da geçirmek lâzım: geldiğini tebliğ etmişlerdi. Bunun iyiliği şu oldu, ki birkaç , saat, Saint - Nazaire'den sonra Mar- silya'da her tabakadan halkla te- mas etmek ve alman darbesinden sonra fransız mağneviyatı hakkında bir fikir edinmek fırsatını bulduk, İngiltere'de ingiliz soğukkanlılığı ile bir madde tutar gibi temas etti- ğimizi yazmıştım. Marsilya sokak- /— larında, kahvelerinde ve otellerinde, — gene bir madde tutar gibi, işiterek, - okuyarak bildiğimiz, fransız mağ- nevi kalk ne olduğ! g gördük. Herkes, 15 mayıs faciasını hata veya hiyanete hamlediyor, zâf — ve fütur göstermiyordu. Marsilya Belçika hudutlarından uzak görü- nürse de, italyan tecavüz bölgesinin — pek yakınındadır. Gazeteler ise ital- yan müdahalesinin hemen vukua gelmek üzere olduğunu ilân edip du uyorlardı. Falih R:fkt ATAY Dokuz aydanberi hudut müdafaa SPOR Ankara'da eskirim kulübü açıldı Ankarada yalnız eskirim sporiyle meş- gul olmak üzere yeni bir kulüp açılmıştır. istihkâmlarınm geçil ğ inandırılan fransız halkı, 15 mayıs ve onu takip eden günlerde derin bir hayal sukutuna uğramıştı. Bu millet aldatılmağı kabul etmez. E- ğer fena bir aksülamel olursa, cep- he gerisinin tehlikesi cephe tehlike- sinden daha büyük olurdu. İlk gün- lerde korkulan bu idi. Paul Rey- naud'nün dürüst beyanatı, süratli karar ve icraatı tehlikeyi önlemiş - tir. Yeni hava yolları itinereri italyan müdahalesi ihtimali üzerine tanzim edilmiştir. Onun için bir iki saat A- jaccio'da kaldıktan, Napolyon evi- ni gezdikten ve bahçelerde ilk Afri- ka nebat ve ağaçlarının tlık ve bay- gn havası içinde dolaştıktan sonra, Tunus kıyılarında Bizerte İstasyonu- na hareket ettik. Sanki lüpla büyük mikyaslı bir harta üstünde dolaşıyo- ruz: biraz evel Nis kıyıları, biraz sonra Korsika, bir müddet sonra AfF- rika! Modern ve aydınlık Avrupa mahallesinin yanında renkli ve hu- susi mimarisi ile işte Bizerte! İlk gördüğümüz manzara anbean bir hücuma karşı deniz kuvetlerinin ha- zır bir halde duruşu idi. Evet, İtal- ya vazifesini yapıyor: bu tayyareler garp cephesindeki muharebelerden uzaktırlar; Tunus'ta bir yığın fran- sız kuveti var. Korsika asker dolu Selânik cadd de kiralanan bir binayı lokal ittihaz eden kulüp, Ankaradaki es- kirim mMeraklılarını bir araya toplıyacak ve bu güzel sporun yayılmasına ve geliş- mesine çalışacaktır. Haber aldığımıza gö- re, müessisler heyeti ayın 12 inci günü kuülüp merkezinde bir toplantı yaparak fa- aliyet programını tespit edecektir. Cazip ve güzel olduğu kadar memleket müdafaası bakrmından da ehemiyetle mü- talea edilebilecek olan bu spor şubesinde calrşacak gençlere muvaffakiyetler dileriz. Ankaragücü İstanbul'da iki maç yapacak “*Ankara Spor" mectmuası tarafından ko- nulan küpa etrafında birleşen üç İstanbul ve iki Ankara kulübü arasındaki — futbol maçlarına bu hafta da İstanbulda devam edilecektir. Bu hafta İstanbula Ankaragü- ecü takımımız gitmektedir. Ankaragücü İs- tanbulda Beyoğlu spor ve Kurtuluş ile karşılaşacaktır. Ankaragücü bu iki takımı sehrimizde bire karşı üçer gölle yenmişti. İstanbulda da muvaffakiyetli neticeler a- lac> - buvetle timulabilir. Bu yıl allefizme büyük hız verilecek Geçen mevsim programlı çalışmalarına şahit olduğumuz B. T. G. atletizm fede- rasyonunun önümüzdeki aylardaki faaliye- ti, geçen senelere nazaran daha geniş ola- caktır. Federasyonun merkez istişare heyeti ve Başvekâületçe kabul ve tasdik olunan pro- gramına göre, haziran ayı sonlarına doğ- ru 3-5 bölge grupu arasında müsabakalar idi. Yarın Malta'da ve eğer gid olsak, Mısır'da, nihayet Habeşistan hudutlarında, Suriye ve Mezopo- tamya'da aynı hâli göreceğiz. Sicilya sahilleri ile Tunus sahille- rinin, Akdeniz'in garp ve şark hav- zalarına ayrıldığı dar deniz parça- sının ortasında italyanların Pantel- laria adasını 3.000 metre yüksekten ve 25 mil açıktan seyretik. Limansız küçük bir ada! Bir yaz havasının berraklığı içinden âdeta küçük bi- nalarımı bile seçiyoruz. Şimdi Kap- burnundan dolaşıp giden her ingiliz gemisinin kaptanı şüphesiz bu kü- çük adayı, imparatorluk yollarının Akdeniz'deki bu tehlikesini düşünü- yor, Limansız olduğu için bu adaya ehemiyet vermiyen eski ingilizler, şüphesiz tayyarenin icadedileceğini Hüseyin Cahit Yalçın, eski sürgün hayatından sonra, bizimle beraber ilk defa, ingiliz hükümetinin misafi- ri olarak Malta'ya iniyor. Lavalette lâtif ve ileri bir şehirdir. Yeni mey- danlar açılmıştır; yeni binalar, Ak- deniz mimarisinin hususiyetlerine uyarak yapılmıştır. Cadde ve sokaklarda tel örgüler, silâhlı polis ve askerler, tayyare hü- cumlarına karşı pasif ve aktif ter- tipler ve hazırlıklar var. Bir ilân, g in 11 ile sabahın 5 i arasınd sokağa çıkanların ölüm tehlikesine mâruz olduğunu bildirmektedir. Akşamdan sonra ada, bir lâmba gi- bi sönüyor. Nihayet ertesi gün öğleye doğru Navarin'de, bir çınar ağacı altında şark kahvesine kavuştuk. Kahve, Navarin faciasınım hatırası olarak dikilen küçük bir âbide mermerinin yakınmlarındadır. Baskın yapan filo- nun demirli osmanlı donanmasını yakmak için, girmiş olduğu dar bo- ğazı görüyoruz. Uçtuktan bir müddet sonra Fa- ler! Dost Yunanistan payıtahtının deniz kapısındayız. 7 mayısta Semp- lon'da biribirimize sorduğumuz su- ali, ilk rastgeldiklerimize tekrar e- diyoruz: — İtalya'dan ne haber? P ve t bölge bir ri ile beraber mümkün olursa beynelmilel temaslar teminine çalışılacaktır. Ağustos ayı içinde de bölgelerde triyatlon kaları icra ol ır, Bu müsa 400 metre koşu, yüksek atlama ve gülle atmadan ibarettir. Ağustos ayının en mühim atletizm ha- reketlerinden birini de, Balkan oyunlarına hazırlık olmak Üzere açılacak olan kamp teşkil etmektedir. Bir taraftan bu kamp faaliyetine devam ederken diğer taraftan da dekatlon müsabakaları ve Türkiye at - Tetizm birincilikleri yapılacaktır. Eylülde memleketimizde yapılacak Xİ inel Balkan oyunlarından sonra atletleri. miz birinci ve ikinai teşrin aylarında iati. rahat edeceklerdir. Federasyon atletlerin birinci kânundan itibaren kapalı salon çalışmalarına başla- malrını temin edecektir. İkincikânunda bölgelerde kır koşuları ve Atatürk koşusu vapılacaktır. Şubatta atlamalar, dekatlon, 20 kilomdtrelik maratona hazırlık koşusu vardir, a " HAVA l Tercüme meseleleri: Diyorbakırda sıcaklık 36 dereceye çıktı Dün şehrimizde hava yağışlı geçmiş, rüzgâr şimalişarkiden saniyede 3 metre ka dar hızla esmiştir. Günün en düşük sıcak- lığı 12, en yüksek sıcaklığı 27 derece Ola- rak kaydedilmiştir. Yurtta hava, Trakya ve doğu Anadolu bölgelerinde bulutlu, Karadeniz kıyıların- da kapalı, Marmara havzası, Ege ve orta Anad yağışlı 24 saat içindeki yağışların metre mu - rabbana bıraktıkları su mikdarları Trak- yada 1-11, Marmara havzasında 2-8, Ege bölgesinde 1-13, orta Anadoluda 1-18, do- ğu Anadoluda 1.10, Karadeniz kıyılarının garp taraflarında 2-5 kilogram arasında - dir. Rüzgârlar Karadeniz kıyılarında ekse- riyetle şimal, diğer bölgelerde muhtelif is- tikametlerde saniyede en çok 5 metre ka - dar hızla esmiştir. Saat 14 te yapılan ra - satlarda en yüksek sıcaklıklar Balıkesir, Antalya ve Fethiyede 27, İskenderunda 29, Adana, Islâhiye, Erzincan ve Todırda 80, Malâtya, Elâzığ ve Mardinde 381, Siirtte 83, Urfada 35, Diyarbakırda 38 derece o- larak kaydedilmiştir. Böleikatlaki talebemiz Ankara, 6 aa. — Hariciye vekâle- tinden bildirilmiştir: & 1. — Elyevm Belçika'da bulunan ftalebemiz hakkında hariciye vekâle- tine malümat gelmiştir. Bu talebenin isimleri şunlardır: Sami Velioğlu, Muzaffer Kaçı, E- tem Tokgözlü, Ali Tokgözlü, Nazım Sunay, Hayrettin Özkul, Rauf Ha- mami, Hüseyin Özkurt, Halit Yapı- cı, Recep Ali Safoğlu, Cezmi Oktürk, Kutay Necdet, Behice Bakan ve eşi Sabahattin Kocatopçu, Cafer, İbra- him Çamlı, Yusuf Kazancı. 2. — Diğer bir kısım talebemizin de Belçika'daki konsolosluğumuzdan vize aldıkları öğrenilmiştir. Bunların isimleri de tesbit edildikçe ayrıca i- lân edilecektir. k*4 Ankara; 6. a.a. — Isimleri aşağıda yazılı talebemizin Fransa'dan memle- ketimize müteveccihen hareket ettik- lerine dair Hariciye Vekâletine ma - lümat gelmiştir : Hüsnü Ergenç, Hamdi Boylu,-Saf - fet Erhunoğlu, Seyfettin Budak, Emin Ulusoy, Vedi İşmen, Esat Tamersoy, Ni in Ergil, Cemal Uluand, Ad- artmaktadır. Martta Türkiye kır köşusu birinciliği yapılacak, Balkan kır koşusu kampı açılacak ve imkân olursa Romanya- lecektir, Nisan ve mayısta pist koşularına, 380 kilometrelik maraton hazırlık koşusuna çalışılacak, bölgelerde teşvik müsabakala- rına devam olunacak, Türkiye maraton bi- rinciliği ve Ankara, İstanbul, İzmir ara- sında Üç şehir atletizm müsabakaları yapı- acaktır. Balıkesir vilâyetine teberru Balıkesir ; 6. a.a. — Balya kara aydın maden şirketine ait 142 parça emlâk şirket tarafından vilâyete teberrü edil. miştir. Bu emlâke ait tescil muamelesi yaptırılmıştır. Malzeme ve demir ak- samı da Etibank tarafından satın alın- mıştır. İzmir'de köylüye dağıtılan ağaçlar İzmir, (Hususi) — Yabani zeytin saha- | dir, ları alâkadarlarca — tesbit nan Erkmenol, Suat Yasa, Fatma Mi- naurigan, İsmail Tiner, Tahsin Yala- nevver Epirdem, Salih Pekinel, Nezih Rona, Tahir Tasan, Fazıl Gelenbevi. Talebe velilerine ilân Hariciye Vekâletinden: H Ve Belçikadaki türk Ülebesi nin bir kısmı memlekete dönmüş ve bir kısmı için de alınan haberler ajana delâ- letiyle neşredilmiş bulunmaktadır. Kendi- Bir cevap YENİ çıkan Tercüme mecmuası hak- kında Peyami Safa, Cumhuriyet gazetesinde iki fıkra yazdı. Bunların bi- incisind yı beğ diğini söy- T lüyor, “Shakespeare, gene Shak l “Hakikate dair”, “Okumağa dair” gibi ya- zıların, Goethe'den veya Bacon'dan tercü- me edildiğini kayde bile lüzum görmeden, tercüme ile ne alâkası olduşunu soruyor- du, Sözlerini muvaffakiyet duası ile bi- tirmeden önce de, mecmuada tercüme u- suüllerine ve muhtelif memleketlerin ter- cüme edebiyatlarına ve — faaliyetlerine gdair daha çok ve daha uzun makaleler bu- lunmasını arzu ettiğini bildiriyordu. Serlevhanın altında “Amcam Ali Kâmi Akyüz'e ithaf” ibaresi bul “Tercüme nüz; peki ama müşahedeleı'üâ'" labilirsiniz, çünkü ne 'de olsa BüL aklınızla, kendi gözlerinizle mür ç yorsunuz. Halbuki nazariy&, | şahsiliğini hiç bir zaman gizlet müşahede de daha ziyade enfüf | mak iddiasi var, Bunun için % h. | seyi aldatır, onları çıkmaz YO Ş bi Jİgil debilir." © Peyami Safa'nın teklif ewpk ? ise doğrusu hiç beğenmedim; bi zarif değil, Sonra “fena müşahi mektir? “Yanlış,»nakıs mü! “fena müşahede” olmaz. " 3 — Paul Valöry'nin: "Le peut-ötre Vimitation servile d€, indefinissable dans les chose$ deh N üzy Üiziy eğlenceleri” isimli ikinci fıkrada ise daha ziyade benden — bahsediyor, Sabahattin Eyüboğlu ile beraber Paul Val&ry'den tercüme ettiğim parçalarda bulduğu ter- cüme yanlışlarını gösteriyordu. — Peyami Safa'ya cevap vermek istemezdim; çünkü daima hırsları ile, nefretleri ile ve ancak Sabahattin Eyüboğlu ile ben! ni ne olduğunu söyliyemedi yoök mu? İşte onu körü körünt bilirsen belki o zaman güzele sun”" diye tercüme ettik. Bittabi bu, fransızca cümlefi " tercümesi değildir. Fakat fikre ğ tlar, dil iştir; türkçeye de dahâ kendi kendisine beslediği habbetle, bel- ki bir de menfaatleri ile düşünen ©O mu- harririn ciddiyetine hiç bir zaman inan- madım; bunu şimdi söylemiyorum, öte- denberi Bü-kenaatteyim, Fakat cevap ver- mek lâzım, çünkü Ofün-tenkitlerini haklı bulacak başka kimseler de olabilir. Peyami Safa üç yanlış gösteriyort 1 — Paul Valâry'nin "La parole ne vig- nifie ce gu'elle prttend sizni(ieraqg'ekxcep- E) n ni t Eyüboğlu ile ben: “Sözün ifade etmek id. diasında bulunduğu şeyi ifade ettiği ha- dir, hem pek 'nadirdir” diye tercüme et- miştik. Peyami Safa diyor ki: “Bu tercümenin iki noktasma- takılaca- ğım: müellif “nadir” den değil, "iıiiın_a" dan bahsediyor. Belki bir müstesna nadir- dir (Bu dir edatını ben ilâve ediyorum; aslında zannederim bir tertip yanlışı ola- rak düşmüştür), fakat her nadir müstesna değildir. Sonra cümlenin aslında “nadir, hem pek nadirdir” tarzında bir tekrar ol- madığı gibi tercümede buna lüzum da yok. Bence tercüme şöyle olmalıydı: “Söz ifa- de etmek iddiasında olduğu şeyi — ancak müstesna hallerde ifade eder.” Tenkidin evelâ 'ikinci kısmına cevap ve- receğim: Paul Valery sadece “Excepti- önellement” dememiş; bu kelimeye bir e- hemiyet verdiğini göstermek için her he- ceyi ayırmış, o kelime üzerinde ısrar edi- yor; biz bu ısrarı, “nadir" kelimesini tek- rar ederek göstermek istedik. O cümleyi: “Sözün, ifade etmek iddiasında olduğu şe- yi ifade ettiği is-tis-na-idir” şeklinde ter- cüme edebilirdik; zaten ilk akla gelen de budur. Fakat bunu istemedik; çünkü “is- tisnai” kelimesini iyi bulmadık; heceleri ayırmak da türkçede munis, hoş bir şey de- ğildir. şekil verilmek istenilmiştir. YOT “Güzellik belki de eşyada tarifi ğ Zayı mıyan şeyin tam bir mütavaati” vf ı&î mütevakkıftır” diye tercüme ©“Tiğik, bu, çok daha kolay olurdu, fakât de de çirkin, tatsız olurdu ve D tercüme kokardı. Peyami Safa 3 betle benim hâkkımda, üslübum (ğE bir takım şeyler söylüyor; ğ sin. Bana rme? Kendisi fransız” beau” yu “güzel" diye tercümt bunun türkçe olduğunu zanni kündür. Onun teklif ettiği Güzel, belki de, eşyada tarifi olmıyan bir şeyin körü körült emreder (yahut: icabettirir.) kelimesini nereden çıkarıyor? F birinde, tarifi tatimkün olmıyan bulunduğunu sanıyur? Pransızlâ ki “ce" de böyle bir $ey yok. g zim tercümemizdeki “bir n&1" bir şey getiremez. Sırası düşmüşken şunu da Bazı kimseler tercümede, as! hususiyetlerine de riayet edilri ve türkçenin bu suretle zen söylüyorlar. Bu fikir esasen dir. Fakat bu hususta çok lâzımdır. Türkçede munis o lere ancak başka çare bulunmad” de müracaat edilmelidir. Yoks9 belliğe götürür, Avrupa dillef mefhumları — Türkçede — ifadt yor ,diye —onlardaki — hiç humun — bugünkü dilimiz, b vimizle ifade edilemiyeceği çok tehlikelidir, türkçeye bir suz cümle şekilleri girmesine ve ukalâca ifadeye yol .w,_f dilen eserlerde, mümkün olduğu y denk kalk “R p , geldiği gibi “nadir” manasıma da gelir: "le_ı hommes d'exception” terkibinde olduğu gi- bi. Paul Valöry'nin o cümlesindeki manası da odur. Çünkü Paul Vülery: “Söz ifa etmek istediği şeyi ifade etmiyecektir; an- tak müstesna hallerde buna cevaz verilebi- lir” diye bir kaide vazetmiyor, ancak bir müşahedesini söylüyor: “Söz bir şey ifade etmek iddiasındadır ama muvaffak olduğu pek nadirdir.” Peyami Safa'nın teklif etti- ği tercüme ise yanlıştır, çünkü kaide fikri- ni muhakkak hatıra getirir, 2 — Paul valâry: “Un fait mal observie est. fi 'un mauvais raisonne- mel ş Te Den bunu: “Mi.işa'hı:delerimizde yanılmak, mu- hakemelerimizde yanılmaktan daha zarar- hdır”" diye tercüme ettik. Peyami Safa di- i: t ki: “Cümlenin aslında kârdan, zarardan ba- his yok. “Perfide" kelimesi kullanılıyor ki “ihanet eden, aldatan” manasınadir. Sonra, müsbet ilim metodundan kalma bir düşün- ce iffetini arayan” vakıa müşahedesi — observation d'un fait” kasdediliyor ki ter- hiç haber a talebe kaldı | cümedekinden daha hususi bir manası var- ise velilerinin derhal Hariciye Vekâletine | dır. Bence tercüme şöyle olmalıydı; “Fe- ür! t ederk isim ve soyadla- | na müşahede edilen bir vakıa fena bir mu- riyle son Ha ç den ziyade ald dır * rica olunur. “Zararlı” keilimesînin “perâlde" kelin;o- K sini hakkiyle ifade etmediği doğrudur; fa- İstanbul'a dönen talebeler — |kat başka kelime bulamadık; aldatır veya b ; e aladatıcıdır demek ise zararlı'dan da daha 6 (T ) - hafif olacak Eskiden olsa idi buradaki eden iki kişi bü- | “perfide” kelimesinin karşılığı olarak “mu- gün İstanbula gelmişler ve orada kalan | dil” derdim; fakat bugün “mudil” kelimesi inin (| ni hakkak “muğdi!” ile karıştırılır; bugün söylemişlerdir. _va'l Hatay “idlâl” kelimesini de kullanamıyoruz, “da- evelce birlikte tah- | 1âlet” dediğimiz zaman dahi bir tertip veya sil vaziyetleri hakkında —Maarif Vekâle- tinden karar talaffuz hatası hatıra geliyor. Sadece “ha- indir” denilebilirdi; fakat o zaman türkçe- Bunlar köylüye, fazla gelirse halkına- dağıtılacak Buna kın bu ağaçları aşılamaları ve iyi bakma- ları şart olarak ileri sürülecektir. İzmir limanının ihracatı İzmir, (Hususi) — Mayısta limanımızın ihracatı 3.655.623 Jlira kıymetinde ve 25.760.000 kilo ağırlığındadır. Memleket i- tibariyle İtalya'ya 916 bin, Almanya'ya 526 bin, Amerika'ya 526 bin, İngiltere'ye 384 bin, Yunanistan'a 320 bin, Romanya'ya 224 bin, Çekoslovakya'ya 202 bin, Fransa'ya 143 bin, Arjantin'e 138 bin liralık ihracat yapılmıştır. Faaliyetten alınan resmi otomobiller İstanbul, 6 (Telefonla) — Belediye su- lar idaresinin ve elektrik idaresinin olmak Üzere belediyenin iki otomobili faaliyetten ır. Bazı mü ler ellerindeki o- tomobillerden, hizmet otomobili şeklinde istifade etmek Üzere tadilât yapmışlardır. Ş çe Mi b "Ald.ım'l[” edilmektedir. | — Deniz yolları t tabi: | Küimelin ’"Eyı';fı':ı v:ıl:“:öd:ürmek” mana- Kati at l.llı;llîill çe harp vaziyeti do- ;z ;lbette lvargxr; fakat yanlış yol başka, « n lâlet yolu başkadır, yanlış yolun gene edildiğ haber verilmektedir. bir çıkar yol olması, iyi bir neticeye gö- türmesi kabildir, halbuki dalâlet yolu mu- hakkak fenadır, zararlıdır. Bu düşünce İle, en az yanlış diye “zararlı” kelimesini ter. cih ettik. Tenkidin ikinci kısmını ise varid bul- muyorum; çünkü Paul Valâry, müşahede- lerimizden çıkardığımız yanlış — neticele- rin, muhakememizle vardığımız yanlış ne- ticelerden daha vahim olabileceğini göy- lüyor ve nazariyeye değil, müşahadeye, yalnız müşahedeye ehemiyet vermek isti- yenlere cevap veriyor. Şunu demek istiy “Siz nazariyenin insanı yuıılcıbileeeiin!.. ne de olsa şahsi kalacağını iddia ediyorsu- UOLDLLLLLLLLL Alman tebliğleri ngiltere'de alınan resmi teb- Iliğlen'nin neşrine müsaade e- dilmektedir. Bunu ingiliz istihbarat nazırı Duff Cooper, Avam Kamara- sında iftiharla söylüyor. Halbuki Al- manya'da “ Made in Germany ,, mar- kasından başka havadis istihlâki ya- saktır. Bütün havadisler illâ ki Gö- bels'in tezgâhından tedarik edile - cektir. Yerli malı havadıs almıyan - lar, cezaya hattâ hapse mahküm e- dilmektedirler. Buna sağmen alman- ların resmi gazetesi, -sanki gayri resmisi varmış gibi- Volkişer Beo - bahter'de ecnebi radyo istasyonları- nı dinleyip de mahküim edilenlerin listesi uzun sütunlar tutmaktadır. Naziliğin parolası şudur : Kulak tı- k k! Göz kap kR! Duyul- mıyacak ve görülmiyecek.. Halbuki demokrasilerde kulak açık olacak ki açık gözlülük olsun ! Dün alman resmi tebliğlerinin İn- giltere'de n müsaade edildiği- ni duyan b etti ; — Aman dedi; bunu da hiç duy - mamıştım. Nasıl olur ? Düşman teb- liği nasıl neşredilir ? .. Başka bir arkadaş cevap verdi: — İşte bu tebliğleri neşredebil - mek, harp sebebinin bütün esasları- nı izah ediyor. Demokrasilerin ye - gâne düsturları milletleri kandırma- mak: onları hakikat yolunda yürü- meğe alıştırmak değil mi? Alman- ların tebliğleri de müttefik tebliğ- leri gibi ayni gayeye hizmet ediyor. Çünkü alman tebliği yalan göster - mekle ingiliz tebliği kadar hakikata hizmet ediyor ! Bir hikâye : Bir fransız gazetesinde bir hikâye okuduk; karilerimize de bu hikâyeyi anlatıverelim : Bir gün Nazi ileri gelenlerinden birkaçı bir yerde oturup siyasi ahval hakkında konuşuyorlarmış. İçlerin- | den birisi, meselâ Sechmid diyelim, arada sırada saatine bakıyor ve git- mek için isticâl gösseriyormuş. Ni- hayet dayanamamış ve ayağa kalk - mış. Demiş ki : — Heil Hitler, bana müsaade ! Ötekiler ısrar etmişler otur de- mişler ... Sehmid oturmuş ama diken üstün- de.. Gene ikide birde saatine bakı- yor ve sabırsızlık gösteriyormuş ... İçlerinden birisi sormuş : — Acele işin mi var ? —Evet.,. — Ne işin olabilir bu saatte ? — Randevum var Derken bir başkası söze atılmış: — Randevun mu var ? Fakat se- «nin randevun olan kımseye bizim de randevumuz var. Şimdi nerede ise / AAKKAAAMKUYU MA KO AK AA AKA UAAO DA KUKU KKK KUK A KUKU UKKU KUKU UKUDKOK AO CGO KA AA KUKOK UN UKUK UKUK AUK NA KUKU KUKU UKO UK UKKU KU GUN UKOK RR UKU / YANKILA Derken Schmid biraz sükün bul- - muş ve yerine oturmuş; öteki, arka- daşının kulağına eğilmiş ve demiş di : — Ne gidiyorsun canım; ingiliz radyosunu burada hep beraber otu - rup dinleriz.... Ve sonra hepsi oturmuşlar. Hikâye burada biter. Belki doğru, belki yanlış, fakat hikâye ! .. Hikâye anlamak : Yukarıda yazdığımız hikâyeyi, bir arkadaş okudu. Ve dedi ki : — Ben bundan birşey anlamadım ! Diğer arkadaş ona şu hikâye ile cevap verdi : — Nükteli bir hikâye anlatıldığı taman almanlar iki defa gülerler - miş. Ve sonra ilâve etti : — Biri, hikâye anlatıldığı zaman. İkincisi hikâyeyi anladıkları zaman. Ve bu arkadaş, bu hikâyeyi dinle- dikten sonra bir defa güldü ! Çün- kü alman değildi. cüme dır; böyle olunca o zarüret icabi killerin daha büyük bir faydasi gün türkçede, okunması imkâ de | ğin tercüme romanlar, ilim kitâf| bunlar hep türkçeyi düşünmem bir ifade tarzı arâmamaniın, te için aceleci zihniyetin mahsu Haysiyet divanı dünkü tof'| da, Konyalı İbrahim llakkı? lesiyle meşgul olmuş ve tahrirf müdafaası da din sonra hakkında evelce vet mühkemiyet iktisap etmiş 7 edemiyeceğine dair Devlet * rarı mevcut bulunduğundarı * ta yüksek Hasiyet divan bir karar verilmesine imkâf dığına mevcüut âzanın ittifakif Kozan'ın kurtu Kozan, (Hususi) — Kozan Çi nun 21 inci yıldönümü dün bi ratla kutlanmıştır. İsparta; 6. aa. — Gönüllü kıcı hemşire kursu dün HalFf linin huzuru ile açılmış * başlanmıştır. Kurslara Ü* Bayanların sayısı elliyi bi Feci bir kaza İzmir, (Hususi) — Çorak! de bir elektrik direği üzerindek' g) vasına çıkan 9 yaşında Yıl çocuk elektrik cereyanıma kaP' yf BPt müş, ölüm halinde hastahaney* iğ mıştır. ç İzmir'de Türkkuşu'na İzmir, (Hususi) — Şehrif küşuna yazılanlar 90 1 bulmu$"” yuvası okuluna 28 genç gönde kında 25 genç daha gönde Çağri X Adliye encümeni 7. 6. 1940 nü saat 10 da toplanacaktır. ) * Devlet demiryolları istiif » na müzeyyel 1607 sayılı kan! y eklenmesine dair olan kanun 4 müzakere etmek ilzere W”* vakkat encümen 7. 6. 1940 Gontt yeti umumiye içtimandan l caktır. ğ Mesut bir. nik' Seyhan saylavı Korgenit deniz'in kızı Bayan Perihâf le, hava kurmay önyülb”;: Arıburnu'nun nikâhları * l belediyesinde tarafeyn gilb nın, Nafıa Vekili general birçok mebuslarla güzide önünde aktedilmiştir. BU © le akşam üzeri Ankara miği larında bir toplantı yap') y ; Bayan İnönü ve Vekiller: eti vil erkân ve sefaretler a) likte bulunmuşlardır. ç Genç evlilere saadet W ç ailesini kutlarız eiklü, ,ı ö Bi "e