Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
15 -8 - 1939 ULUS İtfaiye meydanı cinayeti Katil simitçi İsmail 12 sene ağır hapse mahküm oldu Simitçi İsmail, tevkifhane höcere - sinin önünde kanapede, jandarmala - rın yanında oturuyor, sigaranın biri- ni söndürüp öbürünü yakıyordu. Bel- H ki hırsını dumandan almıya çalışı - yor. Koridor kalabalıktı. Hele suçlunun bulunduğu kanepenin etrafı meraklı- larla dolu idi. İnsan, şu şimdi sigara tutan ellerin, daha bundan iki gün evel geyik baynuzlu bir biçağı, bilâ- perva bir başka insanın göksüne sapla mış olduğunu düşündükçe bir tiksin- ti duyuyor; Fakat koridorun bir kalabalık nok- tası daha var: Ağır cezanın salonu kapısının tam karşısında bir kanepe daha var. Burada da, maktul Tevfi - ğin karısı, evlerinde oturan kiracılar- dan biri ve evlâdlıkları beklemekte - dir. Biraz sonra şahit sıfatiyle ifade verecekler. — Posta başı İsmaili getirin... Ağır cezanın emekfar mübaşiri şİ- fahi dâvetini yapınca koridorda bir kaynaşma, ve ağır ceza salonuna bir hücum oldu. Dinleyiciler katilden e& - vel salona doldülar, Riyaset mevkiini B. Arif Güngören âzalıkları, Lebip Altıok'la âza muavi- ni Tuğrul Taner işgal etmişlerdi. İd- dia makamında, bu işin ilk tahkikatı- nı yapmış olan müddeiumumi muavi- ni Rana Erdem bulunuyordu, Reisin suallerine, suçlunun verdi - ği kısa cümleli ve kısık sesli cevap - lar toplanınca şöyle oluyor : — Adım İsmail. 333 doğumluyum. Bayburtluyum. Ayyıldız. furununda seyyar simitçiyim. Evelce hiç mah - küm olmadım. Caketi üzerinde yoktu. Olsaydı, onu pek kanlı görecektik. Umumiyet- le kaşları çatık, bakışları serttir. Rei- sin suallerini, ilk söylenişte duymu- yor, mübaşir- tekrarladıktan sonra sözlerin yarısı - nı ağzının içinde yuvarlıyarak kısa cevaplar veriyor! BnlE — Anlat bakayim hâdiseyi İsmail.. HOLT NYY üCUĞ Deam Bu suale hazırlanmış olduğu belli.. İlk söylenişinde duydu ve anlatıyor: — Önce ben yukarıdan aşağı gidi- yordum. İtfaiye meydanında bir kah- veye.. Hemşerilerin — yanına... Bir kapının önünde iki kişi — duruyordu. Ben nereden farkında olayım, yürü - yüp geçerim, derken arkamdan biri be ni çağırdı. (İsmail burada beni çağir- dı dedi ama şahitlerin ifadelerine gö- re hakikatte çağrılmış olan kimse yok tur. Yalnız adı küfür yerine geçen bir hayvanın ismi zikredilmiş ve bu işim İsmailin babasına da izafe olunmuş - tur, İsmail bu türlü bir çağrılışa şi - tap etmiştir.) — Derken ben gittim, sordum. Şöy- lece de durdum.,, Suçlu, kendisini çağıranın önünde nasıl durduğunu oracıkta tarif edi - yordu. İki elini iki beline dayamış, yarım da sağa dönmüş, öylece dür - muş. Devam etti : — Bu sırada beni çağıran adam sor- ğusuz sualsiz benim nah şu yüzüme bir tokat vurdu. Ben birdenbire ser - semleşivermişim; korktum da.. Biçak da aksi gibi o gün yanımdaymış. Ben- de çektim.. Sustu. “Sapladım,, tarafını bu sü - küttan sonra söyledi. Fakat ilâve et - ti « — Neresine sapladığımı bilmiyo - rum. Hattâ biçağın ona dokunduğu - nun bile farkında değilim. Yalnız çı- kardığım aklımda.. Reis sordu : — Sonra ne yaptın ? İsmail ondan — sonraki saatlerini, pek müsterih insanlar gibi — geçir- miştir. Ulucanlarda çalıştığı Ayyıldız furununa gitmiş, caketini ve gömle - ğini değiştirmiş. Bir karpuz almış. Yiyivermiş. — Bu sirada da geldiler beni ya - kaladılar, dedi. Kendisi anlatacağını anlatmıştı. Re- is sormıya başladı : — Peki ama, şahitler senin kapının önünden öksürerek-geçtiğini söylü - yorlar. Buna ne diyeceksin? — Hayır ben öksürmedim. — Sen bu öldürdüğün Tevfiki ta - nır mısin ? — Hayır.. Övelce yüzünü bile gör- memiştim. '— Ya karısını ? Bu sual nazikti. Cevabı müşküldü. İlk tahkikat sırasında öğrenilmişti ki İsmail, Tevfiğin karısı Meleği eski- denberi tanımakta ve hattâ bazı şahit- lerin söylediklerine göre kendisiyle 1 dan gizli bette bulun - maktadır. Öksürüğün, nârenin ve he- dedir. Reis B. Arif Güngören de sual- lerini bu zannın tahrikiyle soruyor - du. İsmail inkâr etmedi : — Onu tanıdım, dedi, eskiden Sa- manpazarında otururlardı. Furundan ekmek ne alırlardı, o zamandan ta - nırım, Okunan doktor raporu biçağın, sol ciğeri kestikten sonra kalp üzerinde büyük bir cerha açtığını ve ölümün de bu kalp zedelenmesinden müte - wellit olduğu bildiriliyordu. Suçlu - nun üzerinde yakalanan geyik boy - nuzlu biçağın üstünde kan lekeleri vardı. — Suçu o biçakla mı işledin İsmail.. — Evet Müddeiumumilik dosya ile beraber uzun bir şahit listesi göndermişti. Sı- ra ile dinlenmiye başladılar. Ömer oğlu Suphi Özkaya, o gece, 'Tefiğin yaralanmasına ilk şahittir. Di yor ki : — Saat 9.30 da arkadaşım — İlhana uğradim. Biraz oturduk. Sonra elek - trikler söndü, anlaşıldı ki saat 10 dur. Kalktık. Çıkıyorduk. Tam bu sırada bizim evin karşısındaki kapı açıldı. Adının Tevfik olduğunu sonradan öğ- rendiğim şişman bir zat çıktı. İki ta - rafına bakındıktan sonra yoldan bu zatı, yani İsmaili çağırdı. (Suphi, Tevfiğin tekrarına lüzum görmediği- miz küfrünü bir - affedersinizle ka - rışık olarak - tekrar etti) İsmail geldi. Bunun üzerine Tev - fik buna bir tokat attı. O da sağ elini kaldırdı, İki kere Tevfikin göğsüne indirdi. Biz yumruk vüruyor sandık. Sonradan anlaşıldı ki İsmail yumruk indirmiyor, biçak saplıyormuş. 'Tevfik içeri girdi. İsmail kaçtı. Bi- raz sonra tekrar kapı açıldı. İçeri - den gene Tevfik çıktı ve bize : — EBvlâdım- ben - yaralandım, dedi. Gittim baktım. Sol memesinin altın - dan yaralanmıştı, üstü başı kan için- deydi. Hattâ ben pijamasından . tutu- yordum. O birdenbire yere yuvarla - Tısı çıktı ve sanki kocasını biz öldürmüşüz gibi bize hakaret etti. Bundan sonra İlhan dinlendi. İlhan da hikâyesini aynı şekilde anlattı. Yal nız Suphinin ifadesine, hâdise ile mü- nasebeti görülemiyen : — Biz önce toplanmış, radyo çalı - yor, ablalarım filan hep birlikte dans ediyorduk, gibi bazı teferruat ilâve etti. İsmail bu iki delikanlının ifadele - rjine karşı hiç bir diyeceği olmadığı- nı söyledi. Şahit İsmail oğlu Hasan da Ayyıl - dız furununda hamurkârdır. İsmaili furundan çıkmadan evel görmüş. — Saat dokuzda furuna geldim, de- di, İsmail oturmuş içki içiyordu. Ta- bit orada içki içilmez. Tabit ben de yukarı çıktım, hamur yoğnrmı.ya baş- ladım. İndim ki İsmail gitmiş. Ben bunun üzerine kahveye gittim. İsma; il tekrar beni gördü. “Ben saat on b_u- çukta gelir simidi alırım,, dedi ve git- ti, dedi. Hâdisenin mühim şahitlerinden bi- ri de adı Hüsniye soy adı Ömer olan bir bayandır. Kırmızı kemerini düzel- te düzelte yeminini yaptı. Sonra de - di ki : — Ben aynı evde kiracıyım. Yalnı- zım, Bana eşyasiyle beraber bir oda verdiler, orada on liraya oturuyorum, ayrıca kursa da devam ediyorum, bu İsmaili tanımam, O akşam Suphi ile beraber (Suphi maktul Tevfiğin küçük çocuğudur) şöyle biraz hava almıya çıkmıştık. Sa- at dokuzu çeyrek geçe eve geldik. 'Tevfikle karısı Melek hanım oturmuş karşılıklı rakı içiyorlardı, ben de ye- mek yememiştim. Yanlarında yemek yemiye oturdum, bana dolma verdi - ler, yiyordum, Bu sırada sokakta bazı sesler oldu, biri geçiyordu. Tevfiğin kızı Nazmi- ye, bu seslerden sonra annesine : — Anne furuncu gelmiş, dedi. Anne si Nazmiyeye kızdı. Bir göz işareti yaptı. Tevfik de dışarı fırladı. Sonra tekrar içeri döndü. Biz pencerenin ö- nünde bir öksürük, bir ayak sesi duy- duk. Tevfik de duymuştu. Terlikleri- ni giyince yeniden dışarı çıktı, biraz sonra döndü : — Bana keseri verin, keseri diye bağırdı ve tekrar çıktı. Arkasından da karısı Melek dışarı fırladı, biraz son- ra da ben... Birde baktım ki Melek ha- nım kocasının üstüne kapanmış ağlı- yor. Reis Meleğin, küçük Nazmiyeye yaptığı göz işaretinin mânasını ince- liyordu : le o sokaktan geçişin bu münasebetle alâkalı olduğu en kuvetli zan halin - anladın diye sordu, nenak piğamacı da pırtıldı, sonra,ka-. — Peki, bu göz işaretinden sen ne | niye... — Furuncu eskidenberi eve gelir - gider miydi ? — Hiç görmemiştim. — Meleği nasıl bilirsin ? Hüsniye başını salladı : f — Vallahi bilmem ki, dedi, ben na- muslu bir kadın gibi bilirim. — Peki ama bu göz işaretinin bir mânası olacak ? — Yani sus, söyleme demektir, Her halde.. Sonra kıza karşı suratını da ekşitti. Reis İsmaile döndü : — Bak, dedi, İsmail sen öksürmüş- sün. Sonra seni evden tanıyorlarmış. İsmail gene o kısık sesiyle cevap verdi : — Yukarıki evde otururlarken ço - cuklar gelir ekmek, simit alırlardı, o- radan tanırlar. — Eskidenberi Melekle bir münasebet var mıydı ? — Şimdi yok. Evelden vardı, o baş- ka... Evelden yani onlar Samanpaza - rında otururlarken... — Kocası bu münasebetinizi bilir- miydi ? — Hayır ne o beni tanırdı, ne de ben onu. Anlaşılıyor ki Meleğin kocası ve dostu ilk ve son defa olarak kapının önünde tanışmış bulunuyorlar. Sonra biri hastaneye öteki Ayyıldız furu - nuna ayrılmışlar.. Gittikleri yerlerde de fazla kalmadılar. Biri morga, ö - teki tevkifhaneye gitti, birbirlerinden adamakıllı uzaklaştılar. İşlerin başı olduğu anlaşılan Tev - fiğin karısı da şahittir. Şöyle ifade verdi : — Adım Esma Melek, Vandar. 29 yaşındayım. — Bu İsmaili tanıyor musun ? Dönüp bakmadı bile, Tanımıyor - muş ki. — Hayır, dedi, tanımam. Yalnız ek- mek almıya gittiğim zamanlar görür- düm. — Daha başka münasebetleriniz ? — Katiyen... Ayrıca katiyen'i kuvetlendirmek i- çin sertçe başını kaldırdı. — Anlat hâdiseyi bakalım, nasıl ol- du ? — Evde bir daktilo hanım kiracı - mız vardır. Gece sokaktan geldi. Biz karı koca oturmuş rakı içiyorduk. Ha nım da geldi, yemek yedik, bu sırada dişarıda bir nâre sesi duyduk. Kocam dışarıya çıkmak istedi. Ben “gitme, hem ağzın da rakı kokuyor,, dedim, o dinlemedi. Gitti. Sonra geldi. Reis şu sualle müdahale etti : — Ama Nazmiye sana demiş ki bak fırıncı geçiyor, sen de sus demişsin. — Doğru bu oldu. Ben biraz sar - hoştum da bilmiyorum, — Sonra İsmail seni tanıdığını iddia ediyor. — Katiyen, ne münasebet.. Dünya aranızda soy adım eskidenberi W IllllllllllllllllllllllllIllllllllllllı; T. İş Bankasının Umum Müdürlük ve Merkez Müdürlüğü telefon numaraları değiştirildi TÜRKİYE İŞ BANKA.- SINDAN: Bankamızın Umum Mü- dürlük ve Merkez Müdürlü- ğü telefon numaraları aşağı- da gösterildiği şekilde değiş- miştir. Bundan böyle doğru- dan doğruya bu numaralara müracaat suretiyle görüşme kabil olduğundan bankanın dahili santralı kaldırılmış- 1940 Mali tetkikat 1093 Partispasyonlar Direktörü 1944 Partispasyonlar Direktörü Muavini 1192 Müfettişlik ANKARA MERKEZİ: 2530 Merkez Direktörü 1112 * »4 ihtiyat müdürü 1106 Senetler ve Hesabı Cari Servisi Kambiyo Havale ve .Muhasebe Servisi (3024) 1193 ,||lIlIllllllllllllllllIIlllllIlIllll|IlllllllIllllllllllllllllllllllllllllllIllllllllllllllllllIlllllllllllllllllllllllllllIlllllllllllllllllllllIlll İzmir Enternasyonal Fuarına hazırlanınız 20 Ağustos — 20 Eylül 1939 ) tır. - UMUM MÜDÜRLÜK: -— 1088 İdare Meclisi Reisi £ 1365 Genel Direktör z 2452 » » Muavini Z 1929 » » » â 1364 ”» » ”» - 1288 Genel Sekreter . 1091 Muhasebe Direktörü ğ 1372 Hukuk Müşaviri z 2129 e » Muaviniz 1092 Orman işleri direktörüZ 1125 Levazım Servisi SO Barem Kanunu İzahnamesi hazırladığı ğu izahnamenin aynen neşrine d hükümler bulacaksınız. —I MADDE: 27 — Mütekaitlerin üc - retli bir vazifeye alınmaları halinde bunlara en çok, tekaütlüklerine esas olan memuriyet veya rütbe derecele- ri maaşına tekabül eden ücret verile- bilir. Maaşlı hizmetlere alınmak iste- nilen mütekaitler de gene tekaütlük- lerine mesnet olan memuriyet veya rütbenin derece maaşından fazla bir ) 1 şla tayin edil Meselâ; 35 lira asli maaşlı olan her hangi bir vekâlet birinci mümeyyiz- liğinden tekaüt edilmiş bir zat ile ge- ne 35 lira asli maaşı bulunan üst teğ- menlikten mütekait?” olan bir kimse, ücretli bir vazifede mütekaiden çalış- tırılmak istenilse, bunlara verilecek ücret, tekaütlüğüne mesnet olan me- muriyet ve | rütbe dereceleri maaşı- na tekabül eden 100 lirayı geçemiye- cektir. Şayet bu birinci mümeyyiz i- le üst teğmen, birinci mümeyyizlik veya üst teğmenlik maaşının 15 lira bulunduğu zamanda bu maaş üzerin- den tekaüt edilmiş olsalar bu takdir- de kendilerine halen bu memuriyet veya rütbe derecelerinin maaşı olan 35 liraya tekabül eden 100 lira ücre- tin değil, tekaüt maâşlarına mesnet olan 15 lira maaşın tekabül ettiği 50 lira ücretin tediyesi mümkündür. Bidayeten bu hadler dahilinde üc- retli vazifelere tayin edilen müteka- itlerin tahsil vaziyetlerine göre her derecede 3 veya 4 sene bulunduktan ve bu kadar müddet o derece ücretini filen aldıktan sonra mafevk derece- deki ücretli vazifelere terfileri caiz- dir. * | Şu kadar ki ıubı,ylır ve askeri me- murlarla mülki memurlardan ahlâk noktasından'hükmen veya nizamna - mesi mucibince sicillen tekaüt edi- lenler (2936' sayilı kanunun 2 inci maddesine istinaden) devlet, hususi — Annen her zaman sarhoş olur muydu ? — İçerdi. Sarhoş da olurdu. Bekçi Ali Elvan'la Hüsnü Çorbacı Tevfiği yaralı olarak kapıda bulmuş, hastaneye götürmüşlerdir. Gördükle- rini ve bildiklerini anlattılar, Tevfi- ğin nasıl adam olduğu suale de Bekçi Ali : — Evine bir çok yabancı kimseler gelir, giderdi, dedi, rakı içerlerdi. İ - kide bir cürmü meşhuda gelirlerdi. Hülâsa benim anladığıma göre Tev - fik doğru bir adam değildi. Gerek iddia makamı, gerek suçlu tavsii tahkikat hakkında yeni ta!.ejpjte bulunmadılar. Bunun üzerine içer miydi, yok olmuş da ona mı kalmış ben. Kocam arslan gibi adamdı benim.. Sonra nikâhlı idim. — Peki tanımıyorsun da kocan “fu runcu” lâfını duyunca neye kızdı : — Sarhoşluk. — Sen neye Nazmiyeye “sus” de - din ? — Kocam pek âsabidir de... A — Peki ama, kapıdan lâlettayin bir sarhoş geçmiş, farzedin ki öksürmüş de.. Kocanın birdenbire âsabiyete ka - pılmasına sebep var mı ? Nazmiye bu işin çıkmaz yol oldu - _ğw_rıu çoktan anlamıştı; fakat bir kere :ifadesme © yolda başlamış bulunuyor- VS — Vallahi bilmem ki, dedi, öyle ol- du işte.. Furuncuyu sokaktan geçerken se - sinden tanıyan ve annesine de haber verirken babasına duyuran ve kızdı - ran Nazmiye çağrıldı. Henüz çocuk denecek yaşta... Ye - min bile verdirilmedi. Tevfiğin ev - lâtlığı imiş, simitçi İsmaili, Saman - pazarında otururlarken tanımış, dedi ki: — O akşam babam bana “git bir şi- şe rakı al içeceğim,, dedi, gittim al - dım. Annemle karşılıklı içmiye baş - ladılar. Sonra Hüsniye geldi. On daki ka sonra da nâre atıldı, — Nâreyi furuncunun attığını an - nene söylemişsin. — Hayır, demedim. — İyi ama ilk ifadende var, dedim demişsin, Küçük evlâdlık, derhal sönüveren mumu halâ dik tutmıya çalışıyordu. Kızardı, bozardı. — Durun da anlatayım, dedi, ve annesini kızdırdığını itiraf etti. — Peki ne tanıdın ? — Kapının aralığından baktım. — Peki baban neye kızdı buna? — B'ı?lmem ki çok âsabi idi ondan İ muavini B. Rana iddi- asını dermeyan etti. Hâdiseyi anlat - tıktan ve ;uçn “Kasden adam öldür « me,, olarak tasvir ettikten sonra si - mitçi İsmailin ceza kanununun 448 ve 5S1 inci maddelere göre landı - rılmasını istedi. Reis suçluya : — Son söz senindir, dedi, bir diye- ceğin varsa söyle.. smail : — Yok bir diyeceğim ama; dedi, ben kasden filan öldürmedim ki.. Hâkimler heyeti müzakereye çekil- diler. ,Celse arasında koridor halkı bir ta- rafa kıpırdamadı. Kararı bekliyorlar - dı. Bir yanda Doğanbey komiser mu- avinlerinden Ömer Lütfi Pulataneli ile adli büro ikinci komiserlerinden Hakkı Erdem birine suçluyu — gece yarısından sonra furunda nasıl yaka- lafiıklanm anlatıyorlardı, ikinci ko - miser Hakkı : — Saat 24 den sonra Lütfi beyle be- raber gittik, aradık, diyordu, üzerin- de bir kahve rengi caket bulunduğu- nu söylemişlerdi bize.. Tevfiğin evinde oturanlardan B. Oğuz da bize, Meleğin ağzından aldı- ği lâfa göre öldürenin bir simitçi ol - duğunu söylemişti. Bu malümatla Sa- manpazarındaki simitçi furunlarına gittik ve orada İsmaili karpüz yer - ken yakaladık. On beş dakika kadar sonra hâkim - ler heyeti salona döndüler ve reis ka- rarı tebliğ etti : — Suç kasden adam öldürmektir. Bu hareket ceza kanununun 448 inci maddesine uyar. Cezası on sekiz sene ağır hapistir. Ancak Tevfiğin seni haksız yere tahrik etmiş olduğu ve se nin de bu tahriğin azap ve elemi için- de suç işlediğin sabit olmuştur. Ce - zanın üçte birini indirerek, 12 sene a- ğır hapse mahküm oldun.. Sonrası ma- yaraya o” GF bir idare ve belediye hizmetlerinde ve hususi kanunlarla teşkil edilen veya sermayesinin en za yarısı devlete ait olan banka ve müesseselerde ve me- nafii umumiyeye hâdim cemiyetler- de istihdam edilemezler. Muvakkat maddeler Kanunun buraya kadar izah edilen hükümleri daimi mahiyet arzeden hü- kümleri idi. Bundan sonra izah edi- lecek muvakkat maddelerde ise yeni kanunun meriyetinden evelki hüküm- lere göre husule gelmiş olan fili va- ziyetlerden yeni kanun hükümleri muvacehesinde hangilerinin devamı- nın tecviz olunduğu ve fili vaziyetle- rin yeni hükümlere intibak ve intika- linin ne suretle icra edileceği göste- rilmiş ve şimdiye kadar memuriyete kabul ve terfileri bir nizama bağlan - mamiış olan ücretli memurları da ten- sika tâbi tutan hükümler konulmuş tur. L nci muvakkat madde: Bu madde üç fıkrayı ihtiva etmek- tedir: A — Yeni kanunun 2 inci maddesi- ne bağlı teşkilât kadrolarında yapı - lan değişiklik dolayısiyle ellerine ge- çecek para miktarı evelkinden az o- lanlar aradaki farkı terfi suretiyle te- lâfi edinceye kadar almakta devam e- deceklerdir. Yeni kanunla memur maaşlarının (19) dereceden (15) dereceye indiril- mesi münasebetiyle 12, 14, 16, 17,5 22, 45 ve 55 liralık asli maaşlar kaldırıl- dığından, 1452 sayılı teadül kanunu müctibince bu maaşları almakta olan memurların salâhiyetli ikamlarca Maliye Vekâletinin izahnameyi aynen neşrediyoruz Maliye Vekâletinin barem kanunu hakkında-' hazırlamış oldu- levam ediyoruz. Bu kısımda vazi- fe ve memuriyetten mütevellit suçlar dolayısiyle işten el çektiri- len memurun, ücretlilerin girecekleri vazifeler, terfi şekilleri, hu- susi bir meslek bilgisine ve ihtisasa lüzum gösteren işler hakkında | YA fatından tesviye edilmesi lâzım ge - lir. B — Yeni kanunun 1 inci madde- siyle maaş derecelerinin (15) e indi- rtilmesinden dolayı yeni kadrolarda eski maaş asıllarına nazaran evelkin- den az veya çok asli maaşlı derecele- re ithal olunan memurların gerek e- velki ve gerekse yeni derecelerinde geçen ve terfie esas olan hizmet müd- detleri eski maaş asıllarına en yakın olan üst maaş derecesinde geçmiş sa- yılacak ve bunlardan yeni kadroda as- li maaşları yükselmiş olanların maaş- ları yeni dahil oldukları derece üze- rinden verilecektir. Meselâ: (A) fıkrasındaki misalde olduğu gibi maaşı 16 liradan 15 liraya indirilen bir memurun 16 ve 15 lira maaşta geçen hizmet müddeti 20 lira maaş derecesinde geçmiş sayılacağı gibi, maaşı 55 liradan 60 liraya çıkarı- lan bir memurun da 55 lira maaşta ge- çen hizmet müddeti 60 lira maaş de- recesinde geçmiş gibi hesap edilecek ve bu kanunun meriyeti tarihinden itibaren bu son memura 60 İira asli maaş üzerinden maaş verilecektir. (Ağustos 1939 ayında 55 lira maaşın emsali hasılı olan 165 lira üzerinde ve eylül 1939 ayından itibaren de 60 li- ra maaşın tutarı olan 170 lira üzerin- den verilecektir.) C — Gerek 1452 sayılı kanuna bağ- hi kadro cetvelinin ilk tatbiki dolayı- siyle maaş miktarları azalanlardan halen bu vaziyeti muhafaza edenlerin ve gerekse yeni kanuna bağlı kadro cetveline göre maaş miktarları indiri- lenlerin tekaüt maaşlarının hesabın- da evelce aldıkları maaş miktarları e- sas tutulacaktır. Meselâ: 1929 bütçesine gelinceye |kadar bundan evelki bütçelere mer- but kadrolar mucibince maaşı aslisi (110) lira olan bir memur 1452 sayılı teadül kanuniyle (3) üncü derecenin maaşı olan (100) liraya ithal edilmiş ve halen bu vaziyeti muhafaza etmek- te bulunmuş olsa, bu (100) lira maaş evelce almakta olduğu (110) lira ma- aşı asliden noksan bulunduğundan, (110) lira maaşı asli bir hakkı mük- tesep olarak mezkür memurun teka- üt maaşının hesabında mahfuz bu - lundurulacaktır. Kezalik 1452 sayılı teadül kanununa istinaden (22) lira maaş alan bir memur yeni teşkilât kadrolarının tatbikinde (13) üncü de- recenin maaşı olan (20) İiraya itkal edilse, bu memurun tekaüt maaşının hesabında da evelce aldığı (22) lira maaş esas tutulacaktır. (Sonu var) Papa sulh için yeni teşebbüslerde - bulunacak Londra, 14 a.a. — Niyuz Kronikl ga zetesi, Papa'nın sulhu tarsin için yeni teşebbüslerde bulunabileceğini yazı - yor ve şöyle diyor : “Söyleniyor ki, Papa enternasyonal vaziyet dolayısiyle fevkalâde endişe- dedir ve sulh lehindeki müzakereleri- ni tekrar ele almak için bir formül a- raştırıyor. Mamafih papa ile papalığın Berlin büyük elçisi arasındaki mülâ- kat daha ziyade iki taraf arasındaki gerginliğin ve Tirol Almanlarının Al manya'ya nakli etrafında cereyan et - miştir. Çünkü bu halkın büyük bir ek seriyeti katoliktir.,, yeni teşkilât kadrolarında birer dere- ceye ithal edilmeleri icabetmektedir. Bu suretle bu kanunun meriyeti tari- hinde hd olan ların yeni teşkilât kadrolarına ithallerinde ellerine geçecek para miktarı evel - kinden az olduğu takdirde aradaki farkı, terfi suretiyle telâfi edinceye kadar almakta devam edecekti Meselâ; yeni kanunun meriyetin - den evel 16 lira asli maaşı olan bir memur yeni teşkilât kadrolarının tat- bikinde tayine salâhiyetli makamca 15 lira asli maaşlı bir dereceye ithal edilse, bu memurun evelce 16 lira as- li maaş üzerinden tevkifat çıktıktan sonra eline geçen 43 lira 45 kuruş ha- len 15 lira asli maaşına nazaran ver- giler tenzil edildikten sonra eline ge- çecek 41 lira 92 kuruştan 1 lira 53 ku- ruş fazla olacağından, bu memura terfi suretiyle bu farkı telâfi edince- e kadar 1 lira 53 kuruşun hi ir. BUGÜN ULUS Sinemasında 2 FİLM BİRDEN 1 — Bir Balo Hatırası (Harry Baur - Marie Bell - Pierre Blanchar - Fernandel) 2 — Çetelere karşı Edward L. Alperson Seans saatleri: 2.30 - 3.45 - 5.30 - 6.45 Gece saat 9 da Bir Balo Hatırası ve Yeni Jurnal