Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Almanya iktisaden (emberlenmiş değildir | INTRANSIGEANT GAZETESİNDEN : I lmanya korkunç bir mengene içine hap- sedilmiştir. — Demokratik devletler onu — siyaseten çenberlemektedirler. İkti - saden, başlıca ham madde kaynaklarını ellerinde tu- tan bu devletler, onu aç - lıktan ölmeye mahküm e - diyorlar. Bu itibarla hayat sahasını fethetmek alman devleti ve milleti için ha- yati bir zarurettir.” İşte Führerle en yakın emekdaşlarından aldıkları ilhama itaat ederek alman gazete ve — radyolarının tekrarlamaktan geri dur - madıkları tez budur. 1935 le 1938 seneleri a- rasında Almanya'nın itha- lâtı, 1913 veya 1928 le 1935 arasında Almanya tarafın- dan yapılmış olan vasati ithalattan çok daha ehemi- yetli olmuştur. Bu kaideden ancak buğ- day, pamuk, yün, kenevir ve kömür idhalâtı müstes- nadır. Bu maddelerin idhalâtı muhtelif nispetlerde azal- mışsa, bunun sebebi müs - tahsiller tarafından Al - manya'ya yapılan arzın a- zalması değil, fakat bizzat Almanyan'ın takip etmiş olduğu otarşık siyasettir. Almanya'nın aldığı ted- birler neticesinde buğday istihsalâtı 1909 dan 1913 e kadar beş senelik vasatisi olan 118 milyon büşel'den, 1933 den 1938 kadarki beş senelik vasatisi olan 185 milyon büşele yükselmiş- tir. Senelik istihlâk 184 milyon büşel raddelerin - dedir. Buğday ithalâtının a - zalması istihsalin bu kesif artişiyle birlikte harp stok larının vücuda getirilmesi sırasında vukua gelmiştir: 1938 1 nisanından 1939 1 nisanına kadar Almanya' - nın buğday stokları 1 mil- 'yon 750.000 tondan 3 mil - yon 313.000 tona çıkarak iki misline yakın artmış- tir. Almanlar eğer gıda hususunda sıkıntı çeki - yorlarsa, ki biz böyle bir şeyden haberdar değiliz, anbarlarının tıka basa do- lü olduğunu düşünüp mü- teselli olabilirler. B ir kaç misal Alman- ya'nın çektiği söz- de kıtlık hakkında bir fi- kir vermeye kâfi gelir: 1913 de Almanya'nın 29 bin ton kauçuğa ihtiyacı vardı. 1933 de Almanya 60 bin ton kauçuk istihlâk e- diyordu. 1936, 1937 ve 1938 senelerinin her birinde is- tihsal vasatisi 100.000 tonu aşmıştır. Almanya 1913 de hariç- ten 1.025.000 ton pirit a- lırdı. 1933 de 849.000 ton pirit almıştı. 1936 da bu maddenin idhalâtı 1 mil - —a TU yon 42.00'tonu ve 1938 de 1.430.000 tonu buldu., Ale-, minyüm imaline yarıyan boksit, kurşun, nikel, çin- ko gibi maddelerin idhalât rakamlarını gözden geçi - rirsek ayni artış seyrini müşahede ederiz; bu mad- delerin idhalât hacmi 1933 le 1938 arasında, ©» 40 la 60 arasında değişen nis - petlerde yükselmiştir. Demir cevheri ve hurda demir idhalâtında artış çok daha büyük nispette olmuştur. Loren eyaletini kaybetmesine rağmen, Al- manya'nın demir cevheri idhalâtı 1913 le 1933 ara - * sında 14.024.000 tondan 4.570.000 tona düşmüştü. 1933 le 1938 arasında de - mir cevheri idhalâtı 23 milyon 600.000 tona çıka- rak beş mislini bulmuştur. Hurda demir idhalâtı da ayni nispet dahilinde art- mıştır. Üzerinde israr edilmeye değer bir nokta daha var- dir: Almanya'nın idhalâtı halkına rahatca beslenme- yi, ve endüstrisine kolay- lıkla çalışmayı —mümkün, kılacak miktardadır. Fa - kat ona bu maddeleri ve- ren kimlerdir? 1938 de Almanya Bri' - tanya imparatorluğu, Fran sa, Felemenk, Belçika ve Sovyetler birliğinden, ya- ni onlar tarafından demok- ratik ve çenberleyici diye tavsif edilen memleketler- den: buğday, yağlı mad - deler, demir cevheri, kur- şun, krom ve çinko cevhe- rı idhalâtının 75 40 ilâ 50 sini, kauçuk, manganez, bakır, nikel cevheri, dök- me, hurda demir ve kalay idhalâtının 9o 50 ilâ 75 i- ni almıştır. İşte bu yüzdendir ki Almanya'nın kötü maksat- h devletler tarafından çenberlenmiş olduğunu dünyaya ispat etmek güç- tür. lmanya ihtiyacı o - lan maddeleri düşmanları diye gösterdi- ği devletlerden bile temin etmektedir. Eğer şikâyet ediyorsa, bedelini ödeme- den bunlara tesahüp etmek istediğindendir. Çünkü Almanya ham maddeleri istemekle beraber, bun - lardan hiç de iktisadi ol- mıyan maksatlar uğrunda istifade etmeyi de iste - mektedir. Harp vasıtaları imal etmek ve harp stok - larını tamamlamak için ham madde istiyor. Bu şartlar içinde, ham madde satın almak yüzünden if- lâsa mahküm olması pek tabiidir. Fakat bu âkibet- hiç de önceden tasarlarmış bir çenberlemenin neticesi de- ğildir. İntransigeant HULASA (Büyük harpten sonra ilk paskalye gecesi, beş genç, Antuvan, kardeşi Jilber, arkadaşı Dominik Heriyo, Mariyan ve Solanj Senkler isminde iki genç kızla be- raber sıkıntılı bir suareden kaçıyorlar ve geceyi kırlar içinde kaybolmuş bir otelde geçiriyorlar. Antuvan, Mariyan'la, Dominik de Solanj'la beraber eğleniyorlar. Nihayet Solanj, Dominik'le değil Jilber'le, Antuvan da Mariyan'la evleniyor. Fakat Antuvan'la Mariyan evli - lik hayatından memnun değildirler, Antuvan'ın, karısı- nın kardeşi olan Evlin'e karşı aşkı başlamıştır. Bu es- Demokrasiler cephesi 14 temmuz 1939 geçit resminde fransız - ingiliz kuvetinin mükemmel bir teşhirinden sonra, ingiliz ve fransız tayyarecileri talim sahalarını genişletmiş- lerdir. Müttefik tayyarelerin saatte 500 kilometre sü- rati aştıkları bir sırada, hava filolarının bir memle- ketin hudutları çerçevesi içinde tecrübe edilmeleri güçleşmiştir. Evelce de fransız pilotları şimali Af- rika'nın geniş sahalarından istifade ediyorlardı. Şim- di İngiltere üzerinden uçabilirler, bu esnada ingiliz tayyareleri de fransız göklerini tanıyacaklardır. Senbolik fakat ayni zamanda müşterek müdafaa mak- sadını güden pratik bir jest. Gözlerinizi Varşova'ya, Bükreş'e veya Ankara'ya çevirin, müdafaa cephesinin gerçekliği ap açık gö- rünmektedir. Siyasi anlaşmaları iktisadi anlaşmalar, mali yardımlar, askeri müukaveleler takip etmiştir. General İronside mareşal Ridz - Smigli'yi ziyarete gitmiştir. Bir fransız askeri heyeti Ankara'ya uğra- mıştır. Berlin - Roma - Tokyo müsellesine, bir Londra - Paris - Ankara - Varşova murabbar karşı koymakta- dir. Manen İsviçre, Holanda, Belçika bize teveccüh etmektedirler ve alman kuvetinden korkarak, hakiki emellerini izhar etmekten çekinen diğer milletler de şimdi vicdanlarının sesini duymaya başlamışlardır. ANDRE BEAUGUİTTE - L'HOMME LİBRE ADIYADUNUNUNUDAUODUODUADOOADODUAAUYADDIDUKUCAYUAUDYUYDUTUN I Demokrasiler Silâhlanma yarışından muzaffer çıkacak T otaliter devletlerin ekonomik sistemi - ne karşı göstereceği reka- bet gayretinde, kapitalizm servetinden kaybedecektir, halbuki otarşi bizzat kendi mevcudiyetini oynamakta- dir. Mihverin silâhlanma ya- rışı bizi mücadeleye mec- bur ediyor, mali bakım - dan liberal bünyeli “bir devletin asla görmemiş ol- duğu müthiş bir tazyike tâbi kılıyor. Bu sene dünyada harp vasıtaları imaline sarfedi- lecek meblağın 800 milyar franga yaklaşacağı tahmin olunmuştur. Fakat, ayni zamanda sulhcu devletler olan kapitalist devletler lâ- zım gelen fedakârlıklara katlandıkları ve sonuna ka dar çalışmaktan geri dur & mamıya azmetmiş olduk - ları içindir ki harp ihtimal leri azalmıştır. Fransa'da, Birleşik dev- letlerde, İngiltere'de si - lâhlar sermaye ile öden - mektedir. Almanya ve İtalya'da i- se silâhlar insanların alın teriyle ödenmektedir. Bu memleketler ihtiyaçları o- lan bütün ham maddeleri kendi memleketlerinde bulsalardı bu hal devam e- debilirdi. Fakat hal böyle değildir. Mihver istediği — kadar suni benzin ve kaucuk imal etsin, tabil kaynaklarının eksiklerini istediği kadar tamamlamaya gayret etsin, enternasyonal mübadelele- re muhtaç kalmaktadır. Altını olmadığı içiı:ı trampa usulünü bulmuş - tur, fakat trampa da her zaman mümkün olmıya - caktır. Şimdiden Almanya- da kömür sanayiinde müş- külât zuhur etmiştir. Al - manya kömür istihsalâtı - nn arttırılması için bir genel komiser tayin et - miştir. 1932 de 104 milyo- na yükselen kömür istih - sali 1938 de 192 milyona çıkmıştır. Bu sene 220 mil- yon ton kömüre ihtiyaç hissedilmektedir. Halbuki mukabili olarak dövize ih- tiyacı olduğu için 38 mil- yon ton kömürün ihracı zaruridir. İstihsali arttir - mak mümkün olmazsa, is- tihlâki ve bilhassa evde mahrukat olarak kullanı - lan kömürü azaltmak icap edecektir. Öyle ki bu sene alman harp — fabrikaları halktan esirgenecek olan mahrukatı yakacaktır. Ren ötesinde imal edilen toplar daha tamamlanmadan evel can yakmaktadır. K apitalist milletlerde mübadele muvaze - neleniyor; farkı —ödeyen altındır. Fakat İngiltere ile bir - leşik devletler arasında bir trampa anlaşması yapıl - mıştır, denilecek, Prensipe aykırı bir hareket mi? Doğru olmamakla beraber bu kabul edilse bile, siyasi bir sistem için kabul edi- len şey, yani halıhazır şartlarına intibak etmek hakkı, iktisadi bir sistem için reddedilemez. Tehlike karşısında, par- lâmentarizm daima otori - teye meyletmiştir. Çok basık bir kapıdan geçmek için uzun boylu adam eğilir. Sonra tekrar doğrulur. Kendisine empo- ze edilen zor geçidi aşmak için liberal rejim icap hale intibak etmektedir. Mese- lâ Fransa'nın tatbikine gi- rişmiş olduğu — Reynaud plânı — nazir bizden giz- lemiş değildir — liberal bir memlekette tatbik edi- lecek bir dirije ekonomi plânıdır. Almanya iktisaden da - yandığı müddetce biz de mukavemet edeceğiz; İtal- ya'nın şimdiden soluğu kesilmiş görünüyor ve or- tağından evel yıkılması mühterneldir. İmdi, Almanya — hal - kının muktedir. olduğu e- nerji, çalışma kudreti ve istisnat mukavemet de he- saba katılarak — mütehas- sısların ifadesine göre, bu- günkü halde on sekiz aay- darıfazta yaşamaya TAyd - namaz, - On sekiz ay müddetle kapitalizm kuvetinden kaybedecek, hiç bir şey i- ade etmeden her verileni yutan küpe servetlerini a- tacaktır. Fakat bunu yaparken kapitalizm - insanların e - nerjisini tasarruf etmekte, bunların ıstırap ve mahru- miyetlerini önlemektedir. Kapitalizm ihtiyatların- dan kaybetmektedir; fakat ihtiyatları pek mebzüldür. Paul de Maritens İNTRANSİGEANT Avrupa siyaseti ve Japon görüşü * Ciheti askeriyenin gaze- tesi olan “Kukumin,, gaze- tesi, Avrupa meselesi hak- kında başvekilin görüşüne yardım ediyor ve diyor ki: “Ciheti askeriyenin umu mi vaziyeti nazarı itibara alarak daha geniş bir zih - niyetle hareket edeceğine ve işbirliği politikasını ka- bul eyliyeceğine başvekil emin bulunuyor. Hariciye nezaretinin ÂAvrupa siyase- ti hakında tanzim eylediği plân 5 haziran tarihinde tesbit edilen siyaseti esas- l1 bir surette değiştirme - mektedir. Ancak mezkür siyaseti vaziyetin icabatı - na uydurmak üzre baş - ka tatbik uüsulleri derpiş eylemektedir.,, Almanya da Polonya kadar '" « itidalli olsaydı Taymis gazetesi, Danzig vaziyetini hülâsa diyor ki : “Polonya'nın enternas - yonal mesuliyet itibariyle gösterdiği itidalin bir kıs- mınaAlmanya iştirak etse, müzakere yolu ile hal edi- lemiyecek hiç bir mesele kalmaz. İngiltere ve diğer devletler - ki bunların içi- ne şimdiden Rusya'yı ko - yabiliriz - alman rüesası - nın indi kararlarına karşı koymağa azmetmiş bulu - nuyorlar. Avrupada böyle tecviz edilemiyecek hare - ket hattı ittihaz eden bir memleket bulundukça sulh olamaz. Böyle bir hareket hattının tabii ve yegâne ne ticesi bütün devletleri bu memlekete karşı birleştir - mektir. Niyuz Kronikl de şöyle yazıyor: “Almanların Danzig i- göman y e AA amaervRz deki tabiyeyi tekrarlama - ları çocukça bir hareket - tir. O zamandanberi deği - şen bir unsur vardır: gele- cek darbelere karşı daha e- velden tedbirler alınmış - tır. Teressüm eden buhra- na, yapılan tahaşşütlere ve nihayet ultimatumlara he- pimizi hazırlanmış bulünu yourz. Asabımız sağlam - dır. Aradaki fark işte bu - dur.,, Nafional Zeitung Polonya'ya hücem İediyoı Mareşal Göring'in şahsi gazetesi olan “National Zei tung” Polonya'nın tarihi hakkında bir takim mülâha zalar neşretmektedir. Bu makalefin mahiyeti aşağı - daki şu cümlelerle ifade o- ederek ( RAasYasi) | O300 & 1 Y B RADYO DİFÜZYON Postaları TÜRKİYE ANKARA Radyosu Radyosu Dalga Uzunluğu 1648 m, 182 Kecs/120 Kw. 19.74 m.15195 Kes./ 20 Kw. . çi 31.70 m. 9465 Kes./ 20 Kw. T.A.P. —ANKARA— SALI: 12.30 Program, 12.35 Türk müziği 1 - ,... « rast peşrevi. 2 - Lemi - rast şarkı - Sazın gibi sinem da- hi. 3 - Lemi - Nihavent şar- kı - Bir gül çıkarırdım. 4 - - kemençe taksimi. 5 - Reşat Erer - Nihavent şar- kı - Aşkınla ben ey nevci- van. 6 - Osman Nihat - Hi- cazkâr şarkı - Ellere uzak- tan bak. 7 - ..... » Saz se- maisi. 13.00 Memleket saat ayarı, a- jans ve meteoroloji haberle- 15.8.939 ri. 13.15-14 Müzik (karışık pro- gram - Pi.). 19.00 Program. l9£15 Müzik (dans müziği - D 19,30 Türk müziği (ince saz faslı). 20.15 Konuşma. 20.30 Memleket saat ayarı, a- jans ve meteoroloji haber- leri. 20.50 Türk müziği (klasik e- serlerden müteşekkil pro- gram). 21.30 Konuşma (verem hak - kında - doktor Muhit Tü- merkan tarafından). 21.45 Neşeli plâklar - R. 21.5) Müzik (bir — operanın takdimi) Pı, İ 23.00 Son ajans haberleri, zi- raat, esham, tahvilât, kamt biyo - nukut borsası (fiylî! 23.20 Müzik (cazbant - PI 23.55 -24 Yarınki program, —AVRUPA— OPERA VE OPERETLER' 16 Breslav — 18 Ştutgart < 20.25 Budapeşte — 20.5 Pragr — 20.50 Beromünste — 21 Lüksemburg, Milani — 21.10 Prag. ÖRKESTRA KONSERLER VE SENFONİK KONSER LER: 15.25 Hamburg < — 17.30 Milâno — 1950 Prag — 20 Droytviç — 20.15 — Doyçlanzender 4 21 Kopenhazg, Bratislava < 22.10 Kopenhag — 23 Pras ODA MUSİKİSİ: 14.15 Lom don - Recyonal — 18.15 VE yana — 18.30 — Breslav < 20.15 Paris — 22.20 Doyç * landzender. ,SOLO KONSERLERİ: 18 Münih — 1845 Beromüns” ter — 19.10 Viyana — 21.30 Keza — 22.20 Laypzig 22.30 Köniğgsberg — 22.3) Sarbrük, ORG KONSERLERİ VE KOROLAR: 1110 Prag < 17 Kolonya — 18.30 Doyç| landzender. HAFİF MÜZİK: 18 Berlin 18.55 Laypzig — 20.45 Sa brük — 22.35 Ştutgart. | PLAK KONSERLERİ: 14 Laypzig — 18.15 Bohemyâ HALK MUSİKİSİ : 11.30 Ştutgart — 21.30 Belgrad — 23.20 Büudapeşte (Sigan or” kestrası). | DANS MÜZİĞİ: 20.15 Berlifi — 20.30 Kolonya — 210 Varşova — 21115 Ştutga — 22 Floransa, Monte Ce neri — 2215 Belgrad — 22.35 Paris - Eyfel kulesi & 22.45 Droytviç — 23 Kö * nigsberg, Floransa, Pos! Parizyen, Roma — 2310 London - Recyonal — 23. Keza. | b DiğLeşrkü .Danzig'de gümrük kontrolü günün mesele- el u e— e aü KD aa , Tİ | | | | si halindedir. Son gelen haberlerde, bu husus- ta senato reisi Greiser'le Polonya'nın Danzig komiseri Şodaki arasında gümrük müfettişleri meselesi için görüşmeler yapılacağı bildirili - | yor. Yukarda: Danzig'e kamyonu. lunabilir: Polonya 18 inci asır da komşuları tarafından tas fiye edilmiştir. Lliberal - Romantik tarih ve ustalık- la propagandalar, bu siya- sİ zarureti ve kiyasetli ha- reketi Polonya'ya karşı ya- pilmış bir tariht” haksızlık olarak tavsif etmiştir.,, * ... 1939 Polonyası da 1782 Polonyasının aynıdır; medeniyet için bir hicap, Avrupa sulhu için bir teh- like, kendi halkı için bir felâket.,, başlamıştı. Tekrar tıpkı gençlik zamanında olduğu işliyen bir alman | * Polonya, ahlâkı bo * zulmuş ve gemi azıya al* mış bir idareci sınıfın se * fahaatinden başka bir şej değildir. Dahilde şerefini kaybetmiş olan bir devlet cidden siyasi fikirler ka* pısına dayandı — mi te « fessüh etmek — gerektir. Askeri bir diktatörlüğüt haklarından mahrum etti - ği Polonyalılar ve ekalli * yetler, Prusya idaresinir refahını, Avusturya idare' sinin nizamını ve rus idart sinin rahatını arıyoflar.., gibi bütün hayallerinin sukut ettiğini, hepsinin su- ni olduğunu hissetti. Yalnızdı, yapayalnızdı. “Zaten ne Paskal, ne de Jilber babamı sevmi « yordu!,, diye düşündü. Kendi kalbi paramparça o- lurken onların soğuk soğuk tavırlar almasına sinir- leniyor ve kardeşlerine daha fazla kızıyordu: — İşte Paris! diye mırıldandı. Nihayet garın nada Antuvan'ın babası hastİnıyor, ağırlaşıyor ve An- B Ü tuvan babasını görmek için Sentelm'e gidiyor.) Bir an hastanın başını kaldırdı. Onu zayıf göğ- sü üzerine dayadı. Paskal bu başı tutmak için bir hareket yaptı, annesi onu biraz ittiş ve sonra elleri arasında tuttuğu dos doğru ve katı çehreyi yastı- ğın üzerine koydu. Fakat onu bir türlü bırakamı- yordu; parmakları yavaş yavaş o_nun _ıı_ı"r:nkı; yanaklarını okşuyordu. Sonra kirpı'kle_nn_ı ölünün gözleri üzerine kapadı. Üzerine eğilmişti; çoıîuk. larını bile yaklaştırmıyordu. Kollarını son _dıkıkı- sına kadar kendi nefesiyle ısınan ölünün vücuduna sarmiştı. XVI Cenaze töreninden sonra Antuvan'ın bindiği tren bir saatten fazla Paris'in kapılarında kaldı. Bir marşandiz vagonu yoldan çıkmış, yo!ıı ta- mire başlamışlardı. Nihayet tren hareket etti, Fa- kat o kadar yavaş ki! Antuvan “her şey aksi gidiyor!,, diye düşünü- yordu. Yüzü gerilmiş, birkaç saat içinde ihtiyarlamış- tı. Vagonun koridorunda dolaşıyor, siyah pencere- ye bakıyordu. Dışarısı soğuktu. Camlar buz tut- muştu ve buzlar parlak ve hırokc!ıi_z 3.6? yaşları A Ş Yazan: İröne Nemirovski Fakat Antuvan üşüyordu. Anlaşılmaz bir soğuk ©- nu kemiklerine kadar donduruyor ve kalbine sini- yordu, . Babasının ölümü, kardeşlerinin ve annesinin kendisine karşı gösterdikleri soğukluk, âdetâ düş- manlık, ve her ne olursa olsun onlarla kendi arasın- da sadece mürai ve münasebetsiz bazı şekil rabıta- larının kalması kalbini müthiş bir acı ile doldur- muştu. Zaten böyle bir acı duyuşuna da hayret edi- yordu ya. Sade bu acı bir zâfiyet alâmeti idi. Ne münasebetle şimdi ıstırap duyuyordu? Ailesi Ti B (- Ü, Çeviren: Mümtaz Faik FENİK bunlarla ne alâkam kalacak? Arada sırada gider annemin bir hatırını sorarım olur biter. Zaten faz- la gitsem de canını sıkarım ya! Fakat neden bu ka- dın beni hiç sevmiyor? Küçük çocuklar daima öte- kilerin pabuçlarını dama atar derler! Halbuki o bana kulak bile asmıyor. Kendisine hiç bir fenalık da yapmadım. Ötekiler kadar budala da değilim!,, diye düşünüyor ve sonra bütün çocukluk hatıraları bütün tazeliğile aklından geçiyordu. İyice gözünün önüne geliyordu: Henüz beş yaşında idi. Bir gün dad kendisinin “sahiden annesinin çocuğu” ©o- K M A N | R kendisine verdiği sıkıntılara şimdiye kadar zor be- lâ tahammül eden o değil miydi? Ne kardeşlerini, ne de annesini aslâ sevmiyen o değil miydi? Kar - deşlerini hiç beğenmiyen, daima onların kusurları- nı bulan, öteki çocuklarına kendisinden daha fazla yüz veren annesini hiç affetmiyen o değil miydi? Öyle ise şimdi neden mustaripti? *“Onların bu âna kadar bana hiç ihtiyaçları ol- madı. Benim onlardan beklediğim bir şey yok. Şimdi bir miras davası kalıyor. Onun da pek kolay kolay — halledileceğini — zannetmiyorum. Sonra — duyduğu lup olmadığını, yoksa onu sokakta mı bulduklarını sormuştu. Bundan sonraki hatıraları yumuşamış e- rimişti. Onu ailesine bağlıyan çok zayıf bağlar, mazisi ile halini biribirinden ayırmamıya, ikisini koparmamağa ancak kâfi gelebiliyordu. Bu saye- de fena hatıraların zehirini unutabiliyor, ve iyile- rine daha güzel bir yer ayırabiliyordu; düşünüyor, düşünüyor, ve mazinin kendisini rahat bırak- ması için bütün çarelere baş vuruyordu. Fakat işte babası da ölmüş, bu ölümle, beraber ailesine karşı uzaklık her hissini meydana vurmağa KE Y AYA ışıkları görünmüştü. Hiç de canı Paris'e dönmek istemiyordu. Şimdi burada bir sürü para sıkıntısı ile karşılaşacaktı! İşin bu noktası fena idi. Zaten bunu düşünmekten bir an bile hâli kalamıyordu. D * ünmemeğe hakkı da yoktu: nihayet evli bir adamdı. Nerede ise baba olacaktı!,, “Babamdan acaba bana ne kalır?,, diye düşün- dü. “Son defa Paskal'ın söylediklerine bakılırsa, yüz binle iki yüz bin frank arasında bir şey! Zaten bundan fazla bekl liyim!,, Halbuki sade borçları bu miktarı buluyordu. Nihayet Paris'e gelmişti işte. Fakat derhal eve gitmiyecekti. Zaten Mariyan da onu akşamdan evel beklemiyordu. Bir yerde oturur bir sandöviç yer, bir kadeh de bir şey içerdi. Bir barın yalnızlı- ğı şimdi bir kadınla beraber bulunmaktan çok da- ha iyi idi. Gardan çıktı. Bir taksiye atladı. Her zaman Do- minik'le beraber uğradıkları bara gitti. Eskiden Dominik'le ne güzel anlaşıyorlardı, Neden evlen- miş, neden kadınlarla bu kadar güzel ve sade ha- yatı berbat etmişti? Fakat olan olmuştu. Şimdi bir (Sonu var) #